Ankara'da 29 Mayıs Pazar günü düzenlenecek Beyaz Mitingin çağrıcısı olan emek meslek örgütleri, demokratik hakların kullanılmasına yapılan engellemeleri duyurdu.
Türk Tabipleri Birliği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği, Tarım Orman Çevre ve Hayvancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası vem Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası, "Sağlık Hakkımızın Korunması, Demokratik Haklarımızın Kullanılmasından Geçer!" başlıklı bir duyuru yaptı.
Sağlık emekçileri şunları söylüyor:
Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, veteriner hekimler ve veteriner sağlık çalışanları, hemşireler, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, acilden radyolojiye tüm teknikerler, fizyoterapistler, laborantlar, ambulans şoförleri, tıbbi sekreterler, hizmetliler, özel güvenlikçiler kısaca tüm sağlık emekçileri olarak emeğimize, geleceğimize ve halkın sağlık hakkına sahip çıkmak için pandeminin başından bu yana gittikçe güçlenen bir mücadele programı yürütüyoruz. “Tükeniyoruz” diye başladığımız, yaşamak ve yaşatmak isteğimizi kuvvetle dillendirdiğimiz, “Emek Bizim Söz Bizim” diyerek emeğimize de sözümüze da sahip çıktığımızı vurguladığımız bu mücadele programında sözümüzü “Emek Bizim Söz Bizim, Sağlık Hepimizin” diye tüm topluma yaptığımız çağrıya dönüştürdüğümüz; Ankara’da tüm sağlık emek ve meslek örgütlerinin, toplumun bir araya geleceği beyaz miting duyurusunu ve 29 Nisan itibariyle de miting alanı için başvurumuzu yapmıştık. Ancak iktidar nasıl bize insanca yaşayacak bir ücret, her türlü çalışma koşullarımızın düzeltilmesi ve topluma sağlıklı bir gelecek taleplerimizi yok saydıysa, Ankara Valiliği de bir araya gelmemizi, taleplerimizi demokratik yollardan güçlü bir şekilde dile getirmemizi engelleme çabası içinde olmuştur.
Pandemi boyunca tüm kesimlerin hak vereceği üzere zor şartlara rağmen halkımıza yönelik sağlık hizmetlerini kesintisiz sürdüren tüm sağlık emekçileri olarak dün bizi alkışlayanların, bugün hak taleplerimizin dayanışmayı güçlendirdiği koşullarda demokratik haklarımızı nasıl engellendiklerinin bilgisini kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Sağlık emek ve meslek örgütleri, sağlık emekçilerinin mali, özlük ve demokratik hakları ve halkımızın daha nitelikli sağlık hakkı alması için 29 Mayıs’ta Ankara’da Beyaz Miting kararını nisan ayında almıştır. Sağlık emek ve meslek örgütleri tertip komitesi tüm yasal prosedürleri tamamlayarak Ankara Valiliği’ne 29 Nisan 2022 tarihinde miting için başvurmuştur. Ancak Ankara Valiliği ile görüşme taleplerimiz sürekli çeşitli bahanelerle ertelenmiş, muhataplarımız tüm mücadele sürecimiz boyunca yaptıkları gibi adeta bizlerden kaçmıştır. Son bir haftada sürekli değişen muhataplarla yapabildiğimiz görüşmelerimizde de mitingimize yönelik olumlu ya da olumsuz karar verilmemiş ve biz örgütlerin mitinge yönelik saha çalışması ve somut adımlar atması engellenmeye çalışılmıştır.
Mitingimize yönelik başvurumuzun üzerinden bir aya yakın zaman geçmesinin ardından, mitingimize üç gün kala Ankara Valiliği miting için ısrarla Kolej alanını istediğimiz halde, hiç uygun olmadığını belirttiğimiz Anıtpark’ı bizlere miting alanı olarak göstermiştir. Ayrıca miting saatlerimizi kısaltarak, miting alanına yürüyüş mesafemiz ve fiziksel hazırlık taleplerimizi de yok sayarak bize bu kararını iletmiştir. Biz sağlık çalışanlarının taleplerini, çalışma koşullarının olumsuzluklarını; sağlık kurumlarımızdaki sorunları, artık ücretsiz ve nitelikli sağlığa ulaşamayan halkı görmezden gelen iktidarın bir yansıması olarak valilik de bizleri antidemokratik yollarla görmezden gelmeye, yok saymaya, engellemeye çalışmıştır. Ankara Valisi’ne hatırlatalım; valilik tüm yurttaşlara karşı sorumludur, iktidar partisinin il başkanlığı değildir!
Her seferinde yetkililerin bekleyin tavrıyla karşılaşan biz örgütlerin mitinge yönelik motivasyonunu kırma, enerjisini boşa çıkarma çabaları boşunadır. Kızılay’dan Sıhhiye’ye, Abdi İpekçi’den Kolej’e hak arama alanlarını yurttaşa kapatan, yasalarla güvence altına alınan gösteri ve yürüyüş özgürlüğü önündeki bu antidemokratik engellemeler toplumsal düzene zarar vermeye yönelik hak ihlalidir. Daha dün Resmî Gazete’de gösteri ve yürüyüşlerin yapılmasına yönelik kısıtlayıcı önlemlerin bir nebze olsun gevşetildiği bir dönemde yasal haklarımızın engellenmesini kınıyoruz ve kabul etmiyoruz.
Sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin tümünü oluşturan hekimler, diş hekim, eczacılar, biyologlar, hemşireler, teknikerler, laborantlar, ambulans şoförleri, tıbbi sekreterler, hizmetliler, özel güvenlikçiler, özcesi hepimiz kendi haklarımızı ve halkımızın sağlık hakkını savunmaya devam edeceğiz. Her türlü engellemelere, bezdirme çabalarına inat toplumun tüm kesimleriyle birlikte hep birlikte sağlığımız, geleceğimiz ve özlük haklarımız için Anıtpark’ta olacağız. Baskıcı ve demokrasi düşmanı herkese hakkımızı sonuna kadar savunacağımızı bir kez daha, en güçlü şekliyle göstereceğiz. Buradan tüm sağlık çalışanlarını, toplumu bir kez daha bizleri yalnız bırakmamaya; hep birlikte emeğimize ve geleceğimize sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bu çağrı sizin için, bizim için, hepimiz için…
Çağrıcı örgütler olarak toplumu “Emek Bizim Söz Bizim, Sağlık Hepimizin” demek için 29 Mayıs tarihinde Ankara’da Anıtpark meydanında düzenleyeceğimiz Beyaz Mitingimize çağırıyoruz. Bizleri görmezden gelenlere, bizlerin emeğiyle ve geleceğimizle istediği gibi oynayabileceğini zannedenlere bundan önceki beyaz yürüyüşlerimizle, beyaz g(ö)revlerimizle verdiğimiz yanıtları, beyaz mitingimizle çok daha güçlü vereceğiz. Haklarımızı alana kadar pes etmeyeceğiz; topluma verdiğimiz nitelikli sağlık hizmeti için, emeğimizin karşılığını almak için mücadelemizi daha da büyüteceğiz.
Dokuz ülkede faaliyet gösteren Türkiye merkezli şirket, çalışanlarının yüzde 14'ünü işten çıkartma kararı aldı. Yani 4 bin 480 işçi, Türkiye'deki enflasyonist ortam gerekçe edilerek işsiz bırakılacak.
Birçok ürünü tüketiciye kapıda hızlı teslim ederek büyüyen ve 12 milyar dolarlık bir değere ulaşan şirket, dünyadaki 32 bin çalışanının yüzde 14'ünü işten atmaya hazırlanıyor.
2015 yılında kurulan ve hızla büyüyen şirketin ana pazarı Türkiye ve işten çıkarmaların burada yoğunlaşması bekleniyor.
Düşük ücret, uzun çalışma saatleri, kötü koşullar ve esnaf kurye dayatmasına karşı geçen yılın baharında Getir kuryeleri isyan ederek birçok ilde eylem yapmıştı.
