Ukrayna savaşının iklim felaketine etkisi: Fosil yakıtlara dönüş

08.04.2022 - 22:14
Haberi paylaş

IPCC raporları gezegen için kırmızı alarm vermiş, dünya devletleri kömürden çıkış ve 2050 net sıfır hedeflerini tüm yetersizlikerine rağmen ilan etmişken Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, fosil yakıtlara bir geri dönüş sağlamış gibi görünüyor. 

24 Şubat’ta işgal başlar başlamaz Rusya’ya ekonomik yaptırım kararları alınmaya başlanmıştı. Bu kararların bir kısmı fosil yakıt alımlarını da içeriyordu ama fosil yakıt üretimi azaltılmadan ve hatta artırarak alındı bu kararlar.

Avrupa’nın fosil yakıtlarla imtihanı

Avrupa Birliği (AB) savaşla birlikte bu yılın sonuna kadar Rusya’dan fosil yakıt ihracatını üçte iki oranında azaltma ve 2027’ye kadar da sıfırlama hedefi koydu (mevcut durumda AB doğal gaz ihracatının %40’nı ve petrol ihracatının %27’sini Rusya’dan yapıyor). Ancak bu bir hedef. Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlar fosil yakıt ticaretini kapsamıyor. Rusya’ya yönelik yaptırımlar arasında sosyalistlerin savunabileceği iki sektör var; silah ve fosil yakıtlar. Ama maalesef AB fosil yakıt bağımlılığını bahane ederek ve radikal bir “yeşil” dönüşümü de göz ardı ederek fosil yakıt ticaretini sadece zamanla azaltma hedefi koymuş durumda kendisine. Biyolojik Çeşitlilik Merkezi İklim Hukuku Enstitüsü direktörü Kassie Siegel yaptığı açıklamada Avrupa’nın Ukrayna savaşı başladıktan sonra fosil yakıt ticaretini azaltmak yerine başka ülkelerle ticarete yönelmesi hakkında “Avrupa’nın şuanki krizini çözmeyeceğini” söyledi. Aynı şekilde Oil Change International’ın ABD program yöneticisi Collin Rees de ABD ve AB’nin “ölümcül doğalgaz altyapısına kilitlemeye acilen son vermesi” gerektiğini söylemişti. 

Savaş başlar başlamaz Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya, Rusya’dan doğalgaz alımını artıracak olan Kuzey Akımı 2 boru hattını askıya aldı. Ancak Rusya’dan gelen fosil yakıtlara yüksek bağımlılığı nedeniyle (ihtiyacının %50’sini Rusya’dan karşılıyor) önce nükleer enerjiden çıkış projesini durdurdu. Sonra da kömürden çıkışı durdurabileceğini söyledi. Almanya Yeşiller Partisi’nden Ekonomi Bakanı Robert Habeck, “Kısa vadede bir önlem olarak kömürle çalışan santralleri beklemede tutmamız ve hatta çalışmalarına izin vermemiz gerekebilir.” şeklinde bir açıklamada bulundu. İktidardaki yeşil-sol-liberal koalisyon 6 Nisan’da Almanya’nın 2035 yılında yüzde yüz yenilenebilir enerjiye geçme planını ilan etse de Ukrayna savaşının ardından Almanya Rusya’dan fosil yakıt alımına yönelik bir ambargoya karşı çıkmaya devam ediyor.

Birleşik Krallık ise savaşın başlaması üzerine Rusya'dan petrol mamulleri alımını 2022 yılı sonuna kadar sıfıra indirme kararı aldı (Birleşik Krallık petrol ihtiyacının yüzde 6 kadarını Rusya'dan temin ediyor). Ancak bu karar fosil yakıt üretimini artırma kararıyla birlikte uygulanıyor. İngiltere'nin fosil yakıt şirketi Cuadrilla’nın Lancashire'daki iki kuyusunu kapatması için verilen süre Haziran ayında dolacakken, savaş başladıktan günler sonra yaptığı başvuru üzerine üretime bir yıl daha devam etmesine izni verildi. Birleşik Krallık’ın en önemli fosil yakıt lobi grubu olan Net-Sıfır Araştırma Grubu, kararın kendi lobi faaliyetlerinin bir sonucu olduğu açıklayarak memnuniyetlerini dile getirdi. 

Birleşik Krallık 7 Nisan’da ilan ettiği yeni enerji stratejisinde de Ukrayna savaşını bahane ederek “enerji güvenliği” etrafında nükleer enerji ve fosil yakıt üretimini artırma kararı aldı. Böylece Birleşik Krallık “enerji bağımsızlığını” sağlama amacına varacağını ilan ederken bunun net sıfır politikasıyla nasıl uyumlulaştıracağını açıklamadı. Zaten hükümet yetkilileri yeni stratejinin net sıfır değil “düşük karbonlu” enerji planı olduğunu belirtti. Yeni enerji stratejisine göre Birleşik Krallık; mevcut nükleer enerji santrallerine sekiz adet yeni nükleer reaktör inşa edebilecek ve Kuzey Denizi‘nde daha fazla fosil yakıt üretebilmek için de yaz aylarında yeni bir lisans dönemi başlatacak. 

