Trump gitti... Seçimlerden sonra nereye?

21.01.2021 - 18:05
Haberi paylaş

ABD’de mücadele eden sosyalist Iannis Delatolas ve Türkiye’de DSİP üyesi Ozan Tekin değerlendirdi.

Seçim kampanyasının başından beri, ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının Trump’ın politikalarında önemli bir rol oynadığını görmüştük. ABD-Meksika arasında “duvar örme” sloganları arasında bütün ırkçıların ilgisini çekmişti. Trump’ın danışmanları Steve Bannon ve Steve Miller idi; bunların ikisi de beyaz üstünlükçüsü figürler ve “Müslümanlara seyahat yasağı” gibi zalim ırkçı politikaların da mimarları. Irkçılık karşıtı hareket, Trump’ın aşırı sağ politikalarının karşısına ilk kez bu yasaktan sonra havaalanlarında dikilmişti. İkinci büyük saldırıysa güney sınırından gelen Orta Amerikalı göçmenlerde, aileleri bölmek, büyükleri sınırdışı ederken çocukların toplama merkezlerinde zulüm -ve hattı bazı durumlarda cinsel saldırı- ile karşı karşıya kaldıkları bir durum yaratmaktı. 

Beyaz Saray’dan gelen bu şiddetli ırkçı taarruz, faşistlere büyüyecekleri bir alan yarattı. Trump başa geldikten henüz 8 ay sonra Charlottesville’de yapılan “Sağı Birleştirelim” eyleminde bunu gördük. KKK ve tüm diğer ırkçı gruplar bir araya geldiler, doğrudan Nazi Almanyası’ndan alınma sloganlar ve işaretler gördük. Antifaşistler bu eylemi protesto ederken araçla yapılan bir saldırı sonucu Heather Heyer öldürülmüştü. Bannon’ın tavsiyesiyle, Trump aşırı sağcı ve beyaz üstünlükçüsü saldırganları kınamayı reddetti. Bu Proud Boys gibi gruplara ve diğer aşırı sağcı silahlı çetelere yeşil ışığın yakılması demekti. 

Benzer şekilde, Capitol baskını ve faşist isyan da Trump’ın teşviklerinin sonucu olarak gerçekleşti. Bu bir darbe girişimi değildi. Başkanlıktan çekilmeden önce tabanındaki faşistlere son bir kez güç gösterisi sunarak onları uyumlu bir sokak çetesi hâline getirmek için konsolide etmeye çalıştı. Trump yüzünden şu an ABD’de örgütlü bir faşist hareketin kuruluşuna tanıklık ediyoruz.

Marx21 ve antikapitalist solun tamamı için son haftalarda yaşananlar alarm zillerini çaldırıyor. Şu an faşizme karşı birleşik bir cephe inşa etme zamanı. Biden’a oy vermiş olanları dahil, solun tamamını kapsayacak mümkün olan en geniş birliği sağlamalı. Hepimiz birleşmeliyiz ve bu, geçtiğimiz yaz ve sonbahar aylarındaki ırkçılık karşıtı isyana katılan 26 milyon kişiyi de kapsamalıyız. Bernie Sanders kampanyasından, Yeni Yeşil Anlaşma’dan ve herkese sağlık hakkı vaadinden heyecanlanan milyonlarca kişiyi harekete geçirmeliyiz. Ve bu şekilde mücadele ederek ayaklanan aşırı sağı ve faşistleri geriletmeliyiz.

Bununla birlikte antikapitalist sol Biden&Harris hakkında hiçbir ilüzyona kapılmamalı. Siyasi neoliberal Merkez, sorunun bir parçası. Irkçılık karşıtı isyanın, “polis teşkilatlarının fonlarının kesilmesi” yönündeki taleplerine karşılar. Yeni Yeşil Anlaşma’ya karşılar. Ve yıkıcı bir salgının ortasında, Biden ve Harris, herkes için ücretsiz sağlık hakkına karşı çıkıyorlar. Politikalarının “Trump olmamak” dışında hiçbir şey önermemesi nedeniyle, seçimi Trump’a karşı neredeyse kaybediyorlardı. “Trump olmamak” yeterli değil. Ekonomik kriz, kitlesel işsizlik ve neoliberal program işçi sınıfının dertlerine hiçbir çare sunmayacak. Bunlar daha da fazla kutuplaşmaya yol açacak ve aşırı sağ büyümesini sürdürecek. Ancak bu aynı zamanda, sola birleşme ve bir yandan faşistlerle mücadele ederken diğer yandan sadece hareketlerin ve seferberlik hâlinde olan işçi sınıfının gerçeğe dönüştürebileceği antikapitalist politikalara işaret etme fırsatı veriyor. Pandemide gördük ki işçi sınıfı işleri eline aldı ve işyeri eylemleriyle yeterli güvenliğin alınmadığı işyerlerinin kapanmasını sağladı.

