Belediyelerde sözleşmeler yeni arayışların habercisi mi?

Mücadele eden kazanır: EYT'de yaş sınırı yok

Hakları için mücadele eden, örgütlenip birleşen EYT'liler, mezarda emeklilik dayatmasını değiştirmeyi başardı. Patronların dayattığı yaş sınırı EYT'lilerin baskısıyla aşılırken, iktidar kıdem tazminatlarının bir bölümünde patronlara destek olunacağını duyurdu. İktidarı pes ettiren hak mücadelesinin verdiği ilk sonuçara göre: - 1999 Eylül öncesi sigorta girişliler, prim gün sayılarını doldurdukları taktirde emekli olabilecek. - İktidar, 2 milyon 255 bin bu düzenlemeden yararlanacağını söyledi. - Patronların getirmek istediği yaş sınırı yürürlüğe girmedi. Fakat kıdem tazminatlarının bir bölümünün bütçeden yani vergilerimizden karşılanacağı da söylendi. - Düzenlemenin ne zaman yürürlüğe gireceği ve detayları belli değil. Yıllardır emeklilik haklarını kazanmış olan çalışanlara sırtını dönen AKP, seçimler yaklaşınca, kitlesel mücadeleye teslim oldu.

2022’de işçi sınıfının durumu

2022 yılında çeşitli sektörlerden işçilerin grev ve direnişleri yaşandı, işçi eylemleri, kamu çalışanları hariç, en çok sendikaların yetkisiz olduğu işyerlerinde ortaya çıktı.  İşçi eylemleri şu noktalarda yoğunlaştı: Düşük ücretler, sendikalaşma talepleri ve sağlık çalışanlarının hak mücadelesi Örgütsüz, sendikasız işyerlerinde yaygınlaşan eylemlerde işyeri örgütlenmeleri kuruldu. İşçilerin taban örgütlenmelerinin daha fazla kurulmasına destek olmak, yaygınlaştırmak, birleştirmek önemli. Sendikalar enflasyonla düşen ücretlerin yükseltilmesi mücadelesinde iyi bir sınav veremediler. Sendikal bürokrasi, 2023 yılında işçi sınıfının çözmesi gereken önemli bir sorun. Geçtiğimiz yıl sendikalaşma konusunda devletin ve patronların çok baskıcı tutumları oldu. Bu elbette yıllardır süren bir sorun. Sendika üyesi olmanın önündeki yasal ve fiili engellerin kaldırılması, önümüzdeki dönemde işçi sınıfının ve demokrasi güçlerinin önemli bir görevi. 2021 sonunda enflasyon patladı 2021 Ekim ayından itibaren enflasyon tırmanmaya başlamıştı. Pandemi döneminde dövizi tutmak için 128 milyar doları gizlice satan iktidar, kısa sürede dövizsiz kaldı. Dövizin hızla yükselmeye başlaması enflasyonu artırdı, fiyatlar artmaya başladı.  Bu koşullarda enflasyon 2021 Aralık ayında yüzde 36’ya, Ocak ayında yüzde 49’a çıktı. Türkiye’de (ve çoğunlukla dünyada) sendikasız işyerlerindeki işçi ücretleri Ocak ayında belirlenir. Türkiye’de patronlar yıllardır enflasyonun seyrine paralel, ortalama yüzde sıfır ile yüzde 10 arasında bir ücret zammı belirlerler.  2022 yılı Ocak ayında ise enflasyon hızla yüzde 50’lere yükseldi. Bu koşullarda işçiler yüzde 10’larda bir ücret zammını asla kabul edemezlerdi, nitekim pek çok işyerinde etmediler. 2021 Aralık sonunda, yüzde 50 zamla 4 bin 250 lira olarak belirlenen asgari ücret, işçilerin talepleri için mücadelelerinde önemli bir referans oldu. İşçiler enflasyona karşı geçinebilecekleri ücret için eylemlere başladı Bir anda yüzlerce işyerinde işçiler, patronların düşük zam verme girişimlerine karşı ayaklandılar. Bazı sendikalı işyerlerinde de ek zam talepleri için işçiler eylemlere başladılar. Ancak sendikal bürokrasi ek zam taleplerine ilgi göstermedi. Ocak, Şubat ve hatta Mart ayı sürekli ücretleri yükseltmeye çalışan işçilerin eylemleri ile doluydu. Özellikle sağlık, tekstil, metal, gemi söküm ve lojistik sektörü işçileri eylemlerin başını çekti.  Bütün eylemler birbirini etkiledi. Trendyol, Aras Kargo, Sürat, Hepsijet, Scotty, Yemek Sepeti işçileri eyleme geçtiler. Gaziantep’te ağırlıklı olarak tekstil işçileri eylemlere başladı. Aliağa Gemi Söküm işçilerinin fiili grevleri başladı, eylemlere binlerce gemi söküm işçisi katıldı. İlk zafer Trendyol işçilerinden geldi, işçiler yüzde 39 zam aldılar. Gazeteciler bile 13 yıl aradan sonra ilk grevlerini BBC Türkçe servisinde yaptılar, kazandılar.   Divriği Çiftay madencilik işçileri, yöre halkının da desteği ile ücretlerin artırılması için mücadele etti ve kazandı. Sefalet zammını (yüzde 8) reddeden Migros Depo işçileri, Migros Patronu Tuncay Özilhan’ın villasının önünde eylem yaptı, sonrasında darp edilerek gözaltına alındılar.  Gaziantep’te birçok fabrikada ücretlerin yükseltilmesi için eylemler yapıldı. Zafer Tekstil, Melike Tekstil, Has Çuval, Güler Çuval, Sevinçler, Beşler Un, Ahmet Aslansoy Tekstil, Rad Çuval, Adapak, Durkar İplik, Bade Halı ve daha pek çok fabrikada işçiler yapılan zamların kayıplarını karşılamaktan uzak olduğunu belirterek mücadeleye devam edeceklerini söylediler. TÜPRAŞ işçileri, 28 Mayıs’ta işçi kıyımına karşı rafineriye kapandı. Petrol-İş yönetimi kıyımı sessizlikle geçiştirmeye niyetliydi, ama işçiler buna izin vermedi, direniş beş gün sürdü. TPI Composite işçilerinin başlattığı direniş; sendikanın tutumuna, patronun baskısına ve devlet şiddetine rağmen kazanımla sonuçlandı. Kazanımlarını bir adım öteye taşımak amacıyla Petrol-İş şube yönetimine karşı liste çıkaran TPI işçileri, kongreyi de kazandılar. Yılın son haftalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gebze’de kurulu Bekaert fabrikalarındaki grevi yasakladı. Birleşik Metal’in örgütlü olduğu fabrikada işçiler, yasağı tanımayarak greve çıktı.  İşçi eylemleri; İzmir, Kocaeli, Ankara, İstanbul, Bursa, Konya gibi pek çok kente yayıldı. Türkiye ekonomik çöküşe doğru giderken, binlerce işçi hükümetin ve patronların dayattığı sefalet ücretlerine karşı iş bıraktı. Kargo işçilerinin başlattığı iş bırakma eyleminden sonra, yüzlerce firmada işçiler eylemlere başladılar. Ayrıca pahalılığı ve yüksek enerji faturalarını protesto eden halk, pek çok kentte yürüyüşler düzenledi. Sağlık çalışanları ücret ve diğer hakları için eylemler yaptılar. Bütün eylemler gösteriyor ki, iişçi ve emekçilerin birlikte mücadelesi çok önemli ancak birleşen işçi sınıfı kazanabilir. Ek zam taleplerine sendikalar çoğunlukla sahip çıkmadı  Her yerden ek zam talepleri yükselirken, o sıralarda MESS’le görüşmeleri süren metal işçileri de sendikalarına TİS’i enflasyonu göz önüne alarak imzalamaları için baskı yapmaya başladılar. Yaklaşık 130 bin işçinin enflasyona karşı korunan bir sözleşme imzalaması önemliydi.  