İklim krizi: “Başımız belada, uyanın!”

30.07.2019 - 14:08
Haberi paylaş

İklim krizi hangi boyutlarda? Yeryüzünde ne gibi değişimler yaşanıyor ve yaşanacak? Tuna Emren, son zamanlarda çok konuşulan bir makaleyi, IPCC raporuyla karşılaştırarak özetledi.

Birkaç ay önce iklim kriziyle ilgili Deep Adaptation adlı çok konuşulan bir makale yayımlanmıştı. Okuyanların terapiye gitmeye başladığı söyleniyordu çeşitli haber kaynaklarında. Çevirmeye vakit olmadığından orijinalini paylaşmıştım o zaman. Şimdi tekrar okuyup bir özet çıkardım.

Akademik standartları karşılamadığı için hakem denetiminden geçememiş, ampirik kanıt içermeyen rapor statüsünde paylaşılmıştı. Zaten yazarın amacı da iklim krizinin yol açacağı toplumsal çöküşe dikkat çekmek. 

Bazı uzmanlar bu makaleye “crap!” dedi; “saçmalık!”

Üşenmeyip son IPCC raporu (Global Warming of 1.5ºC) ile karşılaştırarak tekrar okudum makaleyi. Bilimsel yargı sığamı düşürmeden, tarafsız bir şekilde özetlemeye çalışayım durumu.

Makalenin yazarı Jem bendell, NASA ve IPCC verileriyle başladığı analizinde önce deniz buzu ve kara buzullarının erimesi sonucu yaşanacakları özetliyor ve şöyle diyor; "Bu durum mevcut iklim modellerinin öngördüğünden çok daha hızlı gerçekleşiyor." Haklı çıktı

Antarktika’daki durumu paylaşmıştım dün. Deniz buzu hiç beklenmedik bir şekilde hızla eriyor. Ayrıca iklim modellerinin öngördüğü gibi olmadı sonuç; acil önlem alınmazsa 2100’de 1,5 değil 3 ºC’lik ısınmayla karşı karşıya kalabileceğimiz anlaşıldı.

“Tüm yaşamı etkileyecek çevresel bir felaket karşısında kimse sürdürülebilirlik çalışması yapmıyor” diyerek giriştiği bu makalede şu an yaşanmakta olan kuraklık sebepli tarım krizine de değinmiş; gıda krizi ve açlık, sel felaketleri, kasırgalar, sıcak hava dalgaları...

Ardından halihazırdaki tarım yaklaşımımızın yanlış olduğunu, toprağın sağlığını bozduğumuzu söylüyor ki bu da doğru. Sonra bu durumun ekonomik ve sosyal sistemleri son derece karmaşık şekilde etkileyeceğini söylüyor ve bazı uzmanların “İklim gerçeklerini paylaşırken insanlarda korku ve umutsuzluk yaratmamaya dikkat edin” tutumunu eleştiriyor. İşte makalenin en can alıcı noktası da bu. Özetle; “bu yaklaşım yüzünden başımıza bir şey gelmeyecekmiş gibi uyutuluyoruz” diyor.

Biliyorsunuz geçenlerde Guardian’la başlayan bir atılımla artık ‘küresel ısınma’ ya da ‘iklim değişikliği’ yerine ‘iklim krizi’, ‘kuşkucular’ yerine ‘inkarcılar’ demeye başladık. Bu felaketle yüzleşmemiz gerek ve kullandığımız eski kavramlar aldatıcı. Artık basın tarafsızlığı yok.

Dolayısıyla makaledeki çok eleştirilen bu tutumu da iddia edildiği gibi tuhaf bulmuyorum. Fakat gerçekle yüzleşmek kolay olmayacak. Makaleyi okudukları için majör depresyon nedeniyle uzman yardımına başvuranların sayısındaki artış önemli bir şeyi işaret ediyor: Hazır değilmişiz..

Neden değiliz peki? Yani hepimiz bu gerçekleri uzun zamandır biliyoruz değil mi?

