Antikapitalist Çalışanların, 14 Eylül Çarşamba günü Kadıköy’de düzenlediği panelde Öğretmenlik Meslek Kanunu tartışıldı.
Panelde Eğitim Sen İstanbul 3 no.lu Şube Başkanı Ayfer Koçak, Eğitim Sen Bursa Şube Sekreteri Derviş Erdem ve öğretmen Berna konuşmalar yaptılar. Konuşmalardan notlar şöyle:
Öğretmenlik meslek kanunu ne getiriyor
Şubat 2022’de yürürlüğe giren kanunla, öğretmenlik mesleğinde kariyer sistemi oluşturuldu. Bu kanun birçok maddeden oluşmakta. Ancak en çok tartışılan maddesi 10 yılını tamamlamış öğretmenlerin, 180 saatlik bir eğitimle uzman öğretmen, uzman öğretmen olanların da 240 saatlik bir eğitimle başöğretmen olmak için sınavlara girmesi.
Bu eğitimler sonunda yapılacak sınavlarda en az 70 alan öğretmenler uzman ve başöğretmen olacaklar. Uzman öğretmen olanlar 1000 lira, başöğretmen olanlar da 2000 lira fazladan ücret alacaklar. Kısaca böyle özetlenebilecek bu kanuna çıktığı günden itibaren öğretmenler tepki gösteriyor.
Türkiye’nin birçok yerinde eylem yapan, kendi gayretleriyle neredeyse her gün sosyal medya üzerinden örgütlenerek seslerini duyurmaya çalışan öğretmenler isyan ediyor.
Bu kanun özensiz, ihtiyaçları karşılamaktan uzak, okullardaki iş barışını ve dayanışmayı bozan, rekabeti arttıran, eşit işe eşit ücret uygulamasını fiilen yok eden bir içeriğe sahip.
Okullar açıldı, öğretmenler dev sorunlarla boğuşuyor
Öğretmenler okulların açılması ile dev bir sorunlar yumağının içine düştüler.
Öğretmenlerden istenen çok şey var. Bazıları şöyle;
- Velilerden para toplayın, veli para vermezse, aranıza mesafe koyun.
- Okul bitince çocuk kulübü yapın, parayı toplayın, yarısını bize verin.
- Çay parası yok, para toplayıp kendiniz alın.
- Yemekhane yok, yemeğinizi evden getirin, çantamızda zeytinyağlı taşımaya devam edin.
- Aranızda su parası toplayın, suyunuzu alın. Okulun parası yok.
- Sınıf ihtiyaçları için sınıf parası toplayın.
- Spor salonu yok, bahçe yok, her gün beden eğitimi yapmayın.
- Proje yapın.
- Haftada 2 gün nöbet tutun (Kadrolu öğretmene nöbet ücreti veriliyor. Ücretli öğretmen tutmuyor. Bu nedenle bizler sadece bir kez nöbet ücreti alıyorken iki hatta üç kez nöbet tutuyoruz.)
- Müfredatı yetiştirin.
- Uzman olun, Başöğretmen olun
- Şikâyet etmeyin, konuşmayın, köle olun.
Okullar velilerin parası ile döndürülmeye zorlanıyor
Çalıştırılacak personelin maaşını bile öğretmenin yapacağı kulüp çalışmasından ve dolayısıyla veliden alınacak para ile döneceğini söyleyen okullar azımsanmayacak kadar fazla. Kulüp çalışması yapılmazsa, personel maaşını ödeyemeyeceğini söyleyen okul müdürleri aslında öğretmenin onaylamadığı bir durumu vicdani bir baskıyla uygulamaya geçiriyor.
Bazı okullarda fotokopi makinası yok, bazılarında mürekkep yok, bazılarında kâğıt yok, tahta kalemi yok, çalışma kitapları yok, personel yok. Bazı okulların temizliğini veliler yapıyor, güvenlik yok, boya badana yapılamadı. Belediye boya vermiş, iki yıldır bekliyor boyalar. Çünkü işçilik parası çok fazla.
Sınıflar inanılmaz kalabalık. Çünkü yeni okul yapılmıyor. Geçen sene bu sorunumuzu ilçeye bildirdiğimizde “TÜİK raporlarına göre nüfus azalıyor, bu nedenle okul yapımını dondurduklarını” söylediler. Benim sınıfım 40 kişi. Bir öğrenci daha gelse, oturacağı sıra yok.
MEB okullara ödenek ayırmıyor
Bu nedenle okulun çoğu geliri, katkı payları adı altında toplanan bağışlar (adı bağış) etkinlik, kitap, kulüp vs üzerinden velilerden alınıyor. Merkezi okullar; okul bahçelerini otoparka, nişanlara ve düğünlere kiralıyor. 2022-2023 Eğitim Sen raporunda açıklandığı gibi devlet okullarının çarkını veliler döndürüyor.
Bugün dünya üzerinde 100’den fazla ülkede uygulanan ve eğitim yaşamının parçası haline gelmiş Okul Yemeği Programları (OYP) sosyal bir ortam olan okul ortamında olanakları yeterli olmayan öğrencilere yeterli beslenme olanağı sunmaktadır. Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırmasıyla başarı oranlarını da artıran OYP, uzun vadede kalıcı eşitsizliklerin dönüştürülmesinde etkin bir rol üstlenmektedir.
Türkiye çocuk yoksulluğunda OECD birincisi
Türkiye; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda ilk sırada. Okula aç giden çocuk sayısı artarken, acil ücretsiz okul beslenme programı çağrısı yapılmaktadır. Özellikle ekonomik krizle birlikte hızlı artan yoksullaşma, öncelikle en hassas durumdaki çocukları etkilemiştir. Türkiye’de bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Bu noktada yapılacak en acil eylem, bir an önce okullarda kamunun öğle yemeği hizmeti sunmasıdır.
