Güvenlik soruşturması nedeniyle Kod-42 ile İBB tarafından işten çıkarılan, İBB Saraçhane binası önünde direniş başlatan İBB işçilerini Sosyalist İşçi gazetesi ve Marksist.org olarak ziyaret ettik.
AKP, MHP koalisyonu tarafından OHAL koşullarında mağdur edilenler, KHK ile işten atılanlar, barış akademisyenleri, Süleyman Soylu’nun hedef göstermesi üzerine şimdi de İstanbul Belediyesi tarafından işten çıkarıldılar.
Bu hukuksuzluğa direnen işçiler, atılan işçilerin işlerine iade edilmesini, çalışanların üzerindeki güvenlik soruşturması baskısının son bulmasını ve Ekrem İmamoğlu’nun özür dilemesini istiyorlar.
İBB’ye taleplerini güçlü bir biçimde iletmek için yarın saat 16.00’da basın açıklaması düzenliyorlar. Ve herkesin bu mücadeleye güç vermesini istiyorlar.
İşten atılan işçiler şunları anlattılar:
Ramazan Oruç: Başımızda sallanan olağan üstü rejiminin kılıcıyken, muhalefetin de aynı sürecin parçası ve sürdürücüsü olduğu bir pratik ile karşı karşıyayız
Şehir plancısı ve uluslararası ilişkiler uzmanıyım. Aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi’nde doktora öğrencisiyim. Mart 2021’de İstanbul Büyük Şehir Belediyesi(İBB)’ne bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nda işe başladım.
İlk işe başladığım ay sonunda ek mesailerimizi gösteren bir tablo istediler, doldurdum. Birinci ayın sonunda 30 saatin üstünde ek mesai yapmıştım. Sonraki aylar mesai saatleri arttı. Ancak mesailer ücretime yansıtılmadı. Önce bir yanlışlık olduğunu düşünüp, üzerinde durmadım. Sonra bunun sistematik bir uygulama olduğunu fark ettim. Yöneticim ile konuştuğumda “Biz İstanbul Planlama Ajansı ve İBB’de ek mesai ödemiyoruz” dedi. “O zaman neden ek mesai talep ediyorsunuz” dedim. Ve böylece iş yerinde fişlenmiş olduk.
Zamanla iş koşulları da ağırlaşmaya başladı. Eve gittiğimizde her an iş beklentisiyle sosyal hayatımızı da yaşayamaz olduk. Ayrıca psikolojik baskıya maruz kaldık. Bir kamu kuruluşundan beklenmeyen ölçüde keyfi, sigortasız ve güvencesiz çalışma ortamı mevcut. İşe yeni başlayanların dört ay hiç ücret ödenmeden, sigortasız çalıştırıldığına şahit oldum. Tek mağdurun ben olmadığım bir emek rejimini tarif ediyorum burada. Mesai ücretim ödenmediği takdirde mesaiye kalmayacağımı söylediğimden bir ay sonra hiçbir gerekçe gösterilmeden işten atıldım. Sonrasında işe iade davası açtım. Mahkemeyi kazansam bile işe almayacaklarını söylediler bana.
Bir kamu kurumundan beklenmeyecek bir savurganlık ve keyfiyet var ortada. Üyesi olduğum İstanbul Şehir Planlamacıları Odası’na da başvurdum. Bu bölümde çalışan şehir plancısı yöneticileri hakkında soruşturma açılmasını istedim. Soruşturma devam etmekte. Ayrıca kişisel bloğumda bir yazı yayınladım. Çok fazla okundu ve benzer emek sömürüsüne maruz kalan insanlar benimle iletişime geçtiler.
Tam o dönemde İçişleri Bakanlığı, meclis bütçe görüşmelerinde, “İBB’de 557 terörist var” açıklamasında bulundu. Sonra benimle birlikte çalışan arkadaşım Barış akademisyeni Veysi Altıntaş işten çıkarıldı. Önce istifaya zorlandık, istifa etmeyince de keyfi bir biçimde işten çıkarıldık. Hepimiz benzer durumdaydık. Veysi Altıntaş’ın durumu daha kötüydü. Kod 42’den çıkarıldı. Kod 42: İşverene yalan beyanda bulunmak anlamına geliyor. Hâlbuki ajansın barış akademisyenlerini öncelikli olarak istihdam etmek gibi bir politikası vardı. Ancak koşullar değiştiğinde bu insanları gözden çıkardılar. Sonrasında da güvenlik soruşturması gerekçesiyle ardı ardına arkadaşlarımız işten çıkarıldı.
