Venezuela krizi sosyalizmin işe yaramadığını mı gösteriyor?

27.08.2018 - 13:09
Haberi paylaş

Venezuela krizle boğuşurken, sağcılar bunun sosyalizmin işe yaramadığını gösterdiğini söyleyerek seviniyorlar. İngiltere’de yayımlanan Sosyalist İşçi (Socialist Worker) gazetesinden Alistair Farrow ise çökenin sosyalizm değil, sosyalizmin yukarıdan kurulabileceği düşüncesi olduğunu öne sürüyor.

Hem İngiltere’de hem de uluslararası olarak sağ, Venezuela’daki ekonomik ve sosyal krizi, kapitalizme herhangi bir ekonomik alternatif olamayacağının ispatı olarak gösteriyor.

Kaos inkâr edilemeyecek boyutta. Hiperenflasyona yakalanan ekonomi serbest düşüşte. IMF, enflasyonun bu yıl yüzde bir milyonu göreceğini tahmin ediyor.

Bu, 2014’te petrol fiyatlarındaki ani düşüşün yarattığı uzun süreli ekonomik sorunların arkasından geldi. Ayrıca hepsi birlikte 2008 küresel ekonomik krizinin etkilerinin üstüne eklendiler.

Ve faturayı sıradan insanlar ödüyor. Temel gıdalar ve ilaçlar ya sarsıcı ölçüde pahalı ya da tamamen yok.

Hükümeti saran krize rağmen, hiç kimse onun etrafındaki sağcı akbabaların zararlı doğasını azımsamamalı.

Onlar, takvimi Hugo Chavez’in iktidara geldiği 1999’dan önceki döneme döndürmek istiyorlar. İktidarlarına ve refahlarına yönelik her meydan okumaya acı bir şekilde sinirleniyorlar.

Neredeyse yirmi yıldır sol iktidarların altını oymaya ve bir darbenin koşullarını hazırlamaya çabalıyorlar.

Uluslararası ekonomik yaptırımlar Venezuela’yı ABD’nin çizgisini izlemediği için hedef alıyor.

Venezuela’nın ABD’nin finansal sistemiyle etkileşime girme izni yok; bu da 45 milyar poundluk devlet borcunun yeniden yapılandırılamaması anlamına geliyor.

Ve ABD Başkanı Donald Trump, Venezuela petrolünün ithalatını yasaklama ihtimalini gündeme getirdi.

Sağcılar ikiyüzlü bir şekilde, Nicolas Maduro’nun rejiminin uyguladığı şiddeti, tüm sol hükümetlerin muhaliflerine yönelik izlediği totaliter baskıların kanıtı olarak gösteriyor.

Bu, sağın vahşetini tamamen gözardı etmek demek.

Sağın iktidarı almasına bir kez daha izin verilirse, ölümcül bir şiddet dalgası başlayacak.

Meydan okuma

Sağın iddialarına rağmen, Venezuela krizi, sosyalizmin zayıf noktalarının ispatı değil.

Zenginlere karşı bir meydan okuma olduğunda, onların ekonominin ve toplumun kritik noktalarını kontrol etmeye devam etmelerine izin verildiğinde neler olacağının göstergesi.

Chavez’in ve 2013’ten beri Maduro’nun politikaları, sosyalizmin tepeden, devlet eliyle kurulabileceği yönündeki fikri merkezine alıyor.

1999’dan bugüne geçen dönemde, Venezuela sürecinde bir gerilim ortaya çıktı.

Tepeden uygulanan resmi politikalar, bazen işçilerin ve yoksulların çıkarlarını, bazen patronları savundu.

Ancan en olumlu adımlar, kitleler kendileri sahneye çıkıp kontrolü ellerine almaya çalıştıklarında atıldı.

2002’de ordunun bazı bölümleri, egemen sınıfın zorlamasıyla, başkanlık sarayını ele geçirip Chavez’i tutukladılar.

O, yalnızca yüz binlerce sıradan insan sokağa çıkıp darbecilerin güvenini sarstığı ve onları darbeden vazgeçmeye zorladığı için kurtuldu.

2002 yılının sonraki döneminde, Venezuelalı patronlar ekonominin geniş sektörlerini durdurarak Chavez’I bir kez daha indirmeye çalıştılar.

Bir kez daha işçiler belirleyici oldu; petrol üretimini tekrar başlattılar, ulaşımın ve gıda dağıtımının devam etmesini sağladılar.

İki yıl sonra Chavez’in zengin düşmanları bu kez bir “geri çağırma referandumu” ile onu göndermeye çalıştılar. Bir kez daha kitleler organize oldu ve sağı mağlup ettiler.

Bu süreçte hükümet çoğunluğun çıkarlarına geniş kapsamlı değişiklikler yapmaya çalıştı.

Ancak işçilerin örgütlenebilme yeteneğinin alevlenmesinin üzerine bir şey inşa etmek yerine, Chavez ve Maduro tepeden kontrolü devam ettirmeye çalıştı.

Petrol fiyatları yüksekken, kapitalist elitlere meydan okumadan reformları hayata geçirmek mümkündü.

1999 ile 2011 arasında, tüm ekonomik aktiviteler içerisinde özel sektörün payı %65’ten %71’e yükseldi.

Petrol fiyatları düştüğünde ise karşı karşıya gelmeden reform yapmak imkansız hâle geldi. Sağcılara ve onların sistemine karşı bir saldırı gerçekleştirilmediğinde, kaos kaçınılmazdı.

Ülkenin tüm ihracatının %95’ini petrol oluşturuyor. Yani Venezuela, özellikle petrol fiyatlarındaki dalgalanma durumlarında savunmasız.

