ABD Merkez Bankası faiz oranlarını yükseltiyor. Bu durumun dünya ekonomisini resesyona sokacağı tahmin ediliyor. Resesyon, ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması, bazı işletmelerin piyasadan çekilmesi, işsizliğin artması demek.
Fed’in faiz kararı bir boyutuyla, işçi sınıfının pazarlık gücünü kırmaya, işsizler ordusunu büyütmeye dönük bir karar. Bunu da FED, resesyonu kabullenerek yapıyor.
Aslında ABD’de veya dünyanın geri kalanında işçi ücretleri reel olarak ciddi anlamda artmadı. Hatta işçilerin milli gelirden aldıkları pay patronların elde ettiği kârlara göre giderek azaldı. Örneğin Türkiye’de ikinci çeyrekte işçilerin milli gelirden aldıkları pay 10 puan azaldı.
Kısaca kapitalizm, işçi ücretlerinin fiyatlara paralel olarak yükselmesine izin vermiyor. Ama ücretlerin bu düzeyinden bile rahatsız, daha aşağılara çekmek istiyor. Bunu ABD’de ekonomiyi resesyona sokarak yapıyor, Türkiye’de yüksek enflasyonla yapıyor.
İşçi sınıfı, enflasyonla gelirlerinin azaltılmasına karşı mücadele etmelidir
Geçen yıl ilk 9 ayda dış ticaret açığı 32,4 milyar dolarken bu yıl dış ticaret açığı 83,8 milyar dolara yükseldi, yıl sonunda 100 milyar doları geçecek. Bu açığı kapatmak için en önemli kaynak turizm gelirleri. Bunun da 40 milyar doları geçmesi mümkün değil. Kalan 60 milyar dolarlık açık için Türkiye’nin borçlanması gerekiyor. Dış borçlar 450 milyar dolar düzeyinde, açık nedeniyle bunun yıl sonuna doğru daha da artması bekleniyor.
Dış borçların artması, doların TL karşısında değerlenmesine, bu da ödenen dış borçların yükünün katlanarak artmasına yol açıyor. Bütün bunlar hepimize enflasyon ve hayat pahalılığı olarak yansıyor. Yani sonuçta hükümet aldığı her borcu, harcadığı her parayı dönüp dolaşıp, halka, işçilere, emekçilere ödettiriyor. Bu döngüyü kırmak işçi sınıfının mücadelesine bağlı.
Kapitalistler, enflasyonu engelleme gerekçesi ile işçi ücretlerini baskılıyorlar. Enflasyonla mücadele adına, işçi sınıfından, emekçilerden fedakârlık yapmasını istiyorlar.
Örgütlü bir işçi sınıfı bu durumun bilincinde olarak bu oyunu bozabilir, aksi takdirde “ekonominin, tüm ülkenin çıkarlarının gereği” gibi açıklamalarla fatura işçi sınıfına ve diğer tüm emekçilere kesilir. emekçi halkların sırtına yıkacak politikalara karşı çıkılmalıdır.
İngiltere’de ‘Enough is Enough’ (Artık Yeter) hareketinin ülke çapında büyük grevler ve kitlesel protestolar günü olarak duyurduğu 1 Ekim’de on binler sokaktaydı. İşçi hareketine iklim hareketi, savaş karşıtı hareket, ırkçılık karşıtı hareket, göçmen hareketi, kadın ve LGBTİ+ hareketleri de katıldı.
Geçtiğimiz hafta sonu Taşeron İşçilerin Birliği çağrısıyla pek çok ilden belediye işçisi ‘eşit işe eşit ücret’ ve ‘eşit haklar’ talebiyle eylem yaptı.
Taşeron İşçileri Birliği, oldu bittiye getirilen süreçlere itiraz eden öncü işçilerin sosyal medyayı da kullanarak başlattıkları bir örgütlenme.
696 sayılı KHK ile belediyede taşeron olarak çalışan yüz binlerce işçinin kadroya geçtiği söylendi ama aslında işçiler belediyelerdeki taşeron firmalara geçirildi. Bu şirketlerde 500 binin üzerinde işçi çalıştırılıyor.
Temizlik işçilerinden asfalt işçilerine, belediyelerin tüm asli işlerini taşeron işçiler yapıyor. Buna rağmen kadro hakları tanınmıyor, daha düşük ücret alıyor ve kamuda çalışan işçilerin haklarından faydalanamıyorlar. İş güvenlikleri yok ve zorunlu emeklilik dayatmasına maruz kalıyorlar.
Sendikalar işçilere sahip çıkmıyor
Belediye işçileri arasında sendikalaşma oranı yüksek ve şu anda pek çok belediyede toplu sözleşme yapılıyor. Ancak sendikalar belediye işçilerinin kadro talebine sahip çıkmıyor.