Yaptırımlara en son dahil olan Avrupa ülkeleri ise Baltık ülkeleri oldu. Putin’in doğalgaz ödemelerinin ruble ile yapılmasını zorunlu kılan kararnamesinin ardından, nisan ayı başında Letonya, Litvanya ve Estonya, Rusya’dan doğal gaz ithalatını durdurdu. Ancak bu kararda ABD’nin Avrupa’ya doğalgaz ihracatını artıracağı sözü etkili oldu. Yani bu ülkelerde fosil yakıtlardan çıkış değil fosil yakıt ithal edilen ülkenin değişmesi söz konusu.

ABD’nin artan fosil yakıt üretimi

ABD ise bu krizden her anlamda en kârlı çıkan ülke konumunda. Hem NATO’yu etrafında kenetlemeyi ve küresel bir yeni silahlanma dalgası başlatmayı başardı hem de Avrupa pazarının bir numaralı fosil yakıt tedarikçisi olma konusunda büyük bir fırsat yakaladı.

ABD, savaşın başlamasıyla birlikte ilk olarak Rusya’dan fosil yakıt ithalatına son verdi. Ancak buna karşılık kendi üretimini artırmaya başladı. Biden yönetimi AB ülkelerinin Rusya’ya olan petrol ve doğalgaz bağımlılığını azaltmak için Avrupa’ya olan fosil yakıt ihracatını artırma kararı aldı. Karar göre, ABD şirketleri 2030 yılına kadar yıllık olarak Avrupa’ya 50 milyar metre küp doğal gaz satacak. Bu miktar Rusya’nın sağladığı gazın üçte birine denk geliyor. Elbette bu, ABD’nin 2050 net sıfır karbon hedefine ulaşmasını imkansız kılıyor çünkü bu, fosil yakıt şirketlerinin üretimini artırması anlamına geliyor. Bu aynı zamanda ABD ve AB arasındaki ticaret altyapısı ve depoları için de yatırım yapılması anlamına da geliyor ki bu altyapılar her zaman uzun vadede fosil yakıt kullanımını artıran ve vazgeçilmesini zorlaştıran bir rol oynuyor.

Bu gelişmeyi fırsat bilen Amerikalı fosil yakıt şirketleri de hemen yeni fosil yakıt çıkarma izni başvurularında bulundu. Oysa ABD, 2050 net sıfır karbon hedefleri doğrultusunda fosil yakıt çıkarma izinlerini sınırlandırıyordu. Alaska, Kuzey Dakota, Ohio, Pensilvanya ve Teksas'taki petrol ve gaz ticaret birlikleri, derhal sektörlerinde daha az kısıtlama ve daha fazla yatırım çağrısında bulundular. Common Dreams sitesinde yer alan bir makalede American Petroleum Institute’ün (API, ABD’nin en büyük fosil yakıt lobi kuruluşu) daha işgalin ertesi haftası büyük bir kampanyaya başladığı ve yeni fosil yakıt çıkarma izin başvurusu yaptığı, 25 Cumhuriyetçi Parti senatörünün de Biden yönetimine “ulusal enerji güvenliğini” sağlamak için yerli fosil yakıt şirketlerin üretimi artırmasına izin vermesi çağrısı yaptığı  yeraldı. Naomi Klein, twitter hesabından API’ın bu girişimini kendisinin geliştirdiği ‘şok doktrini’ teorisinin en son örneği olarak paylaştı.

Bu gelişmeler üzerine beş büyük bilim insanı ortak bir metni imzaya açtı. Metinde "Beyaz Saray'ın daha fazla sondaj ve kayagazı çıkarma çağrısının bir iklim felaketi olduğunu söylüyoruz." deniliyordu. İmza kampanyası, Biden’dan acilen enerji politikalarını fosil yakıtlardan yenilenebilir enerji alanlarına kaydırmak için hızlı ve büyük yatırımları hayata geçirmenisini talep ediyordu.

ABD yönetimi en son, yakıt fiyatlarını düşürebilmek için ülkenin petrol rezervlerinden (olağanüstü durumlar için depolanan rezervler) "eşi görülmemiş bir miktarın" piyasaya sürülmesi talimatını verdi. Başkanlık kararı kapsamında 180 milyon varil petrolün piyasaya sürülmesi ve piyasaya sürülecek miktarın, yıl sonuna kadar iç üretim artırılarak yerine konması planlanıyor. Brent petrolün varil fiyatı, bu kararın hemen ertesinde yüzde 5.4 düşerek 107 dolar civarından işlem görmeye başlamıştı.

