Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun ilk toplantısından sefalet ücretlerine devam ettirme baskısı çıktı.
Çalışma Bakanı Vedat Bilgin "Kamuoyunun beklentisi çok yüksek çıktı" dedi ve bunun 8 bin TL olduğunu söyledi.
Bakanlığın patronlar ve işçiler arasında yaptığı ankete göre beklenti, tam olarak 7 bin 845 lira. Bu anketin kimlerle nasıl yapıldığı belli değil fakat yüksek beklenti denilen bu rakam Kasım ayında 4 kişilik bir ailenin zorunlu gıda harcamalarına yani açlık sınırına denk geliyor.
Kira, faturalar, eğitim gibi masrafları karşılamak için bir hanede iki kişinin asgari ücretle çalışması da yetmiyor. Türk-İş araştırmasına göre yoksulluk sınırı olarak ifade edilen tüm zorunlu harcamalar bir işçi ailesi için Kasım'da 25.365 TL'ye çıktı.
Bakan Bilgin'i kamuoyu beklentisi dediği şey aslında patronların beklentilerinin bir miktar üstü. Medyaya sızan bilgilere göre Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun ilk toplantısında masaya dört seçenek konuldu.
1- İlk senaryo halen 5 bin 500 olan asgari ücretin net 8 bin liraya çıkarılması. Bu durumda yüzde 45 artırılan net asgari ücret brüt 9 bin 412 lira oluyor.
2- İkinci senaryoda yüzde 50 artışla 8 bin 250 liraya yükseltilmesi var.
3- Bu senaryo ise asgari ücretin yüzde 55'lik artış ile 8 bin 500 lira seviyesine ulaşması.
4- Son senaryo ise net asgari ücretin yüzde 60 artışla 8 bin 750 liraya çıkarılması.
Artış oranları yüksek gibi gözükse de başlangıç noktası düşük olduğu için dört senaryoda geçim sıkıntılarını karşılayacak bir ücretin masaya konulmadığı anlaşılıyor.
'İşçi değil köle arıyorlar'
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 15 üyeden oluşuyor. 5 patron temsilcisi, 5 iktidar temsilcisine karşılık işçiler 5 üyelikle temsil ediliyor. Komisyonun antidemokratik yapısı sonucu her seferinde patronların istediği miktar, iktidar desteğiyle çıkıyor.
Buna karşılık işçi tarafının gücü, temsil ettiği milyonlarca işçinin üretimden gelen gücünden geliyor.
En fazla üyeye sahip işçi konfederasyonu olarak masaya oturma yetkisini alan Türk-İş, sefaleti dayatan 4 senaryonun dışında bir seçenek için bastıracak mı?
Türk-İş'i temsilen pazarlık masasına oturan genel sekreter ve Türk Metal'in başkanı Pevrul Kavlak, komisyon sonrası bir açıklama yaparak şunları söyledi:
- “Asgari ücret 40 yıldır toplanıyor. Türk-İş’in imza atmama dışında bir eylem yapma şansı yok. Ben eğer üçlü mutabakat sağlanmazsa imza atmayacağız, niye atmadığımızı da anlatacağız. Bunu ilerisinde yapabilecek bir şey yok. 15 kişilik komisyonda 5 kişiyiz, oy çokluğuyla kararlar alınıyor.”
- “Önümüzde bir asgari ücret var, bir şekilde hallolacak. İmzalasak da imzalamasak da bitecek. Asgari ücret Türkiye gündeminden kalktıktan sonra vergiyle ilgili sorunları gündeme taşıyacağız.”
- “Biz çalışma hayatının bileşenleri olarak eğer bugün Türkiye ihracat rakamlarında bu rakamlara ulaştıysa bunda emekçinin büyük payı var. Asgari ücretle ilgili konuşmayan sadece biziz. Herkes kendini yerini bilecek. Eğer onlar ihracat şampiyonu oldularsa işletmelerde çalışan emekçiler sayesinde olmuştur. Asgari ücret 400-500 Dolar olursa ihracat yapamayız diyorsa kendine işçi değil köle arıyor demektir.”
Kavlak, üretimden gelen gücü kullanmayı aklından geçirmezken, antidemokratik komisyon yapısını zorlamak yerine kaderci bir şekilde kabul etmiş gözüküyor.