Bu hizmeti sunmayı bir yana bırakın, eğitimin yükünün veliye çıkartıldığı bir eğitim sistemimiz var ne yazık ki!
Ekonomik kriz bu sene hepimizi etkilediği gibi velileri de çok sarsıyor. Tüm emekçiler bir yılda yüzde 50 gelir kaybına uğradık. Biz bu kadar öfkeliyken, ay sonunu getiremeyen öğretmenlerden şimdi bir de kariyer basamakları sınavına girmesini istiyorlar.
Biz eğitim emekçileri ne istiyoruz
- Herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanmasının sağlanmasını istiyoruz.
- Eğitime yeterli miktarda kaynak ayırılmasını istiyoruz.
- Kalabalık olmayan sınıflar, donanımlı okullar istiyoruz.
- Her şeyden önce en temel insani giderlerini kira, gıda, fatura, ulaşım, vergi ve zamlar karşısında kendimizi geçindirecek bir maaş istiyoruz.
- Eğitime hazırlık ödeneğinin bir maaşa eşitlenmesini istiyoruz,
- Promosyonlarımızın yükselen enflasyon karşısında yenilenmesini istiyoruz. Yenilemezlerse banka sözleşmelerinin iptalini istiyoruz.
- Sözleşmeli-Ücretli- Kadrolu ayırımının olmadığı herkesin iş güvencesinin olduğu kadrolu öğretmenliğe atamaların yapılmasını istiyoruz.
- ÖMK’nun geri çekilmesini, kariyer sınavının iptal edilerek iyileştirmenin sınavsız tüm eğitim emekçilerine yapılmasını istiyoruz.
- Bizler adına yapılan reform, kanun ve tasarılarda hak kaybına uğramamak için, tüm bunların sendikalarımızın da içinde yer alıp görüşlerinin alındığı kurullar tarafından oluşturulmasını istiyoruz.
- Tüm ortak sorunlarımızı ayrışarak değil, birleşerek çözmek istiyoruz. Geçmişte buna dair birlikte yaptığımız, kazandığımız ama küçük-büyük mücadele deneyimlerine sahibiz. İş yerlerinde, okullarda eğitim emekçileri aynı sorunlara ve aynı taleplere sahip. Uzun zamandır bu kadar ortaklaştığımızı hatırlamıyorum. Bu fırsatı Eğitim Sen’in tam da bu dönem çok doğru bir şekilde söylediği “Birleşirsek Kazanırız” sloganı gibi.
Emek Platformu benzeri bir örgütlenmeyi yeniden oluşturmalıyız
Emek Platformu kuruluş bildirisini 14 Temmuz 1999 günü açıkladı. Platform işçi sınıfını sendikal, mesleki ve demokratik alanlarda temsil eden on beş örgütün bir araya gelmesiyle oluştu, katılımlarla üye örgüt sayısı on yediyi bulmuştu.
1999’da “mezarda emekliliğe hayır” diyerek yakın tarihimizin en kitlesel işçi sınıfı mitingini gerçekleştiren, IMF politikalarına karşı eylemler düzenleyen, alternatif bir ekonomik program açıklayan, sağlık politikalarına dur demek için seferber olan, iktidarı küçük çaplı da olsa tavizler vermeye zorlayan bir Emek Platformuydu. Emek Platformu sermayenin saldırısına karşı işçi sınıfı direnişinin üzerinde kurulmuştu. Sağlık, eğitim, belediye vs çeşitli alanlarda örgütlenen tüm sendikalar bir arada dayanışarak birlikte mücadele ediyorlardı.
Şimdi de işyerlerinde yaşanan öfkeyi örgütlemek, tüm çalışanların sesini duymak, birlikte hareket etmeyi sağlayan tüm çabayı harcama zamanı. Bir yerden başlamak gerekiyor. Seçimlerden önce bu yasayı engellemek, kendi gücümüzle başarmak kendimize olan güveni sağlayacaktır. Bunu başarırsak seçim ittifaklarının kutuplaşma üzerinden yaptıkları politikalara alet olmadan, başaracağız ve bu oyunu bozacağız.
KESK İzmir Şubeler Platformu, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen kamu emekçilerinin işe iade talebiyle 219. haftada oturma eylemlerine yeniden başladı.
Karşıyaka İskele karşısında bir araya gelen kamu emekçileri, "Zafer direnen emekçinin olacak", "KHK'ler gidecek biz kalacağız", "İşimizi geri alacağız" sloganları atarken kitle adına açıklamayı Eğitim Sen 2 No'lu Şube Başkanı Veysel Beyazadam açıklamada şunları söyledi:
"Cumhuriyet tarihinin en büyük kamu emekçisi kıyımı olarak da nitelendirilen işlerinden ihraç etme eylemi, ülke hukuk tarihine karanlık bir leke olarak giren Kanun Hükmünde Kararnamelerle yani KHK'lerle gerçekleştirildi. Zamanın adalet bakanının basına ifadesinde itiraf ettiği gibi 'adli değil, idari tasarrufla' insanlar işlerinden ihraç edildiler.
KHK'ler sonucu oluşan hukuksuzluk içerisinde eğitim işkolunda ortaya çıkan sayılar şöyle:
KHK ile işlerinden ihraç edilen üye sayımız: 1602
Komisyon kararı ile göreve iade edilen üyelerimiz: 538
Komisyonun ret kararı verdiği üyelerimiz: 812
Komisyonda dosyası bekletilen üyelerimiz: 232
Komisyon kararı ile göreve iade edilme oranı: yüzde 40
Komisyon kararı ile göreve reddedilme oranı: yüzde 60
Söz konusu ihraçlar için temellendirilen gerekçeler insan aklıyla dalga geçmek ve hukukun vicdani temeller üzerine oturtulmadığının ispatıdır. İnsanlar için zaten zor olan yaşam koşulları ihraç arkadaşlarımız için daha yakıcı hissedilmektedir. Diyoruz ki; gelin bu toplumu daha fazla germeyin. Toplumsal huzurun ve barışın ilk adımı olarak işlerinden ihraç ettiğiniz arkadaşlarımızı işlerine iade edin. KHK'leri iptal edin. Tüm emek ve demokrasi güçlerini de bu uğurda mücadele etmeye davet ediyoruz.
