Çözüm: Eksiksiz demokratikleşme

25.03.2015 - 14:01
Haberi paylaş

10 madde ne anlama geliyor? Cumhurbaşkanı neden itiraz ediyor? İşçiler bu saflaşmada hangi tarafta durmalı? Sosyalist İşçi gazetesinden Volkan Akyıldırım yazdı...

Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarında mesajı okunan Abdullah Öcalan, Dolmabahçe’de AKP ile HDP ortak toplantısında ilan edilen 10 maddelik deklarasyonda mutabakat oluşmasıyla birlikte, PKK’nin 40 yıllık silahlı mücadelesini sonlandırmak üzere bahar aylarında bir kongre yapmasını istedi.

Öcalan’ın mesajının okunmasından saatler sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe toplantısını doğru bulmadığını belirterek, 10 maddede demokrasi çağrısının bulunmadığını ileri sürerek “yeni yeni talepler ortaya çıkıyor” diyerek hoşnutsuzluğunu belirtti.

10 madde ne anlama geliyor?

2012 yılının son günlerinde başlayan, 2013 Diyarbakır Newroz’unda Öcalan’ın silahların kalıcı olarak susması ve demokratik siyaset çağrısı ile ilerleyen Kürt sorununun demokratik çözüm süreci, diyalogdan müzakere aşamasına geçiyor.

Müzakere, sorununun çözümü için atılacak adımlar ve Kürtlerin taleplerinin nasıl hayata geçirileceği üzerine, savaşan tarafların bir araya gelerek karar verme sürecidir.

Öcalan tarafından önerilen 10 madde, Kürt sorununun çözüm görüşmelerinin hangi başlıklarda ve kapsamda ele alınacağını içeriyor.

Cumhurbaşkanı “demokrasi yok” dese de Öcalan’ın 10 maddesi bütünüyle Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili:

1. Demokratik siyaset; tanımı ve içeriği,

2. Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması,

3. Özgür vatandaşlığın yasal ve demokratik güvenceleri,

4. Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar,

5. Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları,

6. Çözüm sürecinde demokrasi-güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması,

7. Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri,

8. Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi,

9. Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması,

10. Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleşleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa.

Çözümün yolu çoktandır belli

Cumhurbaşkanının “Yeni yeni talepler çıkıyor” iddiası doğru değil. Bu 10 madde, son on yıldır Kürt sorununun çözümüyle ilgili her platformda kabul ediliyor. Erdoğan’ın topladığı Akil İnsanlar Heyeti de yedi bölgede yaptıkları çalışmanın sonucunda hazırlanan raporda, Öcalan’ın önerdiği başlıklarda çözüm getirilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Cumhurbaşkanı, kendi hazırlattığı bu raporu kendi elleriyle çöpe atmıştı.

Öcalan, Kürtlerin cumhuriyetin kuruluşunda gasbedilen haklarının eksiksiz iadesinin sağlanması kadar, bu hakların anayasal güvence altına alınmasını istiyor. “Ortak vatanda” Kürtlerin Türklerle eşit statüye sahip olmaları ve haklarını kullanabilmeleri için topyekûn demokratikleşme öneriyor.

Sadece  Öcalan ve HDP tabanı değil, AKP’ye oy veren yığınlar da baskı altındaki kimliklere eşitlik getiren demokratik bir anayasadan yana olduğunu 12 Eylül 2010 referandumunda göstermişti.

Erdoğan, sadece Öcalan ve PKK’ye değil, Fırat’ın batısında ve doğusunda yaşayan emekçilerin acil isteklerine karşı çıkıyor.

Cumhurbaşkanı neden itiraz ediyor?

Kürt sorununun çözüm süreci, kıran kırana bir pazarlık süreci. Kürtlerin silahlı direnişi ve savaş politikalarının iflası ile siyasi çözüm masasına oturan devlet, benzer süreçlerin geçtiği tüm ülkelerdeki gibi, karşı tarafın en az hakla masadan ayrılmasını, kendisinin de gücünü yitirmemesini ister.

Cumhurbaşkanı’nın 10 maddeye itirazı çözüm görüşmelerinin kapsamını daraltmak, milyonların kabul ettiği anadilde eğitime hâlâ itirazında görüldüğü gibi olabildiğince az hak vermek ve yaklaşan seçimlerde kendi başkanlığını garanti altına almak için HDP’yi etkisiz kılmak.