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, pazarlıklara alt sınırdan başlattıklarını ve açlık sınırı kırmızı çizgi yaptıklarını duyurmuştu. Ardından gelen büyük tepki sonrası mücadele etmekten bahsetse de pazarlık masasında tam tersi bir yol izledikleri görülüyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun ikinci toplantısı 14 Aralık'ta gerçekleşecek.
Her gün hava durumunu doğru bir şekilde halka ulaştıran meteoroloji çalışanları haklarını istiyor.
Bir dizi emek meslek örgütünün yaptığı ortak açıklama şöyle:
Avrupa Havacılık ve Seyrüsefer Güvenliği Organizasyonu (EUROCONTROL), verdiği hizmet karşılığında bir gelir elde etmektedir. EUROCONTROL elde ettiği bu geliri, üye ülkelerin seyrüsefer güvenliğine hizmet eden kurumlarına sağladıkları hizmetlere karşılık olarak dağıtmaktadır. Dağıtılan bu gelir, sadece hizmeti sağlayan kurumların havacılık hizmetlerine yaptığı yatırım, personel, eğitim, bakım, onarım gibi faaliyetlerinde kullanılabilmektedir.
Ülkemizde seyrüsefer güvenliğine hizmet veren ve bu gelirden pay alma hakkı olan 3 kurum bulunmaktadır. Gönderilen bu paradan kurumların personeline dağıtılması ise şu şekilde
gerçekleştirilmektedir:
1- Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü
Havacılık Tazminat Oranları %150, %300, %600, %1000 şeklindedir. (6. Dönem toplu sözleşme ile bu oranlar %50 artırılmıştır)
2- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM)
Havacılık Tazminat Oranları 01.07.2022 tarihinde kabul edilen 7417 sayılı kanunun 48. Maddesiyle %150, %300, %600, %1000 şeklinde düzenlenmiştir.
3- Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM)
Havacılık Tazminat Oranları %15, %30, %45 şeklindedir.
01.07.2022 tarihinde kabul edilen 7417 sayılı kanunun 48. Maddesi ile SHGM personeline ödenen
tazminat miktarları DHMİ personeline ödenmesi ile ilgili KHK’da belirtilen miktarlara yükseltilmiştir.
Böylece SHGM personeline ödenen tazminat oranları artırılarak mağduriyetleri giderilmiştir.
Meteoroloji raporları olmadan hiçbir uçuş gerçekleştirilememektedir.EUROCONTROL, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) ve Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ilgili dokümanlarına göre Meteoroloji kuruluşlarının sivil havacılığa katkısı diğer iki kurum ile aynı olmasına rağmen, diğer iki kurum personeli Meteoroloji personelinden 20-30 katı fazla tazminat almaktadırlar. Kamu maliyesine herhangi bir yük getirmeyen tamamı EUROCONTROL tarafından karşılanan ücretlerde MGM personelinin alacağı oranların da DHMİ ve SHGM ile eşitlenmesini talep ediyoruz. Böylece uçuş güvenliği için ortak çalışan personel açısından iş barışı da sağlanmış olacaktır.
Beştepe'de yapılan EYT toplantısından yaş sınırı çıktı. İktidar daha önce 1999 öncesi sigortalı çalışanlar için bir sınırlama olmayacağını duyurmuştu.
Mecliste 2023 bütçesinin ardından Emeklilikte Yaşa Takılanlar için düzenlemenin görüşülmesi bekleniyor.
Yıllardır mücadele eden EYT'lilerin sorunlarını çözmeyen iktidar, seçimler yaklaşınca bu tutumunu değiştirdi ve milyonlarca kişinin emeklilik hakkını tanıyacağını duyurdu.
AKP'nin düzenlemesi için Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde toplanan zirvede Başkan Yardımcısı Fuat Oktay, Maliye Bakanı Nureddin Nebati ve Çalışma Bakanı Vedat Bilgin yer aldı.
Zirve sonrası A Haber'den duyurulan bilgiye göre emekli olabilmek için kadınlarda 48, erkeklerde 50 yaş sınırı getiriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın onayına sunulan taslak kabul edilirse, emeklilik hakkını kazanan çok sayıda kişi beklemek zorunda kalacak.
Ayrıca masada kadınlarda 50 erkeklerde 52 yaşı doldurma şartını getiren başka bir taslak daha olduğu belirtiliyor.