Eğitim Sen Bursa Şubesi Yürütme Kurulu üyesi Yusuf Özmen’le ÖMK sürecini konuştuk:
Öğretmenlik Meslek Kanununu bütünlüklü değerlendirmediğimizi düşünüyorum. Maalesef ki öğretmenler de birçok sendika da ÖMK'yi kariyer ve sınav denklemine sıkıştırmış durumda. Aynı işi yapan öğretmenlerin kariyer basamaklarıyla ayrıştırılması elbette ki bir garabet ve bu kariyer basamakları için öğretmenlerin yetersiz ilan edilip hiçbir eğitici yanı olmayan videoları izlemeye zorlanması, sınava sokulması elbette ki kabul edilebilir bir durum değil. Ancak başta da belirttiğim gibi, Öğretmenlik Meslek Kanunu'na bütünlüklü olarak bakıldığında, kanunun asıl amacının yandaş ve biat eden bir öğretmen profili oluşturmak olduğunu çok net görebiliriz.
Kanunun neler getirdiğine baktığımız zaman, atama süreçleriyle başlayan biat kültürünü öne çıkaran uygulamalar getirmekte olduğunu görebiliyoruz. Atamalarda arşiv araştırması güvenlik soruşturması kanuni hale getirilecek, daha üniversite döneminde hatta öncesinde öğrencilerin, öğretmen adaylarının legal siyasi faaliyetler dâhil hiçbir eylem etkinliğin içinde yer almamasını, hatta atanmak istiyorlarsa hükumete yakın bir çizgide hareket etmesi gerektiğini dayatacak. Ayrıca öğretmenlerimiz atandıktan sonra aday öğretmenlikten asil öğretmenliğe geçiş sürecini bir komisyonun mülakatına bırakmakta ve yeni atanan öğretmenlerin bu biat kültürüne uyması ve hatta sözleşmeli olarak atadıkları öğretmenlerin sözleşmelerinin uzatılmayacağı korkusu salık verilerek öğretmenlerin emir kulu haline getirilmesiyle yandaş sendikalara üye olmaya zorlandıklarını da açık şekilde görebiliyoruz.
Sınava girme şartları arasında yer alan ‘kademe ilerleme cezası almama’ koşulu da öğretmenleri bütün muhalif yapılardan siyasi ve sendikal süreçlerden uzak tutmayı amaçlamaktadır.
Yönetmelikte belirtilen ek2 ile öğretmenlere görev tanımlarında olmayan angarya işler getirilmekte, bu durum, sınava girmek için de ön koşul kabul edilmektedir.
Dolayısıyla ÖMK biat kültürünü dayatmakta, öğretmenler arasındaki dayanışmayı, iş yeri barışını bozmaktadır. Bunu da artık geçinemeyecek duruma getirilen öğretmenlere küçücük bir gelir artışının şartı olarak dayatmaktadır. Bu minvalde bakıldığında, ÖMK bir an önce geri çekilmeli ve öğretmenlerle, sendikalarla, eğitimin bütün paydaşlarıyla bir araya gelinerek yeni ve gerçek bir meslek kanunu yapılmalıdır.
---
Eğitim Sen Yenişehir Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı Şafak Ayhan yazdı:
ŞAFAK AYHAN
Eylül ayının başında Ankara’da, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası bir toplantı yaptı. Toplantı çıkışında yürümek isteyen öğretmenlere polis, biber gazı ve sert müdahale ile karşılık verdi. Birçok kişi yaralandı ve gözaltına alındı.
Özel sektörde kan emici sermayedarlar tarafından adeta üç kuruşa çalıştırılan öğretmenler artık sessiz ve örgütsüz değiller. Asgari ücretin de altında ücretlere çalışmak zorunda bırakılan bu insanlar seslerini daha çok duyurabilmek için tüm baskılara rağmen örgütlenmekten geri durmuyorlar.
Taban maaş uygulaması ve güvenceli koşullarda çalışmak, bu arkadaşlarımızın en temel taleplerinden. Yoksulluk sınırının 22 bin lirayı geçtiği şu dönemde asgari ücretin altındaki rakamlara çalışmamak, sömürülmemek için, emeğin hakkını korumak için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. İktidar ise hakkını arayan öğretmenlere “çapulcu bunlar” demekle yetindi sadece.
8 Eylül’de Eğitim Sen Türkiye genelindeki şube başkanlarını Ankara’ya çağırdı: MEB’in önüne gidip Öğretmenlik Meslek Kanunu’na neden karşı çıktığını anlatmak istiyordu. Ancak polis 8 Eylül sabahının erken saatlerinden itibaren Eğitim Sen Genel Merkezi’ni abluka altına aldı ve öğretmenleri saatlerce sendikadan dışarı çıkartmadı.
9 Eylül günü de Eğitim İş sendikası, “öğretmene saygı” ismini verdiği bir dizi eylemler düzenledi. Ankara’da MEB’in önünde basın açıklaması yapmak isteyen öğretmenleri polis bir kez daha ablukaya aldı.