İşçi sınıfı daha sonra ırkçı polis şiddetine karşı grevler yaptı, Black Lives Matter hareketini ve isyanı destekledi. Bizim gücümüz sokaklardaki bu tür isyanlarda ve pandemiye karşı örgütlü işçilerin yaptıkları grevlerdedir. Bu güçlerle sağı yenebilir ve başka, daha iyi bir dünyayı inşa edebiliriz.

Iannis Delatolas (Marx21 aktivisti, ABD)

Aşırı sağ tehlike sürüyor

Kongre baskını, ABD’de Trumpizmin ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Trump iktidara geldiğinden beri tüm ezilenler için bir kabus yaratmıştı. Şimdi seçimle iktidarı kaybetti, ancak bir siyasi hareket olarak varlığını sürdürmek istiyor. Taraftarlarını “çalınan seçim” yalanı etrafında diri tutmak, bundan sonra da siyasi tabloda yer almak istiyor. Kongre baskını bu sürecin doruk noktası oldu ve Trump sonrası “normalleşme”nin olamayacağını gösterdi. Pandeminin, ekonomik krizin ve aşırı sağın yükselişinin ardından kapitalizm bir türlü “eski normal” dediği şeye dönemiyor. 

Trump’ın sağa çekmeye çalıştığı siyasi arenada “merkez” bizim açımızdan bir garanti değil, biz kitlesel sosyal mücadelelerin, işçi sınıfının farklı kesimlerinin birliği ve güçlenmesi için çaba sarf etmeliyiz.

Bu tartışma hem ABD’de güncel hem de Türkiye’de. Biden’ın Kongre baskını karşısındaki en büyük tepkisi “Trump’ı televizyonda açıklama yapmaya çağırmak” oldu. Aynı saatlerde antifaşistler ise aşırı sağcılara karşı sokaklarda gösteri yapıyordu. Aşırı sağ, faşistler, otoriter liderler bu şekilde diyalog ve siyasi müzakere ile geriletilemiyor. Onların karşısına fiziksel olarak çıkacak bir sosyal hareket, hem de aşırı sağcıların toplumda çoğunluk olmadığını gösterecek kadar kitlesel ve çoğulcu bir mücadele inşa etmek zorundayız. Burada da George Floyd’un ölümünün ardından “polis siyahları bacağından vurmalı” diyen Biden’a güvenemeyiz.

Ya Türkiye’de? 

Benzer bir durum Türkiye’de de söz konusu. Cumhur İttifakı aşırı otoriter bir iktidar. Siyasi özgürlükleri baskılıyor, patronları koruyor kolluyor, milliyetçi ve militarist politikalar uyguluyor. MHP’nin çizgisi çoğu konuda belirleyici oluyor. Ama AKP-MHP’nin yaptıklarının karşısında muhalefette de göçmenlere düşmanlık yönünde bir ırkçılık var. Hükümetin sınırdışı operasyonlarına, bölgesel altemperyalist güç olma planlarına milliyetçi oldukları için destek veriyorlar. CHP-İyi Parti tarafından kurulan Millet İttifakı gidiyor bir parka Nihal Atsız’ın adını verebiliyor. Sadece seçimlere odaklı bir stratejiyle, “CHP’yi destekleyelim ve iktidar değişsin” diyerek otoriterleşmeyi, Türkiye’deki ırkçılığı ve milliyetçiliği, baskıcı iktidarı durdurmak mümkün değil. Bize Türkiye’de de bunların dışında bir perspektif lazım. Toplumdaki tüm öfkelileri bir araya getirecek, işçi sınıfının birliğini sağlayacak, emek örgütlerinin merkezinde olduğu, tüm adaletsizliklere karşı çıkacak bir perspektif. Böylesi sosyal mücadelelerin içinde yer alanların yan yana durmasını sağlayacağımız bir Antikapitalist Blok inşa edersek AKP-MHP ittifakına karşı elimizde güveneceğimiz somut bir şeyler olur.

Ozan Tekin (DSİP üyesi)

(Sosyalist işçi)

Bültene kayıt ol