Bir araya geldiğimizde yaşanan haksızlıkların tekil olmadığını, içinde bulunduğumuz siyasal atmosferin bir yansıması olduğunu düşünerek politik bir cevap vermemiz gerektiğini düşündük. Örgütlenmemiz, 13 gündür sürdürdüğümüz direnişimizi ortaya çıkardı
Üç temel talebimiz var: Öncelikle böylesi ağır bir ekonomik krizin ortasında çok ezici bir şekilde yüzlerce insanın işsizliği mahkûm edildiği bir tablonun sorumlusu olduğunu düşündüğümüz İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun özür dilemesini bekliyoruz. İkincisi, işten atılan tüm arkadaşlarımızın koşulsuz şartsız işlerine iade edilmesini istiyoruz. Üçüncüsü, halen çalışmakta olan arkadaşlarımızın üzerindeki baskılara son verilmesini istiyoruz. Tüm bu taleplerimiz gerçekleşene kadar süresiz oturma eylemi yapacağız.
Durumlarımız birbirinden farklı gibi görünüyor ama içinde bulunduğumuz durum, olağanüstü hal rejiminin bir yansıması aslında ve muhalefetin de aynı sürecin parçası ve sürdürücüsü olduğu bir pratik ile karşı karşıyayız.
Hüdeydan Ece: “Her şey çok güzel olacak” söylemine inanmıştık. Düzenimiz ikinci kez yıkıldı
Şırnaklıyım, 2017’de Şırnak Belde Belediyesi’nden KHK ile işten atıldım. Bunun üzerine ailemi bırakıp, İstanbul’a geldim. Özel sektörde bir süre çalıştıktan sonra İBB’ye başvurdum. Mart 2020’de İBB Boğaziçi Yönetim A.Ş’de temizlik personeli olarak işe başladım. Mayıs ayında Kod 42 ile işten atıldım. Bugüne kadar hakkımda açılmış bir dava ve soruşturma yok.
Süleyman Soylu İBB’de çalışanları hedef aldı. Medya tarafımdan ismim basına servis edildi, hedef gösterildim. Dört çocuk babasıyım. İşime güvenerek çocuklarımı yanıma aldım. İnanılmaz sıkıntılar yaşadık. Okuyan çocuklarım var. İşe gittiğimde aklım sürekli çocuklarımdaydı. Başlarına bir şey gelip gelmediği konusunda sürekli endişeliydim. Boğaziçi Yönetimi insan kaynaklarından beni arayıp, hukuki olarak destek olabileceklerini, işimle ilgili bir endişemin olmamasını söylediler. Ben de beni hedef haline getiren basınla ilgili dava açtığımı söyledim.
Hayatıma devam etmeye çalışırken, bir telefonla işten atıldığımı öğrendim. Üstelik Kod 42 gerekçe gösterilerek atıldığımı öğrendim. İşe girerken, hem sözlü hem de yazılı biçimde KHK mağduru olduğumu söylemiştim. Bizi AKP zihniyeti KHK ile mağdur etmişti. 2019 Mart yerel seçimleri öncesinde CHP “Hak, hukuk, adalet” mitingi yapmıştı. Seçim sürecinde “her şey çok güzel olacak” söylemine inanmıştık. Mağdur olarak hukuksuzluğun ortadan kaldırılacağına ilişkin umudumuz büyüdü. İBB’ye yaptığım iş başvurusu kabul edilince de umutlarım güçlendi. Düzenimiz ikinci kez yıkıldı.
Fatma Şenvardar: Oy verdim diye eleştirmeyecek değilim. Bu yanlıştan dönsün, bizi işimize iade etsin ve kimseyi de işten atmasın
“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığım için 2016 yılında ihraç oldum. 15 ay önce İBB’de işe girdim, güvenlik soruşturması sürecinde Kod 42’yle işten atıldım. İşe girdiğimde barış akademisyeni olduğum biliniyordu. İdari amirlerim de biliyordu. SGK dökümünde de yazıyor ki işe giriş şartlarında böyle bir madde de yoktu. Zaten 4A statüsünde iştirak personeli olarak çalışıyorum. Sanki bilmiyormuş gibi, 15 ay sonra insan kaynakları “hakkınızda yazı geldi kamudan ihraç edilmişsiniz” dedi.