Haber duyulur duyulmaz EYT'liler sosyal medyada protesto kampanyasını başlattı. #EYTdeYaşKoşulunaHayır etiketiyle paylaşım yapan çok sayıda kişi iktidarın yaş engeline tepki gösteriyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun ilk toplantısı skandalla başladı. İşçi tarafını temsil eden Türk-İş Başkanı Atalay, açlık sınırını pazarlıklarda alt sınır olarak masaya koydu.
İşçinin memnun olmadığı bir rakama da imza atmayacaklarını da belirtti.
Daha önce 7 bin 785 lirayı "kırmızı çizgi" olarak duyuran Ergün Atalay, gelen tepkiler üzerine bu miktarla yetinmeyip mücadele edeceklerini söylemişti. Komisyon toplantısında tam tersini yaparak, 4 kişilik bir işçi ailesinin Kasım ayındaki zorunlu gıda harcamalarının bedeli olan miktarla pazarlığı başlattı.
Hak-İş, asgari ücretin 10 bin lira olmasını talep ederken, DİSK en az 13 bin 200 lira olmasını istiyor. En fazla üyeye sahip sendika olarak pazarlık masasına oturan Türk-İş ise pazarlığı en alt sınıra taşıdı.
Pazarlık masasında iktidar temsilcileriyle birlikte çoğunluğu elinde tutan patronların maksimum 7 bin lira olsun tutumu basına yansımıştı.
Eğitim Sen Ankara 5 Nolu Şube, üniversite personelinin özlük hakları ile ilgili basın açıklaması düzenledi. Açıklamada tüm üniversite personeline Yükseköğretim Tazminatı ve Üniversite Ödeneği verilmesi talep edildi. İdari ve teknik personel üzerindeki ayrımcı uygulamalara son verilmesi istendi.
Basın toplantısına Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul da katıldı.
Açıklama şöyle:
Eğitim ve bilimsel üretim, üniversitenin tüm çalışanlarının kolektif emeğinin ürünüdür. Üniversitelerin, eğitim, öğretim ve araştırma faaliyeti akademik personelin yanı sıra başta idari kadroda görev yapan personel olmak üzere tüm emekçilerin büyük özverisi ile sürdürülebilmektedir. Bu nedenle sendikamız, akademik, idari ve teknik personel ile tüm yardımcı hizmetlerde hangi statüde olursa olsun üniversitede çalışanlar ile öğrencilerden oluşan topluluğu üniversite bileşenleri olarak tanımlamaktadır.
Ancak üniversitelerde kadrolu, sözleşmeli ve işçi olarak istihdam edilen personel, sınırlı özlük hakları ve açlık sınırında ücretler ile yaşam mücadelesi vermekte olup, üniversitelerin olanaklarından da bütünüyle yararlanamamakta, yükseköğretim kurumlarındaki karar mekanizmalarında yer almamaktadır. Bu durum personel ayrımcılığı yaratmakta, akademik personel ve diğer personel arasındaki dayanışmayı zedeleyen bir yapı meydana getirmektedir. Özellikle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu kapsamında çalışan yükseköğretim personeli, bu yasaların yarattığı sıkışmışlık nedeniyle çok fazla sorunla karşılaşmaktadır.
Kangren haline getirilmiş bu sorunlar, nitelikli bir yükseköğretim hizmetinin örgütlenmesinin ve emekçilerin insanca çalışma koşullarına sahip olmasının önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Ayrıca, hükümetin yükseköğretim politikalarını oluştururken idari ve teknik personeli yok sayan bir bakış açısı geliştirmesi, üniversite bileşenlerinin önemli bir kesiminin yükseköğretim alanına yabancılaşmasını da beraberinde getirmektedir.
İdari ve teknik personelin üniversite bünyesindeki eğitim olanaklarından sosyal imkânlara kadar karşılaştığı ayrımcı ve ötekileştirici uygulamalar, yaşanan sorunların çözümü noktasında acilen adım atılmasını zorunlu kılmaktadır. Kaldı ki, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu ile akademik personele çeşitli oranlarda verilen “üniversite ödeneği” üniversitede çalışan idari personele verilmemiştir. Ayrıca 2014 yılında 6564 sayılı Kanun ile üniversite akademik personeline uygulanmak üzere “yükseköğretim tazminatı” getirilmiştir.
