Lenin 1920'de Uzlaşma Üzerine başlıklı kısa bir makale yazıyor. Bu, tamamlanmamış bir makale ve ilk olarak 1936'da yayımlanıyor (Lenin, Werke, Cilt 30, sayfa 484-486). Makalede tartıştığı asıl soru şu: Sosyalistler kapitalist ülkelerle uzlaşmaya varabilir mi, varamaz mı? Lenin, teorik argümanlar geliştirme yerine olgudan hareketle soruya cevap üretme yöntemini tercih ediyor, çok bilinen arabanın önünü kesen haydut örneğini veriyor. Böyle bir durumda canınızı kurtarmak için belinizdeki silah dahil, her şeyi teslim edebilirsiniz.
Alman devrimciler Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, 94 yıl önce bugün katledilmişlerdi. Onları, savaşa ve şovenizme karşı seslerini yükselttikleri için, Almanya'nın yurtsever "solcu"ları öldürmüştü.
Komünist Manifesto'nun kaleme alındığı 1848 yılından beri hemen her yıl, Marksizm'in gününün geçtiği, analizlerinin yanlış olduğu anlatılır.
Rosa Luxemburg 1900 yılında yazdığı broşürün başlığında bugün hâlen devam etmekte olan bir tartışmayı en basit şekliyle ifade etmişti: Reform mu, Devrim mi?
Gezi Parkı'ndan başlayıp önce İstanbul'un sonra da memleketin her yanına yayılan direniş, hem direnenler için hem egemenler için derslerle dolu.
Karl Marks neden vurguyu işçi sınıfına yapmıştır? Bunun nedeni işçilerin sayısının çok olması mıydı? Marks, Komünist Manifesto'yu yazarken sadece iki ülke sanayi devrimini tamamlamıştı: İngiltere ve Belçika.
Kasım 1918'de, Almanya'ya yepyeni bir ruh egemendi. Devrim patlamıştı, sokaklar "sıradan insanlar" tarafından ele geçirilmiş, burjuvazi neredeyse kaybolmuştu. Chris Harman, Kaybedilmiş Devrim kitabında, dönemin tanıklarından yaptığı alıntılarla, bu ruh halini şöyle özetliyor: "Şık giysileri içinde beyler ya da hali vakti yerinde zarif giysili hanımlar, sokağa çıkma cesareti gösteremiyorlardı. Sanki yer yarılmış ve burjuvazi bir anda ortadan kaybolmuştu. Ortalıkta dolaşan yalnızca işçiler, yani ücretli kölelerdi. Ama bu kez, silahlanmış durumdaydılar."