Buzullar eriyor, tuhaf hava olaylarının sıklığı arttı, öldürücü sıcak hava dalgaları her yeri vuruyor, yaz ortasında bahar yaşayacağımız söyleniyor Ağustos’ta, deniz seviyesi yükseliyor,

dünyanın her yerinden kasırgalar ve sel felaketleriyle ilgili haberler geliyor, birçok ülke bu yıl doğru düzgün tarım ürünü alamadı ki geçenlerde Hindistan’ın başına gelenleri gördük; sıcaklar ve kuraklık yüzünden kitlesel göç başladı.

Mozambik’teki güçlü fırtınalar yüzünden gerçekleştirilecek onarım çalışmalarının maliyeti 3,2 milyar dolar. Papa bile “öngörülemeyen bir tarım kriziyle, beraberinde ekonomik çöküş ve kitlesel göçlerle karşı karşıyayız” dedi.

Okyanus yaşamı tehdit altında, en ılımlı tahminle binlerce türe veda edeceğiz, onbinlerce çocuk hava kirliği yüzünden yaşamını kaybediyor/-edecek, mercan resifleri ölüyor ve henüz Arktik metanın başımıza açacağı işleri konuşmaya başlamadık bile.

Bu noktada makaleye ara verip başka bir meseleden; gıdanın geleceğinden bahsetmek istiyorum kısaca. Duymuşsunuzdur (en iyi ihtimalle) 2050’de yaşanacak bir gıda krizine hazırlanmak zorundayız. İşin aslı şu: 2050’de tüm dünyayı besleyebilmek için gıda üretimini %70 artırmalıyız.

Bu hesaba, iklim krizi nedeniyle kaybedilen tarım toprakları ve hızla tükenmekte olan doğal kaynaklar dahil değil. Toprak tahribatı iklim değişikliğinin hem sebebi hem de bizzat sonucu. Toprak, karbon için önemli bir yutak.

BirleşmişMilletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi tahminlerine göre; dünya genelinde 2milyar hektar verimli arazi bozuldu ve her sene Türkiye tarımsal arazisinin yarısı büyüklüğündeki 12 milyon hektar alanda verimli arazi niteliği azalıyor. Ülkemiz de bu açıdan riskli bölgelerden.

Oxford Üni Gıdanın Geleceği Araştırma Merk.’nin yayınladığı çalışmaya göre, git gide azalacak meyve ve sebze stokları yetersiz beslenmeyle sonuçlanacak. 500 bin kişinin yetersiz beslenme nedeniyle yaşamını yitirebileceği söyleniyor (Maro Springmann).

İklim değişikliği kaynaklı açlığın 155 ülkeye yayılacağını öngörülüyor. Belki de günlük kalori ihtiyacımızı karşılayamayacak duruma gelebiliriz.

PopSci için yazdığım GıdanınGeleceği dosyasını hazırlarken, AnadoluMeraları’nın eş-kurucusu sevgili @yudheyn ile de görüşmüştüm.

Kendisi atmosferdeki karbon fazlasının toprağa geri kazandırılması üzerine çalışmalar yapıyor. Onarıcı tarım pratiklerinden olan bu uygulama topraktaki organik madde miktarını da artırmakta:

“Onarıcı tarım pratiklerinin geniş ölçekte uygulanması, bir bölgenin, havzanın veya ülkenin kuraklıklar ve sellerle boğuşmak yerine, ikisine karşı da ciddi bir tampon gücüne sahip olması ve etkilenmemesi ya da asgari ölçüde etkilenmesi anlamına gelir."

"Diğer bir deyişle onarıcı tarım pratikleriyle toprağı onarmak, iklim değişikliğine uyum için kullanılabilecek simbiyotik araçlardan biridir.”

Tekrar makaleye dönüyorum. Buradan sonrası “başımız belada, uyanın!” diye bağıran kısmı. Ama bunu da son derece mantıklı senaryolar ve bilimsel çalışmalar üzerinden yapmış. Ve insan psikolojisini nasıl etkileyeceği kısmını da atlamadığı görülüyor.