Eğitim emekçileri artan yoksulluğa, günden güne eriyen maaşlara ve ÖMK’ya karşı sokakları hareketlendirmeye devam edecek, Eğitim Sen’in merkez yürütme kurulunun aldığı karar doğrultusunda ülkenin her yerindeki şubeler 12 Eylül 2022 Pazartesi günü (kendi bölgesinin eğitim durumunu önceleyecek şekilde) “ÖMK’ya hayır”, “Eşit işe eşit ücret” sloganlarıyla basın açıklamaları yapacak.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, 2022'nin ilk 8 ayında alınmayan önlemler nedeniyle meydana gelen iş cinayetlerine ilişkin raporunu açıkladı. Buna göre, Ağustos ayında 186, ilk 8 ayda 1202 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Rapora göre ilk sekiz ayda meydana gelen iş cinayetlerinin aylara göre dağılımı şöyle: Ocak ayında 120, Şubat ayında 109, Mart ayında 122, Nisan ayında 129, Mayıs ayında 176, Haziran ayında 189, Temmuz ayında 171 ve Ağustos ayında 186 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
1202 işçinin, 1029'u ücretli (işçi ve memur) ve 173’ü kendi nam ve hesabına çalışan (çiftçi ve esnaf) olarak kaydedildi.
En çok iş cinayeti tarım, yol ve taşımacılık işkollarında oldu
2022 yılının ilk sekiz ayında iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı şöyle:
Tarım, Orman işkolunda 244 emekçi (120 işçi ve 124 çiftçi); İnşaat, Yol işkolunda 225 işçi; Taşımacılık işkolunda 147 işçi; Metal işkolunda 74 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 70 emekçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 64 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 53 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 52 işçi; Madencilik işkolunda 48 işçi; Enerji işkolunda 37 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 28 işçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 26 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 26 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 22 işçi; Ağaç, Kâğıt işkolunda 15 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 11 işçi; Gıda, Şeker işkolunda 10 işçi; Basın, Gazetecilik işkolunda 7 işçi; Banka, Finans, Sigorta işkolunda 3 işçi; İletişim işkolunda 2 işçi; işkolu belirlenemeyen 38 işçi hayatını kaybetti.
Ölümler en çok servis kazalarında meydana geldi
İş cinayetlerinin nedenlerinin dağılımı şu şekilde:
Trafik, servis kazası nedeniyle 275 işçi; ezilme, göçük nedeniyle 223 işçi; yüksekten düşme nedeniyle 177 işçi; kalp krizi, beyin kanaması nedeniyle 131 işçi; elektrik çarpması nedeniyle 64 işçi; zehirlenme, boğulma nedeniyle 58 işçi; intihar nedeniyle 55 işçi; şiddet nedeniyle 48 işçi; Kovid-19 nedeniyle 45 işçi; patlama, yanma nedeniyle 36 işçi; nesne çarpması, düşmesi nedeniyle 17 işçi; kesilme, kopma nedeniyle 9 işçi; diğer nedenlerden dolayı 64 işçi hayatını kaybetti.
Verilere göre yaşamını yitirenlerin 80'i kadın, 1122'si erkek.
Ölenlerin 18’i çalışma yasağı olan çocuk işçiler, 67’si göçmen işçiler
2022 yılının ilk sekiz ayında iş cinayetlerinin yaş gruplarına göre dağılımı ise şöyle:
14 yaş ve altı 18 çocuk işçi, 15-17 yaş arası 30 çocuk/genç işçi, 18-27 yaş arası 182 işçi, 28-50 yaş arası 585 işçi, 51-64 yaş arası 249 işçi, 65 yaş ve üstü 74 işçi, Yaşını bilmediğimiz 64 işçi hayatını kaybetti.
2022 yılının ilk sekiz ayında 67 göçmen işçi hayatını kaybetti. Yaşamını yitiren göçmenlerin geldikleri ülkeler şöyle: 27 işçi Suriyeli; 16 işçi Afganistanlı; 6 işçi Türkmenistanlı, 4 işçi Özbekistanlı; 3 işçi İranlı; 1’er işçi Azerbaycanlı, Belaruslu, Endonezyalı, Iraklı, Kuveytli, Rusyalı, Pakistanlı, Sırbistanlı, Ukraynalı ve Yunanistanlı.
Ölümler en çok sendikasız işyerlerinde oluyor
2022 yılının ilk sekiz ayında iş cinayetlerinde ölenlerin 36’sı (yüzde 3) sendikalı işçi, 1166’sı ise (yüzde 97) sendikasız. Sendikalı işçiler metal, kimya, belediye, sağlık, madencilik, enerji, taşımacılık, iletişim, eğitim ve güvenlik işkollarında çalışıyordu.
2022 yılının ilk sekiz ayında Türkiye’nin 77 şehrinde ve yurtdışında on dokuz ülkede iş cinayeti gerçekleştiği tespit edildi. Bu grupta ise 167 ölümle İstanbul başı çekti. 51 ölüm İzmir’de, 41 ölüm Muğla’da kaydedildi.
Yenişehir Eğitim Sen üyeleri, yeni eğitim yılının açılışında eğitimin durumunu eleştirdi ve düzelmesi için çözüm önerilerini sıraladı. Öğretmenlerin acil talebi Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun (ÖMK) geri çekilmesi.
Bursa Yenişehir Saat Kulesi Meydanı'nda okunan basın açıklamasını Yenişehir Eğitim Sen Başkanı Şafak Ayhan yaptı. Açıklamada şu vurgular öne çıktı:
► "Ülkedeki etnik, dilsel, kültürel ve inanç çeşitliliği eğitim programlarında ve ders kitaplarında neredeyse hiç yansıtılmamaktadır. Eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajlarını ortadan kaldıracak adımlar yıllardır atılmamıştır."
"Eğitim harcamaları el yakıyor. 2022-2023 eğitim öğretim yılı başlarken veliler; İlkokul 1. Sınıfa başlayacak bir öğrenci için zorunlu ihtiyaçlara 2.840 TL ödemek durumundadır. Ortaokula başlayacak bir öğrenci için zorunlu ihtiyaçlara 3.180 TL ödemek durumundadır. Liseye başlayacak bir öğrenci için zorunlu ihtiyaçlara 3.270 TL ödemek durumundadır.