Kendisi Rusya’dan alınan fosil yakıtlara pek bağımlı olmayan ABD (Petrol ve işlenmiş petrol ürünleri ithalatının yaklaşık yüzde 9'unu Rusya'dan alıyor) kendi iç üretimini artırmasının yanısıra diğer fosil yakıt üreten ülkeleri de daha fazla üretim yapmaya zorluyor veya teşvik ediyor. Bunun için düşmanlık ilişkilerini dahi gözden geçirme eğiliminde. Örneğin Venezuela’ya yönelik petrol ambargosunu kaldırmak için yıllar sonra bu ülkeyle resmi görüşmelere başladı ve hatta ambargo uyguladığı İranla yeniden masaya oturabileceğini dahi söylendi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’a da üretimi artırmaları yönünde baskı yapıyor. 

Bir durum analizi

Bütün bu gelişmeler üzerine BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, 21 Mart’ta radikal bir çıkışla dünya liderlerini eleştirdi. Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’dan alınan fosil yakıtların yerine iç üretimi artırma veya başka ülkelere yönelinmesini “delilik” olarak tanımladı. Guterres, Rusya’nın açığını kapamaya çalışmanın iklim değişimiyle mücadele hedeflerine zarar vereceğini söyleyerek “Bu delilik. Fosil yakıtlara olan bağımlılık karşılıklı yıkımın garantisidir.” dedi.

Batı fosil yakıt üretimini artırırken Rusya’da ise beklenmeyen başka bir gelişme oldu. Yaptırımlara rağmen Rusya'nın mart ayı likit doğalgaz ihracatının geçen yıla göre yüzde 10 arttığı açıklandı. Bunun nedeni fosil yakıt alımının büyük oranda kısıtlamalara dahil edilmemesi, edildiği kadarının ise ileri tarihleri kapsaması ve varolan sözleşmelerin geçerliliğini koruması. Ayrıca Çin ve Hindistan’ın da yeni siparişler verdiği iddia ediliyor.

Tüm bu gelişmelerin sonucunda gelinen nokta; Avrupa ve ABD’de rekor enflasyon (Euro Bölgesi’nde enflasyon yüzde 7,5'e yükseldi, ABD’de ise son 40 yılın rekorunu kırarak %7,9 oldu), yüksek fosil yakıt fiyatları ve enerji maliyetleri (Euro bölgesinde bir önceki aya göre %44,7 artış) ve artan küresel fosil yakıt üretimi oldu. Brent petrol fiyatları 90 dolardan savaşın etkisiyle hızla 130 dolar civarına yükseldi. Mart sonundan beri dünya genelinde artan fosil yakıt üretiminin de etkisiyle tekrar 100 doların biraz altına indi. Tabii, buna küresel ölçekte artan silahlanma bütçelerini ve BM’nin yaptığı gıda krizi uyarısını da eklemek gerekiyor. Putin’in Ukrayna’yı işgalinin gezegene maliyeti daha şimdiden büyük oldu. 

Oysa Rusya’nın işgalinin ardından fosil yakıtlardan kurtulmak için atılması gereken adımlar hızlandırılabilirdi. Bu konuda Bill McKibben’ın savaşın başlarında son derece somut önerileri olmuştu. Bu adımlarla binaların izolasyonunun yapılması ve şimdi nasıl silahlanma siparişleri artırlıyorsa aynı şekilde rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesinin artırılması, hızlı ve acil kamu yatırımları ile sağlanabilirdi.

Ama bu krizden bir başka krizi yükseleterek çıkmak kapitalizmin süreklileşmiş felaketler rejimi olduğunun bir başka kanıtı oldu. Bunun sebebi de her bir krize verilen yanıtın aslında bir sınıf mücadelesi konusu olması. İklim aktivistleri 25 mart iklim grevinde boşuna değil “İklim mücadelesi sınıf mücadelesidir.” diyorlardı. IPCC’nin üçüncü raporunun yayınlandığı günlerde ise bu sefer doğrudan 1200’den fazla biliminsanı 25 ülkede fosil yakıtlar şirketlerinin ve bankaların önünde eylemler düzenlemiş ve onlarcası gözaltına alınmıştı. 

Aktivistler haklı. İklim değişimi ve savaş iç içe geçmiş bir sistem sorunudur. Ukrayna savaşı ikisini de durdurmanın tek yolunun antikapitalist bir küresel sınıf mücadelesi olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.

Özdeş Özbay

Bültene kayıt ol