Hem Chavez’in hem de Maduro’nun ekonomiyi çeşitlendirmedeki başarısızlıkları şimdi hissedilir oldu. Ancak Venezuela krizinin temeli bu değil.

2018 Mayıs’ındaki bir röportajında, İşçi Partisi’nin gölge kabinesinden John McDonnell, Maduro hükümetinin 2013’te Chavez öldükten sonra yanlış bir yola saptığını iddia etti.

McDonnell aynı zamanda 2018’in başında İsviçre’deki Dünya Ekonomik Forumu’na katıldı ve burada da Maduro hükümeti hakkında konuştu. Devletin bağımsız bir refah fonu kurarak petrolden gelen parayı ekonominin diğer sektörlerine yönlendirmesi gerektiğini iddia etti. Ancak Maduro’nun başarısızlığının bütün hükümet stratejisinden değil de bir ya da iki karardan kaynaklandığını düşünüyorsa, bu doğru değil.

Sosyalizm yukarıdan kurulamaz, aşağıdan gelmek zorundadır.

Ancak hükümet, halkın en fakir kesiminden giderek bir düşman yarattı.

Hükümetin kendisini nasıl işçilere karşı konumlandırdığının çarpıcı bir örneği, Maduro’nun iktidardaki partisi PSUV ile işçiler arasındaki bağlantıda görülebilir.

Oyuk

PSUV yıllardır işçilerle patronlar arasındaki toplu sözleşme anlaşmalarının yenilenmesini reddediyor, böylelikle koşullardaki ve ücretlerdeki değişiklikler hukuk yoluyla yapılıyor. Bu, birçok sektörde sendika yapılanmalarının altının oyulmasına yol açtı.

Maduro, bu sayede işçilerin, haklarının korunması için devlete bakacaklarını umuyor.

Bu strateji hızla çözülüyor. Ekonomik krize yanıt olarak Maduro faturayı onlara ödetmek için işçilere bir saldırı dalgası başlattı.

Asgari ücrete zam kılıfı altında, zenginlerin kızgınlığını yatıştırmak için sıradan Venezuelalılara karşı bir dizi ekonomik saldırı gerçekleştiriyor.

Bu değişikliklerin, “neoliberal kapitalizmin ahlaksız savaşını parçalayacağını ve onun yerine erdemli, dengeli, sürdürülebilir, sağlıklı ve üretken bir ekonomik sistemi geçireceğini” iddia ediyor.

Saldırılar hiçbir şekilde böyle bir şey yapmayacak.

Milyonlarca Venezuelalının destek aldığı petrol sübvansiyonları kaldırıldı, bu da yeni asgari ücreti daha da değersizleştirdi.

Daha önce benzer önlemleri uygulama girişimlerine başkent Caracas’ta isyanlarla karşılık verilmişti.

Maduro’nun planında KDV oranlarını %12’den %16’ya çıkarmak da yer alıyor. KDV, doğru orantılı bir vergi, yani zenginler tarafından da yoksullar tarafından da aynı oranda ödeniyor. Dolayısıyla bundaki artış en çok yoksulları vuracak.

Bütün bunların üzerine, Maduro yeni bağımsız para birimi bolivarın değerini petro adı verilen, petrol fiyatına bağlı hayali bir kura sabitledi.

Yeni asgari ücretin bedeli aylık 23 pounda (ç.n. – 184 TL) denk. Daha önce aylık 1 poundun (ç.n. – yaklaşık 8 TL) altındaydı.

Yeni ücretin dahi, bakkaliye ve fatura masrafları gibi temel ihtiyaçların ancak yarısını karşılayabileceği tahmin ediliyor.

Hükümet bu kötü teklif için dahi arabuluculuk etmek zorunda kaldı. Değişiklikten sonraki ilk 90 gün patronların adına işçilerin maaşını ödeyeceğini açıkladı.

Patronlar için bu dahi yeterli gelmedi. Şimdiden, ücret artışlarının onları iflas ettireceğini ve işlerini kapatmak zorunda kalacaklarını söyleyerek yakınmaya başladılar.

Bu ayın başında Maduro yeni bir para birimini hayata geçirdi. Bu, “emperyalist güçlerin” açtığını söylediği “ekonomik savaş” karşısında yalnızca geçici bir rahatlama yaratacak gibi.

Venezuela sağı, fırsatı görerek, genel grev çağrısı yaptı.

Çok sayıda dükkan ve işyeri kapandı, ancak mevcut kaosun ne ölçüde grev yüzünden ne ölçüde para birimi değişikliğinden kaynaklandığını ölçmek güç.

Sağcılar, ABD dış politika idaresi ile birlikte neşe içinde ellerini ovuşturuyor.

Bu krizi, Latin Amerika’da 1990’ların sonlarıyla 2000’lerin başlarında oluşan sol hükümetler zincirindeki en kritik halkayı sökmek için bir fırsat olarak görüyorlar.

Bu sol hükümetlerin birçoğu ekonomik yaptırımların ağırlığı altında ezildi, sonuçta ya politikalarını değiştirmek durumunda kaldılar ya da yerlerine yeni sağcı hükümetler geldi.

Venezuela’dan öğrendiğimiz ders şu ki, sol hükümetler, geri adım atmaları için kapitalist sınıf tarafından muazzam bir basınç altına alınıyorlar. Sosyalist bir hükümet daha da büyük bir baskıyla karşılaşacak.

Çıkaracağımız sonuç ise bu basıncı püskürtmek için aşağıdan bir hareket inşa etmek ve sınırların ötesindeki uluslararası işçi sınıfının dayanışma gösterme gücüne yaslanmak.

(İngilizce'den Ozan Tekin çevirdi)

Bültene kayıt ol