Ama işçileri temsil eden Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş sendikaları düşük zam oranlı (yüzde 27) bir sözleşmeye imza attılar. Nitekim bugün bu TİS’in uygulandığı pek çok fabrikada işçiler asgari ücretin altında ücret alır durumdalar. O dönem Birleşik Metal İş’e üye Mersin Çimsataş işçileri sözleşmeyi reddederek eyleme geçtiler. Sendika yönetimi ise işçileri polis zoruyla işbaşı yaptırdı.  Belediye işçileri de ek zam talebi ile çeşitli işyerlerinde eylemlere başladılar. Ancak belediye işkolunda örgütlü Genel İş sendikası, yeni sözleşmeye kısa süre kaldığı bahanesi ile ek zam taleplerine yanaşmadı, hatta buna öncülük eden işçileri sendikadan ihraç etti.  Sendikalı işyerleri, 2022 yılındaki astronomik fiyat artışlarına karşı üyelerini korumada başarısız oldular. Bunun en önemli nedeni sendikal bürokrasidir. İşçiler ortalama 5 bin lira ücret alırken, bürokratlar 20- 30 bin lira alıyorlardı (bu rakamlar 2022 yılı başı için, şimdi bunun en az iki, belki de üç katını alıyorlar). Bu sendikal bürokrasinin işçi sınıfı tarafından alaşağı edilmesi, en önemli sınıfsal görevlerden birisidir.  Yandaş sendikacılığın önü açıldı AKP-MHP iktidarı kendi yandaş sendikalarını kurdu. Özellikle kamu çalışanları arasında tam bir ayrımcılık uyguladı. Yandaş sendika üyelerini terfi ettirdi. Muhalif gördüğü sendika üyelerini KHK’larla işten çıkardı, sürgünlere yolladı. Sendikalar arasında bölünmüşlüğü derinleştirdi ve iktidara bağımlı sendikacılığı egemen kılmaya çalıştı. Türk-İş bile yandaş sendikacıların egemenliği altına girdi. Kamu kurumlarında, kendi belediyelerinde işçilerin, memurların yandaş sendikalara üye olmasını neredeyse zorunlu hale getirdi.  CHP de kendi belediyelerinde yandaş sendikacılığın önünü açtı. Belediye iş kolunda örgütlü Genel-İş sendikası, işçilerin değil CHP’li belediye başkanlarının daha fazla etkin olduğu bir sendika haline geldi. 2022 yılında önemli bir işçi direnişi alanı sendikal örgütlenme mücadeleleri oldu Gebze’de Birleşik Metal-İş’te örgütlendikleri için işten atılan ve direniş başlatan Farplas işçileri devlet şiddetiyle en sert şekilde karşılaştı. Fabrikaya giren çevik kuvvetin biber gazlı, coplu saldırısında işçiler hastanelik oldu.  Balıkesir'in Bandırma ilçesinde kurulu bulunan Hicri Ercili asit tankı imalatı fabrikasında Türk Metal Sendikasına üye oldukları için işten atılan 54 işçi, fabrika önünde eyleme başladı.  Urfa'da Uğur Tekstil işçilerinin direnişi kazanımla sonuçlandı. Sendikalı oldukları için işten çıkarılan 97 işçi koşulsuz olarak işe geri alınacak, boşa geçen süreçteki kayıplar ödenecek ve işçiler sendika üyesi olarak işbaşı yapacaklar. Çerkezköy OSB’de bulunan Pas South fabrikasında sendikalaşma mücadelesi veren ve Petrol-İş’e üye olan işçilerin 19’u işten çıkarıldı. İşten atılan işçiler direnişe geçti.  Sendikal bürokrasi ve yandaş sendikalarla ilgili pek çok olumsuz örneklere rağmen, 2022 yılında pek çok sendikasız işyeri sendikalara üye olmak için harekete geçti. Çünkü sendika, işçi sınıfı için yine de önemli bir örgütlenme biçimi, onun bürokrasisinden de yandaş yönetiminden de kurtulmak işçi sınıfının elinde. İşyeri örgütlenmeleri önem kazandı Eylemler çoğunlukla sendikasız işyerlerinde yaşandı ama işçiler bütünüyle örgütsüz değildi; kendi aralarında ağlar kurarak, temsilciler seçerek hareketi koordine ettiler. Trendyol ve Divriği Çiftay madenleri gibi bazı yerlerde seçilmiş ‘işçi komiteleri’ işçileri temsilen patronlarla yazılı protokol bile yapabildiler.  Belediye işçileri, Taşeron İşçileri Birliğini (TABİB) kurdular, belediye işçilerinin taleplerini ve mücadelelerini ortaklaştırmaya çalıştılar.  Birbirlerinin eylemlerini takip eden işçiler arasında “Birlik olan ve mücadele eden kazanıyor” fikri yaygınlık kazandı. Eylem dalgasının işçi sınıfı açısından en önemli kazanımı bu oldu. Sağlık çalışanlarının eylemleri 2022’ye damgasını vurdu Sağlık emek meslek örgütlerinin insanca ücret, özlük hakları ve sağlıkta şiddetin önlenmesi konularında yaptığı grevler (8 Şubat, 17-18 Şubat, 14-16 Mart, 15 Haziran), Türkiye genelinde büyük katılımlarla gerçekleşti.  Sağlık çalışanlarının 14-16 Mart tarihleri arasında düzenlediği grev, son yıllarda yapılan en büyük katılımlı sağlıkçılar grevi oldu. Greve sağlık iş kolundaki hemen tüm dernekler ve sendikalar destek verdi. Grev nedeniyle hastaneler ve poliklinikler büyük ölçüde kapalı kaldı, acil bölümler dışında hizmet verilmedi. 29 Mayıs’ta sağlık işçileri Ankara’da alanları doldurdu. 50 bin sağlık emekçisi, doktor, hemşire, hastabakıcı, büro görevlisi taleplerini dile getirdi. Aile hekimlerinin yaklaşık bir yıldır yaptığı eylemler, iş bırakmalar sonuç verdi. Anayasa Mahkemesi, aile hekimleri ve aile sağlığı personelinin sözleşmelerinin feshinin yönetmelikle belirlenmesini Anayasa'ya aykırı buldu ve iptal etti.  Sağlık emekçilerinin özlük hakları ve ücretleri konusunda yaptığı eylemler sonucunda, sağlıkçılara yapılan ek ödemeler ve özlük haklarını düzenleyen yönetmelik Ağustos ayında Resmi Gazete'de yayınlandı. Elbette yönetmelik sağlıkçıların taleplerini karşılamaktan çok uzak. Özellikle sağlıkta şiddet konusu gündemde kalmaya devam ediyor. EYT'liler mücadelede: Hakkımızı istiyoruz Emeklilikte Yaşa Takılanlar'ın (EYT) mağduriyetine sebep olan yasanın kabulünden bu yana 23 yıl geçti. 