İşçiler bu nedenle sendikalardan bağımsız, aşağıdan tüm taşeron işçilerinin birleşik mücadelesini hedefleyen bir örgütlenme sürecine girdi. Sendikaların taleplere sahip çıkmalarını istiyorlar ve enflasyon oranlarının üç haneli rakamlara çıkmasına rağmen mücadele etme konusundaki isteksizliklerine de öfkeliler. Enflasyon karşısında ücretleri eriyen Kadıköy Belediyesi işçileri Temmuz 2021'de yüzde 9 zam almıştı. Ücretlerini iyileştirmek için ek protokol talepleri mücadelesinin önü de sendika tarafından kesilmek istendi. İşyeri temsilcileri sendika tarafından görevden alındı, kayyum temsilci atandı. Kartal, Maltepe ve Ataşehir toplu sözleşme oturumları bir gecede bitirildi.
Toplu sözleşme sürecinde işçilerin aşağıdan baskısı sendikaya grev kararı aldırmak zorunda bıraktı. Ancak tarihi belli olmayan, noter onaysız bir grev kararıydı bu.
Eylem sonrasındaki forumda belediyelerin yanında duran sendikal bürokrasiye karşı sendikal demokrasiyi hayata geçirmek için taban örgütlenmelerinin güçlendirilmesi gerektiği tartışıldı.
İşçilerin bir araya gelip mücadele etmeye başlamaları şimdiden yeni bir akım başlattı ama bu akımın büyük bir fırtınaya dönüşmesi için aşağıdan mücadeleyi örgütlenmeye devam etmek gerekiyor.
(Sosyalist İşçi)
Hekim göçünün neden yaşandığını ve sağlık sistemine nasıl etki edeceğini İzmir’den doktor Bekir’le konuştuk.
Hekim göçü son zamanlarda gündemimize geldi ancak yeni sayılmaz. Daha hissedilir olması ile daha çok konuşulmaya başlandı.
Arka planında çalışma koşullarının olumsuzluğu ve ücretlerin tatmin edici olmayışı yatıyor. Göç önceleri kamudan özel sektöre kayma şeklindeyken son yıllarda başka ülkelere gitme şeklini almaya başladı. Görünür olanı, hekim göçü olsa da, diğer sağlık personelinde de kamudan ayrılıp yurt dışına gitme eğilimi azımsanmayacak seviyede.
Tüm sağlık personelinin hedefi, işlerini layıkıyla ve huzurla yerine getirmek ve bunun karşılığında tatmin edici bir ücret alarak makul bir hayat yaşamak. Ancak uzun süredir iş koşulları çok olumsuzlaştı. Personel açığı ile iş yükü arttı. Hastalara gereken hizmetin sunulmasında zorluk yaşanıyor. Hizmetin kalitesi düştü, hasta memnuniyetsizliği arttı. Sağlıkçılara yönelik şiddet tırmandı.
Yapılan işin yükü artıp tatmin ediciliği düştükçe imkânı olanlar özel sektöre geçmeye başladı. Ancak pandemiyle beraber koşulların iyice bozulması ve başta Almanya olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinin hekim ve diğer sağlık personeli alımlarını arttırmasıyla birlikte yurt dışına göç hızlandı.
2021 yılının son aylarında ivme kazanan sağlıkçıların direnişi bazı kazanımlar getirse de sağlık alanında var olan eşitsizlikler daha da arttı. Poliklinik hizmetleri çökmüştü. Hastalar randevu alamıyor, muayene olabilmek için acil servislere yığılıyor, hizmetin kalitesi iyice düşüyordu. Yapılan son ücret artışları da tam olarak bu açığı gidermek amacıyla gerçekleştirilmişti. Çok çalışan, çok ameliyat yapan hekimler daha yüksek ücretler alabilecek. Ama bu da garanti değil. Uyarı cezası almamanız, hakkınız olan izinleri kullanmamanız, hastalanmamanız gerekiyor.
İyileştirme gibi görünen bu adımlar sağlık personeli arasındaki eşitsizliği daha da arttırdı. Hekimler arasında da ciddi farklar oluşurken, hekimler ve diğer personeller arasındaki eşitsizlik katlanarak arttı. Geçen yıl hekim sendikaları gündemdeyken şimdi hemşireler, röntgen teknisyenleri sendikaları konuşuluyor.
Kanun tasarısı olduğu günden bu yana eğitim emekçilerin gündeminde tek bir şey var: Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK). Adeta öğretmenlere rağmen hazırlanan ve kanunlaştırılan meslek kanunu hakkında söylenecek tek olumlu şey var. O da eğitim emekçilerinin sorunlarının ve çıkarlarının tüm ayrışmalara rağmen aynı olduğunu bir kez daha ortaya çıkartması. Egemen sınıfın ve neoliberal politikaların işçi sınıfını parçalamak için sürekli desteklediği sendikal ayrışmalar tabanda hiçbir karşılık bulmuyor. Ancak sendika bürokratları ise tabanın verdiği tepkiyi sürekli manipüle etmeye çalışıyor. Eğitim hizmet kolunda yaklaşık maalesef 50 sendikanın örgütlü olması bile tabandaki birlikteliğin yukarısı için ne denli korkutucu olacağını gösteriyor.
Öğretmenler odasında birleşebilen öğretmenleri, egemenler tarafından kendine verilen görev gereği sendika bürokratları alanlardan ve mücadeleden uzak tutmaya çalışıyor. Kanun tasarısının ilk anlarından şu ana kadar sokakta ve alanlarda olan Eğitim Sen, 15 Eylül’de Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun iptali için diğer eğitim sendikalarıyla yapılan görüşmeler hakkında basın açıklamasında bulundu. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası dışındaki sendikalar ile Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun iptali konusunda birlikteliğini sağlayacak bir ortaklaşma sağlanamadığını söyleyen Eğitim Sen Genel Sekreteri İkram Atabay, “Eğitim emekçilerinin çaresiz olmadığını, iş yerlerimizden başlayarak herkese örnek olacak bir mücadeleyi başlatacağımızı ifade ediyoruz. Bu kapsamda tüm eğitim emekçilerini Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun iptali konusunda birlikte mücadeleye çağırıyoruz. Biliyoruz, haklı olmak yetmez, güçlü olmak zorundayız. Birleşirsek kazanırız” dedi.
İşkolundaki 6 büyük sendikaya yapılan çağrılara verilen cevaplar ise oldukça ironik. Kimisi “ben varım size gerek yok” diye cevap veriyor, kimisi de “ O sendika varsa ben yokum” diyor. Her fırsatta mücadelesini sokağa taşıyan Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası da “varım!” diyerek mücadeleye koşulsuz destek veriyor.
24 Eylül Cumartesi günü ülkenin dört bir yanında Eğitim Sen şubeleri ÖMK’ ya karşı yine sokaktaydı.
Yereldeki eylemlere fabrika işçilerinden, emeklilere kadar birçok iş kolundan destekler de geliyor. Çünkü tekstil işçisiyle, öğretmenin, emekli ile seramik işçisinin çıkarları aynı. Bu birleşik hatları oluşturmak yerine üyelerine Eğitim Sen eylemlerine katılmayın, destek vermeyin çağrısı yapan sendika bürokratlarını da alaşağı edecek olan yine bu koşulsuz şartsız oluşacak olan birleşik işçi sınıfı hareketidir.
Her şeye rağmen tabandaki birlikteliği sağlamak için Eğitim Sen iş yerlerinde ÖMK’ya karşı başlattığı imza kampanyasına ve Ankara’da 15 Ekim 2022 tarihinde gerçekleşecek olan merkezi eylemine destek bekliyor.
(Sosyalist İşçi)
Hekimler göçü durdurulamıyor. AKP-MHP hükümetinin sağlıkta şiddeti artıran, şiddeti cezalandırmayan politikaları nedeniyle binlerce hekim yurt dışına çıkıyor.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) verilerine göre Ağustos ayında göçte "rekor" tazelendi. 143'ü uzman, 138'i pratisyen toplamda 281 hekim daha yurtdışına gitmek için TTB'ye başvurarak "İyi Hal" (Good Standing) belgesi aldı.
Ağustos ayında hekimler göçünde tüm zamanların en yüksek sayısı görüldü
Ağustos ayında en büyük göç, 12'şer hekimle iç hastalıkları ile çocuk kalp ve damar cerrahisi branşlarında yaşandı.
Üçüncü sırada 11 hekimle kadın hastalıkları ve doğum bölümü yer aldı. Acil tıp branşından ise 9 hekim yurtdışının yolunu tuttu. Onu 6'şar hekimle anesteziyoloji ve reanimasyon, göz hastalıkları ve ruh sağlığı ve hastalıkları branşları izledi.
8 ayda bin 677 hekim yurtdışı yolunda
TTB'den "İyi Hal" belgesi alan hekim sayısı Ocak ayında 197, Şubatta 157, Martta 213, Nisanda 214, Mayısta 161 ve Haziranda 229'du. Temmuzda 231 olan bu sayı, Ağustos ayında kendi rekorunu kırarak 281'e çıktı.
Böylelikle yılın ilk 8 ayında yurtdışında görev yapabilmek için gerekli belgeye ulaşan toplam hekim sayısı bin 677'ye yükseldi. Bu sayının 890'ını uzmanlar oluşturdu.
2022 yılında "İyi Hal" belgesi alarak yurtdışına giden toplam hekim sayısının 2 bin 500'ü geçmesi bekleniyor.
Taşeron Belediye İşçileri Birliği (TABİB) Pazar günü Ankara’da toplanarak tam kadro ve eşit işe eşit ücret talebini dile getirdi.
Marksist.org eylem sırasında Çankaya Belediyesi işçisi Haydar Akın ile TABİB’i ve mücadelenin amacını konuştu.
Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen taşeron belediye işçileri, düşük ücretlere karşı, kadro-güvenceli çalışma için eylem yaptı.
2018 yılında KHK ile belediyeye geçen, ama asgari ücret dışında bir ücret alamayan işçiler gerçek kadro ve eşit ücret talebiyle Taşeron Belediye İşçileri Birliği (TABİB) öncülüğünde Ulus’ta toplandı.
TABİB aktivistlerinden, belediye işçisi Yılmaz Şengül, eylemde bir konuşma yaptı. Şengül konuşmasında şunları söyledi:
“Belediye taşeron işçisi köle değildir. Sloganlarımız birleşebilirse kazanacağız. Belediyede çalışanlar ciddi baskı altındalar. Sürgünler, mobbingler yaşanıyor. Yenimahalle’de bir işçi arkadaşımız uğradığı mobing nedeniyle kalp krizi geçirdi.
Bizler kamu hizmeti sunuyoruz, çöp toplamaktan ayağınızı bastığınız asfalta kadar her şeyi yapıyoruz ama bize şirket işçisisiniz diyorlar. Biz korkmuyoruz, konuşmaya devam edeceğiz. Biz bugün belediye işçileri olarak 2018'de kadro veriyoruz diye kandırılan işçileriz. Biz özlük haklarımızı istiyoruz bunu da kimseye bırakmayacağız.”
Alanda yer alan Ataşehir belediye işçileri; yıllardır alanda sahada çalıştıklarını, ama haklarını alamadıklarını söylediler. İşçilerin bir araya gelmesinin çok önemli olduğunu, bundan sonra bu mücadeleyi geliştirerek ilerleyeceklerini açıkladılar.
İzmir’den gelen belediye işçileri, “696 sayılı KHK ile bize sözde kadro verdiler. Buradaki anlaşmazlığı düzeltip çalınan haklarımızı geri istiyoruz” dediler.
İşçiler ne istiyor?
Taşeron belediye işçileri, 2018’in dördüncü ayına kadar asgari ücret zamlarından doğrudan yararlanıyordu. Nisan ayından sonra getirilen KHK ile sözde kadroya geçirildiler, ama diğer belediye işçileri ile paralel ücret artışlarından yararlanamaz hale getirildiler.
Dolayısıyla bugün bütün belediye şirket işçileri, mühendisinden teknikerine, dış temizliğinden park bahçelerine, güvenliğinden amirliğine kadar hepsi asgari ücretli oldu. Halbuki aynı işi yapan diğer belediye işçileri bazen iki hatta üç kat fazla ücret alabiliyor.
Bu süreçte mağdur edilen toplam 562 bin belediye işçisi var. İşçilerin 4 temel isteği var:
Kadro,
Zorunlu emekliliğin kaldırılması,
Ücretlerine gerçek enflasyon seviyesinde zam yapılması,
Kamu işçilerine verilen 52 günlük ikramiyenin tüm taşeron belediye işçilerine verilmesi.
Tüm bu süreçte, üç önemli belediye işçi sendikası, Hizmet-İş, Belediye-İş ve Genel-İş; taşerondan kadroya geçen belediye işçilerinin haklarını almasına yeterli destek vermedi. İşçilerin en önemli taleplerinden birisi de sendikaların bu süreçte işçiye tam destek olması.
Taşeron Belediye İşçileri Birliği, 18 Eylül Pazar günü Ankara'da bir eylemle kadro ve güvenceli çalışma taleplerini duyuracak. Birçok ilden belediye işçileri Ulus'ta buluşacak.
Eylem saat 15:00'de Ulus Meydanı'nda gerçekleşecek.
İşçilerin 6 talebi:
4 D kadro ve güvenceli çalışma
52 günlük tediye
Zorunlu emekliliğin kaldırılması
6 ayda bir gerçek enflasyon oranında ücretlerde güncelleme
Eşit işe eşit ücret
Haftalık 40 saat çalışma
Eylemden haberleri marksist.org'dan takip edebilirsiniz.