Haziran ayında Süleyman Soylu “İBB’de 557 terörist var” dedikten sonra insan kaynakları arayınca böyle olacağını biliyorum. Zaten dört beş ay önce de hakkında davası olan, gazetede ismi çıkan insanların işten atılacaklarını biliyordum. “İşten atılırsam direneceğimi” söylediğimde “sesini çıkarma sana iş bulalım” dediler. Kimsenin işten çıkarılmasını kabul etmeyeceğimi söyledim. Sonra yalan beyanda bulunmuşum gibi dijital bir damgayla, tazminat almadan işten atıldım. İBB bana söylesin ne yalan beyanda bulunmuşum?
Şu anda beş büyük şehri yöneten bir partiden söz ediyoruz. “Benim gücüm yok deme lüksüne sahip değiller. Mart 2019 İstanbul Büyük Şehir Belediye Seçimleri iptal edildiğinde İmamoğlu’nun yanında yer aldım. Oy da verdim. Sandıkların başında da durdum. Bizim başımıza bir hukuksuzluk, kanunsuzluk geldiğinde partinin yanımızda olması lazım. Şuan derin bir hayal kırıklığı yaşıyoruz.
İktidara geldiklerinde KHK’lıların, barış akademisyenlerinin işlerine dönecekleri konusunda ciddi şüphelerim var. KHK’lı işten atılmak zaten adaletsiz bir durum, şu anda işten atılmam da adaletsiz bir durum. Ama bu adaletsizliği yapan CHP’li belediye, oy verdim diye eleştirmeyecek değilim. İBB bu yanlıştan dönsün, bizi işimize iade etsin ve kimseyi de işten atmasın.
İstanbul, Tuzla'da faaliyet yürüten ETF Tekstil'e bağlı işçiler, eylemlerinin 19. gününde polis müdahalesine maruz kaldı.
ETF Tekstil işçilerinin direnişi 19 gündür devam ediyor. İşçilerin talebi ihbar ve kıdem tazminatlarının tamamının ödenmesi ve ödenmeyen maaş ikramiyelerinin verilmesi.
ETF Tekstil işvereni, 30 Temmuz'da fabrikayı ekonomik nedenlerden dolayı artık çalıştıramayacağını duyurdu.
Bunun üzerine harekete geçen Deri, Dokuma ve Tekstil İşçileri Sendikası (DERİTEKS) üyesi işçiler tazminat ve ikramiyelerini almak için direnişe başladı.
İşçilerden biri, duruma şöyle tepki gösterdi: "Biz bunun için mi vergi veriyoruz devlete? Asgari ücretten bile vergi kesiyorlar, bunun için mi?"
ETF'de bir kadın işçi: "Hakkımızı versin ne cehenneme giderse gitsin. Ben buradan gitmiyorum. Ben kiracıyım, birçok arkadaşım kiracı, çocuk okutan var, üniversiteye evladını gönderen var biz merakımızdan mı buradayız günlerdir? Hakkımızı versin" dedi.
İşçilerin eylemine polis daha önce de saldırmış ve 3 Ağustos'ta 15 işçiyi gözaltına almıştı.
Düzce'deki Standard Profil fabrikasında çalışan işçiler, ücretlerinin ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle iş bırakıp fabrikaya kapandı.
Taşeron işçilerle beraber 1000 kişinin çalıştığı, Petrol-İş’in örgütlü olduğu Standart Profil’de işçiler ara zam talebinde bulunurken, şirket yönetimi zam konusunu sözleşme dönemine öteledi. Bunu kabul etmeyen işçiler tüm vardiyalarda iş durdurdu. İşçiler, “Yıllık izinleri düzenli kullanamıyoruz. İşyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmamakta, ağır ve tehlikeli işlerde düşük ücretle çalıştırılıyoruz, insanca çalışma koşulları ve ücret artışı talep ediyoruz” dedi. Talepleri karşısında muhatap bulamadıklarını dile getiren işçiler, “Taleplerimiz karşılanana kadar fabrikaya kapanma eylemine geçiyoruz” dedi. İşçiler fabrika bahçesinde bekleyişe geçti.
Günün ilerleyen saatlerinde şirket yönetimiyle yapılan görüşmede işçilere, esas yetkilinin yurt dışında olduğu ve taleplerinin pazartesi sonuçlandırılacağı belirtilirken işçiler ise direnişe devam kararı aldı. Üç vardiya fabrikayı terk etmeyen işçiler cuma gününü fabrikada geçirdi. İşçiler yaptıkları eylemde sık sık, “Direne direne kazanacağız”, “Standard işçisi köle değildir”, “Dünya yerinden oynar işçiler birlik olsa” sloganlarını attı.
