30 Ekim yaklaşırken; Mültecileri neler bekliyor?

19.10.2019 - 11:22
Haberi paylaş

İstanbul Valiliği'nin kaydı bulunmayan Suriyeli mültecilere şehri terk etmeleri için verdiği süre 30 Ekim'de doluyor. 

Sivil Sayfalar'ın haberi şöyle:

İstanbul Valiliği, 1 Ağustos’ta yaptığı açıklama ile geçici koruma kaydı İstanbul’da olmayan Suriyeli mültecilerin kenti terk etmeleri için 20 Ağustos’a kadar süre verdiğini duyurmuştu. İlerleyen günlerde ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, katıldığı bir televizyon programında bu sürenin 30 Ekim’e kadar sürdüğünü açıklamıştı. Son olarak açıklama yayınlayan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, İstanbul kaydı bulunmayan Suriyeli mültecilerin kentten çıkışta kullanacakları yol izin belgelerini almaları için müdürlüklerine başvurmalarını istedi.  

Valiliğin açıklaması ile birlikte mülteci geçişleri tekrar hareketlendi. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre sadece Eylül ayında geçiş esnasında durdurulan mülteci sayısı 67 bin 371. Yine müdürlüğün verilerine göre Eylül ayında 10 bin 720 mülteci sınır dışı edildi. BM rakamlarına göre ise Eylül ayında 12 bin üzerinde mülteci deniz ve kara yoluyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştı. 

30 Ekim’e günler kala İstanbul’da yaşayan Suriyeli mültecileri neler beklediğini, mülteciler açısından ne tür sonuçlar doğuracağını, hükümetin bu uygulamasının Türkiyeliler üzerindeki etkisini, sivil toplum kuruluşlarının neler yapması gerektiğini ve Suriye’ye yapılan son operasyonun geri göndermeleri nasıl etkileyeceğini Hepimiz Göçmeniz’den Deniz Güngören ve Avukat Abdülhalim Yılmaz ile konuştuk. 

‘Karar sadece Suriyelileri etkilemeyecek’

Hepimiz Göçmeniz’den Deniz Güngören, kararın sadece Suriyelileri etkilemeyeceğini belirterek, “Pek çok farklı halktan göçmen, zaten güvencesiz olan yaşam koşullarını, tanımadıkları yerlerde, kim bilir kaçıncı defa bir kez daha kurmak zorunda kalacak. Üstüne üstlük, yaşam kavgası içinde sürüklendikleri İstanbul’dan suçlu gibi gönderilecekler. Bu tarif daha önceki geri göndermelerde gördüğümüz türden olası sınır dışı etme vakalarını kapsamayan bir tarif. Bir şekilde denetim dışında kalanlar ise gittikçe derinleşen bir korkuyla yaşamak ve büyük ihtimalle daha da ucuz ve güvencesiz işlerde çalışmaya zorlanmış olacak” dedi. Göçmenleri gönderilecekleri illerde yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik bilginin olmadığını da ifade eden Güngören göçmenlerin büyük ihtimalle misafirperverlikle karşılanmayacağını ve daha da kötü ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalacaklarını dile getirdi. 

‘Irkçı söylem üretenlerin talepleri meşrulaşacak’

İstanbul’da göndermelerin, göçmenlere yönelik nefret ve düşmanlık üreterek yükselen siyasetlerin söylem ve taleplerini meşrulaştırmak gibi son derece olumsuz bir politik etkisi olduğunu ekleyen Güngören, “Zira bu tür ırkçı siyasetler nihayetinde somut bir sonuç almış bulunuyor. Ve belki daha da önemlisi, devlet göçmenlerin, yurttaşların geri kalanından farklı olarak, temel hakları olan insanlar değil, düzenlenmesi gerektiği şekilde iradeleri dışında taşınabilen kişiler olduklarını eylemle ifade etmiş oluyor. Üstelik, İstanbul, kaydı başka yerde bulunan göçmenlerin ikamet ettiği tek şehir değil, bunu emsal olarak kullanmak isteyen şehirlerin çıkması da kaygı verici bir başka ihtimal. Örneğin, geçtiğimiz haftalarda Yalova Belediyesi şehrin yeni göçe kapandığını “müjdelemişti”; buradaki geri göndermelerden cesaret aldığını söylemek çok da abartılı olmayacaktır” diye konuştu. 

