Trump gerçekte kimdi?

25.01.2021 - 08:49
Haberi paylaş

Trump Beyaz Saray'dan ayrıldı ancak mirası konusundaki tartışmalar devam edecek. Isabel Ringrose, sosyalistlerin Trump’ın görevdeki zamanını nasıl anlamaları gerektiğini ele alıyor.

Joe Biden'ın göreve başlaması, Donald Trump’ın dehşet verici başkanlığının uzun zamandır beklenen sonunu işaret ediyor. 

Dünyanın dört bir yanındaki aktivistler, dünyanın en büyük ırkçı, cinsiyetçi, homofobik, bağnaz İslamofobik insanının Beyaz Saray'dan ayrıldığını görmekten mutluluk duyacaklar. 

Trump, veda mesajında ​​“şimdiye kadar gerçekten dışarıdan olan ve başkanlığı kazanan tek kişi” olduğunu iddia etti. 

Ancak bu, sadece onun nasıl görünmek istediğini özetliyor.

Bir TV programı milyarderi olan Trump, kendisini "bataklığı kurutacak" ve sıradan insanları temsil edecek düzen karşıtı bir aday olarak öne sürdü. 

Bu, 2016'da Hillary Clinton'a karşı işe yaradı ve neredeyse Biden'a karşı da işe yarıyordu. Trumpizm, ABD siyasetinin krizini çözme girişimiydi. 

Trump aslında iddia ettiği kadar dışarıdan değildi. Kendisinden önce gelenlerle hem sürekliliği hem de kopuşu temsil ediyordu. Egemen sınıfın bazı kesimleriyle çatıştı ama onlara hizmet de etti. 

Egemen sınıfın bir kesimi, Trump’ın sorunlarına çözümü olacağına inandı. Ancak Trump sadece onların emirlerini yerine getirmek için orada değildi. İçinde aşırı sağın da yer aldığı başka güçlerle de temas kurarak kendi dinamiğini getirdi. 

Başkanlığı boyunca, kendi taraftar tabanı, özellikle tehlikeli aşırı sağ hayranları ile, ülkeyi ABD elitlerinin istediği şekilde yönetmek arasında denge kurmaya çalıştı. 

Bu gerilim, dört yıllık başkanlığı sırasında sürekli yön değiştirdi. Kendisine hangisi uygunsa onu–elitleri ya da sağcıları – kullandı ve aynı zamanda onlar da Trump’ı kullandı. 

Trumpizm, bir halk tabanı inşa etmek ile egemen sınıflarla aynı çizgide kalmak arasında bir deneydi. 

Şiddet

Trump, popülist bir hareketin ideolojik bir çekirdeği haline geldi, ancak bazen egemen sınıflarla ilişkisi nedeniyle faşist grupları kınamak zorunda kaldı. 

Bazıları Trump’ın tam bir sapkınlık olduğunu söylüyor. Ancak Trump’ın seçim zaferi, ABD’de neoliberal siyasetin yanıt veremediği derin bir krizden kaynaklandı. 

Bazı analistler, Trump'ı Karl Marx'ın “Bonapartizm” olarak adlandırdığı şeyin bir çeşidi olarak gördü. Bu analistler onun yönetimini, standart yönetim biçiminden tamamen farklı bir yönetim biçimi, şiddete ve diktatörlüğe dayalı bir yönetim şekli olarak görüyor.

Ancak Trump, patronların ve generallerin desteğiyle kendi rejimini ilan etmeye çalışmıyordu. 

Marx, bu terimi Fransız imparatoru Louis Napolyon'un yönetimini tanımlamak için kullandı. Napolyon’un rejimi, bir tür askeri diktatörlük, "kılıçla yönetme" biçimi idi.

Marx, bunu, sınıf mücadelesi bir tür çıkmazla sona erdiğinde ortaya çıkan bir hükümet biçimi olarak görmüştü.

Louis Napolyon, sınıflar ve geleneksel siyasi partiler üstü bir figür olarak ortaya çıktı. Devletin baskıcı güçlerine “normal” hükümetlerden daha fazla bel bağladı. 

Ancak sınıflardan ve mevcut siyasi partilerden bağımsız bir figür olma görüntüsü gerçek değildi. Louis Napolyon, açıkça kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerinin çıkarları doğrultusunda hüküm sürdü.