O dönemde sendikamızın tüm taleplerine rağmen, ne yazık ki üniversitelerin akademik personel dışında kalan çalışanları bu haktan mahrum edilmiş ve bu çalışanlara yükseköğretim tazminatı hakkı verilmemiştir.
Sendikamız Yükseköğretim Bürosu, başta idari ve teknik personel olmak üzere tüm üniversite personelinin haklarının görmezden gelinmesine karşı bir imza kampanyası başlatmış ve toplanan 2100 imza bugün YÖK’e iletilmiştir. Talebimiz ise ayrım yapılmadan tüm üniversite personeline “yükseköğretim tazminatı ve üniversite ödeneği” verilmesidir.
Meclis gündeminde bütçe görüşmelerinin yer aldığı bir dönemde, emekçilerin taleplerine kulak verilmesini ve sorunlarımıza çözüm üretilmesini talep ediyoruz. Eğitim Sen olarak insan, toplum ve doğa yararına üniversite mücadelemizi, üniversitenin tüm bileşenleriyle birlikte güçlü biçimde sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.
2100 imza YÖK’e teslim edildi
Eğitim Sen 5 Nolu Şube yöneticileri, Yükseköğretim kurumlarında çalışan idari ve teknik personele “Üniversite Ödeneği” ve “Yükseköğretim Tazminatı” ödenmesine, idari/teknik personel üzerindeki tüm ayrımcı uygulamalara son verilmesine ilişkin topladığı 2100 imzayı YÖK’e iletti. “Taleplerimizin takipçisi olacağız” dedi.
DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu, asgari ücret ile ilgili DİSK Genel Merkezi’nde açıklama yaptı.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun ilk toplantısı 7 Aralık'ta gerçekleşecek.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, yeni yılda asgari ücretin en az net 13 bin 200 TL olması gerektiğini söylerken, şu talepleri sıraladı:
"ASGARİ ÜCRET DEĞİL TOPLU PAZARLIK KAPSAMI GENİŞLETİLMELİDİR
Bugün asgari ücretle çalışanların oranının olağanüstü arttığı ülkemizde asıl meselemiz, ülkemizi bir asgari ücretliler toplumu olmaktan kurtarmak ve ücret düzeylerimizi toplu pazarlıkla, toplu sözleşmelerle belirlemektir. Temel meselemiz Türkiye’de sendikalaşma ve toplu pazarlık kapsamını artırmaktır. Milyonların asgari ücrete mahkûm edilmemesi için sendikal hakların kullanımının önündeki tüm yasal ve fiili engeller, barajlar kaldırılmalı, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi toplu pazarlık kapsamı genişletilmelidir.
ASGARİ ÜCRETİN TESPİTİNDE ASGARİ ÜCRETİN ORTALAMA BİR ÜCRET HALİNE GELDİĞİ DİKKATE ALINMALIDIR
Asgari ücret ülkemizde en düşük ücret değildir ve hızla ortalama ücret haline dönüşmektedir. Asgari ücret, milyonların meselesidir. Asgari ücret tespitinde bu gerçek dikkate alınmalıdır.
ASGARİ ÜCRET ARTIŞINDA RESMİ ENFLASYON DEĞİL, KİŞİ BAŞINA GSYH ARTIŞI ESAS ALINMALI
Asgari ücret baskılanmış ve gerçeği yansıtmayan resmi enflasyona göre değil geçim şartlarına ve ekonomik büyümeye göre saptanmalıdır. Asgari ücret belirlenirken, dar gelirlilerin gıda enflasyonu ve kişi başına milli gelir artışı esas alınmalı, böylelikle asgari ücretin gerçek enflasyon karşısındaki kayıpları giderilerek büyümeden pay alması sağlanmalıdır.
Asgari ücret yüksek enflasyon koşullarında yıl içinde TEKRAR BELİRLENMELİ
Yaşadığımız yüksek enflasyon koşullarında enflasyon tek haneli oranlara düşünceye kadar asgari ücret yılda dört kez belirlenmelidir.