‘STK’lar mağduriyetleri en aza indirecek çalışmalar yapılmalı’

Sivil toplum kuruluşlarının olası insan mağduriyetlerini en aza indirmek için elinden geldiğince çalışması gerektiğini de ifade eden Güngören, “Kararın gerçekten uygulanması durumunda normalden daha fazla çaba ve kaynak gerektiren durumlar yaşanacağını öngörmek de zor değil. Biz, göçmenlerle dayanışmayı; toplumun, göçmenleri yurttaş olarak tarif eden bir şekilde yeniden tahayyül edilmesini siyasi taleplere tahvil edebilen, siyasi bir hareket ile mümkün olduğunu düşünüyoruz” dedi. Hükümete ilk çağrılarının kararın durdurulması ve mültecilik statüsünün tanınması olduğunu belirten Güngören kararın uygulanması durumunda ise kamunun şiddete ve aşağılanmaya maruz bırakılmadan, güvenli bir şekilde yerleştirme işleminin takipçisi olması gerektiğini ekledi.

‘Operasyonlar göçmenlerin durumlarını zorlaştıracak’

Askeri operasyonların göçmenlerin durumunu daha da zorlaştırdığını da dile getiren Güngören şunları söyledi: “İnsanların en başta göç etmesine neden olan koşulları tekrar ortaya çıkarır, çözüm değildir. Milyonlarca insanın en başta göç etmesine sebep olan koşulları derinleştirecektir. Çözümün uydu bölgeler değil barış ve demokrasi olduğunu savunuyoruz. İsmi ne olursa olsun, askeri operasyonların böyle bir ortama katkı sağlamayacağının bilincinde olmak gerekir.  Son olarak, insanların iradesi dışında bir yerden bir yere taşınmasının temel insan haklarına aykırı olduğunu unutmamak gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bunun göçmenlerin hiçbir nüfuzunun olmadığı bir siyasi ortamın konusu olması ise daha da utanç verici.”

‘Sınır dışı etme işlemleri devam etti’

Mülteci hakları ve hak ihlalleri ile çalışmalar yürüten Avukat Abdulhalim Yılmaz sürenin 30 Ekim’e kadar uzatılmasının ardından sınır dışı etme işlemlerinin devam ettiğini belirtti. Her ay yüzlerce veya binlerce kişinin Suriye’ye sınır dışı edildiğini ifade eden Yılmaz, “Sınır dışı etme olaylarında, ilgili kişinin ülkede yasal olup olmadığı, kayıtlı ilde olup olmadığı gibi durumlara bakılmıyor. Kuru – yaş demeden mümkün olduğunca Suriyeli sınır dışı edilmeye çalışılıyor. Eğer, hükümet veya İçişleri Bakanlığı, 30 Ekim tarihine önem atfeder ve yeni sınır dışı vakaları için girişimlerde bulunursa, bu vakalar sayıca çok daha fazla hale gelecektir.  Bu da, zorla Suriye’ye daha doğrusu Suriye’nin İdlib bölgesine gönderilecek binlerce yeni insan, parçalanmış aileler anlamına gelecektir” dedi.