Direnen işçilere Düzce’de sendikalaşma mücadelesi veren Birleşik Metal-İş üyesi Mas-Daf işçileri de destek verdi.
Emek Çalışmaları Topluluğu, 2021 yılı İşçi Sınıfı Eylemleri Raporu'nu yayınladı.
Alpkan Birelma, Ebru Işıklı, H. Deniz Sert ve Betül Kocaaslan imzalı raporda 2021'de Türkiye'deki eylemci işçi sayısı, günlük eylem sayısı, işkollarına göre eylem dağılımı, eylem nedenleri, türleri, sendikaların durumu gibi veriler yer alıyor.
Rapora göre 468 iş yeri temelli eylem vakasında dikkat çekenler şöyle:
İş yeri temelli eylem vakalarına katılan işçi sayısı yaklaşık 83 bin.
İş yeri temelli vakaların %47’si özel sektörde kadrolu/düzenli çalışanlar (taşeron ya da düzensiz işçi olmayan özel sektör çalışanları) tarafından gerçekleştirildi. Vakaların %24’ü memurlar, %11’i ise kamu taşeronu ve/veya belediye iktisadi teşebbüsleri (BİT) çalışanları tarafından gerçekleştirildi.
İş yeri temelli eylem vakalarının %63’ünde basın açıklaması, %18’inde fiili grev, %15’inde kalıcı direniş, %15’inde ise iş yerinde basit eylem gerçekleştirildi.
İş yeri temelli eylem vakalarının %32’sini toplu iş sözleşmesi sürecindeki sendikalı işçilerin süreci kendi lehlerine çevirmek için gerçekleştirdiği eylemler oluşturdu. Vakaların %26’sında işten atma, %18’inde ise sendikalaşma nedenleri rol oynadı.
468 iş yeri temelli eylem vakasının ortalama eylem süresi 15 gün. Bir başka deyişle işçiler/memurlar bir vakada ortalama 15 gün eylem yaptı. Öte yandan vakaların 278’i (%59’u) bir gün içerisinde gerçekleşip sonlanan eylemler.
İş yeri temelli eylem vakalarının %29’unda üretimi durduran ya da yavaşlatan bir eylem gerçekleşti. Bu oran 2020’de de %26 idi.
İş yeri temelli eylem vakalarının %65’i hak geliştirme niteliğine sahip. Kalanı ise savunma niteliğinde. 2020’de %26 olan hak geliştirme oranının bu dramatik yükselişi, Türkiye işçi sınıfının 2021’de bir adım ileri çıkmış olmasının bir diğer önemli göstergesi.
İş yeri temelli eylem vakalarının %22’si metal işkolunda, %13’ü sağlık ve sosyal hizmet kolunda, %10’u genel işler işkolunda gerçekleşti.
İş yeri mücadelelerinde, hakkını aradığı için en az 1736 işçi işten atıldı. Bunlardan 1634’ü iş yerinde sendikalaşmaya çalışırken işten atıldı. Bu sayı 2015’ten beri tespit edilen en yüksek sayı.
İş yeri temelli eylem vakalarının %57’si bir işçi sendikası, %21’i bir memur sendikası tarafından yapılırken, eylemlerin %15’i herhangi bir kurumun katkısı olmadan sadece işçiler tarafından gerçekleşti.
En çok eylem vakası örgütleyen sendikalara bakıldığında birinci sırada 51 vakayla KESK’e bağlı SES, ikinci sırada 49 vakayla Birleşik Metal-İş, üçüncü sırada ise 43 vakayla Türk Metal geliyor.
347 genel eylem vakasında dikkat çekenler ise şöyle:
Genel eylem vakalarına katılan kişi sayısı 40 binin biraz üzerinde.
Sendikaların örgütlediği genel eylem vakalarının %71’i DİSK’e bağlı sendikalar, %28’i KESK’e bağlı sendikalar, %18’i ise Türk-İş’e bağlı sendikalar tarafından gerçekleştirildi. Kimi eylemlerde birden fazla sendika yer aldı.
Genel eylem vakalarının %79’unda basın açıklaması yapıldı. Vakaların %17’sinde ise iş yerinde basit eylem gerçekleştirildi.
Genel eylem vakalarının %46’sı 1 Mayıs eylemleri. Hükümet 2021’de salgınla mücadeleye yönelik tam kapanma uygulamak için 1 Mayıs dönemini tercih etti, bu sebeple kitlesel 1 Mayıs mitingleri gerçekleştirilemedi. Ancak işçiler başka biçimlerde, örneğin işyerlerinde basın açıklamaları düzenleyerek 1 Mayıs eylemleri örgütledi. Genel eylem vakalarının %20’si ise süren ekonomik kriz ve enflasyona karşı “geçinemiyoruz” sloganı ile yapılan eylemler.
Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın.
Çankaya Belediyesi'nde çalışan ve Genel-İş Sendikasında örgütlü olan işçilerin, toplu iş sözleşmesinde aldıkları artışın enflasyon karşısında erimesi üzerine ek zam talebi ile başlattıkları eylemler devam ediyor. Belediyenin ücretlerde artışa gitmesini talep eden işçiler, sendikanın kayıtsız kalmasına da tepkili.
Çankaya Belediyesinin kadrolu işçileri ile İmar ve Belde AŞ firmalarında çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesindeki artışların enflasyonun altında kalması üzerine alkışlı eylemlere başlamışlardı.
İşçiler alkış ve ıslıklarla seslerini yükselterek, işverenden ücretlerinin enflasyona ezdirilmemesi için zam istediler. Çankaya Belediyesi hizmet binası ve fen işleri yerleşkesinde eylem yapan işçiler, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız”, “Ek protokol hakkımız, söke söke alırız” sloganları attılar.
İşçilerin eylemde yaptıkları basın açıklaması şöyle:
Hepimizin bildiği gibi, ülkemiz, hükümetin yanlış politikaları yüzünden, cumhuriyet tarihinin en derin ekonomik kriziyle karşı karşıya bırakılmıştır. Mevcut ekonomik kriz ortamında, bu MAAŞLARLA GEÇİNEMİYORUZ… Çankaya Belediyesi Emekçileri olarak, bizler de tüm emekçiler gibi, artan hayat pahalılığından ve enflasyondan en ağır şekilde etkilenmekteyiz. Her birimiz belediye iştiraki olan farklı şirketlerde ve kadrolu işçiler olarak çalışmaktayız. Uzun zamandır yaşamımızı idame etmekte zorlanıyoruz. Barınma, gıda, temizlik, benzin, mazot gibi temel ürünlere sürekli olarak zam gelmekte ve maaşlarımız her geçen gün enflasyon karşısında hızla erimektedir.
Geçtiğimiz 6-7 yıllık süreçte Çankaya Belediyesi emekçilerinin ücretleri ciddi oranda düşmüştür. Önceden kazanılmış olan birçok hakkımız kaybedilmiştir. Ücret zamlarımızı belirleyen katsayı oranları geçtiğimiz yıllarda kaldırılmıştır. 2018 KHK ile ÇANPAŞ çalışanı arkadaşlarımızın toplu sözleşme hakları, sözde kadro düzenlemesiyle ellerinden alınmıştır. Bu arkadaşlarımız uzun yıllar yılda iki defa olmak üzere sadece % 4 maaş zammı almış, kadro yalanıyla maaşları eritilmiştir. KHK kısıtlamaları kalktığında ise yapılan toplu iş sözleşmeleri ile kaybedilmiş hakları geri verilmemiş, adeta kısıtlamalar fırsata çevrilmiştir.
İmzalanan toplu iş sözleşmeleriyle zam oranlarının çok düşük kalması neticesinde, ücretlerimiz erimiştir. 2022 yılının ilk çeyreğinde, yani kriz olanca ağırlığıyla yaşanmaya devam ederken, Disk Genel İş 1 No’lu Şube ve işveren tarafından BELDE A.Ş, İMAR A.Ş ve Kadrolu işçileri kapsayan toplu iş sözleşmeleri yapılmıştır. Kademeli zam oranı uygulanarak, en düşük maaş alan işçilerin aylıkları baz alınmak suretiyle, artış oranı belirlenmiştir. Enflasyonun çok çok altında oranlara imza atılmıştır. ÇANPAŞ emekçilerinin ise maaşlarının asgari ücretin altında kalması neticesinde,500TL gibi bir iyileştirme zorunlu olarak yapılmıştır. Her dönem ocak ve şubat aylarında başlayıp temmuz, ağustos aylarına kadar uzayan toplu iş sözleşmesi, böyle bir kriz ortamında, mart ayının sonunda yangından mal kaçırır gibi aceleyle imzalanmıştır. Daha sözleşmenin ilk 6 ayı dolmadan alındığı söylenen bütün zamlar enflasyon karşısında eriyip gitmiştir. Ne yazık ki sözleşmemiz iki yıllık yapılmıştır. İkinci yıl maaş artışları yine en düşük işçi maaşı baz alınarak yapılacağı için çalışanlarımızın yüzde 95’inden fazlasının maaşı yine enflasyonun altında kalacaktır. Bütün bunların yanında apar topar imzalanan toplu sözleşme nedeniyle, en temel mücadele aracımız olan grev hakkımız da şubemiz tarafından çalınmıştır. Mevcut şube yönetimince, hepimizin maaşlarına yüzde 40 zam alındığı ve hala Türkiye’nin en iyi 3. TİS’ i yapıldığı dillendirilmektedir. Bu durum kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Birçok işçi arkadaşımız, ortalama yüzde otuzlar düzeyinde bir zam oranına mahkûm edilmiştir. Bugün gelinen noktada Belediye işçilerinin ücretleri açlık sınırı seviyesinde kalmıştır.
Hayat pahalılığının bu denli yüksek olduğu kriz dönemlerinde, ücret artışlarının yıllık olarak yapılması kabul edilemez. Yılın ikinci yarısı için enflasyon farkı ve ilave iyileştirmeler yapılması zorunludur. Birçok sektörde bunun örnekleri görülmektedir; 6 aylık dilimlerle, yıllık yüzde 75’e varan TİS’ler imzalanmıştır. Bizler biliyoruz ki, Türk Lirası’nın erime hızı TÜİK’İN açıkladığı enflasyon oranından çok daha büyük olmuştur. O veriler tamamen yanlış ve çarpıtmadır. Ancak Kendisini sosyal demokrat olarak adlandıran belediyemizin, TÜİK’İN sahte verileri oranında bile ücret artışı yapmaması, enflasyon farkını dikkate almaması son derece trajik bir durumdur. Öyle bir toplu iş sözleşmesi imzalanmış ki, yılın ikinci yarısında bırakın 6 ayda biri, bir yıl için alacağımız tek zammımızda dahi, sahte dediğimiz TÜİK’in açıkladığı enflasyon farkında bir zam oranına ulaşamıyoruz. Çankaya Belediyesi emekçileri olarak, yılın ikinci yarısında ücretlerimizin iyileştirilmesi ve mağduriyetimizin giderilmesi için toplu iş sözleşmemize ek protokol talebiyle imza kampanyası başlattık. Çeşitli engellemeler ve tehditlere rağmen, Çankaya belediyesi emekçileri iradesini ortaya koymuş, kısa sürede ciddi sayıda imza toplanmıştır. Toplanan imzalarımız Genel İş Yönetimine sunulmuştur.
Var olan tepkiler ve imzalara yansıyan irademizin baskısıyla, geçtiğimiz günlerde önümüzdeki 6 aylık dönem için işçilere geçici ek ödeme yapılması kararı alınmıştır. Aylık brüt 1100TL tutarındaki ilave ödeme, Belediye yönetimince bir müjde olarak duyurulmuştur. Kadrolu işçilere hiç verilmeyen bu geçici zammın, şirketlere bağlı emekçilere yansıması; vergi ve sigorta primleri düşüldüğünde, net 650tl civarında olacaktır.
Belediyemiz yemekhanesinde ise, işçilerin yemek yemesi halinde, ödemesi gereken ücrete %100 oranında zam yapılmıştır. Bu 6 ay içerisindeki ikinci zamdır. Bu kadar kısa bir zaman aralığında kendi işyerimizde yemek yememiz halinde ödeyeceğimiz ücrete %188 zam yapılmıştır.
Kaşıkla verilenin kepçe ile alındığı tuhaf bir döneme şahit oluyoruz. Taban ücretlere yansımayan bir ek ödeme, ne tenceremizi kaynatmaktadır ne de herhangi bir temel ihtiyacımızı karşılamaktadır.
Tüm bu süreçlerde, Çankaya Belediyesi emekçileri olarak sürdürdüğümüz haklı mücadelemizde, DİSK Genel İş Merkez ve Şube yöneticileri bizleri yalnız bırakmıştır. Çoğu görüşme taleplerimiz geri çevrilmiştir. Bazı arkadaşlarımız şube yöneticileri tarafından işçi düşmanlığına varan söylemlerle itham edilmiştir.
Ücretlerimizin toplu iş sözleşmesine ek protokol yapılarak, derhal düzeltilmesini talep ediyoruz. Disk Genel İş 1 No’lu Şubeyi ve DİSK Genel İş Merkezini İşçinin emekçinin yanında olmaya ve DİSK’İN tarihsel geleneğine uymaya davet ediyoruz.
