İstanbul ve Tekirdağ'da basın açıklamaları: “Tüm göçmenlerin mültecilik hakkı tanınsın!”

20.06.2019 - 20:58
Haberi paylaş

Dünya Mülteciler Günü'nde yapılan basın açıklamalarında, göçmenlerle dayanışma ve ırkçılığa karşı mücadele çağrısı yapıldı.

İstanbul'da mültecilerle dayanışma basın açıklaması Tepebaşı'nda gerçekleşti. 

Katılımcılar "Oy için ırkçılık yapma!", "Denizler, gökyüzü, plajlar hepimizin", "İklim krizini durdur, mültecilere sahip çık", "Mültecilere yer var, ırkçılara yer yok", "Mültecilik haktır" dövizleri taşıdı ve "Misafir değil mülteci" yazılı pankartı açtı.

Hepimiz Göçmeniz, Irkçılığa Hayır kampanyası adına basına açıklamasını okuyan Figen Dayıcık, "Türkiye içinde 4 milyona yakın göçmen var. Bu insanlar “mülteci” bile değiller. Çünkü statüleri yok" diye konuştu.

Figen Dayıcık, "Suriyeliler başta olmak üzere tüm göçmenlerin “mülteci” statüsünün tanınmasıdır. Bu olmadıkça, göçmenler toplumun en korunmasız ve saldırıya açık kesimi olmaya devam ediyor. Çalışma yaşamında ve diğer her türlü alanda eşitliğin sağlanması, ırkçı saldırıların önüne bir barikat örülmesine katkı sağlayacaktır" dedi.

Basın açıklaması sırasında "Sınırlar açılsın, göçmenlere özgürlük", "Mülteci hakkı insan hakkıdır", ve "Yaşasın halkların kardeşliği" sloganları atıldı.

İstanbul'daki açıklamanın ardından, Sahne 59'da Dilek Gül'ün yönettiği Eşik belgeselinin gösterimi yapıldı.

Buada kampanya adına yapılan açılış konuşmasında, aktivistlerden Ozan Tekin, "Hepimiz Göçmeniz - Irkçılığa Hayır" diyenlerin yürüttükleri faaliyetleri ve hedeflerini anlatarak, herkesi ırkçılığa karşı mücadelede kendilerine güç vermeye davet etti.

Eşik, dört Suriyeli kadının devrim başladığında ve daha sonra göç ettikleri yerlerde ve Türkiye'de yaşadıklarını anlatıyor.

Filmin gösteriminin ardından yönetmen Dilek Gül, katılımcılardan gelen soruları yanıtladı.

Tekirdağ

Hepimiz Göçmeniz kampanyası aktivistleri Tekirdağ'da da basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan Hasan Fehmi Özer, "Göçmenler, Türkiyeli emekçilerin kardeşi ve müttefikidir. Düşmanımız Suriyeliler değil, bizi bölen ve birbirimize düşman etmeye çalışan patronlar ve siyasetçilerdir" vurgusunu yaptı.

İstanbul ve Tekirdağ'da basın açıklamasının tam metni:

Bugün Dünya Mülteciler Günü.

Birleşmiş Milletler’in açıkladığı verilere göre, geçtiğimiz yıl 2 milyon 300 bin kişi daha yerlerinden edildi ve dünyadaki mülteci sayısı 71 milyona yaklaştı.

Mültecilerin sayısı, son 20 yılda ikiye katlandı.

Bunların büyük çoğunluğu, büyük devletlerin dünyanın çeşitli yerlerinde çıkardıkları savaşlardan kaçan insanlar. Dünyanın efendileri, bu insanlara kapıları kapattı. Önlerine duvarlar, tel örgüler çekiyorlar. Küresel olarak otoriterliğin artması ve aşırı sağın yükselişiyle birlikte, Akdeniz’de göçmenlerle ilgili arama kurtarma çalışması yapan gemilerin faaliyetlerine son verildi. Bu yıl yazın gelmesiyle birlikte ölümlerin rekor oranda artması bekleniyor.

Türkiye ise 2015 yılından beri hem Avrupa ile hem de Suriye ile olan sınırlarını sığınmacıların geçişine kapatmış durumda. Bunun ardından AB ile “geri kabul” anlaşması imzalandı.

Türkiye içinde 4 milyona yakın göçmen var. Bu insanlar “mülteci” bile değiller. Çünkü statüleri yok. Türkiye, BM’nin mültecilerle ilgili hukuku düzenleyen Cenevre sözleşmesine taraf. Ancak coğrafi bir çekince ile. Batıdan gelenler “mülteci” statüsü alabilirken doğudan gelenler alamıyor.

Savaştan kaçan Suriyeliler için getirilen “geçici koruma” statüsü, sorunları çözmekten uzak.

Göçmenler Türkiye’de yoğun bir ırkçılık ve dışlanma ile karşı karşıya kalmanın yanı sıra, en kötü koşullarda, kayıtdışı ve güvencesiz, en ucuz ücretlere çalıştırılarak yoğun bir sömürüye maruz kalıyorlar.

Her seçim sürecinde siyasetçiler tarafından hedef gösteriliyorlar.

İktidar partileri de muhalefet bloku da onları “gönderme” yarışına giriyor.

Yılbaşında milyonlar sokaktayken onların da kutlama yapmaları ayıplanıyor. Bayramda sınırın diğer tarafına geçmeleri infial yaratıyor. Plajlar, sahiller Suriyelilere yasaklanmak isteniyor. Dükkanlardaki Arapça tabelalar indiriliyor.

Türkiye nüfusu ile Suriyelilerin arasına nefret tohumları yukarıdan aşağı, siyasetçiler ve medya eliyle boca edilirken, biz aşağıdan bir dayanışma hareketini örmek için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Göçmenler, Türkiyeli emekçilerin kardeşi ve müttefikidir. Düşmanımız Suriyeliler değil, bizi bölen ve birbirimize düşman etmeye çalışan patronlar ve siyasetçilerdir.

Göçmenler bir gün geri dönecek “misafirler” olarak görüldükçe, onların topluma uyumunu sağlayacak politikaları geliştirmek imkansızlaşıyor.

Kamu otoriterleri, tutumlarını bu konuda revize etmeli, göçmenlerle ilgili faaliyet yürüten STK’ları paydaş kabul ederek göçmenlerin sorunlarına çözüm üretecek adımları hızla atmaya başlamalıdır.

Bunların en önemlisi, Suriyeliler başta olmak üzere tüm göçmenlerin “mülteci” statüsünün tanınmasıdır. Bu olmadıkça, göçmenler toplumun en korunmasız ve saldırıya açık kesimi olmaya devam ediyor. Çalışma yaşamında ve diğer her türlü alanda eşitliğin sağlanması, ırkçı saldırıların önüne bir barikat örülmesine katkı sağlayacaktır.

Bunun yanı sıra göçmenler için insanca ve onurlu bir yaşam için barınma, eğitim, sağlık gibi alanlarda da daha iyi hizmet almaları sağlanmalıdır.

Irkçı nefret ve linç girişimlerine katılanların cezasız bırakılmasının önüne geçilmelidir.

Mülteci bile olamayan Türkiye’deki göçmenlerin önüne çekilen duvarlar kaldırılmalı, sınırlar açılmalıdır.

Türkiye ile AB arasındaki “geri kabul” anlaşması derhal iptal edilmelidir.

Bir kez daha “Irkçılığa Hayır – Hepimiz Göçmeniz” diyor, göçmenlerin hakları için duyarlı olan herkesi yan yana mücadele etmeye çağırıyoruz.

Bültene kayıt ol