Açıklamanın tam metni şöyle:
"2022-2023 eğitim öğretim yılı, Türkiye’de eğitimin karşı karşıya olduğu ve geçtiğimiz yıllar içinde birikerek büyüyen sorunlarının gölgesinde açılıyor. Yıllardır okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri giderilmemişken, kalabalık sınıflar, ikili öğretim ve taşımalı eğitim sorunu 2022/23 eğitim öğretim yılı başında da varlığını sürdürmektedir.
Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakılırken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları bizzat iktidar ve MEB eliyle yapılan yasal düzenlemeler ve fiili dayatmalar eşliğinde sürdürülmektedir. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemektedir.
Türkiye’nin eğitim sistemi, yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı haline gelmiştir. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir.
Eğitimde yaşanan ve yapısal hale gelen sorunlar her ne kadar iktidar ve MEB tarafından görmezden gelinmeye çalışılsa da eğitim sorunu, ekonomik krizden sonra halkın en önemli ve öncelikli gündemi olmayı sürdürmektedir.
Ülkedeki etnik, dilsel, kültürel ve inanç çeşitliliği eğitim programlarında ve ders kitaplarında neredeyse hiç yansıtılmamaktadır. Eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajlarını ortadan kaldıracak adımlar yıllardır atılmamıştır.
Eğitim harcamaları el yakıyor
2022-2023 eğitim öğretim yılı başlarken veliler;
İlkokul 1. Sınıfa başlayacak bir öğrenci için zorunlu ihtiyaçlara 2.840 TL ödemek durumundadır.
Ortaokula başlayacak bir öğrenci için zorunlu ihtiyaçlara 3.180 TL ödemek durumundadır.
Liseye başlayacak bir öğrenci için zorunlu ihtiyaçlara 3.270 TL ödemek durumundadır.
Geçtiğimiz yirmi yıl içinde bir velinin çocuğu için yaptığı eğitim harcaması katlanarak artmıştır. Eğitime ayrılan bütçenin yetersizliği nedeniyle uzun zamandır kendi ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalan devlet okulları çözümü bu yıl da velilerin cebinde aramıştır. Yeni eğitim-öğretim döneminin başlamasıyla birlikte okullarda kayıt parası ve zorunlu bağış uygulamaları gündeme gelmiştir. Her kayıt döneminde velilerden istenen ‘kayıt parası’ ve ‘bağış parası’ bu yıl velileri geçmiş yıllara göre daha fazla zorlamıştır. Bunların dışında velilerden ‘ihtiyaç maddeleri’ listesi adı altında ‘A4 kâğıdı, kâğıt havlu, sıvı sabun, tuvalet kâğıdı’ vb. gibi diğer ürünler için 300 ila 500 TL arasında para istenmektedir.
Kırtasiye harcamaları en az iki kat arttı
Okul hazırlıklarında velilerin en önemli gider kalemini kırtasiye harcamaları oluşturmaktadır. Bir yıl önce ilkokula başlayan bir öğrenci için en ucuz zincir marketlerde 234 TL’ye alınan kırtasiye malzemeleri bugün en az 3 kat artışla 710 TL’ye alınabilmektedir.
Öğrencilerin Beslenme Sorununa Çözüm Üretilmelidir
Eğitim ve öğretimde öne çıkan en önemli sorunlardan birisi de öğrencilerin okullardaki beslenme sorunudur. Türkiye’de çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü görülmektedir. Bu sorun temel ve acilen çözülmesi gereken bir sorundur.
Okul Bütçelerini Devlet Değil, Veliler Yapıyor
Ülkemizde okulların önemli bir bölümü ciddi anlamda ödenek sıkıntısı çekerken, bakanlığın göndermediği kaynaklar öğrencilerden düzenli olarak toplanan aidatlar, bağışlar ve okulların ticari faaliyetlerinden karşılanmaktadır. Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmaması ve okullara gönderilen ödeneklerin zorunlu harcamalara bile yetmemesi, okulların altyapı sorunları ve fiziki donanım eksikliklerinin sürekli artmasına neden olmaktadır. Devlet okulları yıllardır adeta ‘kendi yağıyla kavrulmak’, öğretmenler ise öğrenci ve velileri ile para ilişkisine girmek zorunda bırakılmaktadır.
Öğrencilerin barınma sorunu çözüm bekliyor
Ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte milyonlarca öğrencinin öncelikli gündemini oluşturan barınma sorunu, önceki yıllarla karşılaştırılamaz boyutlara ulaşmıştır. Çok sayıda öğrenci ev kiraları ve yurt fiyatlarının yüksekliği nedeniyle eğitimine ara vermek zorunda kalmaktadır.
KÖY OKULLARININ AÇILMASI İÇİN GEREKLİ HAZIRLIKLAR YAPILMIYOR
KADROLU-SÖZLEŞMELİ-ÜCRETLİ ÖĞRETMEN AYRIMI EĞİTİMİN NİTELİĞİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
EĞİTİMDE GEÇİCİ VE GÜVENCESİZ İSTİHDAM UYGULAMALARI SÜRÜYOR, İŞKUR TOPLUM YARARINA PROGRAM PERSONELİ MAĞDUR EDİLİYOR
HUKUKSUZ KHK İHRAÇLARI SORUNU ÇÖZÜM BEKLEMEKTEDİR
KAMUSAL, BİLİMSEL, LAİK VE ANADİLİNDE EĞİTİM İSTİYORUZ...