Leon Troçki daha sonra Bonapartizmi "mücadele halindeki iki kamp arasında yargıç-hakem" kuralını tanımlamak için kullandı. “Bonapartizm, toplumsal anlamda, her zaman ve her çağda, sömürücülerin en güçlü ve en sağlam bölümünün hükümetini temsil eder,” dedi. 

"Sonuç olarak, günümüz Bonapartizmi bürokrasi, polis, subaylar kastının ve basının zirvesinde yer alanlara yön ve ilham veren ve onları yozlaştıran finans kapital hükümetinden başka bir şey olamaz." 

Trump böyle bir konumda olmayı istemiş olabilir. Ancak sınıf mücadelesi, büyük şirketlerin ve ordunun Trump’tan mevcut siyasi yönetim biçimlerinden kopmasını isteyecek kadar yüksek değildi. 

Egemen sınıfla çatışmasına yol açan düzen karşıtı maskesi ve popülist söylemine rağmen, Trump zenginlerden ve zenginler için vergi kesintilerinden yana olarak onlara büyük fayda sağladı. 

İşçi sınıfını zayıflatmak ve suçu azınlıklara yöneltmek için yurtseverliği tırmandıran kültür savaşlarından yararlandı. 

Trump, 2017'de Vergi Kesintileri ve İşler Yasasını imzalayarak kurumlar vergisi oranını yüzde 35'ten yüzde 20'ye düşürdü.

2027'ye kadar, vergi mükelleflerinin en tepedeki yüzde 1’inin-  yıllık 566,788 sterlinin üzerinde gelire sahip olanlar - yasadan elde edilen kazançların yüzde 83'ünü alması bekleniyordu. 

Ve Covid-19 kurtarma planı aracılığıyla Trump, bağışçılarının sahip olduğu veya işlettiği 100 şirkete neredeyse 200 milyon Sterlin kredi verdi. 

Ama, aynı zamanda, iş dünyasının bazı kesimleriyle de çatıştı. Biden, seçim kampanyası için Trump'tan neredeyse iki kat daha fazla bağış topladı ve böylece ABD'li kapitalistlerin Biden'ı daha güvenli bulduğunu göstermiş oldu.

Trump bir keresinde “Kaosu severim. Kaos iyidir” demişti. Bu, kâr etmek için istikrarlı bir pazar isteyen bazı büyük iş insanları için iyi bir haber değildi. 

Financial Times, ABD borsasındaki en iyi 15 şirketin CEO'larının Trump'ı desteklediğini bildirdi. Ancak Biden’ın kampanyasına iki kat daha fazla bağış yapıldı. 

Sistemde devam eden kriz, yönetici sınıfın farklı kanatlarının farklı çözümlere yönelmesi anlamına geliyordu – bazılarına göre Trump bu krizi çözmek için uygun isimdi. 

Bölünme

Trump, çeliğe %25, ​​alüminyuma %10 ithalat vergisi getirilmesi konusunda patronları böldü. Ticaret savaşlarında Çin'i hedef alan tarifeler, bazı büyük kapitalistlerin de çıkarlarına da ters düştü. 

Trump ayrıca, NATO nükleer ittifakına yönelik saldırıları ve ABD müttefiklerini hiçe saymasıyla devletin bazı kesimlerini huzursuz etti. 

Trump'ın eski savunma bakanı, eski denizci Jim Mattis, İran ve BLM protestocularına karşı asker kullanmak gibi anlaşmazlıklar sonrasında istifa etti. 

Mattis gibi seçkinler, küresel bir süper güç olarak ABD hakimiyetini önemsiyorlar ve bunun Trump gibi pervasız biri tarafından tehlikeye atılmasını istemiyorlardı. 

Ancak Trump'ın savaş çığırtkanlığı yöntemleri de popülerdi. Onun başkanlığı sırasında Pentagon, ABD askeri tarihindeki en büyük silah anlaşmasını yaptı ve savunma harcamaları yüzde 16 arttı. 

Trump’ın başkanlığı zamanında ABD tarihindeki en uzun süreli hükümeti kapatma olayının gerçekleşmesi kıdemli Cumhuriyetçileri Trump’ın kaosuyla ilişkilenmekten kaçınmaya itti. 

Yine de Senato'daki Cumhuriyetçiler, Temsilciler Meclisi'nin Trump’ı görevden almasının ardından gerçekleşen davada hâlâ Trump'ın lehine oy kullandı. 

Onu önceki başkanlardan farklı kılan faşistlerle olan ilişkisiydi.