‘Hak ihlalleri yaşanıyor, mahkemelere çok az yansıyor’

Özellikle sınır dışı etme vakalarının sonuçlarının bazen ölümcül olabildiğini dile getiren Yılmaz, “Sınır dışı etmelerin neredeyse tümü, maalesef, “gönüllü geri dönüş” adı ama uygulamada “zorla” yapılıyor.  Anayasa Mahkemesinin verdiği pilot karar kabul edilen “Y.T.”kararında göçmenlerin etkili başvuru (iç hukuk) yoluna  sahip olmadığına karar verdi ve binlerce dosyayı bekletmeye aldı, kanunun değiştirilmesi gerektiğine karar verdi.  Sınır dışı işlemlerinde, çok ağır hak ihlalleri yapılıyor, ancak mahkemelere çok az yansıyor.  Öyle ki, Anayasa Mahkemesi tedbir kararlarına dahi uyulmuyor” diye konuştu. 

‘Kayıt sorunu ortada duruyor’

Hala kayıt konusunun bir sorun olarak ortada durdurduğunu ve çözülemediğini söyleyen Yılmaz, “Göç İdaresi  (sanırım) 12 ilde kayıtları tamamen kapalı tutuyor.  Ancak, bu 12 il, İstanbul başta olmak üzere, iş ve istihdamın yoğun olduğu, barınma ve diğer sorunların daha kolay çözülebildiği iller. Başka ile kayıtlı olduğu halde, İstanbul veya başka ilde bulunmanın  en büyük nedeni çalışma imkanı ve ailenin ve yakınların bu gibi illerde olmasıdır. Kayıt konusunda, birden fazla ile kayıtlı olan, dağılmış olan aile bireylerini bir araya getirme konusunda sorunlar yaşanıyor” dedi. 

‘Tutumun değişmesi toplumdaki sosyal olayları ve nefreti körükler’

Suriyeli mültecilere karşı, hükümetin tutumunun sertleşmesinin Türkiye toplumundaki ön yargıları arttıracağını vurgulayan Yılmaz, “Sosyal olayları ve nefreti de körükler.  Adana ve diğer yerlerde yaşanan provakasyonlar ve saldırılarda, hükümetin tutumu etkilemediğini  iddia etmek zor. İster istemez, politikacıların küçük söylemleri vatandaşları büyük şekilde etkiliyor. Bunun devam etmesi, Türkiye için övünç kaynağı olan, mülteciler için 8 yıldır yaptıklarının yerle bir edilmesi anlamına gelebilir. Bu konuda Hükümetin daha titiz olması gerekir. Kayıtlı olmayan kişilerin kaydı kolaylaştırılmalıdır. Yeni kayıt veya uzatma başvurularında randevu almak imkansız gibi. Bizzat başvuru yapmanın faydası olmuyor. Düzensiz olan göçmenler için yaptırım, sınır dışı etmek değil, başka ile veya kampa göndermek olmalıdır” diye konuştu.

‘Geri dönüş işlemi sırasında bağımsız bir yetkili bulunmalı’

“Gönüllü geri dönüş” işlemi yapılıyorsa kolluk ve göç idaresi yetkili dışında, özellikle tercüman ile bağımsız bir kuruluş (STK, Baro, BM yetkilisi gibi) yetkilisi bulunması gerektiğini de ekleyen Yılmaz şunları söyledi: “Aksi halde, hepsi şüpheli işlem olarak kalacaktır. Hak ihlali iddiaları devam edecektir. Göç idaresi İstanbul’da, Binkılıç ve Selimpaşa geri gönderme merkezine aldığı kişilerden, “ülkeme dönmek istiyorum, mahkemeye başvurmak istemiyorum” şeklinde Türkçe belgeye zorla veya yanıltarak imza almasından vazgeçilmelidir. Sınır dışı kararı alınan kişilerden, dava açan, hukuki yollara başvuranlar varsa, mahkemesi sonuçlanıncaya kadar sınır dışı etmemelidir. Kayıtlı olan kişilerin ve özellikle ailesi (eşi-çocuğu)Türkiye’de bulunanların sınır dışı edilmemesi konusunda özen gösterilmelidir.”

Bültene kayıt ol