---
ÖMK
Öğretmenlik Meslek Kanunu, muhatabı olan öğretmenlerin iradesi dışında, öğretmenlerin temel sorunlarını ve taleplerini dikkate almadan hazırlanmış, böylece öğretmenlerin çalışma ve yaşam koşullarını demokratik olmayan biçimde tek taraflı olarak düzenlemiştir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu, farklı branşlarda olsalar da aynı okulda ve aynı sınıfta öğrencilerine emek veren öğretmenleri, farklı kariyerlere ayrıştırarak ve bu yapay ayrıştırmaya göre farklı maaş uygulamasını meşrulaştırmaya çalışarak öğretmenler arasında eşitsizliğe yol açan bir düzenlemedir.
Okulların yapısı oldukça yalındır, öğretmen emeğini farklı statü ve maaş uygulamasına zorlayan öğretme ve öğrenme koşulları yoktur. Kariyer basamakları sistemi eğitimin niteliğinde bir artışa yol açmayacak tersine okulda ve öğretmenler odasında çalışma barışını bozarak eğitimin niteliğini düşürecektir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ücretli öğretmen uygulamasına son verilmesi, sözleşmeli öğretmenlerin tüm hakları ile kadroya geçirilmesi beklenirken tersine bu Kanun kadrolu öğretmenleri öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen hiyerarşisine tabi tutmuştur. Oysa tüm öğretmenlerin asıl beklentisi, güvenceli iştir, eşit işe eşit ücrettir ve mesleki itibardır, saygıdır.
Öğretmenlik Meslek Kanunu merkezi yazılı sınavı kaldırarak yerine “Adaylık Değerlendirme Komisyonu” oluşturmuş ve böylece öğretmenliğe ilk atanmada mülakatın bir benzeri siyasal ayrımcılığa yol açacak keyfi ve baskıcı bir süreci başlatmıştır.
Öğretmenlik Meslek Kanunu “sınavsız kariyer olmaz” diyor. Kariyer basamakları arasındaki geçiş sınavlarının öğretmenler, veliler ve öğrenciler üzerinde çok olumsuz etkileri ortaya çıkacaktır. Öğrencilerine yıllarca emek vermesine karşın yeterlilik sınavına maruz kalan öğretmenin hissedeceği duygular eğitimin niteliğine gölge düşürecektir.
Velilerin algısında “nitelikli okul” ve “niteliksiz okul” ayrımlarına “yeterli öğretmen” ve “yetersiz öğretmen” ayrımı eklenecektir. Velilerin bakış açısında yaratılan bu algı, öğrenciler üzerinde de ciddi etkiler oluşturacaktır. Okulda “uzman öğretmenin sınıfı” ve “başöğretmen sınıfı” oluşacak ve algı düzeyinde eğitim hakkının sağlanmasında eşitsiz uygulamalar ortaya çıkacaktır. Bu süreç öğretmenin mesleki saygınlığını, okul ve aile arasındaki iletişimi ve çalışma barışını bozacaktır.
Ekonomik krizin derinleştiği ve eğitim emekçilerinin enflasyon karşısında ezildiği bu dönemde emekçilerin ekonomik ve özlük hak kazanımlarının kariyer basamaklarına ve sınavlara endekslenmesi asla kabul edilemez.
Bu nedenlerle;
Tüm eğitim ve bilim emekçileri için, hiçbir ayrım yapılmadan yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşanabilir bir ücret düzenlemesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi çalışmasının ivedi biçimde yapılmasını istiyoruz.
Eğitim emekçilerinin bu kanun ve yönetmelik kapsamında angaryaya dönüşen seminerlere alınmasına da, sınava da, kariyer basamaklarına da karşıyız. Bu kanunun bir an önce iptal edilmesini, öğretmenlere yaşatılan anlamsız, nitelik kazandırmayan ve tersine öğretmen emeğini değersizleştiren bu sürecin bir an önce durdurulmasını talep ediyoruz.
Ekonomik, sosyal, mesleki, özlük haklarımızla ilgili taleplerimiz, eleştirilerimiz ve önerilerimiz doğrultusunda demokratik ve katılımcı bir anlayışla hazırlanacak gerçek bir meslek kanunu istiyoruz.
YAŞASIN KESK
YAŞASIN EĞİTİM SEN
DİSK-AR’ın açıkladığı “İşsizlik ve İstihdamın Görünümü” adlı rapor, Temmuz 2022 dönemini kapsayan ve 12 Eylül 2022’de yayınlanan TÜİK verilerini değerlendiriyor.
İşsizlik yükseliyor
Buna göre geniş tanımlı işsizlik bir yılda Temmuz 2022’ye göre 781 bin kişi arttı. DİSK-AR TÜİK verilerinden yararlanarak yaptığı açıklamada şu tespitler yer alıyor: “Mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Temmuz 2022’de 8 milyon 415 bin kişi olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre Temmuz 2019’da yüzde 13,9 olan işsizlik Temmuz 2022’de yüzde 10,1 olarak gerçekleşti. Ancak aynı yıllarda geniş tanımlı işsizlik yüzde 19,3’ten yüzde 22,5’e yükseldi.”
İŞKUR’a mı TÜİK’e mi inanacağız?
Araştırma, TÜİK’n işsiz sayısının İŞKUR’un kayıtlı işsiz sayısından daha düşük olması bu kurumun güvenilirliği konuunda yarattığı endişeyi de yansıtıyor: “İŞKUR’un Temmuz 2021 ile Temmuz 2022 arasında son 1 yıllık dönemde kayıtlı işsiz sayısı 2 milyon 995 binden 3 milyon 538 bine yükseldi, kayıtlı işsiz sayısında yaklaşık yüzde 18,1’lik bir artış gerçekleşti. TÜİK’e göre ise son 1 yılda dar tanımlı işsiz sayısı 307 bin kişi azaldı. Son 1 yılda 542 bin kişi işsiz olduğu için İŞKUR’a başvurdu. Bu başvuruların 301 bini kadın, 241 bini ise erkek işsizlerden oluştu (Grafik 3). Son 1 yılda İŞKUR’a kayıtlı kadın işsizlerin sayısı 301 bin iken TÜİK’e göre ise son 1 yılda kadın işsizliği 40 bin, erkek işsizliği ise 267 bin azaldı. Cinsiyete göre TÜİK ile İŞKUR arasındaki uçurumun artmaya devam ettiği görülmektedir. Bu sebeple İŞKUR ile TÜİK arasındaki sayılardaki bu uyumsuzluğun sorunlu olduğunu düşünüyoruz.”
