Sistem neredeyse çöküyordu: Lehman Brothers'ın batışından 10 yıl sonra...

16.09.2018 - 15:17
Haberi paylaş

10 sene önce bu ay, tüm dünya bankacılık sistemi neredeyse çöküyordu ve bu, politikacıların kapitalizmin herkes için ilerleme yarattığı yönündeki fikrini yerle bir etti.

Dünyanın dördüncü en büyük yatırım bankası olan Lehman Brothers, 15 Eylül 2008’de iflasını açıkladı. Sağcı uzmanlar, bu durumun sistemin kötü kararlar alan patronları cezalandırdığını gösterdiğini iddia ettiler. Dünya ekonomisini yöneten politikacılar, bankacılar ve patronlar bu derin yıkımı boş gözlerle izlediler.

Birkaç hafta içinde, dönemin ABD Başkanı George W. Bush “bu enayinin gerçekten batabileceğini” tahmin etti.

Hükümet kısa süre içinde sorumluları kurtarmak için gerekli her şeyi kullanmaya başladı.

Lehman Brothers’ın sahtekâr patronları, borç problemlerinin boyutunu gizlemek için “saldırgan muhasebeyi” kullandılar. Ama bankanın düşüşünün sebebi sadece aç gözlü ve ileriyi göremeyen yöneticilerle açıklanamaz.

Mayıs 2008’de Alan Greenspan, “finansal krizin en kötü döneminin geride kaldığını ya da kalmak üzere olduğunu” açıkladı. Greenspan, 1980’lerden beri serbest piyasa reformlarının yapılması fikrinin en büyük destekçisi olan Fed’in eski başkanı. Lehman Brothers’ın çöküşünden sonra, kendi serbest piyasa ideolojisinde “bir kusur” bulduğu için “çok sıkıntılı” olduğunu ifade etmişti.

Lehman Brothers, temelinde borçlarla kumar oynamanın olduğu finansal genişlemenin merkezinde olarak büyümüştü. Problem sinyalleri, 2007’deki “yüksek riskli mortgage” krizinde ortaya çıkmaya başladı.

Bankalar, uluslararası para piyasalarından yüksek miktarda borç almıştı. Bu nakit parayı, borcunu ödeyebileceğine dair umudu olmayan işçi sınıfının, fakirlerin ve siyahların “yüksek riskli mortgage” kredilerini finanse etmek için kullandılar. Bu kredilerin büyük çoğunluğu, fakir insanlara satıldıktan sonra satışı yapan bankada kalmıyordu. Binlercesi, “menkul kıymetleştirme” olarak bilinen bir süreçle birlikte paket hâline getiriliyordu.

Bu mortgage paketleri, “teminatlı borç senedi” ve “mortgage ile desteklenen menkul kıymetler” gibi süslü isimlerle finansal araçlar hâline getirildi. Bu karmaşık paketleri yatırımcılara satarak, bankalar uzun dönem mortgage para ihtiyaçlarını kısa sürede elde ettiler.

Balon

Sattıkları her mortgage üzerinden para kazanan bankalar için bu büyük bir işti. 2007’deki kredi krizinin başlangıcında, mortgage balonu yaklaşık 9 trilyon dolara ulaşmıştı. “Yüksek riskli mortgage” piyasasının sıkıntıları, daha büyük bir finansal balonun patlamasının sebeplerinden biri oldu.

Krediler kapitalizmin görünürde katlanarak büyümesini sağlıyor ama kriz geldiğinde kredilere güvenin artmış olması, krizin daha sert vurması anlamına geliyor.

Finans piyasaları, kapitalistlerin uzun dönem yatırım yapmak için ihtiyaçları olan parayı kendi kârlarından değil bankalardan elde etmesine izin veriyor. Kapitalistler bunu tahviller ve çok büyük senetler vererek yapıyorlar. Ödemeyi de ileri dönemki kârlarından yamayı vaadediyorlar.

Lehman Brothers dünya bankacılık kumarhanesinde aracıydı. Bunun gibi yüz binlerce finansal aracın bankacılar ve yatırımcılar tarafından alınıp satılmasında takas kurumuydular.

Diğer bankacılar, kimin kime ne borcu olduğu ve hangi kurumların ne konuda risklere sahip olduğu konusunda Lehman Brothers’a güveniyordu. Banka iflasını açıklayınca bütün sistem durma noktasına geldi. Bu, bankacılar ve yatırımcıların hangi bankaların ilerde sorun yaşama ihtimali olduğunu bilmemesi anlamına geliyordu.

Dünyanın en büyük bilançosuna sahip İngiltere’deki RBS bankası, batmaktan saatler uzaklıktaydı.

2007’deki kredi krizinden 150 yıl önce, devrimci Karl Marx, bankacılık balonunun nasıl büyüyüp patlayacağını yazmıştı.

Kapitalizmin devamlı büyüme ve çökme dönemlerinden geçtiğini açıklamıştı. Sistem çöktüğünde, sermayeyi çevreleyen duvarlar yıkılarak patronların finansal kurumlarını da yanında götürüyor.

Serbest piyasanın mucizelerinin borazanlığını yapan hükümetler, batan bazı kuruluşları kurtarmak için devreye girdiler. Bush ve İngiltere’deki İşçi Partisi, dünya tarihindeki en büyük kamulaştırmaları yapmak zorunda kaldılar. Bankaları kurtarmak için milyarlarca dolar ödediler.

Merkez bankaları, borç almanın masrafı olan faiz oranlarını çok ciddi oranda düşürerek Parasal Genişleme (QE) sürecini başlattılar. QE, batan bankaları kurtarmak için merkez bankası aracılığıyla piyasaya daha fazla kredi pompaladı.