8 Eylül 1999'da çıkarılmış olan yasanın bazı hükümlerinin evrensel hukuk kurallarına aykırı bir şekilde geçmişe yönelik uygulanması, emeklilik hakkını kazanan işçiler için büyük bir adaletsizliğe neden olmuştu. Mevcut emeklilik şartları kazanılmış haklarımız iken, ilaveten üçüncü bir şart olarak eklenen yaş şartının geçmişe uygulanması; adaletsiz, eşitlik ilkesine aykırı, yasaların öngörülebilir ilkesinin hiçe sayıldığı bir düzenleme oldu. Bu konuda mücadelemşz devam etmektedir. Hükümet seçim yılı nedeniyle bir düzenleme yapmayı vaat etmiş, ancak henüz bir yasa yayınlanmamıştır. Özelleştirme karşıtı eylem 2022 yılında yıllar sonra ilk kez bir özelleştirme karşıtı eylem düzenlendi. Soma’da Türkiye Kömür İşletmelerine (TKİ) bağlı Soma Ege Linyitleri İşletmesi (ELİ) bünyesindeki Eynez açık ocağının bir bölümünün Yeni Anadolu şirketine devrine karşı işçiler eylem yaptı, özelleştirme engellendi.  Eğitim Sen: Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal edilsin Eğitim Sen üyeleri, Şubat ayında yürürlüğe giren Öğretmenlik Meslek Kanununa karşı Ankara Anıtpark’ta miting düzenledi. Mitinge bütün illerden Eğitim Sen Şubeleri kortejler halinde katıldı. Mitinge Antikapitalist Çalışanlar da katıldı. Eğitim Sen'in aralarında olduğu 14 sendikanın birlikte yaptığı çağrıyla öğretmenler, Türkiye çapında 2 Kasım’da iş bıraktı. Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun iptalini isteyen eğitim emekçileri kitlesel protestolar düzenledi. Göçmen işçilerle ilgili düşmanlıklara karşı mücadele işçi sınıfı için önemli bir gündem maddesi Göçmenler hakkında üretilen en önemli iddialardan birisi “işlerimizi elimizden aldıkları, ucuza çalıştıkları, ücret düzeylerini düşürdükleri” şeklinde. Bu gerçeklerle örtüşmeyen bir propaganda. Göçmen işçiler çok kötü koşullarda ve düşük ücretlerle çalıştırılıyorlar. Türkiye’de ve bütün dünyada kapitalistler daha fazla kâr elde etmek için göçmen işçileri sonuna kadar sömürüyorlar. Sigortasız, kayıt dışı çalıştırıyorlar, asgari ücreti bile vermiyorlar. Bunun sorumlusu en başta kapitalist sistem olmak üzere bütün kapitalistlerdir, patronlardır, bu adaletsizliğe göz yuman devlet görevlileridir, bu konuda hiçbir şey yapmayan sendikalardır. O halde ne yapmalıyız? İş ve sendika yasaları göçmen işçilerin örgütlenmesinin önüne herhangi bir engel koymamaktadır. Bütün göçmen işçilerin sendikalarda örgütlenmesini sağlamalıyız. Sendikalarda örgütlenen göçmen işçiler, ücret ve diğer haklarını alabildikleri oranda, Türkiyeli işçilerin de ücret ve diğer hakları insanca bir seviyeye çıkabilir. Amasra madeni: Üretim durmasın diye işçiler ölüme yollandı Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessesinde 14 Ekim'de meydana gelen, 41 kişinin öldüğü, 11 kişinin yaralandığı patlamaya ilişkin bilirkişi ön raporu tamamlandı. Hazırlanan rapordaki tespitlere göre, madende üretimi kesintiye uğratmamak için madenin boşaltılmasını gerektiren grizu miktarlarında bile üretimin kesilmediği ve madenin boşaltılmadığı ortaya çıktı. Ayrıca havalandırma sisteminin iyileştirilmediği, eksik mühendis ile çalışıldığı, iş güvenliği eğitimlerinin yeterli olmadığı ve denetimlerin gerektiği gibi yapılmadığı belirtildi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin raporuna göre, Kasım ayında 127, yılın ilk on bir ayında ise en az bin 658 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Ölenlerin 61'inin çocuk olduğuna vurgulanan raporda günde ortalama 5 işçinin çalışma sırasında öldüğüne dikkat çekildi. Türkiye, iş cinayetlerinin dünyada en yüksek olduğu ülke olmaya devam ediyor. 2023’te çok daha sert bir işçi mücadelesi hepimizi bekliyor Sonuç olarak 2022’nin işçiler için en önemli gündem maddeleri; sendikasız işyerlerinde yapılan fiili grevler, direnişler, eylemler, sendikalaşma mücadeleleri ve kamu çalışanlarının (özellikle sağlıkçılar ve eğitimciler) eylemleri oldu. Birliğini kuran, dayanışmayı sağlayan işçi kesimleri her anlamda kazandı. 2023’teki eylemler 2022’yi aşacak görünüyor. Çünkü hem enflasyon çok daha yüksek, hem de işçiler bir önceki yıldan deneyimliler. 2023 aynı zamanda bir seçim yılı, bu dönemde işçiler taleplerini kazanmak için çok daha güçlü bir şekilde mücadele edecek. Asgari ücrete 2022 yılı içinde toplamda yüzde 100 zam yapıldı, 4250 liradan 8 bin 500 liraya çıkarıldı. Bu seviye bütün işçiler için önemli bir referans. Ayrıca bütün işçiler biliyor ki, gerçek enflasyon en az yüzde 200. Açlık sınırı 8 bin liraya, yoksulluk sınırı 26 bin liraya dayandı. Tek başına yaşayan bir kişinin geçinmek için ihtiyacı olan gelir, 10 bin 200 lira oldu. Kiralar o kadar çok arttı ki, artık herkesin barınma sorunu var, daha ucuz semtlere doğru kira göçü yaşanıyor. Ücretlilerin milli gelirden aldığı pay son iki yılda yüzde 39’lardan yüzde 26’lara geriledi. Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu. Yine işçiler biliyorlar ki, 2022 yılında bütün patronlar astronomik kazançlar elde ettiler. İstanbul Sanayi Odası verileri açıkladı, ilk bin sanayi şirketinin kazancı en az yüzde 200 artmış durumda, bankalar kazançlarını dörde, beşe katladılar. Ocak sonunda bütün Türkiye’de bu referanslarla işçiler ücret zammı talep edecekler. Alamadıkları her yerde direnişlere ve eylemlere başlayacaklar. Antikapitalist Çalışanlar olarak bütün eylem ve direnişlerde yer almaya, dayanışma içinde olmaya çalıştık. Grevleri ziyaret ettik, işçilerin sesi olduk, işçi eylemlerine, direnişlerine yayınlarımızda, Sosyalist İşçi ve Marksist.org’da yer verdik. 2023 yılında da sokaklara çıkan işçi hareketi ile dayanışma görevi hepimizi bekliyor. Kolay gelsin. Faruk Sevim