TALEPLERİMİZ:
1- İşveren ile bir araya gelerek, tüm Çankaya Belediyesi Emekçileri için ek protokol yapılmalı ve yapılan hatalı toplu iş sözleşmesi ile kaybettiğimiz haklarımız geri alınmalıdır. Maaşlarımıza 6 ayda bir enflasyon farkı artı iyileştirmeler uygulanmalıdır. En düşük maaşa yapılan zammın seyyanen herkese uygulanması gibi, manipülasyon maksatlı kullanılan yöntemler terk edilmelidir. Yapılan bütün artışlar taban ücretlere yansıtılmalıdır.
2- Hizmet alım sözleşmesi ile toplu iş sözleşmesi farklı mevzuatlara dayanmaktadır. Birim ücret olarak değiştirilen maaşlarımız, tekrar asgari ücretin % fazlası olarak düzeltilmeli, çarpanlarımız geri alınmalıdır.
3-Eşit işe, eşit ücret alınması sağlanmalıdır.
4- İş yerlerimizde yapılan hukuksuzluklara, iş yükü ile yapılan mobbinge, fazla mesai yaptırılmasındaki adaletsiz dağıtıma, bunun bir şantaj olarak kullanılmasına son verilmelidir.
5- Örgütlü olduğumuz sendikanın yönetimi işveren ile gizli saklı görüşmelere son vermelidir. Görüşmeler hakkında işçilere bilgilendirmeler yapılmalı ve tamamen şeffaf bir süreç yürütülmelidir.
6- Mevcut Şube Yönetiminin işçi sınıfından yana tavır almadığı görülmektedir. Bu yönetim bizleri layıkıyla temsil etmeli veya DERHAL İSTİFA ETMELİDİR.
YAŞASIN EKMEK VE EMEK MÜCADELEMİZ.
YAŞASIN ÇANKAYA BELEDİYESİ EMEKÇİLERİ.
YAŞASIN HAKLI DİRENİŞİMİZ.
ZAFER DİRENEN EMEKÇİNİN OLACAK…
İstanbul-Tuzla’da faaliyet yürüten ETF Tekstil işçilerinin eylemi 13. gününde devam ediyor. Eyleme katılan 15 işçi gözaltına alınırken fabrikanın içindeki işçiler, dışarı mal çıkaran kamyonların önünü kesti.
31 Temmuz’da ekonomik nedenlerle fabrikayı kapatacağını duyuran fakat herhangi bir iflas durumu açıklamayan ETF Tekstil patronu, ihbar tazminatı ile 2020 yılından beri ödenmeyen üç buçuk maaş ikramiyenin ödenmeyeceğini, kıdem tazminatının ise ancak yüzde 60’ının ödeneceğini işçilere bildirdi.
Deri, Dokuma ve Tekstil İşçileri Sendikası (DERİTEKS) üyesi işçiler, başta tazminatları olmak üzere alacakları için fabrika içinde ve dışında eyleme başladı. İşçiler, eylemlerine gece-gündüz devam ederken işçilerin fabrikaya girişini engellemek için fabrikanın kapısı kapatıldı.
İşçiler, ETF Tekstil patronu Sanem Dikmen’in yaptırdığı demir kapılara “Hakkımızı ver Sanem Dikmen”, “Yılgınlık yok, direniş var”, “Direne direne kazanacağız” yazdı.
Tuvaletler kilitlendi
ETF patronu Sanem Dikmen’in talimatıyla fabrikaya yeni güvenlik görevlileri getirildi. Sabahın erken saatlerinde fabrika önünde bekleyen işçiler, ETF yöneticilerinin fabrikaya arabayla girmesiyle beraber açılan kapıdan güvenliğin tüm engellemelerine rağmen geçmeyi başardı ve eylemlerine içeride devam etti.
İşçiler gözaltına alındı, kamyonların önü kesildi
Fabrikaya çok sayıda çevik kuvvet ekibi geldi. İşçilerin dışarıya çıkmaması üzerine 15 işçi gözaltına alındı. İşçilerin bir kısmı fabrika önünde oturarak işverenin mal çıkarmasına karşı kamyonların önünü kesmeye başladı. Fabrikanın dışında ise beş otobüs çevik kuvvet ekibi polisi hazır bekliyor. Ayrıca fabrika içinde de çevik kuvvet ekipleri bulunuyor.
Koç Üniversitesi taşeron temizlik işçileri, alamadıkları sosyal haklar ve bayram ikramiyesi için üniversite önünde eylem yaptı. Direnişe öğrenciler ve öğretim üyeleri de destek verdi. Bayram ikramiyesi ve sosyal haklar talebiyle topladıkları imzalar sonrası görev yerleri değiştirilen Koç Üniversitesi işçileri, eylemlerini sürdürüyor.