ASGARİ ÜCRET ULUSLARARASI KURALLARA UYGUN SAPTANMALI, İŞÇİNİN AİLESİ DE HESABA KATILMALI
Türkiye’de asgari ücretin tespitinde uluslararası standartlara uyulmuyor. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Avrupa Konseyi standartları dikkate alınmıyor. Asgari ücret tespitinde işçinin ailesi hesaba katılmıyor. Asgari ücret tespitine ilişkin 131 sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalı, Avrupa Sosyal Şartı’na asgari ücretle ilgili konan çekince kaldırılmalıdır. Asgari ücret, uluslararası standartlara uygun şekilde sadece bir işçi üzerinden değil işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği bir tutar olarak belirlenmelidir.
ASGARİ ÜCRET BELİRLENİRKEN GEÇİM ŞARTLARI GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMALI
Asgari ücret bir geçim ücreti olmalıdır. Asgari ücret belirlenirken yoksulluk sınırı bir kriter olarak dikkate alınmalı ve bir evde iki çalışan olması varsayımından hareketle asgari ücret en az yoksulluk sınırının yarısı civarında olmalıdır. Yoksulluk sınırını gözden kaçıran bir asgari ücret Türkiye’de ücretiyle geçinen milyonları yoksulluğa mahkûm etmek anlamına gelecektir.
ASGARİ ÜCRET SONRASI İLK VERGİ DİLİMİ ORANI YÜZDE 10’A İNDİRİLMELİ
Asgari ücrete sağlanan vergi muafiyeti ve desteği yanında asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanacak oran yüzde 10’a düşürülmelidir. Vergi dilimleri tarifesi en az kişi başına GSYH oranında artırılmalı, çalışanların yılın ilk aylarında üst vergi dilimlerine girmesi, yıl içerisinde ücretlerinin düşmesi engellenmelidir.
EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞI ASGARİ ÜCRET DÜZEYİNE YÜKSELTİLMELİ
2008 yılında çıkarılan 5510 sayılı Yasa’dan önce asgari ücretten düşük emekli aylığı söz konusu değildi. Günümüzde en düşük emekli aylığı Hazine tarafından karşılanan destekle 3 bin 500 TL’ye tamamlanmaktadır. En düşük emekli aylığı asgari ücret olmalı ve tüm emekli aylıkları da aynı oranda yükseltilmelidir.
ASGARİ ÜCRET EN AZ NET 13 BİN 200 TL OLMALI
Asgari ücret miktarı saptanırken asgari ücretin ortalama ücret olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Gerek yüksek enflasyon, gerek yoksulluk sınırı, gerek gıda fiyatları artışı ve gerekse ekonomik büyüme dikkate alındığında asgari ücret en az net 13 bin 200 TL olmalıdır.
Dört kişilik bir ailenin asgari geçim şartlarını belirleyen yoksulluk sınırı 26 bin TL’nin üzerindir. Bir evde iki kişi çalıştığında yoksulluk sınırının aşılması gereklidir. Bu nedenle asgari ücret en az net 13 bin 200 TL olmalıdır. Bu miktar 2023 yılı içinde tekrar değerlendirilmelidir.
Bunun altındaki miktarlar adaletten uzak olacak ve bu ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üretenlerin yoksulluğa mahkûm edilmesi anlamına gelecektir."
Yeni yılda asgari ücret artışı için görüşmeler başlıyor. 7 bin 785 liranın altındaki bir rakamı kabul etmeyeceklerini belirten Türk-İş Başkanı Atalay, pazarlığın en dip noktada yürütüldüğünü gösterdi.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını 7 Aralık'ta yapacak. İkinci toplantı ise 14 Aralık'ta gerçekleşecek ve ücret artış miktarı burada belirlenecek.
Patronlar cephesinden halen 5 bin 500 olan asgari ücretin maksimum 7 bin liraya çıkarabileceği fikri yayılıyor.
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay ise bunun biraz üzerinde, 7 bin 785 liranın "kırmızı çizgi" olduğunu belirterek bunun üzerinde bir rakam istediklerini TRT'den duyurdu.
En fazla üyeye sahip olduğu için işçileri temsilere masaya oturan Türk-İş'in kendi araştırması, pazarlıklarda dile getirdiği alt sınırın ne denli düşük olduğunu ortaya koyuyor.
Kasım ayındaki piyasa fiyatlarına dayalı olarak yapılan araştırmaya göre dört kişilik bir işçi ailesinin asgari gıda harcaması 7.785 TL olarak hesaplanmıştı. Açlık sınırı olarak kabul edilen bu harcama kalemi, 2023 yılındaki asgari ücret oranı olarak masaya konuluyor.