DİSK'ten vergide adalet çağrısı

Yeni yılda işçilerin mücadele gündeminde vergideki adaletsizlik olacak. DİSK, 2023 yılı ücretliler için gelir vergisi tarife dilim tutarları konusunda çağrı yaptı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) iki maddelik taleplerinin kabul edilmesini istiyor: Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak ilk gelir vergisi tarife dilimi tutarını 105.000 TL olarak saptamalıdır. Ücretlilere uygulanacak ilk vergi dilimi oranı yüzde 10’a düşürülmelidir. DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu’nun açıklaması: 2023 yılı gelir vergisi tarife dilimleri bugünlerde belli olacak. Bilindiği gibi gelir vergisi tarife dilimlerinin yeniden değerleme oranı, enflasyon ve asgari ücret artışından daha az artırılması nedeniyle işçiler, çalışanlar büyük kayıp yaşıyor. Bu nedenle çalışanlar hızla ikinci ve üçüncü vergi tarife dilimine giriyor ve yıl içinde ciddi gelir kaybına uğruyorlar. İşçiler yıl ortasına kalmadan ikinci, daha sonra üçüncü vergi dilimine giriyor ve büyük gelir kayıpları yaşıyorlar. Yüksek enflasyonun kemirdiği ücretleri bir yandan da vergi tarife dilimleri kemiriyor. Vergi tarife dilimleri yeniden değerleme oranında artırılsaydı ilk vergi tarife dilimi 2022 yılında 81.687 TL olmalıydı. Vergi tarife dilimi asgari ücret artış oranında artırılsaydı 2022 yılında ilk vergi tarife dilimi 109.737 olmalıydı. Oysa bilindiği gibi 2022 yılında birinci vergi tarife dilimi 32.000 TL olarak uygulandı. Böylece işçiler hızla ikinci ve üçüncü dilime girdiler ve daha fazla vergi ödediler. Gelir vergisi tarife dilimleri bugünlerde yeniden saptanacak. Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan düzenlemeye göre yaklaşık yüzde 123 oranındaki yeniden değerleme oranına paralel olarak 2023 yılında gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi Cumhurbaşkanı herhangi bir yetki kullanmaz ise 70.000 TL olacaktır. Cumhurbaşkanı ilgili mevzuat gereğince ortaya çıkan bu tutarı yüzde 50’sine kadar artırmaya, yüzde 50’sine kadar da indirmeye yetkilidir. Şayet Cumhurbaşkanı üst sınırdan yetkisini kullanırsa ilk dilim 105.000 TL olacaktır. Cumhurbaşkanı’nı işçilerin yıllardır gelir vergisi tarife dilimlerinde yaşadığı haksızlığını bir nebze olsun gidermeye ve yetkisini kullanarak birinci vergi tarife dilimini 105.000 TL olarak saptamaya çağırıyoruz. Öte yandan 2006 yılından önce olduğu gibi ücretlilerin gelir vergisi oranı, gelir vergisi oranından 5 puan düşük olarak yüzde 10 olarak saptanmalıdır. Bu yönde vergi mevzuatı değişikliği yapılmalıdır.