Sosyal çöküş kaçınılmazsa şu soruya odaklanmalıyız demiş: 

“Hayatta kalmanın yollarını ararken hangi değerleri korumaya istekli olacağız?” 

Yani değişime ayak uydurma meselesi o kadar da basit değil.

“Burada kullandığım tüm veriler, analizler boşa çıkar da insanlık önümüzdeki on yıllarda varlığını sürdürebilirse, o zaman bu makale kariyerime pek de yardımcı olmayacak. Ancak öngördüğüm çöküş yaşanırsa zaten bir kariyerim kalmayacak. Bu mükemmel bir kaybet-kaybet senaryosu.”

Makalenin tamamını iki kez okudum. Depresyona girmedim, abartılı bulduğum bir şey yok. Veriler de gayet sağlam.

Peki IPCC raporu ne diyor?

550 sayfalık bir rapor bu. Neredeyse her satırını okudum. (Okuyamadığım kısmı var, sebebini açıklayacağım)

Kısaca özetlemeye çalışayım.

Rapor beş bölümden oluşuyor

1.BÖLÜM

Isınma, kıtaların büyük bölümünde küresel ortalama değerlerin üzerinde. Hemen şu an insan kaynaklı emisyonları sıfırlasak bile 1,5°C’lik ısınma kaçınılmaz. Hatta bunun üzerine çıkabilir. Artık asıl mesele bunun ne zaman gerçekleşeceği.

2. BÖLÜM

Alınabilecek önlemlerden bahsediliyor, çeşitli senaryolar üzerinden bunların sosyo-ekonomik etkileri gözden geçiriliyor.

3. BÖLÜM

1,5°C’lik ısınma hedefini korumayı başarırsak, gezegenimiz ve biz bundan nasıl etkileneceğiz?

Daha girişte anlıyoruz ki zaten bizim bu hedefi tutturmamız imkansız.

Büyük ihtimalle 2°C’lik ısınmayı göreceğiz ve bu modelde en iyi ihtimalle böceklerin %18’ini, bitki türlerinin %16’sını kaybediyoruz. Binlerce tür yok olacak diyor. Ekosistemler zarar gördükçe ısınma artacak, süreç hızlanacak.

Bizi orman yangınları, anormal hava olayları, işgalci türlerle mücadele bekliyor. Mercan resiflerini kaybetme ihtimalimiz çok kuvvetli. Okyanus ekosistemleri büyük zarar görecek ve okyanusların asit oranı artacak. Balıkçılık da zarar görüyor.

Pirinç, buğday ve tahıl üretiminde muazzam oranda düşüşle beraber gıda krizi.. Orta ve düşük gelir seviyesindeki ülkelerde açlık riski.. Şehirleri vuran sıcak hava dalgalarının sayısı ve sıklığı artıyor. Sıtma ve dang humması geri dönebilir. Kitlesel göçlere tanık olacağız.

Isınmanın en fazla etkileyeceği bölgelerden biri Akdeniz. Bizim içinde bulunduğumuz bölge kuraklaşıp çölleşiyor. Tüm dünyada içme suyu kaynakları azalıyor. 

Buradan itibaren, okurken öyle kötü hissettim ki bölümün devamını getiremedim...

4. BÖLÜM

Peki ne yapacağız?

Alınacak önlemler bu kez geniş ölçekli incelenmiş ve özetle “hemen şimdi!” diyorlar.

ve 5. BÖLÜM'de sürdürülebilir gelişim için yapılabilecekler özetlenmiş. 

Sonuçta IPCC raporu, insanları depresyona sokan makaleden daha korkunç bir tablo koyuyor ortaya. Net bir şekilde görülüyor ki 1,5°C’lik hedefi tutturamıyoruz ve maalesef büyük felaketler yaşanacak.

Tuna Emren

(yazının kaynağına buradan ulaşabilirsiniz)

Bültene kayıt ol