Koç Üniversitesinde taşerona bağlı çalışan 6 temizlik işçisinin çalışma yerleri, bayram ikramiyesi ve sosyal haklar talebiyle topladıkları imzadan sonra değiştirildi. Sürgüne gönderilen işçiler çalışma yerlerine geri dönmek için 18 Temmuz’da Koç Üniversitesi ana kampüs önünde eyleme başladı. İlk gün jandarma tarafından gözaltına alınan işçiler direnişlerini sürdürüyor. Görev yerlerine iade edilmeyi isteyen işçiler bayram ikramiyesi ve sosyal haklar talebinden de vazgeçmiyor.
(Sosyalist İşçi)
Düşük zam ve işten atmalara karşı iş bırakan TPI işçileri direnerek kazandı. Patron işçilerin tüm taleplerini kabul etti.
İzmir Menemen ve Çiğli’de rüzgâr santrali kanadı üretimi yapan Amerikalı şirket TPI Composite fabrikasında çalışan Petrol-İş üyesi 3600 işçinin, düşük zamma ve işten atmalara karşı başlattığı iş bırakma eylemi kazanımla sonuçlandı. 3600 işçinin direnişi, baskılara rağmen kazandı.
Patron ve sendika arasında yapılan görüşme sonucu; işçilerin, asgari ücrete yapılan yüzde 30 zammın üzerine yüzde 15 zam, ihtarların geri çekilmesi, atılan işçilerin geri alınması ve çalışılmayan günler için ücret kesintisinin olmaması talepleri kabul edildi.
Soma’da Türkiye Kömür İşletmelerine (TKİ) bağlı Soma Ege Linyitleri İşletmesi (ELİ) bünyesindeki Eynez açık ocağının bir bölümünün Yeni Anadolu şirketine devrine karşı işçilerin direnişi devam ediyor.
Maden işçileri, Soma Eynez açık ocak bölgesindeki özelleştirmeye karşı Ankara'ya yürümeye başlamış, işçilerin yolu Kırkağaç'ta jandarma tarafından kesilmişti.
Eynez açık ocak bölgesindeki özelleştirmeye karşı işçiler ilk gün iş bıraktı, daha sonra nöbet eylemine başlandı.
Ocak bölgesinde nöbet eylemi ve Kırkağaç girişinde çadır nöbeti devam ediyor.
İşçi eylemleri hakkında sendika şube başkanı Şevket Şahin ile görüştük.
Şahin şunları söyledi:
“Soma’daki özelleştirme asıl olarak peşkeş çekmedir. Çünkü biz Eynez bölgesinin 17 yılda alt yapısını hazırladık, verimli bir şekilde kömür çıkarmaya başladık, sattılar. El değmemiş bir bölgeyi verseler, alan firma alt yapısını da kendisi hazırlasa sesimizi çıkarmazdık. Ama alt yapısı tamam, kömür çıkarmaya en uygun ocağı bu şekilde özelleştirmelerinin gerçek adı peşkeş çekmektir.
Soma kömürü Türkiye’nin en kaliteli kömürü, kiloda ortalama 4500 kalori değerine sahip. Mesela Elbistan-Afşin kömürü 1200-1500 kaloridir.
Bu kömür şimdi KDV dahil 2 bin liraya kamu kurumlarına, okullara, vatandaşa satılıyor. Özel sektör ise 5 bin liraya kömür satıyor. Amaçları kamunun ve halkın ucuz kömüre erişimini ortadan kaldırmak.
Bu yüzden Eynez bölgesinin özelleştirilmesine tüm halkımızın karşı çıkması gerekir. Bu sadece işçilerin sorunu değildir, yoksul, dar gelirli bütün halkımızın sorunudur.
Kamuya ait maden sahalarında, Türkiye genelinde 14 bin işçi çalışıyor, burada da 1200 işçi kamuda çalışıyor. Bu sayı özelleştirmelerle sürekli küçülüyor.
Kamunun elindekileri ortadan kaldırmak, kamu mallarını özel sektöre peşkeş çekmek zaten bir hükümet politikası. Biz bu politikalara karşı kamunun çıkarlarını savunuyoruz. Halkın ucuz kömür alma hakkını savunuyoruz. Tüm halkımızın da bu mücadelede yanımızda olmasını istiyoruz.”
(Sosyalist İşçi)