Memurlar ve emekliler en az asgari ücret zam oranı kadar artış bekliyor

Toplu sözleşme ve 6 aylık enflasyonla birlikte yılbaşında yüzde 20 civarında zam alacak memur ve emekliler, en az asgari ücret zammı kadar bir artış bekliyor. Net asgari ücretin yüzde 54,7 zamla 8.506 TL olmasının ardından, milyonlarca emeklinin maaşı bu rakamın oldukça altında kaldı. Halen yaklaşık 1,5 milyon emeklinin ücreti en düşük emekli maaşı olarak kabul edilen 3.500 liraya tamamlanıyor. Yeni dönemde bu eşiğin değiştirilip değiştirilmeyeceği bilinmiyor.  Memur ve memur emeklileri normal şartlarda yılbaşında yüzde 8 toplu sözleşme oranı ile son 6 ayın enflasyon farkından oluşan zammı alacaklar. Bu da yaklaşık yüzde 20'lik bir orana karşılık geliyor. Asgari ücrete yüzde 54,7 zam yapılmasıyla memur, emekli ve tüm çalışanlar da maaşlarına yüzde 20 civarında değil, asgari ücrete benzer oranda yüzde 54 zam yapılmasını bekliyor. Yetkili konfederasyon Memur-Sen ve onun Genel Başkanı Ali Yalçın, 2021 yılında imzaladığı toplu sözleşme ile memurlara sefalet ücretini reva görmüştü. Şimdi aynı başkan sosyal medya üzerinden, “Asgari ücrete yapılan artış örnek olmalı, diğer sabit gelirliler de korunmalıdır. 2023 için asgari ücret yüzde 54,7 artırılarak 8.500 TL olarak belirlendi. Bu artış örnek olmalı, gelir dağılımında adalet için, kamu görevlilerinin alım gücü yükseltilmelidir” diyerek iktidardan para dileniyor. Ama aklına memurların üretimden gelen gücünü kullanarak gerçek enflasyon kaybını karşılayacak ücret talep etmek gelmiyor. İktidar ile yakın temas halinde sendikacılık yapan Memur Sen yönetimi, en kısa zamanda memur kesiminden gereken cevabı alacaktır.

İşçiler yeni asgari ücreti olumlu bulmuyor

En büyük toplu sözleşme diye geçen, işçilerin geçmişe dönük bir yıllık kayıplarının telafisi olması gereken asgari ücret belirlendi, geçen yılbaşında 4 bin 250 lira olan asgari ücret, 8 bin 500 liraya yükseltildi. Yani devlet eliyle bir kez daha açıklanmış oldu ki enflasyon 2022’nin başından 2022’nin sonuna kadar en az yüzde 100 oldu.  Elbette gerçek enflasyon bundan çok daha fazla. 2022 yılı başında ekmek 2 TL, asgari ücret 4 bin 250 TL, alınabilen ekmek sayısı: 2125 adet idi. Şimdi ekmek 5 TL, asgari ücret 8 bin 500 TL, alınabilen ekmek sayısı 1700 adet. Asgari ücretlinin cebinden her ay için 425 ekmek çalınmış durumda. İşçiler bu zam karşısında herhangi bir olumlu heyecan duymuyorlar. İşçilerin ortak görüşü şu: “Yapılan zam bir şey ifade etmiyor. 4 bin 250 lira ile geçinemiyorduk, 8 bin 500 lirayla hiç geçinemeyeceğiz. Çünkü bize yapılan zam, son bir yıllık kayıplarımızı karşılamadığı gibi, her şeye yapılacak zamlarla fazlasıyla geri alınacak ve zaten geçinemezken çok daha zor geçinmek durumunda kalacağız.” Ortalama işçi ücretleri asgari ücretin altında kaldı İşin bir diğer tarafı da şu; asgari ücret zammı ile pek çok sendikanın yaptığı toplu sözleşme çöpe atılmış oldu. Toplu sözleşmeli işyerlerinde çalışan işçilerin önemli bir kısmının ücreti, asgari ücretin altında kaldı. Yasal olarak aradaki farkın kapatılması gerekiyor. Özel sektör işyerlerinin çoğunda bu kural, muhtemelen enflasyonla para pul haline gelinceye kadar uygulanmayacak. İşçiler birkaç ay asgari ücretin altında çalıştırılacaklar.  Ücretleri asgari ücretin altında kalan işyerlerindeki işçiler sendikalara güvensizliklerini dile getirmeye başladılar. Daha 7 ay önce imzalanan toplu sözleşmeler bugün asgari ücretin altında kalmış durumda. Örneğin Öz Sağlık-İş Sendikasının kamu işyerlerinde imzaladığı toplu sözleşme bu durumda. İşçiler bu duruma büyük tepki gösteriyorlar. Sendikalar, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının bile altında sözleşmeler imzaladılar. Bu da şimdi ücretlerin, asgari ücretin altında kalmasına yol açıyor. Bazı sendika başkanları asgari ücretin 8 bin lirayı geçmesini istememiş Medyadaki haberlere göre bazı sendikalar Çalışma Bakanı'na “asgari ücretin 8 bin lirayı aşmaması gerektiğini” söylemişler. Sendikalar imzaladıkları toplu sözleşmelerin çok düşük rakamlarla sonuçlandığını, asgari ücret artınca bu sözleşmelerin fiilen geçersiz olacağını biliyorlar. Bu nedenle işçiler için en önemli toplu sözleşme olan asgari ücretin düşük tutulmasını hükümete önerebiliyorlar. Bunların önemli bir bölümü AKP ile yakın ilişki içinde olan, sendika kasasından aldıkları maaşlar onbinlerce lirayı bulan sendika yöneticileri. Bu işçi düşmanı sendika yönetimlerine artık bir son verilmesi gerekiyor.