Kadınlar arasında işsizlik daha yüksek
Araştırmanın önemle değindiği başlıklardan birisi de geniş tanımlı kadın işsizliği konusu. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) tahminleri, özellikle pandemiyle birlikte işsizliğin kadınları daha şiddetli bir şekilde etkilemeye devam ettiğini gösteriyor. Hatta ILO dahaz engin ülkelerde erkek işçiler işsizliğiyle kadın işçileri işsizliği arasında kapanmakta olan farkın salgın öncesi seviyelere gelmesi için 30 yıl geçmesi gerektiğini bekliyor.
TÜİK kadın işsizliğini tüm işsizlik türleri arasında en yüksek kategori olarak değerlendiriyor: “Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,6 iken kadınlarda yüzde 13,1’e yükseldi. Geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) erkeklerde yüzde 18,4, kadınlarda ise yüzde 29,9’a yaklaşmıştır. Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark 11,5 puandır.”
İşçilerin işverenleri protesto etmesi ve taleplerini duyurması bir haktır. İşveren MEB önüne yürümek isteyen öğretmenlerin demokratik haklarını kullanmaları polis zoruyla engellendi.
Sendikalaşma girişimi başlatan özel öğretmenler, geçen hafta polisi şiddetiyle karşılaşmıştı.
İktidarın yeni dayatması olan Özel Meslek Kanunu'nun iptal edilmesi için Bakanlığa yürümek isteyen KESK'e bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nın (Eğitim Sen) genel merkezi polis ablukasına alındı. Sivil ve üniformalı polisler, sendika yöneticilerinin binadan çıkışını kalkanlarla iterek engelledi.
Eğitim Sen'in Ankara şube binalarında toplanan öğretmenler MEB'e yürümek istedi. Onlar da polis ablukasına alındı.
Tüm baskılara pankartlar ve dövizler taşıyan, slogan atan yüzlerce eğitim emekçisi basın açıklamalarını yaparak seslerini duyurdu.
Resmi Gazete’de 14 Şubat 2022 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren Öğretmenlik Meslek Kanununun (ÖMK), sınav takvimi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklandı. Uzman ve Başöğretmenlik sınavına başvurular 26 Eylül ile 3 Ekim tarihleri arasında yapılacak, yazılı sınav ise 19 Kasım 2022'de gerçekleştirilecek.
Eğitim sendikaları ve öğretmen örgütleri bu yasa ile asıl olarak performans dayatması yapıldığını, öğretmenleri birbirleri ve velilerle çatıştırmak istediklerini açıkladılar, yasanın uygulanmamasını, sınavların iptal edilmesini istediler.
Eğitim Sen, yasanın iptal edilmesi için bütün öğretmenleri 8 Eylül Perşembe günü Ankara’da Milli Eğitim bakanlığı önüne çağırdı.
Konu ile ilgili Eğitim Sen üyelerinin görüşlerine başvurduk, öğretmenler yasayı ve ona karşı yapılması gerekenleri anlattılar:
Yusuf Özmen – Bursa Eğitim Sen:
Öğretmenlik Meslek Kanununu (ÖMK) bütünlüklü değerlendirmediğimizi düşünüyorum. Maalesef ki öğretmenler de birçok sendika da ÖMK'yı kariyer ve sınav denklemine sıkıştırmış durumda. Aynı işi yapan öğretmenlerin kariyer basamaklarıyla ayrıştırılması elbette ki bir garabet ve bu kariyer basamakları için öğretmenlerin yetersiz ilan edilip hiçbir eğitici yanı olmayan videoları izlemeye zorlanması ve sınava sokulması elbette ki kabul edilebilir bir durum değil. Ancak başta da belirttiğim gibi Öğretmenlik Meslek Kanunu'na bütünlüklü olarak bakıldığında kanunun asıl amacının yandaş ve biat eden bir öğretmen profili oluşturmak olduğunu çok net görebiliriz.
Kanunun neler getirdiğine baktığımız zaman görebiliyoruz ki, atama süreçleriyle başlayarak biat kültürünü öne çıkaran uygulamalar var. Atamalarda arşiv araştırması, güvenlik soruşturması kanuni hale getirilerek daha üniversite döneminde, hatta öncesinde öğrencilerin, öğretmen adaylarının legal siyasi faaliyetler dâhil hiçbir eylem ve etkinliğin içinde yer almamasını, hatta atanmak istiyorlarsa hükümete yakın bir çizgide hareket etmeleri gerektiğini dayatmaktadır.
Ayrıca öğretmenler atandıktan sonra, aday öğretmenlikten asil öğretmenliğe geçiş süreci bir komisyonun mülakatına bırakılmakta, yeni atanan öğretmenlerin bu biat kültürüne uyması, hatta sözleşmeli olarak atanan öğretmenlerin sözleşmelerinin uzatılmayacağı korkusu salık verilmektedir. Böylece öğretmenlerin emir kulu haline getirildiklerini, yandaş sendikalara üye olmaya zorlandıklarını açık şekilde görebiliyoruz.
Sınava girme şartları arasında yer alan kademe ilerleme cezası almama koşulu da öğretmenleri bütün muhalif yapılardan, siyasi ve sendikal süreçlerden uzak tutmayı amaçlamaktadır. Yönetmelikte belirtilen ek2 ile öğretmenlere verilen ancak görev tanımlarında olmayan angarya işler, sınava girmek için ön koşul kabul edilmektedir.
