Dolara ne oluyor? Bundan bize ne?

09.03.2015 - 10:13
Haberi paylaş

Dolar aldı başını gitti; parası olsun, olmasın herkesi bir dert aldı. Neler oluyor? Ufukta bir kriz mi var? Doların yükselmesinin etkisi ne olur? Bütün bunlara sebep cumhurbaşkanının merkez bankasına faiz oranlarını düşürme baskısı mı? Soru çok; hepsinin cevabı ayrı. Tek tek bakalım...

TL’nin Dolar karşısında değer kaybetmesi, hiçbir zaman sadece içerideki nedenlerden kaynaklanmıyor. Bu finansal küreselleşme çağında kurlarda bir şey oluyorsa, mutlaka yurtdışında bir şeyler oluyordur. Çünkü Türkiye ekonomisinin çapı, dünya ekonomisinin yanında çok küçüktür; bu nedenle sadece içerdeki gelişmeler ancak ufak çaplı etki yaratır. Bu kadar büyük dalgalanmalar için hem içeride hem de dışarıda aynı anda bir şeyler olması gerekir.

Dışarıda neler oluyor diye baktığımızda, ABD uyguladığı para politikasını bu senenin ikinci yarısında değiştirecek. Dünyayı krize sürüklemiş olan Amerika’da ekonomi nihayet artık düzelmeye başladı. Bu düzelmeyle beraber, kriz zamanında bankaları kurtarmak için piyasaya sürülmüş olan paraları geri çekmeye başlayacak ve neredeyse sıfıra indirilmiş olan faizleri yükseltecek. Bu durum Amerikan dolarının Euro dahil, dünyadaki para birimleri karşısında değer kazanmasına neden oluyor. Geçen hafta Amerika’daki bu faiz artırımının beklenenden daha erken bir tarihte, mesela Haziran’da başlayabileceği ortaya çıkınca Dolar hızla değer kazandı. Cuma günü, Güney Afrika randı ve Brezilya reali %2, Meksika pezosu %1.5 değer kaybetti. Euro’nun son bir haftadaki değer kaybı %2,8’e ulaştı.

Diğer ülkelerin paraları da Dolar karşısında değer kaybediyor ama Türkiye en çok değer kaybedenlerden birisi. Demek ki mesele sadece Amerika’dan ibaret değil, içeride olanların da etkisi var. İçeriye baktığımızda en başta gelen konu faiz oranları üzerine yapılan polemik.

Cumhurbaşkanı faiz oranlarını yüksek buluyor ve düşürülmesini istiyor. Hiç şüphesiz düşük faiz, ekonomi için iyidir. Yatırımlar artar, büyüme hızlanır. Borç almak durumunda olanlar için de iyidir faizlerin düşük olması. Para içinde yüzüp, ne yapacağını bilemediği fazla parasından faiz geliri elde edenler ve bu gibi kişiler için çalışan bankacılar, gazeteciler ve yorumcular dışında kimsenin faiz oranlarının düşürülmesine karşı çıkması düşünülemez. Ama Türkiye’de uzun bir süredir taksi şoförleri bile faiz oranlarının düşürülmesi tartışmasında taraf olmuş durumda. Faiz oranlarının düşürülmesine karşı çıkanların derdi ne?

Çünkü Amerika’nın faiz oranlarını artırması durumunda yüksek dış açığını borçlanarak karşılayabilen Türkiye, dışarıdan borç bulmakta zorlanacak ve yatırımcıları paralarını Amerika’ya değil, Türkiye’ye yatırmaya ikna etmesi için faiz oranlarını yükseltmesi gerekecek. Beklenen enflasyonu ve TL’nin değerindeki olası değişimi dikkate alınca, Türkiye’deki faiz oranları halihazırda negatif bir getiriye işaret ediyor. 

Yani Cumhurbaşkanının istediği gibi Türkiye’nin faiz oranlarını biraz daha indirmesi durumunda yurtdışından para bulması hepten zorlaşacak. ABD kendi faizlerini yükseltince, Türkiye de yurtdışından borçlanabilmek için daha yüksek bir faiz önermek durumunda kalacak. Peki bu bir kriz anlamına mı gelir? Hayır. Sadece ileride, ki bu ileri mutlaka seçimler sonrasında bir gün olacak, Türkiye yeniden faizleri artıracak ve bu sayede borçlanmaya devam edecek. Bu nedenle şu anda sürmekte olan faiz tartışması, ekonomik olmaktan çok siyasi bir tartışma. Cumhurbaşkanı, seçimler öncesinde durumun biraz olsun düzelmesi için faizlerin düşürülmesini istiyor, seçim öncesinde ekonominin iyi gitmesinin AKP’ye yarayacağını düşünenler ise faizlerin düşürülmesine karşı.

Faizlerin seçimlerden sonra yükselme ihtimali olunca, TL, Dolar karşısında fena hırpalanıyor…

TL’nin dolar karşısında değer kaybetmesi, dolar cinsinden borcu olanlar için çok kötü haber. Özel sektörün dış borçu 87 milyar dolar. Finansal sektörün de 125 milyar dolar borcu var. Toplamda 212 milyar dolar yapıyor. Özel sektörün dış dolar karşısında değer yitirdikçe, yurtdışından alınmış borçların TL karşılığı da yükseliyor. Dolar borcu olanların bu durumdan hiç hoşnut olmayacakları aşikâr.

Peki dolar borcu olmayanlar açısından durum ne? TL’deki değer kaybı dolarla işi olmayanları hiç mi etkilemez? Eğer Türkiye yurtdışından bu kadar çok ürün ithal etmek zorunda olmasaydı, doların yükselmesinin çalışan kesimler açısından pek de bir anlamı olmadığını söyleyebilirdik. Oysa, lüks ithal malları kullanmayan çalışan kesimler açısından da petrol, doğalgaz, benzin, başka bir sürü hammadde, içeride üretilen ürünlerde kullanılan yedek parçalar filan için yapılması zorunlu olan ithalat, TL değer kaybedince daha pahalı hale gelecek. Bu da hiç şüphesiz enflasyonun yükselmesi ve satın alma gücünün düşmesi demek. Yani maalesef, dolar borcumuz olmasa da doların yükselmesinin faturası hepimize çıkacak.

Ümit İzmen

Bültene kayıt ol