Antikapitalist Çalışanlar: Asgari ücret sefalet ücreti oldu

İktidar ve patronlar tarafından dayatılan 2023 asgari ücretine bir tepki de Antikapitalist Çalışanlar'dan geldi. Antikapitalistler şunları söylüyor: Patronların dediği oldu, yüksek enflasyon koşullarında 2023 yılı asgari ücreti patronlar ve hükümet tarafından tek taraflı olarak ilan edildi, işçilere sefalet ücreti dayatıldı. Siyasi iktidar ve patronlar, elbirliği ile işçi sınıfını yoksulluğa mahkûm edecek bir asgari ücret belirledi. Patronlar milyarlar kazanırken, işçilere verdikleri ücret her yıl azalıyor. İşçilerin sömürüsü enflasyon nedeniyle katlanarak artıyor. Enflasyon fakirden alıp zengine vermenin yolu oldu. Çok hızlı yükselen enflasyon şirketlere yaradı. Şirketlerin ciroları arttı, kârları hızla katlandı.  Kendileri söylüyorlar, İstanbul Sanayi Odası, en büyük bin firmanın 2021 yılındaki kazançlarını yayınladı, her firma kârlılık rekorları kırmış durumda.  Bu yıl da özel sektör şirketleri 1982 sonrası 40 yılın en yüksek kâr artışını sağladılar.  Artan döviz kurları emeği ucuzlattı, bu sayede yapılan ihracat kârları büyüttü. Aynı süreçte ücretli kesimin, işçilerin, memurların, emeklilerin durumu kötüleşti. Alım gücü hızla azaldı. Açlık sınırı 8 bin liraya, yoksulluk sınırı 26 bin liraya dayandı. Tek başına yaşayan bir kişinin geçinmek için ihtiyacı olan gelir, 10 bin 200 lira oldu. Kiralar o kadar çok arttı ki, artık herkesin barınma sorunu var, daha ucuz semtlere doğru kira göçü yaşanıyor. Ücretlilerin milli gelirden aldığı pay son iki yılda yüzde 39’lardan yüzde 26’lara geriledi. Zengin daha zengin, fakir daha fakir oldu. Bütün bu zulüm altında şöyle sözler duyuyoruz: ‘ücret artışı enflasyonu artırır’. Bu büyük bir yalandır. 2016 yılında asgari ücret yüzde 30 artırıldı, ama o yılın enflasyonu yüzde 8,3 olarak gerçekleşti, ücret artışı ile enflasyon arasında doğrudan bir bağ yok. Şimdi de ücretler yüksek olduğu için enflasyon rekoru kırılmıyor. Tam tersine emekçiler enflasyon yüksek olduğu için ücret artışı talep ediyor. Önümüzdeki günlerde kamu çalışanları ve emekliler için zam oranları açıklanacak. Enflasyon son beş ayda TÜİK tarafından yüzde 16 olarak açıklandı, Aralık ayı enflasyonu açıklandığında bu rakam en fazla yüzde 19 olacak. Asgari ücrete son altı ay için yüzde 54 zam yapılmışken, kamu çalışanlarına ve emeklilere yüzde 19 ücret artışı yapılması kabul edilemez. Zaten TÜİK’in açıkladığı hiçbir rakama güvenilemez. Bütün kamu çalışanları sendikaları, memurlar ve emekliler ücretlere gerçek enflasyon oranında zam yapılması için mücadeleye hazır olmalıdır. Antikapitalist Çalışanlar 23.12.2022