Dolayısıyla ÖMK biat kültürünü dayatmakta, öğretmenler arasındaki dayanışmayı ve iş yeri barışını bozmaktadır. Bu da artık geçinemeyecek duruma getirilen öğretmenlere küçücük bir gelir artışının şartı olarak dayatılmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında, ÖMK bir an önce geri çekilmeli ve öğretmenlerle, sendikalarla, eğitimin bütün paydaşlarıyla bir araya gelinerek yeni ve gerçek bir meslek kanunu yapılmalıdır.
Şafak Ayhan – Yenişehir Eğitim Sen:
“Öğretmenlik Meslek Kanunu” düzenlemesi gündeme geldiği ilk günden itibaren tartışılmakta. Bu konudaki hazırlıklar ve bugüne kadar yürütülen tartışmalar, ağırlıklı olarak iktidara yakın sendika, dernek ve çevrelerin talep ve önerileri doğrultusunda yapılmıştır. “Öğretmenlik Meslek Kanunu” gibi önemli bir düzenleme kapalı kapılar ardında, kanunun muhatabı olan öğretmenlerin ve sendikaların iradesi dışında, onların görüşleri, önerileri, hakları ve talepleri dikkate alınmadan hazırlanmıştır. “Ben uygun gördüm” oldu mantığı her konuda olduğu gibi bu konuda da sürecin muhataplarına inmeden, eğitim emekçilerine reva görülen bir mantık.
Bu kanun, emekçilere muazzam kazanımlar sunacakmış gibi ballandıra ballandıra anlatılıyor. Hâlbuki kanunun içeriğinde neoliberal politikaların işçi sınıfını bölmek için geliştirdiği, sınıfı birden fazla ayrışmaya sürükleyecek maddeler mevcut. Aynı işi yapan emekçiler kendi içerisinde birden fazla statüde konumlandırılıyor, uzman öğretmen, başöğretmen, sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen vb. gibi.
Maaşına zam istiyorsan sınava girmelisin. Aynı işi yapan öğretmenler arasında hiyerarşi yaratmak ve farklı ücret politikası uygulamak ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesine temelden aykırıdır, bunun kabul edilebilirliği yoktur. Ayrıca öğretmenlik mesleği ve öğretmenin saygınlığı, öğrenci ve velilerin farklı değerlendirmeleriyle polemiğe açılacak, öğretmenlik mesleği daha da itibarsız hale getirilmiş olacaktır. Yandaş sendikanın dilinden düşürmediği konu tam da budur.
Meslek kanununun hazırlık süreci ve gündeme getiriliş biçimi, içeriğinden bağımsız olarak son derece antidemokratiktir. Öğretmenlere dayatılan bu tarz suni gündemler, eğitim emekçilerinin en temel sorunu olan geçim sıkıntısı ve yoksullaşma sorununu göz ardı etmek üzerine kuruludur. Yoksulluk sınırı 23 bin TL’yi geçti, eğitim emekçileri ise yoksulluk sınırının yarısı kadar maaş almaya devam ediyor. Temel sorunlarımız; zamlar, hayat pahalılığı ve giderek derinleşen, yaşamı çekilmez boyuta sürükleyen ekonomik krizdir.
Adem Maden -Yenişehir Eğitim Sen:
Öğretmenlik Meslek Kanunu kabul edilemez. Meslek barışını bozar. İnsanca yaşanabilir ücret ve tüm öğretmen sendikalarının görüşü alınarak Öğretmenlik Meslek Kanunu oluşturulmalıdır.
İstanbul Belediyesi'ne bağlı Ağaç A.Ş.'de çalışan işçiler, ücretlerinin düşük tutulduğunu, İmamoğlu yönetiminin verdiği sözleri tutmadığını söylüyor. Kazanana kadar İBB önünden ayrılmayacaklar.
DİSK'e bağlı Birleşik Tarım Orman İşçileri Sendikası'nda örgütlenen işçiler, Saraçhane'deki İBB binası önünde taleplerini kazanıncaya kadar direniş başlattı. İşçiler geçen Haziran ayında düşük ücrete karşı mücadeleye başlamış ve İBB yönetimi ile müzakere yürütmüştü. Geçen 2 aydan fazla zamanda enflasyon hızla artarken, Ağaç A.Ş. işçilerinin ücretleri düşük tutulmaya devam etti. Bunun üzerine işçiler tekrar direnişe geçti.
Marksist.org yazarı Çağla Oflas, İBB önünden şunları aktardı:
- Konuşmalarda "Doğalgaz zammı, okul zammı, elektrik zamları var. Bizi açlık ücretlerine çalıştıramazsınız" denildi.
- "Bize ekmek yoksa size huzur yok", "Birleşe birleşe kazanacağız" sloganları atılıyor.
- Sendika yetkilisi işçileri tehdit eden Ağaç A.Ş yetkililerini uyardı ve onları teşhir edeceklerini söyledi.
- Görüştüğümüz işçiler şunları söyledi:
"İştiraklerinden çalışanlara yüzde 46 zam yapmalarına rağmen Ağaç AŞ. çalışanlara 5.500 asgari ücret veriyor. Ayda 900 TL yemek, araç kullananlara 600 TL yol desteği veriliyor. Ek iş yapmamız da şirket yönetimi tarafından yasaklandı. DİSK'te örgütlendiğimiz ve eylem yaptığımız cezalndırılıyoruz. CHP'ye, Ekrem İmamoğlu'na öfkeliyiz.
- Yapılan ara görüşmelerde İBB yönetimi yüzde 40 zam yapacaklarını söylemiş. İşçiler sözleşme imzalanana kadar alandan ayrılmayacaklarını söylüyor.