Polat S. Alpman: “Göçmenleri̇ geri̇ göndermek suç”

23.07.2019 - 10:29
Haberi paylaş

Suriyeliler başta olmak üzere Türkiye’de göçmenlere dönük yükselen ırkçılığı, İstanbul’da başlayan sınır dışı etme uygulamalarını ve ırkçılık karşıtı mücadeleyi Göç Araştırmaları Derneği’nden akademisyen Polat S. Alpman ile konuştuk.

İstanbul’da göçmenlere dönük sınır dışı etme işlemleri başladı. Sürekli göçmenleri almakla övünen iktidarın bu uygulamasını neye bağlıyorsunuz?

Birkaç tane görüş var bu meseleyle ilgili. Birdenbire bu politika değişikliği nasıl ortaya çıktı diye sorulduğunda  üç nedenden söz ediliyor. Bunlardan ilki yerel seçim sonuçları, toplumun AKP’ye dönük tepkisinin altında sığınmacıların yer aldığı söyleniyor, ondan dolayı da tabanı yeniden kazanmak için böyle bir politikaya başvurdukları iddiası. Bir diğer iddia Esad hükümetiyle bir anlaşmaya varıldığı, o anlaşmanın parçalarından birinin bu iade dedikleri sürecin işlemesi olduğu. İade oldukça fonların da Suriye’ye aktarılacağına ilişkin bir iddia var. Bir üçüncüsü de Rusya’yla bu S-400’lerle başlayan “güzel ve sevimli” ilişkinin devam edebilmesi için Türkiye’deki Suriyelilerin iade edildiğine ilişkin söylentiler. Bunların hangisi doğrudur, hepsi belirli ölçülerde mi doğrudur, gerçekten bu iş bu sebeplerle mi yoksa bizim bilemediğimiz başka bir nedeni mi vardır? Bu sorular çoğaltılabilir ama vaka nedir diye baktığımızda, vaka illegal deportasyon dedikleri durum. Yasadışı bir sınırdışı etme var, hikâye bu. Bu da suç yani şu an bu sınırdışı etme işini icra edenler aslında 6458 yabancılarla ilgili yasaya, hem de ta 51’den beri sürdürdüğümüz uluslararası anlaşmaların hepsine aykırı davranıyorlar. Geri göndermeme en temel ilke. Tamam, burada eğitim haklarını, sağlık haklarını sağlayamayabiliriz, birçok anlamda eksiğimiz olabilir bunlar ayrı bir konu ama anlaşmanın temeli geri göndermemek, iade etmemek üzerinedir. İkinci bir boyutu daha var, Türkiye’de pek konuşulmayan bir şey sınırdan geri gönderme denilen hadise. Mülteci veya sığınmacı sınıra kadar geliyor, sen onu sınırdan içeri almıyorsun. Bu da geri göndermeme ilkesinin ihlali.

Türkiye’de şimdi fena hâlde bir sıkışmışlık var, milyonlarca sığınmacı var, ne yapacaklarını bilemiyorlar ve bunun faturasını da yine en alttakine çıkarmaya çalışıyorlar, yine sığınmacıların tepesine biniyorlar.

İktidar göçmenlere nasıl yaklaşmalı, bu konuda ilkeler ne olmalı?

Aslında bununla ilgili yeniden yeniden tartışmaya, konuşmaya gerek yok. Dünyanın zaten bu konuda geldiği belirli standartlar var, bu standartları çalıştırsak sorun kendiliğinden çözülecek. Problem şu, Türkiye’de siyasal alan inanılmaz derecede sağa kaydığı için seçmenlerde bir delirme hâli var. Bütün sorunlarının kaynağını yöneticilerde aramak yerine, iktidarıyla muhalefetiyle hepsinden söz ediyorum, onlarda aramak yerine dönüp sığınmacılardan bir biçimde haklarını istiyorlar. Yahu yanlış kardeşim! Asgari ücreti bu hâle getirenler bu insanlar değil, kiraları yükseltenler bu adamlar, bu kadınlar, bu çocuklar değil, bunlar seninle benzer koşullarda yaşamaya çalışan insanlar.

Bizim ihtiyacımız olan şeyin ben hukuki düzenlemeler olduğunu düşünmüyorum, bizim ihtiyacımız olan şey daha siyasal alanda bir mücadele, hakikaten demokrasinin ilkelerini çalıştırabileceğimiz, daha şeffaf, daha eleştirel... Bunları içeren bir şey lazım bize.

Tam da bu noktada şunu soracağım. Göçmen meselesiyle birlikte yükselen genel ırkçılık ve Arap düşmanlığına karşı siyasal alanda ne yapmalı?