Koç Hastanesi işçileri; tacize, mobbinge, ayrımcılığa karşı direniyor

Koç Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan taşeron işçiler baskılara, tacize, mobbinge, ayrımcılığa karşı güvenceli çalışma, insanca yaşam ve kadro talebiyle DİSK’e bağlı Dev-Sağlık İş Sendikası’nda örgütlendiler. Sendikalı oldukları için işten atılan işçiler hastane önünde direnişe başladılar. Atılan işçiler direnişin 15. gününde taciz, mobing ve baskıların son bulmasını, sendikal hakkın kabul edilmesini ve atılan işçilerin geri alınmasını istiyorlar.  Türkiye’nin önde gelen sermayesi Koç Holding’in bünyesinde çalışan işçilere insanlık dışı çalışma koşulları dayatılmakta. İşçiler Koç Hastanesi’nde bir hiç olduklarını, ne kadar ucuz ve uzun çalışırlarsa, o kadar iyi bir maliyet unsuru olduklarını anlatıyorlar. Öyle ki, 2022 yılının ilk yarısında konsolide bazda toplam 385,9 milyar TL gelir elde eden Koç Holding birkaç kuruşluk poşet çay için işçi atıp, o işçiyi hırsızlıkla suçlayabiliyor.  "Hayaller Hedefimiz" diyerek Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Seferberliği Başlatan Koç Holding bünyesindeki bir hastanede kadınlar sistematik tacize uğruyor. Kadın işçiler tacizci müdürün Rahmi Koç tarafından korunduğunu anlatıyorlar. Demokrasi şampiyonluğuna soyunan Koç Holding’de sendikalaştıkları için işçiler işten atılıyor, taşeron işçilere ayrımcılık yapılıyor. Başörtülü kadınlar kamusal alanda hizmet verme haklarını kazanmalarına rağmen, hastane bünyesinde başı açık çalıştırılıyorlar.    Kenan Güngördü: “Koç Holding’in demokratlığını gördük” Koç Üniversitesi Hastanesi’nde 11 aydır portör olarak, taşeron statüsünde çalışıyorum. Çalışma koşullarımız çok kötüydü. Arkadaşlarımızın iş koşullarıyla ilgili şikayetleri artıyor ama ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Sendikaya girmeyi önerdim. Bu işte öncülük edecek arkadaşlar ile iletişim kurduk. İşçilerde ciddi bir öfke birikimi olduğunu gördüm. Bize bir kıvılcım lazımdı. O ateşi biz yaktık. Çok kısa sürede 300 çalışanın 128’ini üye yaptık. Sendikalaşmayla birlikte baskılar ve mobing de artmaya başladı. Örneğin günde 18 hastaya bakarken, 26 hastaya bakmaya başladım. Diğer günler 40, 50 hastaya çıktı. Günde neredeyse 50-60 bin adım atmaya başladık. Bize bir temizlik bezinin hesabı bile sorulurken, hastalandığımızda, hastane çalışanı olmamıza rağmen, muayene olamıyorduk. Nöbet zamanları ateşler içinde kalmamıza rağmen, sabah işyeri hekimini beklemek zorunda kalıyorduk. Çünkü aldığımız ücret burada muayene olmaya yetmiyor. Burada çalışıyorsam, kadrolu çalışanlar gibi indirimli ya da ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanmam gerekiyor. Ama hastanede biz hiçtik. Burada ayrımcılık var. Hastanede taşeron işçilerin işe giriş çıkışlarda çantalarının aranması kanıksanmış bir prosedür halinde. Fakat doktor, hemşire gibi kadrolu personellere çanta araması yapılmıyor. Çanta aramaları sırasında bir arkadaşımın çantasından birkaç tane poşet çay bulunması üzerine, arkadaşım hırsızlıkla suçlanarak, 46 kodu ile işten çıkarıldı. Yıllardır çalışan bir işçisinin işine “hırsızlık” gerekçesiyle işine son verebildi Koç Holding! Koç Holding’in de demokratlığını gördük. Taşeron işçiler asgari ücret alıyorlar. Kadrolu işçiler aynı işi yapmamızı rağmen iki kat daha fazla ücret alıyorlar. Kadrolu işçilerle aynı işi yapıyorum; oda temizliyorum, hasta bakıyorum. Ortalama ayda 6.400 lira alıyorum. Kadrolu bir işçi 10.500 lira alıyor. Bizi burada insan yerine koymuyorlar, bir muhatabımız bile yok. Bu nedenle sendikalı olduk ve ilk talebimiz kadro oldu. İşveren bizim silahımızla bize saldırmaya başladı. Arkadaşlarımızı çağırıp, “yılbaşında size kadro vereceğiz, sendikaya gerek yok” vaatleriyle sendikanın önünü kesmeye çalıştılar. Bir yandan da işten çıkarmalar başladı. “İşyerinde hastalandı, işyerinde sakatlandı, performansı düştü” gibi gerekçeler yarattılar. Biz üç işyeri temsilcisi aynı anda çağrılıp, işten çıkarıldık.  Semra Küçe: “Kadınlara yönelik sistematik taciz var” Hastanede kadın işçiler sistematik bir şekilde müdür tarafından taciz edilmekte. Bu müdür yönetim tarafından korunuyor. Müdürün arkasında Rahmi Koç var. Öyle bir dokunulmazlık zırhı vermişler ki, müdür kendini herkesten üstün görüyor. Toplantılarda kadınlara şöyle hitap ediyor: “Ben sizin kocanızım, sizin sevgilinizim, yeri gelir çocuğunuz olurum, yeri gelir ağabeyiniz olurum, ben ne dersem o olur.”  Kadınlar üzerinde sürekli bir taciz söz konusu. Bir kadın arkadaşım depoyu düzeltiyor, müdürün nefesini ensesinde hissediyor. Üyelerimizin çoğu kadın. Kadın çalışanların üzerinde inanılmaz bir baskı ve mobing var. O nedenle örgütlenmek için ilk adımı atanlar kadınlar oldu. Öfkemizi dışarıya aktarmak için bir kanal bulduk aslında. Örgütlendikten sonra toplantılar yapmaya başladık. Bizi başhekime şikâyet ettiler. Bu sefer bize yönelik baskıları arttırdılar. Dört kata bakıyorum. Yaşlı bakımına, sezeryan hastalarına bakıyorum. İnanılmaz bir şekilde iş yükümüzü arttırdılar. Yeni doğan ünitesinde çalışıyorum. Hijyen açısından yeni doğana temizlik çalışana almıyorum. Örgütlendikten sonra başka bölümlere yollanmaya başlandık. Yeni doğanda çalışıp, covid servisine gidiyorum. Hastane yönetimi hijyen kurallarını ihlal ediyor. Enfeksiyon riski oluştuğunda da suçlu durumuna düşüyorum. Bu koşullar hastane çalışanlarını da risk altında bırakıyor. Bunları dile getirdik. “Yapmak zorundasınız” denildi. İşler yetişmeyince bizi suçluyorlar. “neden yetersiz kaldın, organize olamadın” diyorlar. Dört kat bakarken nasıl organize olabilirim? Burada asıl sıkıntı personel eksikliği. Ben aynı anda 30, 40 hemşirenin isteklerini yerine getirmeye çalışıyorum. Karşımıza bir muhatap çıksın, baskılar, mobingler ne zaman bitecek? Birisi bize bir açıklama yapsın istedik.  Taleplerimiz: Tacizci müdürün hastaneyle ilişiğinin kesilmesi. Sendikalı çalışmanın önünün açılması ve kimseye sendika tercihinden dolayı baskı yapılmaması. Atılan işçilerin işe geri alınması. Angaryaya, mobinge ve tacize son verilmesi. Taşeron şirketler aracılığıyla değil, kadrolu çalışmak.

DİSK: İnsanca ücret, vergide adalet!

