Belediyelerde sözleşmeler yeni arayışların habercisi mi?

Amasra madenci katliamında cevap bekleyen sorular

Türkiye Taşkömürü Kurumu'na (TTK) ait Bartın'ın Amasra ilçesindeki maden ocağında 41 madencinin ölümüne neden olan patlamanın üzerinden 11 gün geçti. Ancak madencilerin hayatına mal olan patlamanın nedeni, sorumluların kim olduğu, madenin teknik şartları hakkında henüz net bir bilgi kamuoyuyla paylaşılmadı. Elektrikçiye müdahale ettirildiği iddiası Amasra'daki maden ocağında yaşanan grizu patlamasının nedeni olarak iki iddia öne çıkıyor. İddialardan ilki, madendeki sensörlerin kestiği elektriğe dışarıdan müdahale ettirildiği yönünde. Bu iddiaya göre, yarı mekanize olan ocak içinde metan gazı seviyesi kritik noktaya ulaştı ve erken uyarı sistemi görevi yapan sensörler devreye girdi. Sensörlerin devreye girmesiyle madenin içindeki elektrik kesildi. Bu kesintiyle birlikte ocaktaki üretim durdu. Ancak madendeki amirler elektrikçileri görevlendirerek mekanik ve elektronik teçhizatın çalıştırılması talimatı verdi. Yarı mekanize olan ocak içindeki  sensörlerin  devreye girmesi ve elektriğin kesilmesinin ardından, Amasra Taşkömürü İşletmesinde (ATİM) amir pozisyonunda olan biri ya da birilerinin talimatıyla, elektrikçi personel madene indi. Trafodan yapılan müdahale nedeniyle madende patlama yaşandı. "Eski üretim alanında metan gazı birikti" iddiası Bir diğer iddia ise madenin içindeki eski bir imalat alanında biriken gazın patlamaya neden olduğu yönünde. İddiaya göre madenin içindeki -310 kotunda bulunan eski imalat alanı bir süredir kullanılmıyordu. İşçilerin verdiği bilgiye göre, bu imalat alanında erken uyarı sistemi görevi yapan sensörleri yok. Yani burada metan gazı birikmesi ihtimali hesaplanmadı ve sensör konulmadı. Kritik seviyeye ulaşan metan gazı grizu patlamasına neden oldu. Madendeki patlamayla ilgili öne çıkan iki iddiada da ihmali bulunan kişilerin ATİM yöneticileri ve amirleri olduğu öne sürülüyor. Neden gözaltı ve şüpheli ifadesi yok?  Kazayla ilgili olarak yanıt bekleyen soruların başında da 11 gün geçmesine rağmen neden hiç kimsenin gözaltına alınmadığı ya da şüpheli sıfatıyla ifadesine başvurulmadığı geliyor. Soruşturmayı yürüten savcılık, henüz şüphelileri ifade almaya çağırmadı. Olası şüphelilerin maden sahasına girişlerine yönelik bir yasak da yok. Patlamadan sonra Soma, Ermenek gibi maden kazalarına yönelik davalardan tecrübeli olan Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar, delil karartılması ihtimaline karşılık yöneticilerin ve amirlerin maden sahasına girmemesini talep etmişti. Ancak savcılık bu talebe herhangi bir yanıt vermedi.  Evrak ve dijitallere neden en az 80 saat sonra el konuldu? Sensör kayıtları, işletme defterleri, tutanaklar gibi evrak ve dijital verilere neden en az 80 saat sonra el konulduğu sorusu da merak uyandırıyor. 14 Ekim'de saat 18.15’te madende meydana gelen patlamayla ilgili delil niteliği taşıyan tüm evrak ve dijital verilere Amasra Sulh Ceza Hakimliği tarafından 18 Ekim Salı günü el konuldu. Aradan geçen en az 80 saatlik süre içinde, madenin işletme binasında yer alan bu evrak ve dijital veriler, olası şüpheli olan yönetici ve amirlerin erişimine açıktı. Bu durum, ilerleyen süreçte veriler üzerinde tahrifat yapılıp yapılmadığı yönünde bir araştırma yapılmasını gerektirebilir. Savcı, müdür ve daire başkanıyla ne görüştü? Savcılığın neden TTK Amasra Müessese Müdürü Cihat Özdemir ile TTK İş Sağlığı, Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanı Faik Ahmet Sarıalioğlu ile görüştüğü sorusu da yanıt bekliyor.  Özdemir ve Sarıalioğlu, 24 Ekim'de TTK'ya ait araçla Amasra Adliyesi'ne giderek 10 dakikalık bir görüşme yaptı. Avukatlara g öre, olası şüpheliler arasında yer alan iki isimle yapılan görüşme, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 147. ve 148. maddeleri açısından sorunlu. Hukukçular, dosyanın olası şüphelisi olan iki isimle kayıt dışı görüşme yapılmasının yasalarda yeri olmadığına dikkat çekiyor. Havalandırma modernizasyonu neden zamanında yapılmadı? Yanıt bekleyen bir diğer soru ise madendeki havalandırmanın metanlı sahalar için uygun olup olmadığına yönelik.  Madenin içindeki metan gazı da dahil olmak üzere tüm kirli havanın tahliyesi ve temiz hava girişi, aspiratörler tarafından yapılıyor. Ancak madende 2018 yılından bu yana yapılması planlanan havalandırma sistemindeki modernizasyon tamamlanmamış. TTK raporlarına göre aspiratörlerin yenilenmesi için 2018'de bütçe ayrıldı, ancak ihale 2021 yılında yapıldı. TTK'nın 2021 raporunda aspiratörlerin modernizasyonu için 2 milyon lira bütçe ayrıldığı bilgisi yer alıyor. Modernizasyonla ilgili ihale ise patlamadan bir yıl önce, 18 Ekim 2021'de yapıldı. Bu ihaleyi Ankara merkezli Alfer Mühendislik adlı şirket kazandı. Şirket yetkilileri, yaptıkları açıklamada aspiratörler için gerekli ölçümlerin yapıldığını, üretimlerin sürdüğünü, ancak kurulumunun henüz yapılmadığını söylediler. ATEX sertifikalı ürünler kullanılmadı mı? Madende kullanılan elektrikli teçhizatların tamamının alev yürütmez (Exproof) özellikte olup olmadığı da yanıtı aranan bir diğer soru. Patlayıcı ve parlayıcı özelliği olan ürünlerde alev yürütmez özellikli elektrik teçhizatının kullanılması gerekiyor. Bu teçhizatların, ATEX Sertifikası (Patlayıcı Atmosfer) alan ürünlerden seçilmesi gerekiyor. Sayıştay'ın ATİM'le ilgili bulgulara yer verdiği 2018 raporunda madendeki elektrik teçhizatının ATEX sertifikasına sahip olmadığı belirtiliyor. Hatta bu nedenle ATİM'e idari para cezası verilmiş.

DİSK: Üzgünüz, öfkeliyiz, Bartın için meydanlardayız!

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Bartın'daki madenci katliamını protesto etmek için 24-25 Ekim'de Antalya, Eskişehir, Kocaeli, Ankara ve İstanbul'da eylemler yapacak. DİSK çağrısı şöyle:

Kadıköy Belediyesi taşeron işçilerinden protesto

Kadıköy Belediyesi işçileri, bir Whatsapp mesajıyla işyeri temsilcilerinin görevden alınıp  disipline sevk edilmesini protesto etti.  İşçiler, artan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında eriyen ücretlerini iyileştirmek talebiyle DİSK eyleminde ek protokol taleplerini dile getirmişti.  DİSK Genel-İş Anadolu Yakası 1. No'lu şube yönetimi , işçilerin talebini yerine getirmek yerine, temsilcileri görevden almış ve  soruşturma açmıştı.  Eylem yapan işçilere göre sendika toplu iş sözleşmesi sürecinde de işçilerin iradesini dışında davranmaya devam etti. İmzasız sahte grev kararını astı. Sözleşme sürecinde bağıtlanan maddelerle ilgili halen bilgi vermedi.  Basın açıklaması sonrasında yapılan forumda konuşan işyeri temsilcisi Nazan "Biz onlara savunma vermeyeceğiz. Taleplerimizin arkasındayız. Onlar bize bu süreci nasıl yürüttüklerini hesabını verecekler" dedi. Eylemde okunan basın açıklaması:

Fransa, Güney Afrika ve İran’da işçiler, tehditlere rağmen durmuyor!

Küresel isyan dalgası, işçilerin korku duvarlarını yerle bir eden kitlesel eylem ve grev kararlarıyla bambaşka bir seviyeye erişti: İşçiler durdurulamıyor.

Bartın katliamı sorgulanıyor: 'Sorumlular tutuklanmalı, sendikalar sessiz kalmamalı'

41 işçinin hayatını kaybettiği Bartın maden ocağındaki facia, çok yönlü olarak sorgulanıyor. Avukatlar sorumluların tutuklanmasını isterken, MHP lideri Bahçeli hesap soranlara yüklendi. Ayrıca sendikanın tutumu da tartışma konusu oldu. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Bartın'da yaşanan maden katliamının ardından suç duyurusunda bulundu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürü Cevat Genç başta olmak üzere 11 kişi hakkında tutuklama talep etti. Avukatlar, suç duyurusunda bulundukları isimler hakkında, 'olası kastla insan öldürme, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama' suçlarından soruşturma başlatılmasını talep etti. Suç duyurusunda ayrıca, madenin müessese müdürü, yöneticileri ve diğer tespit edilecek sorumlular hakkında da soruşturma başlatılması istendi. Suç duyurusunda, "Katliamın meydana geldiği ocak hala şüphelilerin etkin bir şekilde tasarrufta bulundukları bir alandır. Bu alan 14 Ekim 2022 saat 18.15 itibarı ile artık suç mahallidir. Bu nedenle derhal şüpheli sıfatını taşıyacak kişilerin buraya müdahalesi engellenmelidir" ifadeleri yer aldı. Avukatların Bartın Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunduğu dilekçede, şüpheli sıfatı taşıyan kişilerin halen kamu gücünü kullanabilen kişiler olduğu, idari ve diğer yetkilerini kullanarak delil karartma ihtimallerinin yüksek olması, çok sayıda madencinin ölmesinin toplumda infial yaratması nedeniyle tutuklanmaları da talep edildi. Genel Maden-iş Sendikası yeterli tepkiyi göstermediği için eleştiriliyor Patlamanın olduğu Amasra maden ocağındaki yetkili sendika Genel Maden-iş, üretimin bir an önce başlamasına çalışıyor. Bu da sendikanın, işçilerin can güvenliği konusunda gerekli hassasiyeti göstermediğini ortaya koyuyor. Hâlbuki bu katliam sonrası başta Türk-iş olmak üzere bütün konfederasyonların en azından ölen işçilerin hatırası için genel yas ilan etmesi, iş durdurması, dayanışma grevi yapması gerekirdi. Sorumluların bir an önce bulunup cezalandırılması için eylemler düzenlemesi gerekirdi. Bütün bu konularda Genel Maden-iş Sendikasının öncülük etmesi gerekirdi. Ama bunların hiç biri olmadı.  Sendikanın, üretim başlamadan önce bütün iş güvenliği tedbirlerinin alındığından emin olması, işçilerin can güvenliğinin sağlanması konusunda taviz vermemesi gerekir.   Sendikalara egemen olan bürokratik, işbirlikçi kesim; başta iş cinayetleri olmak üzere, hiçbir konuda işçi sınıfının harekete geçmesini sağlayamadığı gibi, kendiliğinden gelişen eylemlere de engel olmaktalar. Avukatlardan SGK’ya başvuru: Sayıştay raporundan sonra yapılanlar tespit edilmeli Amasra'da 41 işçinin hayatını kaybettiği grizu patlamasına dair SGK Bartın İl Müdürlüğüne başvuruda bulunan avukatlar, iş kazası denetiminin bir an evvel yapılmasını istedi.  Gaz degajı ve grizu patlama riskinin arttığı uyarılarının yer aldığı Sayıştay TTK 2019 Yılı Denetim Raporu’nun dosyaya eklenmesinin talep edildiği başvuruda; sonrasında ne yapıldığının da araştırılması talep edildi. Avukatlara, Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin 41 işçinin hayatını kaybettiği madende çalışmalara başladığı bilgisi verildi. SGK il müdürlüğü müfettişlerinin de çalışmaya başlayacağı ifade edildi.  Ankara’daki Amasra eylemine polis müdahale etti Amasra’daki maden katliamında yaşamını yitiren 41 madenci için Ankara’da yapılmak istenen basın açıklamasına polis müdahale etti. En az 10 kişi gözaltına alındı. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin de içinde olduğu çeşitli kurumlar tarafından Olgunlar Caddesindeki Madenci Anıtında Bartın'daki maden katliamında yaşamını yitiren 41 madenci için basın açıklaması yapılmak istendi. Cadde polis barikatları ile kapatılırken, Anıt da barikatla ablukaya alındı. Caddeye yalnızca basın, sendika ve odaların yöneticileri alındı. Bu sırada caddeye girmek isteyenler polis tarafından engellendi, bazı kişiler polis tarafından darp edilerek gözaltına alındı. Bu sırada toplanan kitle, gözaltına alınanlar bırakılana kadar bekleyeceklerini ifade etti. Uzun bekleyişin ardından kitle basın açıklaması yapmayacağını duyurarak müdahaleyi alkış ve sloganlarla protesto etti. Eğitim Sen Ankara 1 No’lu Şube önüne giden kitle polisler tarafından ablukaya alındı. Şubede polis müdahalesine ilişkin basın açıklaması gerçekleştirildi. Bahçeli, katliamın sorumlularına değil, hesap soranlara yüklendi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Bartın'da Sayıştay raporu üzerinden yapılan eleştirileri 'manidar' buldu. “8 yıl önceki Soma'yı hatırlatmak maksatlıdır. Sayıştay'ın 2017 ve 2019 raporlarında Amasra bölümlerini servis edenlerin önü, arkası araştırılmalıdır. Sayıştay raporlarının siyasi muhalefet haline dönüştürülmesini manidar buluyoruz” dedi.

Mevsimlik Tarım İşçileri Genelgesi acilen uygulanmalıdır

Bursa Su Kolektifi, 16 Ekim Pazar günü Yenişehir ilçesindeki mevsimlik işçilerin sezon boyu konakladığı çadır kentleri ziyaret etti. Aktivistler izlenimleri ile işçilerin sorun ve taleplerini şöyle aktardı: "21. yüzyıl da 11. yy yaşam şartlarına zorlanan, göçe, işsizleştirmeye,sömürüye ve ayrımcılığa uğrayan işçiler ve ailelerinin yaşama mücadelesi, üstelik 11. yy da sular ve gıdalar doğal iken, şimdi sağlıksız suya ,sağlıksız gıdalara dahi erişimin amansız güçlüğü ile...  Yedek işgücü ordusu her geçen gün büyürken emek piyasasının dibinde yaşam savaşı veren mevsimlik tarım işçileri sürekli genişleyen sömürü ağı içerisindeki en önemli emekçi kesimi oluşturuyor. Genişlemenin ana kaynağı göçmen aileler, ziyaretimiz esnasında bize saç üzerindeki ekmeklerini ikram eden, lokmalarını bizimle bölüşen, sürekli maruz kaldıkları hırsızlıklar nedeniyle mağdur olduklarını açıklayan, emperyalizmin Yenişehir kırsalına sürüklediği Kobanili göçmen aileler gibi. Hiçbir sosyal güvenceleri olmayan mevsimlik tarım işçileri geçen sene brüt 130 tl gündelik ile çalışırken bu sene brüt 220 tl alıyorlar ,neden mi brüt? Evet, hiçbir sosyal güvence yok ,kayıtdışı bir piyasa dolayısı ile devlet vergisi yok fakat işçi çavuşlarının büyük haraç kesintileri var... 220 tl den ellerine geçen net ücret 160-170 tl hergün kesilen yol ücreti ve çavuş payı adı altındaki haraçlar... Son 5 yılda yöredeki yurttaşların tespiti ile her biri servet sahibi olan lüks arabalara binen, artık işçi çadırlarında konaklamayan işçi çavuşlarının bir de elektrik su parası adı altında topladıkları toplu haraçlar var; işçilerin sarfiyatlarını hiçbir şekilde öğrenemedikleri itiraz ettikleri durumda elektriksiz kaldıkları toplu haraçlar..sadece yapılan basit bir açıklama. Örneğin bir çadır kampında yaklaşık 100 çadırlık bir alanda  "aylık 150 bin tl elektrik ücreti var..! çadır başına 1.500 tl ödeyeceksiniz..!" emri şeklinde olabiliyor. Basit bir hesapla bu meblağ, görüştüğümüz ailelerden birinin 5 çocuğundan en büyükleri olan ,babaları ile birlikte para kazanmak zorunda oldukları için okula devam edemeyen biri 8.sınıftan terk ,pırıl pırıl gözleri ile bize sürekli gülümseyerek bakan ,diğeri ise liseye başlayamadığı için hergün babasının başının etini yiyen hemşirelik ideali ile yanıp tutuşan iki kardeşin  10 yevmiyesine denk. O genç kızın şu sözü hiç kulağımdan çıkmıyor; - “Ben mutlaka hemşire olacağım..!” Bir de düşünsenize şu acı gerçeği;  böylesine kayıt dışı bir piyasada emeklerinin karşılığı hertürlü sömürülürken yaptıkları hertürlü alışverişten  mevsimlik tarım işçilerinin devlete sürekli KDV ödediklerini, bu vergilerle devlet bütçesinin oluştuğunu ve bu dev bütçeden mevsimlik tarım işçilerinin temiz suya ücretsiz erişim hakkı gibi hiçbir temel ihtiyaç haklarının sağlanmadığını ve her türlü emek ve insan hakları ihlali suçunun işlendiğini, buna karşılık diğer tarafta aynı devlet bütçesinden aylık 10 milyon tl saray harcaması, sınırsız örtülü ödenekler,  beşli çete firmalarına ödenen onlarca yıl sürecek geçiş garantili, hasta garantili bütçe talanları, Kur Korumalı Mevduat sahiplerine ödenecek belirsiz bütçe ödemeleri, sermayeye ve yandaş vakıflara vergi muafiyeti kılıfı altında yapılan talanlar, Merkez Bankası arka kapısından kaçırılan, buharlaşan dolar cinsinden bütçe talanları, talanlar, talanlar…        Oysa bakın Başbakanlık Mevsimlik Tarım İşçileri Genelgesi ile mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının giderilmesine yönelik  ilgili kurum ve kuruluşlar nasıl görevlendiriliyor: 1- Valiliklerce, mevsimlik tarım işçilerinin yoğun olarak çalıştığı yerlerde; eğitim ve sosyal faaliyetleri ile işçilerin temel ihtiyaçlarını giderebilecekleri ortak kullanım alanları olan, iklim şartlarına uyumlu, emniyetli, ekonomik, estetik ve fonksiyonel, prefabrike, betonarme ya da çelik iskeletli, yeterli büyüklükte bir bina ile elektrik, su ve kanalizasyon alt ve üst yapısı bulunan geçici yerleşim alanları oluşturulması sağlanacaktır. 2- Geçici yerleşim alanları; sel ve su baskını gibi doğa olaylarından olumsuz etkilenmeyecek, yol ve altyapı hizmetlerinin sunumunun kolaylıkla sağlanabileceği, sağlık şartlarına uygun ve girilmesi yasak yerlere yeterli mesafede ,işçilerin asgari ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikleri haiz ve işçi sayısına uygun büyüklükteki Hazine taşınmazları arasından seçilecektir. Bu kapsamda talep edilen ve Maliye Bakanlığı'nca uygun görülen taşınmazlar belirtilen amaçlarda kullanılmak üzere tahsis edilecektir. 3- Geçici yerleşim alanlarına su ve elektrik hizmeti verilmesine ilişkin, abonelik ilee kullanım bedelleri, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları ile il özel idareleri bütçelerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca aktarılan ödeneklerden karşılanacaktır… Sonraki madde başlıkları neredeyse tüm sorunların çözümünü kapsayacak detayda şöyle sıralanıyor; 4- İçme, kullanma suyu ve çevre sağlığı.. 5- Sağlık hizmetleri.. 6- Sosyal hizmetler.. 7- Eğitim hizmetleri.. 8- Din hizmetleri.. 9- Ulaşım hizmetleri.. 10- E-metip (mevsimlik tarım işçileri bilgi sistemi).. 11- Güvenlik hizmetleri.. 12- Yetişkin eğitimi.. 13- Tarım aracılığı.. 14- Sosyal güvenlik ve çocuk işçiliğiyle mücadele.. 15- Valilik denetimi.. 16- Bilgilendirme ve biçimlendirme.. 17- Mali kaynak yatırım ve koordinasyon.. ve….EYLEM PLANI.. İşte yine AKP ve Saray iktidarları için en kolay aldatmaca alanı, yüzde 5 i dahi gerçekleştirilmeden rafa kaldırılan eylem planları… Ve görevleri belirtilen birçok devlet kurumu, bu alandaki eylem planlarının küçük bir kısmı dahi gerçekleştirilmiş olsaydı 21. yy da 11. yy yaşam şartlarına  zorlanır mıydı emekçiler? Denilebilir ki genelgeler önemleri açısından hukuki sıralamada en alt basamakta yer alan düzenlemelerdir. Oysa biliyoruz ki bazı genelgeler bir kanunmuş gibi uygulanıyor ve fiiliyatta bütün hukuki sonuçlarını doğuruyor. Örneğin istifa etmek isteyen memur istifa edemiyor, bir polisin gösteriye müdahale etmesinin fotoğrafını çeken kişinin fotoğraf çekmesi en şiddetli şekilde engelleniyor..pandemi sürecinde sayısız genelge ile yaşamımız yönlendirilip kontrol altına alınmadı mı? Başbakanlık Mevsimlik Tarım İşçileri Genelgesi acilen uygulanmalıdır..!

'Amasra maden ocağındaki iş katliamında idarenin ihmali var'

Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) ait Bartın - Amasra ocağında meydana gelen ve 41 işçinin ölümüne neden olan iş katliamı ile ilgili iktidara ve Türkiye Taş Kömürü Kurumuna yönelik tepkiler devam ediyor. Sayıştay raporunu değerlendiren uzmanlar, idarenin yüzde yüz kusurlu olduğunu belirtiyorlar. Maden Mühendisleri Odası, 41 madencinin hayatını kaybettiği katliamın ardından yaptığı incelemelerin ilk sonuçlarını açıkladı. Grizu patlamasındaki gaz izleme sistemi verilerinin kendilerine verilmediğini aktaran Ayhan Yüksel, metan sensörünün kritik seviyede uyarı verip vermediği, verdiyse ne çeşit önlemler alındığı, uyarı vermediyse nedenlerinin incelenmesi gerektiğini vurguladı.  Sayıştay raporu patlamanın nedenini açıkça yazıyor Sayıştay raporlarını inceleyen uzmanlar, grizu patlaması ile ilgili pek çok uyarının yıllardır yapıldığını, ama önlem alınmadığını belirttiler. Sayıştay 2019’daki son raporunda sanki Amasra katliamını haber vermiş: “Üretim derinliği -300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır. Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, degaj kapasitelerinin yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir.” Önlem alması gereken kurum olan Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK)’nın Genel Müdürü Kazım Eroğlu ise, Kozlu’da 2013’te sekiz işçinin can verdiği grizu patlamasından dolayı mahkemede suçlu bulunmuş, hüküm giymiş. Aslında memuriyetten çıkarılması gereken Eroğlu, siyasi bağlantıları nedeniyle ödüllendirilmiş, genel müdür yapılmış. Maden Mühendisleri Odasının iş güvenliği önerileri Maden Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ayhan Yüksel “Grizu patlaması, metan gazının ve oksijenin ateş kaynağına ulaşması ile meydana gelir. Ölümlerin nedeni, grizu patlaması sonucu oluşan yüksek sıcaklık ve şok dalgası nedeniyle yanma ve ortama yayılan karbonmonoksit zehirlenmeleridir" dedi. Yüksel, Sayıştay denetçileri içerisinde maden mühendislerinin de olduğunu belirterek şöyle konuştu: "Burada yatırımlardan uygulamaya ve planlamaya kadar gördükleri eksikleri tespit ederler. Bulundukları tespite göre Amasra ocağı derinleşiyor. Ocak derinleştikçe riskler de artar. İşletmenin işçi sağlığı ve güvenliği yönergesinin hassasiyetle uygulanması tavsiyesinde bulunmuşlar. Eğer yönergelere uyulmuş olsa bu facialar yaşanmazdı.  Kadrolaşma, liyakatsiz atamalar ve mühendislerin yetki ve sorumluluklarının yeterli ve doğru belirlenmemiş olmasının en önemli sorunlardan olduğuna dikkat çeken Yüksel, madenlerde işçi sağlığı ve güvenliği için şu önerilerde bulundu: "Madencilikte acil durum planı ve risk haritaları; her kurum, işletme ve bütün işyerleri için ayrı planlanmalı ve uygulanmalıdır. Metan yoğunluğu olan Zonguldak, Soma, Tunçbilek gibi havzalarda üretim planlaması aşamasında öncelikle metan drenajının her türlü ekonomik kaygıdan uzak bir şekilde dünya örneklerinde olduğu gibi yapılması, bölgenin olabildiğince metansızlaştırılması sonrasında hazırlık ve üretim çalışmalarına başlanılması gerekmektedir. Maden üretiminin, maden mühendisi nezaretinde yapılması kanuni zorunluluktur. Bu uygulamanın tüm vardiyalarda yeteri kadar maden mühendisi tarafından taviz vermeden uygulanması sağlanmalıdır. Maden işletmelerinde yasal olarak bulundurulan Daimi Nezaretçilerin ve İş Güvenliği Uzmanlarının mesleki bağımsızlığı ve iş güvencesi yasal teminat altına alınmalıdır.

Madenci katliamına büyük tepki: İş kazası değil cinayet!

Pek çok kentte düzenlenen açıklamalarla, Bartın'da maden ocağında yaşananın kaza değil, cinayet olduğu, sorumlusunun çalışma yaşamını güvensizleştiren iktidar olduğuna dikkat çekildi. Ankara, Adana, Antep, Antalya, Bursa, Eskişehir, Elazığ, Gebze, Denizli, Malatya ve İzmir'de düzenlenen açıklamalarda Bartın’ın Amasra ilçesinde gerçekleşen grizu patlaması sonucu 41 madencinin hayatını kaybetmesinin kaza değil, cinayet olduğu, sorumlusunun çalışma yaşamını güvensizleştiren hükümet olduğuna dikkat çekildi. Bugüne kadar gerçekleşen iş cinayetlerinin arkasında maliyet nedeniyle alınmayan işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin çıktığı ifade edilen açıklamalarda, işçilerin ölümünün "kader" olmadığı vurgulandı, sorumluların hesap vermesi istendi. İşçiler, işyerinde anma düzenledi Petrol-İş sendikasına üye TPI işçileri işyerinde bulunan sendika odası önünde bir araya gelerek yaşamını yitiren maden işçilerini andı. İşçiler iş cinayetlerinin son bulmasını istedi. Gezi tutsağı Can Atalay'dan Bartın mesajı Maden işçilerinin pek çok davasında avukatlık yapan, halen Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan avukat Can Atalay, 41 işçinin öldüğü Amasra'daki maden faciasıyla ilgili mesaj yayınladı. "Acımız soğumayacak" diyen Atalay, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faciaya yönelik "kader planı" sözlerine tepki gösterdi. Yazılı açıklamasında Atalay şunları söyledi:  "Biz işçi sınıfımızdan, onların adaleti için dişe diş kora kor mücadele eden analarından, eşlerinden, evlatlarından öğrendik: 'Hiçbir işin fıtratında ölüm yoktur! Risk vardır, önlem vardır!' Ne fıtrat, ne de kader planı. Ekmeğini kazanırken insanlarımızı göz göre göre ölüme yollayan, onları en ucuz maliyet kalemi' olarak kabul eden zihniyetiniz, düzeninizdir. Türkiye'nin bu koşullarında dahi, eksik gedik de olsa, Soma'da hukuken kazanılan ve en yukarıdakinden en aşağıdakine kadar ne derece düşkünleşebildiklerini teşhir eden, ısrarlı bir mücadele olmuştur. Acımız taze, acımız soğumayacak. Yıllar yıllar da sürse, her hal ve şartta adalet için mücadele edeceğiz. Sosyal cinayet düzenine son verecek ve adaletsizlik yerin 7 kat altına saray da kursa, biz adaleti gerekirse tırnaklarımızla kazarak kazanacağız!

Eğitim sendikaları 2 Kasım'da iş bırakacak

Eğitim işkolunda örgütlü 12 sendika öğretmen meslek kanununun değişmesi, yoksulluk sınırı üzerinde ücret ve kamuda mülakat sisteminin kaldırılması için 2 Kasım'da bir günlük iş bırakma eylemi yapılacağını duyurdu. Öğretmen meslek kanununa karşı bir araya gelen eğitim sendikaları ortak mücadele kararı aldı. Eğitim Sen, Eğitim İş, Hürriyetçi Eğitim Sen, Teç Sen, Anadolu Eğitim Sen, Özgür Eğitim Sen, Eğitim Hak Sen, Eksen Eğitim Sen, İdeal Eğitim Sen, Eğitim Söz Sen, Eğitimde Birlik Sen ve Eşit Haklar Sendikası tarafından yapılan ortak açıklamada, 19 Kasım'da yapılacak kariyer basamakları sınavının derhal iptal edilmesi, yeni bir meslek kanununun eğitim sendikaları ve öğretmenlerin görüşleri alınarak düzenlenmesi istenildi. Tüm eğitim emekçilerinin yoksulluk sınırının üzerinde ücret almasına ilişkin düzenleme yapılması istenilen açıklamada, "Eşit işe eşit ücret ilkesine uygun olarak farklı ücret ve istihdam şekillerine son verilmeli, kadrolu güvenceli istihdam sağlanmalıdır. Kamuda mülakat uygulamasına son verilmelidir. Tüm eğitim çalışanlarına sosyal devlet ilkesi gereği ayrım yapılmaksızın; giyim, ulaşım, barınma, beslenme, yakıt, kira yardımı ve aile çocuk yardımı tutarları iyileştirilmeli, vergi dilimi adaletsizliğine son verilmelidir. Öğrencilerimizin en temel hakkı olan eğitim, barınma ve beslenme hakları sosyal devlet anlayışıyla devlet güvencesine alınmalı ve kamusal eğitim sağlanmalıdır" denildi. Sendikalar tarafından alınan ortak karara göre 26, 27,28 Ekim günlerinde işyerlerinde kokart takılacağı, 26 Ekim'de ilk teneffüs saatinde öğretmenler odasında ortak bildiri okunacağı ve 2 Kasım'da bir günlük iş bırakma eylemi yapılacağı duyuruldu. 

Geri 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 İleri

Bültene kayıt ol