Bu, sorunu sadece kısa vadede çözdü.

Finans sektörünün kârı, üreten sermayeye bağlı. Bu, kapitalizmin büyümesinin sınırlarının reel sektöre bağlı olduğu anlamına geliyor. Bankacılığın çökmesinin arkasından reel sektörün uzun süredir yaşadığı kârlılık sorunu geliyor.

Reel sektördeki sorunlar yüzünden kapitalistler yatırımlarını finans sektörüne yaptı.

Kısa vadede bu, bankacıların ve patronların daha fazla para kazanmalarını sağladı; fakat reel sektörle bankacılık sektörü arasındaki büyüyen uçurum, balonun eninde sonunda patlayacağını gösteriyordu.

Çok benzer bir süreç bugün küresel ekonomide yaşanıyor. Amerika’nın Dow Jones borsasındaki hisse senedi endeksi, 2008’den bu yana %350 yükseldi, fakat ekonomideki büyüme sadece %15 civarında.

Hükümetlerin kredi krizine verdikleri cevap, ucuz kredilerin patlamasını ateşledi. Barclays, Lehman Brothers’ın kâr getirebilecek parçalarını satın alıp aynı şekilde davranmaya devam etti.

Bankaların çökmesi, kârlılığı sürekli artırmaya dayalı bir sistemin mantıksızlığını gözler önüne seriyor. Kapitalist krizin yarattığı tahribatın tek çözümü, bireysel kazançların değil toplumsal ihtiyacın ön plana alındığı sosyalist ekonomi.


Kriz işçileri perişan etti

Bankacılara milyonlarca dolar peşkeş çekilirken, milyonlarca işçinin hayatı mahvoldu.

Dünyanın her yerinde işçi sınıfının yaşam koşulları kötüleşti. Yunanistan’da onnyıllar öncesine geri dönüldü.

Kamusal hizmetlerde yapılan kesintiler, dünya çapında yüz binlerce insanın daha erken ölmesi anlamına geliyordu.

Bush yönetimi, Lehman Brothers’ı kurtaramadı çünkü bu kurtarmanın boyutu Fed’in iflas etmesi anlamına gelecekti.

Ama batı devletleri kredi krizinin başladığı 2007 sonbaharında milyonlarca dolar ödeme yapmıştı bile. İngiltere’de yaklaşık 650 milyar dolar, Amerika’da yaklaşık 920 milyar dolar kamuya ait para finans sektörüne devredildi.

Ve bu kurtarma paketlerini ödeyip kârlılığı eski haline getirmek için, politikacılar ve patronlar, işçi sınıfının hâlâ acısını çektiği kemer sıkma politikalarına döndüler.

Bedelin sıradan insanlara aktarılması

Bankalar hiç olmadıkları kadar büyükler ve hâlâ kontrol edilemiyorlar.

Politikacılar ve zenginler, bedeli insanlara nasıl ödecekleri konusunda hiçbir şey öğrenmediler.

Sistemi düzeltmek ya da yapı taşlarını sorgulamak bir yana, sadece eski hâline getirmek için çabaladılar.

Böyle yaparak gelecekte yaşanacak krizlerin unsurlarını korumuş oldular.

Krizin oluşmasında rol oynayan bir şey de borçların ani artışıydı. Bugün sıradan insanların kredi alması zorlaştı, fakat şirketlerin borçları artmış durumda.

Toplam küresel borç katlandı; geçtiğimiz yıl, gayrisafi yurtiçi hasılalar toplamının %217'sine yükseldi. Bu, 2007'ye göre %40'lık bir artış demek.

Lehman’ın çöküşünden sonra “batmak için çok büyük” denilen, finansal pazarın çerçevesini belirleyen bankaların bölünmesi konusunda çokça konuşma yapıldı.

Bugün Amerika’nın en büyük beş bankası, bankacılık sektöründeki varlıkların %47’sini kontrol ediyor. Bu oran 2007 yılında %44’tü.

Yatırım fonlarının en tepesinde bulunan %1’lik dilim, oluşturduğu para havuzu sayesinde spekülatörlerden hisse senetleri ve diğer varlıkları satın alarak, bu sektörün diğer %45’ine sahip.

Yıkıcı

Bunlardan herhangi birinin çökmesi, 2007’den çok daha yıkıcı olur.

Bundan 10 yıl önce Financial Times yazarı Gillian Tett şöyle diyordu:

“Yatırımcılar, gizli ve şeffaf olmayan yatırım araçları ekosisteminin sistemsel riskler taşıdığını öğrendiklerinde ‘gölge bankacılık’ dünyasını keşfettiler. Yöneticiler buna göz yummayacaklarını vadettiler.

Peki bu gölge bankalar küçüldü mü? Pek sayılmaz.

Muhafazakâr bir değerlendirmeye göre bile gölge bankacılık sektörü 45 trilyon dolar büyüklüğünde ve dünyanın finans sektörünün varlıklarının %13’ünü kontrol ediyor. Bu rakam 2010 yılında 28 trilyon dolardı.

Bankaların düzenlemelerle sıkıştırılması, sadece daha fazla işlemin gölgede yapılmasına sebep oldu.”

Çok düşük faiz oranları ve devletlerin bankalara ve çokuluslu şirketlere para yağdırması sistemi kurtardı.

Ama bir sonraki sefer ellerinde böyle bir cephane bulunmayacak.

Sıfırın çok az üstünde olan faiz oranlarını daha fazla kesintiye uğratamayacaklar.

Politikacıların zenginler için yeni bir kurtarma paketi talep etmeleri çok zor olacak.

(Socialist Worker'dan Türkçe'ye Berkay Bağcı çevirdi)

Bültene kayıt ol