Dört kişilik bir ailenin kira, faturalar, eğitim gibi zorunlu masrafları ise 25.365 TL'ye yükseldi. Türk-İş yönetiminin "kırmızı çizgisi" yoksulluk sınırının üçte birine denk geliyor. Hanede iki kişi asgari ücretle çalışsa bile, Türk-İş'in telaffuz ettiği oranda bir maaşla yine yoksulluğun içine düşüyor.
Bu pazarlık ve telafuz edilen rakamlar, sadece 10 milyon asgari ücretli işçinin hayatını değil tüm ücretli emekçilerin durumunu da belirliyor. Pazarlıklardan çıkan artış genel ücretlere emsal olacak. Yani bütün ücretler, açlık sınırı etrafında dolanan sefalet düzeyine geriletilecek.
İnsanca yaşayacak bir ücret için hala vakit var. Asgari ücret pazarlıkları tepeden tabana indirildiği ve işyerlerinde demokratik mücadelelerle işçi tarafının ağırlığını koyduğu bir hale getirilirse zayıflayan AKP iktidarı daha fazla zamma imza atmaya zorlanabilir.
Sosyalistler, yeni yılda asgari ücretin 15 bin TL net olması gerektiğini savunuyor. İki kişinin çalıştığı bir hane yoksulluktan ancak böyle uzaklaşabilir.
İktidar asgari ücrete bir zam yapılacağını ama bunun gerçekçi bir oranda yapılacağını açıkladı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bilgin, "Yüzde 50 zam olur mu?" sorusunu yanıtladı. Bakan Bilgin, "Hayali değil gerçekçi bir rakam üzerinde durmak lazım" dedi.
Çalışanlara yüzde 50 asgari ücret zammı neden gerçekçi değil, tüm işçiler merak ediyor. Özellikle Türkiye gibi çalışanların yarısından fazlasının asgari ücretli, önemli bir kesiminin de asgari ücretin altında maaş aldığı bir ülkede asgari ücretin yoksulluk sınırının üstünde olmasını beklemek bakanın sandığı gibi hayali değil bütünüyle gerçekçidir.
10 milyon işçi
Türkiye’de 10 milyon işçi asgari ücret civarında ücretlerle çalışıyor! Asgari ücrete bile erişemeyen milyonlarca insan var. Özellikle göçmen işçiler için asgari ücret lüks olarak görülüyor ve göçmenler ağır bir sömürü düzenine mahkûm ediliyor.
Kadın işçilerin dörtte biri asgari ücret alamıyor! DİSK-AR’ın 2021 Aralık ayı raporuna göre asgari ücretle 2003 yılında 25 cumhuriyet altını alınırken, 2021’de 7 altına geriledi. Bugün ise asgari ücretle ancak üç çeyrek altın alınabiliyor.
Bakan Bilgin’i gerçek rakamlar üzerinde durmaya çağırıyoruz.
İşte gerçekler
AKP iktidarında asgari ücret pula çevrildi.
Sadece bu da değil. Asgari ücretle diğer emek gelirleri arasında makas hızla kapanıyor. Yüksek maaşlı işçilerin maaşlarında da gerileme olduğu anlamına geliyor. Türkiye’de asgari ücret ortalama ücret haline geliyor ve bu da yoksullaşmanın korkunç boyutlarını ortaya seriyor.
Tüm ücretli çalışanların yüzde 18’i, yani 3,4 milyon işçi asgari ücretin altında bir ücretle çalışıyor. 2 milyona yakın insan, yaklaşık 1,7 milyon işçi bin 500 lira civarında ücretlerle çalışıyor.
Özel sektör işçilerinin yüzde 21,8’i asgari ücrete bile erişemiyor. 8,4 milyon özel sektör işçisi asgari ücretin yüzde 20’si ve altında ücretlerle çalışıyor. Genel ücretli çalışanlar içinde asgari ücrete erişemeyenlerin oranı yüzde 18 iken kadın işçilerde bu oran yüzde 25. Kadınların ücret ortalaması asgari ücrete daha yakın, yani erkek işçilere göre çok daha düşük.