Bizde Arap düşmanlığı meselesi biraz Kemalizm’le de ilgili yani biz Arapları kendimizin arkaik bir yansıması olduğu için de sevmiyoruz. Her an onlara benzeme ihtimalimizin olması bizi ürkütüyor, bizim modern taraflarımızı acıtıyor. Biz hep Avrupa’ya, onlara benzemek isteyen kimliklerin içerisindeyiz hep. Böyle bir tarafı var. Bir tür gölge düşman bizim için Araplar, çok tanıdığımız, çok bildiğimiz, yakınımızda olan, benzerliklerimizin çok olduğu ama benzemekten nefret ettiğimiz kişiler. Arap düşmanlığıyla mücadele etmeyi biraz Kürt meselesine de benzetebiliriz ancak karşılaşmalarla, tanışmalarla, biraz yakınlaşmalarla geriletmek mümkün ama bunlar biraz daha sosyokültürel, sosyopolitik mücadeleler. Acil olarak yapılması gereken şey ne diye düşündüğümüzde, siyasetçilerin dilini biraz daha hakların kullanımına ilişkin o serbestiye çekmek ama bütün bir alanın felç edildiği, akademinin, medyanın, hukukun işleyişinin paramparça edildiği bir yerde haklardan bahsetmek kime ne ifade edecek? Bugün hükümet de konu mülteciler olunca bunu hak üzerinden tartışmıyor ki. Kendini bir merhamet abidesine, bir merhamet merkezine dönüştürüp, merhamet, hoşgörü, kardeşlik gibi değerler üzerinden anlatmaya çalışıyor hadiseyi. Şunu zorlamamız lazım, başta muhalefet olmak üzere, CHP’yi HDP’yi kast ederek söylüyorum, bu hak temelli söylemlerin altını çizecek bir siyasal dili inşa etmek için belki mücadele etmeliyiz. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama herkes bir diğerinin yaşam hakkına saygı göstermek zorunda.

Muhalefetin göçmenlere bakışındaki sorunlar neler?

Yakında IPSOS veya KONDA’nın yaptığı bir araştırmada seçmen kesimleri arasında çok ciddi bir fark görünmüyor. İşte HDP Kürt kimliği üzerinden epey bir mağduriyet yaşamış bir siyasal hattı temsil ediyor onlar da konu Suriyeliler olduğunda önemli ölçüde “gitsinler” kanadında yer alıyorlar.

Son dönemde birkaç umut verici olay da oldu. Suriyelerin sahile alınmaması üzerine tepkiler yayıldı, karar geri çekildi. Göçmen meselesi konusunda muhalefette veya en azından sol içinde bir farkındalık doğuyor mu sizce?

Kuşkusuz. Aslında şöyle bir politik tutum benimsenebilir, ben çok sık dile getiriyorum, iyi örnekleri sürekli ön plana çıkartıp, kötü örnekleri gözden uzak tutmaya çalışmak. Örnek olarak da şunu veriyorum, güçlü göçmen, iş sahibi göçmen, başarılı göçmen, kendi hayatına anlam katmayı başarmış bir sığınmacı profili; sürekli zarar gören, sürekli aşağılanan, horlanan, tehdit altındaki göçmen figüründen uzaklaşmamız lazım, bu göçmenlerin her an zarar görebilir olma hâlini besleyen bir şey çünkü. Türkiye’de hâlen çok az, eğitimli bir kesimin içerisindeki çok az, işte sol diyelim, seküler diyelim, biraz daha dünyaya entegre diyelim, bunlar arasında kimi zaman ortaya çıkan dayanışmacı ruh hâli hükümetle çok ciddi çatışmadıklarında işe yarıyor yani kamuoyu oluşturabiliyorlar ama hükümetle çatıştıkları yerde çok zayıf kalıyorlar çünkü sayıca çok azlar. BU belediye mesele tutmadı çünkü hükümetin belediyeleri değildi bunları yapan, CHP’li belediyelerdi. Acaba aynı kararı AKP’li belediyeler uyguladığında sonuç ne olur? Yani böyle bir tersinden okuma ile düşündüğümüzde aslında çok da fazla bir kazanıma sahip olmadığımızı fark edeceğiz. 

Bu tür denemeler yapılıyor. İşte plajı yasaklıyor mesela, sen o plajı yeniden açtırdığını düşünüyorsun, doğru işte uğraşıyoruz, açtırıyoruz ama acaba Suriyeliler oraya artık gerçekten rahatlıkla girebiliyorlar mı?  Biz sadece belediye meclisinin kağıt üzerinde artık böyle bir kararı olmadığını biliyoruz ama orada bir şey oldu. Orada yaşayan esnafın hiç gündeminde olmayan bir mesele artık gündemine girdi, artık o plajdaki Suriyelilere belediye meclisi bu kararı vermeden önceki gibi bakmayacak. Benim ırkçılıkla ilgili en büyük korkum şudur, hep aynı şeyi söylüyorum: Yapabilecekleri şeyleri fark etmeye başladıkları anda ırkçılar, onları yapmanın yollarını ararlar. Böyle bir tarafı var bu işin.

(Röportaj: Can Irmak Özinanır, Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol