Ferhat Kentel

Ferhat Kentel son yazıları

Ferhat Kentel tüm yazıları

21.03.2016 - 14:42

Piyasalaşmış siyaset

Tam piyasa gibi işliyor siyasetimiz.

Öncelikle piyasanın eşitlik ilkesi üzerine kurulu olduğu varsayımı (ya da yalanı) dile getiriliyor... Bunu ve sık sık tekrarlamak gerekiyor. Çünkü ne kadar çok tekrarlanırsa, o ölçüde bu yalana inandırmanın mümkün olabileceği biliniyor.

Sonra, kibirli liberal ideologların ve çıkarlarını liberalizmin cilasında saklayan ekonomik-politik zümrelerin marifetiyle genelleşmiş ve inandırılmış bu yalanla teslim alınmış kitleler üzerinde her türlü güç tatbik ediliyor.

Biliyoruz ki, “mükemmele işaret eden” bu piyasa tarifinin, pratikte izi bile bulunamaz. Pratikte olan ise, en güçlünün kuralları koyduğu, kafasına göre ve acımasızca fiyat belirlediği, hatta kartel ya da tekel koşullarında o pek “eşitlikçi” ve de “kutsal” piyasaya kimsenin adımını bile atmadığı bir durumdur.

Tabii propaganda edilen liberalizm söyleminde, güçlüler ne kadar acımasız olduklarından asla bahsedilmesini istemezler. Hatta onlar piyasayı ve başta çalışan kesimler olmak üzere, piyasadaki diğer bütün herkesi tepe tepe ezerken, bir yandan da, piyasalarının ne kadar eşitlikçi olduğunu söylemeye utanmazca devam ederler.

Zayıflar ise debelenip dururlar...

TV’lerdeki ekonomi programları, gazetelerin ekonomi sayfaları, borsa saatleri “Euro-Dolar paritesi”ni, “bileşik endeksleri” anlatıp, piyasanın ne kadar mükemmel işlediğini bangır bangır dile getirirken, sessiz çığlıklar atan zayıfların ağız hareketlerini bile görmez.

Tabii ki bu durum sadece liberalizm için geçerli değildir. Tarihte “yaşanmış” olan reel sosyalizm de benzer marifetler sergilemiştir. Mutlak mutluluk ve eşitlik vaatleriyle kurulmuş olan bir çok “sosyalizm” (başta Sovyetizm), bu parlak lafları bir yandan tekrarlarken, diğer yandan insanları Gulag toplama kamplarında yok etmekte gayet mahirdi.

İçinde bulunduğumuz siyasi koşullar da üç aşağı beş yukarı benzer bir durum içeriyor.

Aslında “siyasi” koşullar demek de çok doğru değil... Çünkü, siyasetçilerin zaten pek kafa yormadıkları hayatın her alanındaki siyaset mânâsını saymazsak, şu anda olup bitenin reel ya da liberal demokrasi adı verilen ve toplumsal kesimlerin aralarındaki müzakere ve sorunlara çözüm bulma alanı olarak “siyaset”le de alâkasının olduğunu söylemek pek mümkün değil.

Gerçekleşmekte olan siyasetin yukarıda değindiğim piyasadan hiçbir farkı yok...

Siyasetin tekelleşmiş şişmanları ya da kafalarına göre kural koyanlar bu “kurallara” uymamaya cesaret edebilen, bu konuda bulabildikleri kenara itilmiş mecralarla cılız sesler çıkarmaya çalışanlara karşı, bütün acımasızlıklarıyla saldırıyorlar... Teröristten daha çok, “terörist” damgası yapıştırdıklarına saldırıyorlar.

Çünkü, bizim Ziya Gökalp’in çok esinlendiği Durkheimci bir mantıkla düşünecek olursak, “terör” ve “terörist” bu piyasa / siyaset için bulunmaz bir nimet işlevi görüyor. Piyasanın / siyasetin tekelleri “terör”e işaret ederek, “terörün” sunduğu “işlev” sayesinde, kendisinin ne kadar pür-i pak olduğunu iddia edebiliyor.

Bu anlamda, aynı siyaset zümresi “teröre” sadece işlevsel bakarken, terörden meşruiyet devşirirken, terörle alâkası olmayan (bunu söylemek ve yazmak bile ne kadar abes!) insanları “terörle” suçlayıp, “terörize” etmeyi daha faydalı görüyor. Çünkü, “terör” gibi gücün “ikili” dilini yeniden üreten ve bu yüzden çok işe yarayan bir lânetten farklı olarak, terörle alâkası olmayan insanların var olan zihinsel konforları sorguluyor olmaları piyasadaki tekelin işine çok gelen eşitsiz rekabeti çok fena bozuyor.

Bu yüzden Chris Stephenson gibi hem Türkiyeli, hem İngiltereli, hem de dünyalı bir insanın ortalıkta kafa bulandırması piyasalaşmış siyasetin hiç işine gelmiyor.

YÖK’ün başörtüsü taarruzuna karşı en sağlam direnmiş olan bir insanın bu müktesebatından bahsetmek hiç işine gelmiyor...

Ve basıyor damgayı, “İngiliz casusu” diyerek... Rekabetinden çok korktuğu için, “eşitlikçi” olduğunu iddia ettiği piyasadan atıyor...

Ferhat Kentel

[email protected]

(Basnews)


Bültene kayıt ol