DİSK-AR raporuna göre, “1974’te kişi başına milli gelirin yüzde 80,6’sı düzeyinde olan asgari ücret, 2021 yılında milli gelirin yüzde 54,5’ine geriledi. Asgari ücret kişi başına gelire paralel olarak artsaydı brüt asgari ücretin 2021 yılında 2.577 TL değil, 5.645 TL olması gerekirdi.”
Gerçekten de bakanı gerçek rakamları konuşmaya çağırmak zorundayız.
Asgari ücret artışında bir hayalin değil hakkımızın peşinden gidiyoruz.
Ya dünyada
Haziran ayında yapılan hesaplamalar, Türkiye’de asgari ücretli çalışan oranının Avrupa Birliği ortalamasına göre çok yüksek olduğunu gösteriyor. Asgari ücretli oranı Hollanda’da yüzde 3, Almanya’da yüzde 5, Fransa’da yüzde 8, AB ortalamasında yüzde 9, Hırvatistan’da yüzde 10, Bulgaristan’da yüzde 14, Portekiz’de yüzde 20 iken Türkiye’de bu oran yüzde 57.
Bu, işçi sınıfının nasıl bir yoksullukla boğuştuğunu göstermesi açısından çok önemli bir veri.
Başka bir açıdan Türkiye ulusal asgari ücretin geçerli olduğu AB ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye’de devlet yetkilerinin, iktidarların ve egemen sınıfın ne kadar işçi düşmanı olduğu göz önüne seriliyor. 21 AB üyesi devletin yanı sıra ABD ve Türkiye gibi AB üyesi olmayan devletlerin de yer aldığı bir hesaplamaya göre 1 Ocak 2022 verileri açısından, aylık asgari ücretin en yüksek olduğu ülke 2256.95 Euro ile Lüksemburg. Bu ülkeyi takiben sırasıyla 1774.50 Euro ile İrlanda, 1725 Euro ile Hollanda, 1658.23 Euro ile Belçika, 1638 Euro ile Almanya, 1603.12 Euro ile Fransa, 1125.83 Euro ile İspanya, 1109.54 Euro ile ABD, 1074.43 Euro ile Slovenya, 822.5 Euro ile Portekiz takip ediyor. Türkiye ise 26 ülkenin olduğu bu listede 328.49 Euro ile 25. sırada yer aldı. Son sırada ise 248.43 Euro ile Arnavutluk yer alıyor.
Bir başka veri ise asgari ücrete zam yapılmasına rağmen yaşanan büyük kaybı gösteriyor. Türkiye Raporu’nun verilerine göre 1 Ocak–30 Haziran tarihleri arasında aylık asgari ücret 4253,4 TL idi. Gelen son zam ile birlikte 1 Temmuz itibariyle aylık 5500 TL oldu. Bu ücret günümüz döviz kuru ile yaklaşık olarak 295 Euro’ya denk geliyor. Asgari ücret miktarı TL olarak arttı, ama Euro olarak azaldı. Bu da TL’nin Euro karşısındaki büyük değer kaybını gözler önüne seriyor.
Asgari ücrete enflasyon oranında zam!
Asgari ücret zammı Türkiye’de işçi sınıfı açısından kelimenin tam anlamıyla bir ölüm kalım, açlık sınırının altında yaşayıp yaşamayacağını belirleyen bir mücadeledir.
► Asgari ücret hemen 15 bin liraya çıkartılmalıdır.
► Asgari ücretten vergi kesintilerine son verilmelidir.
► Kira artışlarına son! Kiralar dondurulmalıdır! İstanbul’da merkez ilçelerde dört kişilik bir ailenin dördü de asgari ücret alsa bir ev kiralamaları hemen hemen imkânsızdır.
► İşsizlik maaşı yükseltilsin ve maaş alma kriterleri hafifletilsin!
► Son bir yıldır yaşanan dolarizasyonun, hayat pahalılığının ve bu süreçte yaşanan kaynak transferinin sorumluları açığa çıkartılsın ve bunlardan hesap sorulsun.
► Kriz bahane edilerek gıda, elektrik, doğalgaz gibi yaşamsal ihtiyaçlara yapılan zamlar geri alınsın! Gıda fiyatlarına zam yapılmasın! Bir kilo peynir bir yılda 100 lira zamlandı.
► Sermayedarlara vergi affına son! Sermaye sahipleri daha fazla vergilendirilsin! Krizin faturasını krizi çıkartanlar ödesin!