Trump, kendisi bir faşist olmamasına rağmen, aşırı sağı kendisini destekleyen orta sınıfın etrafında bir destekçi tabanı oluşturmak için kullandı. 

Trump’ın siyasi tabanı sağ popülizme dayanıyordu. Her Trump destekçisi faşist değildi, ama Trump politikaları ile bu tür güçleri etrafında topladı. 

Geçen Ağustos ayında Wisconsin'de bir BLM gösterisinde ırkçılık karşıtı iki kişiyi öldüren sağcı genç Kyle Rittenhouse'u savundu. 

2020'nin ilk başkanlık tartışması sırasında Trump, faşist Proud Boys'a seçimi kaybederse "geri çekilip beklemesini" söyledi. Ve QAnon gibi aşırı sağ komplo teorilerini destekledi.

Ancak yönetici seçkinler, yine de Trump'ın kendilerinden iddia ettiği kadar ayrı olmadığını göstererek onu dizginleme gücüne sahipti.

Kongre binası baskını, aşırı sağ tarafından, askerleri arkalarına almak için cesur bir eylem beyanı olarak kullanıldı. 

Trump, destekçilerine “ülkemizi geri almalarını” söyledi. Onlara "güçlerini göstermek" ve "sonuna kadar savaşmak" için Kongre Binası'na gitmeleri talimatını verdi. 

Beş kişinin ölümüne yol açan şiddet olayları sırasında Trump, sosyal medya hesabından, faşistlerin önderliğindeki isyancıları sevdiğini, onları "büyük vatanseverler" ve "çok özel" olarak tanımladığını paylaştı. 

Mesafeli

Senato’daki Cumhuriyetçi çoğunluk lideri Mitch McConnell ve başkan yardımcısı Mike Pence gibi isimler Trump ile aralarına mesafe koydular. 

Dolayısıyla bir hafta sonra Trump, "tüm Amerikalılar bu saldırıdan dehşete düştü" diyerek yaşanan şiddeti kınadı. 

2017'deki Charlottesville olayından sonra, ABD elitleri yine Trump ile aralarına mesafe koymuş ve onu harekete geçmeye zorlamıştı.

Bir neo-Nazi yürüyüşü sırasında, bir araba faşizm karşıtı protestocuların arasına girmiş ve bir kadını öldürmüş ve bir diğerini yaralamıştı. Yine de Trump, "her iki tarafta da çok iyi insanlar olduğu" konusunda ısrar etmişti. 

Trump'ın tepkisi, onu Cumhuriyetçi Parti içindeki düşmanlarından izole etmişti.

Birkaç gün sonra aşırı sağcı Steve Bannon’u kovmak zorunda kaldı.

Bu, Trump'ın nasıl yeniden hizaya getirildiğini ve suçu başkasına atmak zorunda kaldığını gösteriyor.

Trump, Çay Partisi aktivistleri gibi sağcı “geleneksel güçler”den faydalandı. Bu sağcılar 2009'da Cumhuriyetçi Parti’nin başkanlık adayı ön seçimlerinde de katı muhafazakâr adayları desteklediler. Trump'ı seviyorlar. 

Pek çok Cumhuriyetçi, bir yandan Trump'ın getirdiği oylardan memnuniyet duyarken aynı zamanda da Trump’dan rahatsızlık duyuyordu. Geçenlerde Senato'da kıdemli Cumhuriyetçi Lindsey Graham'ın alaycı bir şekilde söylediği gibi, bu "müthiş bir yolculuk" oldu. 

Trump her zaman en tepedekilerle aynı çizgide olmamış olabilir, ancak önemli anlarda hep oldu. Her zaman, yönetici sınıfın devamlılığını sağlama çabasının bir parçasıydı. 

Biden'in şu anda temsil ettiği politikalar, Trump'ın inşa edilmesine yardımcı olduğu tehlikeli faşist hareketler için verimli bir zemin sağlayacaktır.

Biden işçilere veya ABD'nin içine saplandığı krize herhangi bir çözüm sunmuyor. O, Trump’ı ortaya çıkaran koşulları yaratan sistemin bir parçası. 

İşçi sınıfına yalnızca başarısız merkezci siyaset teklif edilirken, Trump'ın temsil ettiği ve yarattığı hareket yenilgiye uğratılmayacak. 

Devrimciler sol ile birleşerek, Trump'ın mirasını sonsuza dek ezmek için birleşik bir direniş ve sosyalist bir politika inşa etmelidir. 

Çeviren: Arife Köse

(Socialist Worker)

Bültene kayıt ol