Getir patronu şimdi ağır iş yükünü daha az sayıda işçinin sırtına yıkarak, kârlarına kâr katmayı hedefliyor.
Böylesi patron saldırılarını işçilerin birlikte mücadelesi ve sendikal örgütlenmesi püskürtebilir.
Yemek Sepeti Manisa deposunda çalışan 3 işçinin sendikalı olduğu için işten çıkarıldığını saptayan mahkeme, işe dönüş ve tazminat kararı verdi. Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS), sendikal mücadelenin kazanımı olan bu kararı duyurdu.
TÜMTİS Yönetim Kurulu'nun yaptığı açıklama:
Sendikamızın çoğunluk tespiti yaptırmasından sonra 18 Ağustos 2021 tarihinde Yemek Sepeti Manisa deposunda işten çıkarılan Kemal Oğuz, Yakup Der ve Ömer Dizemen isimli 3 üyemiz için açtığımız işe iade davaları sonuçlandı ve İstanbul 35. İş Mahkemesi üyelerimizin sendikal sebeple işten çıkarıldıklarına hükmetti. Mahkeme, işçilerin işe iadesine, bir yıllık ücretleri tutarında sendikal tazminata ve 4 aylık ücretleri tutarında boşta geçen süre ücretinin ödenmesine hükmetti.
Yemek Sepeti işvereni, sendikal çalışmanın başladığını öğrendiği ilk günden itibaren işçiler üzerinde baskı uygulamaya başlayıp işçileri işten çıkarmakla tehdit etmiş, sendikamızın çoğunluk tespitine itiraz ederek süreci uzatmaya ve bu arada sendikalaşma çalışmasına öncülük eden işçileri işten çıkararak sendikal örgütlenmeyi başarısızlığa uğratmaya çalışmıştı. Bir taraftan çoğunluk tespitine itiraz etmiş, bir taraftan da sendika üyesi işçileri işten çıkarmıştı. Sendikalı-sendikasız işçi ayırımı yaparak, farklı muamelede bulunarak sendikasızlığı teşvik etmek istemişti.
İşçilerin sendikalaşma hakkına karşı düşmanca tutum sergileyen Yemek Sepeti işvereni, düşük ücretle ve esnek çalışma sistemiyle, iş güvencesi ve SGK’sı bile olmayan Esnaf Kurye modeliyle işçilerine köle muamelesi yapmış, buna karşı direnen işçileri ise işten çıkarmakla tehdit etmişti. Bir taraftan da sendika üyeleri hakkında asılsız tutanaklar tutulup işçiler baskı altına alınmak istenmişti.
İstanbul 35. İş Mahkemesi’nin bu kararıyla Yemek Sepeti’nin sendikal nedenle işçi çıkardığı ve sendika düşmanlığı yaptığı tescillenmiş oldu. İşverenin, sendika üyesi işçilere yönelik işten çıkarma, sürgün ve istifa baskıları, hileye başvurup işyerlerinin NACE kodlarını değiştirdiği, çoğunluk tespitine itiraz ederek sendikal örgütlülüğü engellemeye çalıştığı mahkeme kararıyla tespit edilmiş oldu.
Yemek Sepeti işverenini mahkemenin kararına uymaya çağırıyoruz
Yemek Sepeti işverenini, mahkeme kararına uyarak sendikamız üyesi işçileri işbaşı yaptırmaya, bu hak ve hukuk tanımaz tutumundan vazgeçerek sendika hakkına saygı göstermeye ve sendikamızla toplu sözleşme müzakerelerini başlatmaya çağırıyoruz.
Yemek Sepeti işvereni, eğer süreci daha fazla uzatıp zaman kazanarak sendikamızdan kurtulacağını düşünüyorsa yanılıyor. Kararlıyız. Yemek Sepeti’nde sendikal haklar elde edilene, toplu sözleşmeli bir düzen sağlanana kadar mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Bu nedenle çoğunluk tespitine itiraz davasını bir an önce geri çekmelidir. Zira bugün yapılan duruşmada çoğunluk tespiti davasında dosya bilirkişiye verilmiş ve duruşma 30 Eylül tarihine bırakılmıştır.
Kamuoyunun bilgisine saygıyla bildirir, emekten yana tüm kurum ve kişileri Yemek Sepeti işçilerinin sendikalaşma mücadelesine destek vermeye çağırırız. (25.05.2022)
İşçiler 2019 yılında milli gelirin yüzde 31,4’ini alıyordu. 2021'de bu pay yüzde 27'ye düştü. Şirketlerin payı ise yüzde yüzde 42,9’dan 47’ye yükseldi.
Euronews haber sitesi, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre iki yılda işçilerin nasıl artan bir sömürüye maruz kaldıklarını ortaya koyan bir haber yayınladı.
Veriler, pandemi ile gelen kapatma döneminde, artan işsizlik silahını kullanan patronların düşük ücret dayatmalarını ve açlık sınırının altında kalan asgari ücretle kapitalistler nasıl kazandıklarını ortaya koyuyor.
Pandemi ile başlayan yoksullaşma dalgası
Gelir yöntemiyle gayrisafi yurt içi hasıla hesaplamalarına göre 2021 yılında işgücü ödemeleri 1 trilyon 949 milyar 628 milyon lira oldu. Aynı dönemde GSYH ise 7 trilyon 209 milyar 40 milyon gerçekleşti. Buna göre işgücü ödemelerinin milli gelire oranı yüzde 27 oldu. Bu oran 2020’de yüzde 29,4; 2019’da ise yüzde 31,4 olmuştu. Bu sayılar işçilerin milli gelirden aldığı payın Covid-19 salgını döneminde belirgin şekilde düştüğü anlamına geliyor.
Şirketler kârda
2021 yılında net işletme artığı/karma gelir ise 3 trilyon 388 milyar 916 milyon TL oldu. Böylece milli gelirin neredeyse yarısı şirketlere gitmiş oldu. Net işletme artığı/karma gelirinin GSYH’ye oranı yüzde 47 olurken bu pay 2020’de yüzde 43,8 ve 2019’da yüzde 42,7 seviyesinde gerçekleşmişti.
İşçilerin payı son 10 yıldaki en düşük seviyeyi gördü
2012-2021 yılları arasında işgücü ödemelerinin GSYH’ye oranına bakıldığında 2021 yüzde 27 ile en düşük seviye olarak kayıtlara geçti. 2012’de bu oran yüzde 27,7 idi.
Pandemi döneminde şirketleri kurtaran AKP iktidarı, işçilerin artan sömürüsü ve patronların saldırılarını görmezlikten gelirken, izlediği ekonomik politika ile emekçilerin yoksullaşmasına neden oldu.
2020 sonbaharında gelişen ve 2021'in ilk aylarına damga vuran yaygın işyeri eylemleri, fiili grev ve direnişler dalgası ise işçi hareketinin 2 yıllık bu ağır saldırı döneminden çıktığını ve karşı koyduğunu gösterdi.
İktidar tarafından kadro vaadiyle aldatıldıklarını belirten taşeron belediye işçileri, CHP'ye vaatlere rağmen kadroya açmayan belediyelerdeki durumu ve işçilerin beklentilerini anlatan bir açık mektup yazdı.
Taşeron Belediye İşçileri Birliği (T.A.B.İ.B.), Çankara Belediyesi işçilerinin açtığı davayı kazandıklarına işaret ederek, CHP'nin 2017 gerçekleştirdiği kurultayda alınan kararların uygulanarak 500 bin belediye işçisinin kadroya geçirilmesini talep ediyor.
T.A.B.İ.B.'in açık mektubu:
Ölümüne çalışmak zorunda kalan emekçiler iş cinayetlerinde ölmeye devam ediyor.
İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 2022 yılının ilk dört ayına ilişkin iş cinayetleri raporunu yayınladı. Rapora göre yılın ilk dört ayında en az 479 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Raporda; Ocak ayında 120, Şubat ayında 109, Mart ayında 121 ve Nisan ayında 129 olmak üzere en az 479 işçinin hayatını kaybetti ifade edildi.
Yüzde 66’sını ulusal basından; yüzde 34’ünü ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, sendikalar ve yerel basından öğrenilen bilgilerle hazırlanan raporda; iş cinayetlerinde istihdam biçimlerine göre 428 işçi/memur ve 51 çiftçi/esnafın hayatını kaybettiği ifade edildi. Başka bir deyişle ölenlerin yüzde 89’unu ücretliler yüzde 11’ini ise kendi nam ve hesabına çalışanlar oluşturuyor.
İŞ kollarına göre dağılımı
2022 yılının ilk dört ayında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı ise şu şekilde: İnşaat, Yol işkolunda 83 işçi; Taşımacılık işkolunda 61 işçi; Tarım, Orman işkolunda 57 emekçi (30 işçi ve 27 çiftçi); Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 36 emekçi; Metal işkolunda 35 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 32 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 31 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 22 işçi; Madencilik işkolunda 19 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 16 işçi; Enerji işkolunda 15 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 13 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 12 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 9 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 6 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 4 işçi; Basın, Gazetecilik işkolunda 4 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 3 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 1 işçi; Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 20 işçi hayatını kaybetti.
Nedenlerine göre dağılımı
2022 yılının ilk dört ayında gerçekleşen iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı şu şekilde oldu: Trafik, Servis Kazası nedeniyle 93 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 89 işçi; Yüksekten Düşme nedeniyle 67 işçi; Kalp Krizi, Beyin Kanaması nedeniyle 63 işçi; Covid-19 nedeniyle 40 işçi; İntihar nedeniyle 26 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 21 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 17 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 17 işçi; Şiddet nedeniyle 17 işçi; Nesne Çarpması, Düşmesi nedeniyle 8 işçi; Kesilme, Kopma nedeniyle 2 işçi; Diğer nedenlerden dolayı 19 işçi hayatını kaybetti.
2022 yılının ilk dört ayında iş cinayetlerinin cinsiyetlere göre dağılımına bakıldığında ise; 33 kadın işçi ve 446 erkek işçi hayatını kaybetti.
İş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı ise şu şekilde; 14 yaş ve altı 1 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 7 çocuk/genç işçi, 18-27 yaş arası 55 işçi, 28-50 yaş arası 246 işçi, 51-64 yaş arası 108 işçi, 65 yaş ve üstü 33 işçi, yaşını bilinmeyen 29 işçi hayatını kaybetti.
2022 yılının ilk dört ayında 28 mülteci/göçmen işçi hayatını kaybetti. Bu işçilerin geldikleri ülkeler şu şekilde: 12 işçi Suriyeli; 4 işçi Özbekistanlı; 3’şer işçi Afganistanlı ve İranlı; 1’er işçi Endonezyalı, Rusyalı, Pakistanlı, Sırbistanlı, Türkmenistanlı ve Ukraynalı.
2022 yılının ilk dört ayında iş cinayetlerinde ölenlerin 17’si (yüzde 3,54) sendikalı işçi, 462’si ise (yüzde 96,46) sendikasız. Sendikalı işçiler metal, kimya, sağlık, madencilik, taşımacılık ve belediye işkollarında çalışıyordu.
Aile hekimleri ve sağlık çalışanları, özlük hakları ve iş güvencesi için İstanbul’da eylem yaptı.
Kadıköy Meydanı’nda bir araya gelen aile hekimleri ve sağlık çalışanları adına konuşan Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHED) Başkanı Dr. Kemal Noyan, “Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği yeni sorunlar çıkarmayı hedeflemektedir” dedi. Noyan, hekimlerin önemli sorunlarından birinin ‘sağlıkta şiddet’ olduğunu belirtti. Hekimlerin düşük motivasyonlarının diğer sebebinin de ‘ekonomik koşullar’ olduğunu söyledi. Aile hekimleri ve sağlık çalışanları, kendilerine verilen ancak yerine getirilmeyen vaatleri temsil eden siyah balonları gökyüzüne bıraktı.
Aile hekimleri ve sağlık çalışanları, bugün Kadıköy’deki Atatürk Anıtı önünde toplanarak 2021 yılında çıkarılan Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği, sağlıkta şiddet, hekim ve sağlık çalışanlarının ekonomik koşullarına ilişkin taleplerini dile getirdi. Aile hekimleri ve sağlık çalışanları adına konuşan Kemal Noyan özetle şunları söyledi:
“Bizlere ‘giderseniz gidin' dendi. Bizlere 'Hakkınız ödenmez' dendi. Evet, hakkımız ödenmedi. Bizler maalesef şiddete maruz kaldık. Biz, hiçbir yere gitmiyoruz. Bizler sağlık çalışanları olarak, hekimler olarak, ebeler olarak, hemşireler olarak tüm olumsuz koşullara rağmen görevimizin başındayız.
Hekimler ve tüm sağlık çalışanları olarak bizler, hak arama mücadelemize hız kesmeden devam edeceğiz. Artık tutacağınıza hiç inanmasak da verdiğiniz sözleri hatırlatacağız. 30 Haziran’da, Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’nin kara gün yıl dönümünde yine Sağlık Bakanlığı’nın önünde olacağız. İş bırakmalara devam edeceğiz. Üretimden gelen gücümüzü kullanacağız, durmayacağız, yılmayacağız. Bizler, bu mücadeleyi kazanacağız. Antidemokratik mevzuatlarınıza kararlılıkla karşı çıkacağız.”
Tek istediklerinin kendilerine demokratik bir yaklaşım gösterilmesi olduğunu belirten Dr. Noyan, kendilerine verilen vaatlerin ve sözlerin birer balon gibi uçtuğunu söyledi. Sağlık çalışanları, ellerindeki siyah balonları, kendilerine verilen sözlerin uçup gittiğini anlatmak için gökyüzüne bıraktı.
Patronun kâr hırsı yüzünden 301 maden işçisinin hayatını kaybettiği Soma katliamının üzerinden 8 yıl geçti. Soma için adalet mücadelesi, iktidarın işçi karşıtı tutumunu, iş cinayetlerini meşrulaştırmasını ve yargıya yapılan müdahaleleri gözler önüne serdi.
Manisa'nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014'te yaşanan faciada 301 madenci hayatını kaybetmişti.
Soma katliamının ardından Tayyip Erdoğan 19. yüzyıldaki madenci ölümlerini örnek vererek, ölümlerin bu işin "fıtratında" olduğunu söylemişti.
Erdoğan, Soma'da halk tarafından yoğun protesto gösterileriyle karşılaşmış, bir süpermarketin içinde göstericilerden birini tokatlamıştı. Başbakanlık müşaviri Yusuf Yerkel, bir madenci yakınını yerde tekmeledi.
AKP buna karşı patronlara ise oldukça nazik davrandı. Erdoğan, Soma Holding'in sahibi Alp Gürkan'ın elini nazikçe sıkarken görüntülendi.
Katliam sonrası sorumlu enerji ve çalışma bakanları istifa etmezken, Soma için adalet isteyen göstericilere polis terörü uygulandı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, tarihin en büyük işçi katliamlarından birine imza atan Soma AŞ’nin termik santral ön lisansı almasına ilişkin ‘ülke menfaati’ değerlendirmesinde bulundu.
Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan ise katliamdan üç gün sonra “Bu işte bizim bir suçumuz yok” dese de baştan aşağı suçlu oldukları bilirkişi raporunda tespit edildi.
Bilirkişi raporu
Bilirkişi raporuna göre, yangın aşırı üretime ve alınmayan güvenlik tedbirlerine bağlı olarak meydana geldi. Madencilere acil durumlarda tahliye ile ilgili tatbikat yaptırılmamış, madendeki ısınma ve oksidasyon artışları olması gereği gibi ölçülmemişti.