► Devletin, bankaların ve sermaye gruplarının borçlarını, bu borçları yapanlar, kaymağını yiyenler ödesin. Kaynaklar patronlara, askeri çatışmalara, silaha değil, işçilere ve yoksullara aktarılsın.
İran'da işçiler hükümete karşı protestolarını işyerlerine taşıyor. Kamyon sürücüleri, metal ve motor işçileri hep birlikte mücadele ediyor.
İran'da hükümet karşıtı protesto hareketi üçüncü ayına girerken, daha fazla işçi greve gitti. Büyük bir metal fabrikasında ve bir araba fabrikasında çalışan işçiler ile kamyon şoförlerinin geçen hafta greve gittiği bildirildi.
Bazı kaynaklar, birkaç şehirdeki kamyon şoförlerinin hem yakıt maliyetleri nedeniyle hem de protestoları desteklemek için üç gün grev yaptığını söylüyor. Kamyoncular ve Şoförler Örgütleri Birliği'nin tüm kamyoncuları ülke çapındaki greve katılmaya çağırdığı ve rejimin şimdiden akaryakıt sübvansiyon ödemelerini artırmayı teklif ettiği de yazılıyor.
Birlik, grevin özellikle Kürdistan, Sistan ve Belucistan eyaletlerinde hareketi desteklemek için olduğunu ve hükümet tarafından hareketin baskı altına alınmasına karşı olduğunu da söyledi. Tahran'daki İran Tire Şirketi'ndeki işçilerin de protestolarla dayanışmak için "Hepimiz birlikteyiz" ve "Diktatöre ölüm" sloganları atarak grev yaptıkları bildirildi.
İsfahan kentindeki bir metal fabrikasında çalışan yüzlerce işçi ücret artışı talep ederek greve gitti ve yürüyüş düzenledi. Daha önce, rejime karşı kitlesel protestolarla aynı zamana denk gelen üç gün boyunca da greve çıkmışlardı. Bafaq çelik tesisindeki işçilerin de bir patlamanın ardından güvenlik nedeniyle grev yaptıkları söyleniyor.
Araba üreticisi Bahman Motor'un bir fabrikasında çalışan işçiler de düşük ücrete karşı greve gitti. Henüz yaygın olmamakla birlikte, bu grevlerin rejime karşı protesto hareketiyle örtüşmesi ve çoğu zaman hareketle koordineli olması önemli.
Petrol rafinerilerinde, petrokimya fabrikalarında, şeker kamışı fabrikalarındaki işçiler ve öğretmenler de grev yaptı.
Son grevler, 2019'daki hareketin yıldönümü münasebetiyle İran'da üç gün süren kitlesel grev ve protestolardan bir hafta sonra geldi.
Bu hareketin yıldönümünde üç gün süren kitlesel protestolar, kadınlara başörtüsü takmayı zorunlu kılan yasalara karşı protesto olarak başlayan mevcut hareketin hedeflerini genişlettiğini gösterdi. Rejim bunun oluşturabileceği potansiyel tehdidin farkında.
İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, hareketi baltalamak amacıyla Kasım ayının başlarında ülkenin düşmanlarının -ABD ve İsrail- işçileri harekete geçirmeye çalıştığı konusunda uyardı. Rejim ayrıca öğretmenler sendikası aktivisti Soran Eskander Lofti de dahil olmak üzere sendika temsilcilerini ve aktivistleri tutukladı ve işkence yaptı. Başka bir öğretim sendikası aktivisti olan Jafar Ebrahimi'yi, 1 Mayıs protestosunda tutukladıktan sonra beş yıl hapis cezasına çarptırdı. Binlerce tutuklama, yüzlerce cinayet ve infaz tehditleri, rejimin hareketi bastırma girişimlerinin bir parçası.
Yine de günlük protestolar, bazı protestolarda hükümet binalarının ateşe verildiğine dair haberlerle birlikte 11 haftadır devam ediyor. Bir aktivist grup tarafından sürdürülen daha küçük ölçekli protestoların önemli tarihlerde çok daha büyük eylemlerle sıçrama yaptığı görülüyor.
Hareket, oldukça dirençli olduğunu kanıtladı. Daha geniş işçi kesimlerine yayılırsa, rejim için daha da büyük bir meydan okuma haline gelebilir.
Socialist Worker'dan çeviren: Sibel Erduman