Erdoğan, Türklerin Kürtlerden üstün olduğu şoven yapının yerini eşit kardeşliğe bırakmasına karşı. Türk milliyetçiliğini korumak ve bu süreçten devleti güçlendirerek, PKK’yi de yıpratarak, mümkünse tasfiye ederek çıkmak istiyor. Cumhurbaşkanı burada sadece kendinin değil Türk burjuvazisinin çıkarlarını dile getiriyor.

İzleme Heyeti’ne itirazı da bunun için. O, tıpkı Demirel gibi devletin adamı. Öcalan ile devlet arasındaki çözüm müzakerelerinin sivillerin hakemliğinde izlenmesini ve kamuoyuna duyurulmasını istemiyor. Görüşmelerin MİT tarafından yürütülmesini, gizli kapaklı olmasını, toplumun orada geçen konuşmalar hakkında bilgilenmemesini tercih ediyor.

Bütün bunlar elbette HDP’nin barajı geçmesini engellemek için. Erdoğan, HDP’nin zaferinden ölesiye korkuyor. AKP yerine HDP’nin kazanacağı her vekillik, onun başkanlık hayallerinin suya düşmesi demek. Bu yüzden masadaki Kürt tarafını küçük düşürmek, etkisiz göstermek, çözüm sürecine destekten kaynaklı oyları AKP’ye yöneltmek için çözüm sürecini zora sokuyor.

İşçiler bu saflaşmada hangi tarafta durmalı?

Öcalan’ın 10 maddesi, Dolmabahçe’de okunmadan önce dağdakilere gönderilmiş, Kürt sisyasi hareketinin yasal ve yasadışı tüm kurumları bu 10 madde çerçevesinde çözüm müzakerelerinin süreceği garanti altına alındığı takdirde silahların nihai olarak bırakılacağını kabul etmişti.

Eğer Erdoğan’ın istediği olursa, bugün Kürtler birçok can feda ederek verdikleri mücadele ile buraya kadar getirdikleri taleplerin kabul edilmediğini ve aldatıldıklarını düşünecek. Kürt hareketi yenildiği için değil kazandığı için masada oturuyor. Bundan taviz vermeleri ise düşünülemez. Herkesin akan kan durduğu için memnun olduğu çatışmasızlık ortamı sona erecektir.

Savaşın ne kadar kötü bir seçenek olduğunu, cephede evlatlarını yitiren ve maaşlarından kesilen fahiş vergilerle silah alınan işçiler bilir. Yeniden çatışmaya tahamülümüz yok. Biliyoruz ki Kürtlerin talepleri yerine getirilmeden çözüm gelmez.

12 Eylül referandumunda aldığı tavırla barıştan yana ağırlığını koyan biz emekçilerin çıkarı, 10 madde etrafında müzakerenin bir an önce başlaması, hızla adımlar atılması, PKK’ye demokratik siyaset hakkı tanınması ve böylece kalıcı barış ortamının kazanılmasıdır.

Türkiye’nin demokratikleşmesi, yeni anayasa, özgürlükçü bir demokrasi, emekçilerin ortak talebidir.

Kürt halkı uğradığı onca haksızlığa rağmen barış deyip elini uzatıyor. Biz bu eli sımsıkı tutmalıyız. Türkiye işçi sınıfı kardeş Kürt halkının yanında tutum almalı ve devleti Kürtlerin haklarını kabul etmeye zorlamalıdır. Şimdi barış için mücadele zamanı!

DSİP ne savunuyor?

- 10 madde kabul edilsin. İzleme Heyeti İmralı’ya gitsin. Hakikatları Araştırma Komisyonu kurulsun. Çözüm müzakeresi hemen başlasın.

- Devlet adına Cumhurbaşkanı Kürtlerden özür dilesin ve eşit haklarının güvence altına alınacağını açıklasın.

- Hükümet anadilde eğitim başta olmak üzere Kürtlerin kimliklerini her alanda adımlar atarak hayata geçirsin.

- Hiçbir halkı diğerlerine üstün kılmayan, tüm halkların eşit haklarını tanıyan demokratik anayasa süreci başlasın.

- Dağdakilere siyaset hakkı tanınsın. Abdullah Öcalan özgür bırakılsın.

BARIŞ İÇİN YÜRÜYORUZ

4 Nisan 2015 Cumartesi saat 15.00

Tünel’den Galatasaray Meydanı’na

#barışasözver

Bültene kayıt ol