Ayrıca, raporda; kömürün kızışmaya elverişli yapıda olduğu, tavan taşının oturtulmasındaki güçlük nedeniyle kömür panolarının arkalarında boşluklar oluştuğu, metan sorunu ve ani gaz deşarjları gibi risklerin bilindiği belirtiliyordu. Bu risklerden kaynaklı yeraltında yaşanacak herhangi bir sorunda işçilerin güvenli bir şekilde tahliyesi için yeni bir havalandırma projesinin hayata geçirilmemesi nedeniyle 301 işçinin öldüğü yazılıydı.
Davada neler oldu?
Soma davası 2015'te başladı, 5'i tutuklu 51 kişi yargılandı.
2018'in Temmuz ayında sonuçlanan davada 37 kişi beraat etti. 14 sanık, taksirle ölüme ve yaralanmaya sebebiyet vermekten cezalandırıldı.
Mahkeme, sanıklardan Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan'ı 15 yıl, Genel Müdür Ramazan Doğru'yu 22 yıl 6 ay, İşletme Müdürü Akın Çelik'i 18 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm etti.
Can Gürkan, 18 Nisan 2019'da yurtdışına çıkış yasağıyla tahliye edildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 30 Eylül 2020'de kararı bozdu. Can Gürkan'ın da aralarında bulunduğu dört sanığa "olası kastla 301 kez öldürme ve 162 kez yaralama" suçundan ceza verilmesini istedi.
Ancak iki Yargıtay savcısı bu kararın düzeltilmesi için 8 Ocak 2021'de başvuruda bulundu. Dilekçede, sanıklar hakkında daha az ceza gerektiren "taksirle ölüme neden olmaktan" ceza verilmesi talep edildi.
Ardından dosya Yargıtay 12. Ceza Dairesi'ne geri döndü. Bu sırada 5 kişilik heyetteki 3 üye değişmişti. Yeni heyet ikiye karşı üç oyla önceki kararı bozdu. Kararda, Can Gürkan'ın bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmaktan yargılanması gerektiği belirtildi.
Bu karar doğrultusunda aralarında patron Can Gürkan'ın bulunduğu 4 kişi "bilinçli taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma" suçundan tekrar hakim karşısına çıkarıldı.
2021'in Şubat ayında Genel Müdür Ramazan Doğru, İşletme Müdürü Akın Çelik, yardımcısı İsmail Adalı, yattıkları süre göz önünde bulundurularak Soma İnfaz Savcılığı tarafından serbest bırakıldı. 3 tutuklu sanığın cezaevinden serbest bırakılmasının ardından Soma davasında cezaevinde tutuklu sanık kalmadı.
Soma madenci katliamı davası, tam bir adaletsizlik örneği olarak tarihe geçti. Ölen maden işçilerinin aileleri yıllarca adalet mücadelesi verdi ve alınan kararları öfkeyle karşıladı.
Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde 9'uncu oturumun geride kaldığı Novares'te yine ilerleme sağlanamadı.
Cuma günü yeni bir toplantının olacağı fabrikada işçiler taleplerini dile getirmeye devam ediyor. İşçi temsilcileri bugün patronlarla görüşme yaparken, işçiler de fabrika içinde yürüyüş yaptı.
İşçiler, vardiya çıkışında "Sözleşme hakkımız söke söke alırız", "Novares işçisi direnişin simgesi" ve "Direne direne direnişten zafere" sloganları atarak fabrika içinde yürüdü.
İşçiler "İşveren taleplerimizi karşılamamada ısrar ediyor, biz de taleplerimizde ısrar edeceğiz. Yapacağımız eylemlerle, sloganlarla taleplerimizde ısrar edeceğiz. Her gün burada karşılık vereceğiz, onlar diretiyorsa, bizler de diretmek zorundayız. Bütün fabrikalar bizi örnek gösteriyor, bizim buradaki tutumumuzu herkes görmek ve ona göre hareket etmek zorunda. Temsilciler olsa da olmasa da bu fabrikadaki işçilerin yürüyüşü, dik duruşu devam etmeli" dediler.