Devrimci İşçi Sendikaları Konferederasyonu, vergide adalet için topladığı imzaları Hazine ve Maliye Bakanlığı'na teslim etti. Bakanlık önünde açıklama yapan DİSK, asgari ücrette sefalet dayatmasını protesto etti. Ankara'da yapılan eylemde şu talepler savunuldu: ► Gelir vergisi oranı ücretlilerde %10’a düşürülmeli.  ► Vergi dilimleri artırılmalıdır. ► İşverenlere uygulanan 5 puan SGK prim desteği çalışanlara da uygulanmalı ► Damga vergisi kaldırılmalı. Eylemde "Yoksulluğa teslim olmayacağız", "Asgari değil insanca yaşam" sloganları atıldı

Patronlar memnun, işçiler tepkili

En az 15 bin lira olması gereken asgari ücret, 8 bin 500 lira olarak açıklandı. Türk-İş açıklamasında "2023 yılı için belirlenen asgari ücretin, çalışanların aileleriyle birlikte geçim şartlarını karşılamadığı görüşündedir" denildi. Asgari ücretin tespitinde AKP-MHP iktidarı ve patronlar anlaştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe'de düzenlediği basın toplantısında 2023 yılı asgari ücretini açıkladı.  Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işçileri temsilen bulunan Türk-İş, 9 bin liralık önerisi kabul edilmediği için basın açıklamasına katılmadı. Cumhurbaşkanı, Türk-İş’i sırtında yumurta küfesi olmamakla, bol keseden atıp tutmakla suçladı.  İşveren temsilcisi TİSK Başkanı Özgür Burak Akkol ise 8 bin 500 liralık asgari ücreti övdü. Türk-İş'ten açıklama Açıklamada şunlar yer aldı: “Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda işçi kesimi adına görev yapan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) temsilcileri, bugünkü mevcut sosyal ve ekonomik şartlarda,  2023 yılı için belirlenen asgari ücretin, çalışanların aileleriyle birlikte geçim şartlarını karşılamadığı görüşündedir. Kamuoyunun beklentisi de giderilmemiştir. Asgari ücretin yürürlükte kalacağı dönem boyunca meydana gelecek fiyat artışlarının gerisinde kalması söz konusudur. Ücretli çalışanların satın alma gücü bu nedenle azalmaktadır. Çalışanların satın alma gücünü koruyacak tedbirler uygulanmalıdır.  Asgari ücret çalışmalarında işçi kesimi öncelikle 'Çalışanların kendileri ve aileleri için insana yakışır bir gelir' elde etmeleri için çaba göstermiştir. Ancak bu talebimiz dikkate alınmamıştır. Yaklaşımımız işveren ve hükümet temsilcileri tarafından dikkate alınmış olsaydı, işçi kesiminin de onayıyla asgari ücretin oybirliğiyle tespit edilmesi ihtimali ortaya çıkabilirdi.  Asgari ücreti belirleme çalışmaları sadece ücretli kesimi değil toplumun tümünü yakından ve doğrudan ilgilendirmektedir. Kamuoyunun beklentisi maalesef karşılanmamıştır. Özelikle sendikasız işçilerin önemli bir bölümünün temel meselesi olan asgari ücretin işçi kesiminin savunduğu ilkeler çerçevesinde karara bağlanması, ülkemiz çalışma hayatı açısından önemli bir açılım sağlayacaktı.  Anayasada asgari ücretin tespitinde 'çalışanların geçim şartları' göz önünde bulundurulması hükmü yer almaktadır. Ancak TÜİK bu konuda bir çalışma yapmaktan kaçınmıştır.  Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda görev yapan işçi temsilcileri, bu görüş ve düşüncelerle çalışmalara katkı yapmış ve asgari ücretin bu çerçevede belirlenmesi için çaba göstermiştir. Ancak, bilimsel, objektif yöntemler ve güvenilir verilerle tespit edilen taban ücret olması gereken asgari ücret -bir kez daha- pazarlık konusu edilmiş ve karar oyçokluğuyla işveren ve hükümet temsilcileri tarafından belirlenmiştir. İşçi kesimi alınan karara katılmamıştır. ” Yılsonunda açlık sınırı 8 bin lirayı, yoksulluk sınırı 26 bin lirayı geçecek Türk-İş’in Kasım ayına ilişkin açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı olan açlık sınırı 7 bin 800 lira.  Gıda harcaması ile giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplamı olan yoksulluk sınırı 25 bin 400 lira. Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 10 bin 200 liraya yükselmişti.  Bu rakamlar Aralık ve Ocak aylarında en az yüzde 10 daha artacak. Açlık sınırı 8 bin 500 lira, yoksulluk sınırı 28 bin lira olacak. Bu durumda yeni asgari ücret, Ocak ayında açlık sınırının altında kalacak. Yeni yılda gelecek yeni zamlar asgari ücreti ilk aydan itibaren çöp haline getirecek. Yeni zamlı asgari ücreti Ocak ayı sonunda alacak olan işçiler, ilk aydan itibaren açlık sınırının altında bir ücretle çalışmaya başlamış olacaklar. Bu öneriye ve işçilerin taleplerine kulağını tıkayan iktidar, açıkladığı 8 bin 500 TL’lik rakamla çalışanlara sefaleti dayatmaktadır.  İktidarın tek derdi patronları korumak Türk-İş’in en az 9 bin lira istemesinin ardından “Herkesin her söylediğiyle adım atacak halimiz yok. Çünkü bizim sırtımızda küfe var. Tabii sırtında küfe olmayanlar bol bol atıp tutuyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, işveren temsilcileri ve Bakanlıkla bu işi çözeceklerini açıkladı.  Saray’da yapılan açıklamaya Türk-İş katılmadı.  Tarafların ortak bir rakam üzerinde anlaşamadığını belirten Erdoğan, işverenlerin altından kalkamayacakları yükle istihdamın zarar görmesine izin vermeyeceklerini ifade etti. İşveren temsilcisi ise yeni asgari ücretten duydukları memnuniyeti dile getirdi.  Böylece patronların memnun olduğu, işçilerin tepki gösterdiği bir asgari ücret daha belirlenmiş oldu.

Geri 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 İleri

Bültene kayıt ol