Faruk Sevim

Faruk Sevim son yazıları

05.01.2023 - 10:46

Ekonomik çöküş alameti: İthalat-ihracat dengesinde korkunç bozulma

Ticaret Bakanlığının açıkladığı öncü verilere göre, 2022 yılında Türkiye’nin ihracatı yüzde 13, ithalatı ise yüzde 38 arttı. Bu artışlar sonucu ihracat 254 milyar dolara, ithalatı ise 364 milyar dolara yükseldi. 

Dış ticaret açığı 2021 yılında 46 milyar dolar iken 2022’de yüzde 138 artışla 110 milyar dolara yükseldi.

Türkiye ekonomisi daha önce 2011 yılında 106 milyar dolarlık açık vermişti. 2021 yılında ihracatın, ithalatı karşılama oranı yüzde 83 iken 2022 yılında bu oran yüzde 70 seviyesine geriledi.

Dış ticaret açığı kapatılamaz boyutlarda

110 milyar dolarlık ticaret açığının kapatılması için eldeki en önemli kaynak turizm gelirleri. 2022 yılı net turizm geliri yaklaşık 30 milyar dolar olarak hesaplanıyor.

Bu 30 milyar dolar ile 110 milyar dolarlık açığın kapanması mümkün görünmüyor. Aradaki 80 milyar dolarlık fark için ağırlıklı olarak dış borç alınması gerekiyor. Ama mevcut dış borçların anapara ve faiz ödemeleri nedeniyle ekonomi zaten zor durumda, 2023 için 216 milyar dolar gerekiyor, bunun nasıl bulunacağı belli değil.

Elbette sonuçta bu fark kapatılacak, çünkü bu mallar alınmış, faturaları kesilmiş durumda. Olacak olan şu; Yüksek faizle borçlar alınacak, toplum olarak bunun maliyetini hep birlikte ödeyeceğiz.

AKP iktidarı swap ve borç ertelemeleri ile en azından seçimlere kadar durumu idare etmeye çalışıyor. Son gelen haberlere göre Rusya 20 milyar dolarlık Botaş borcunu 1 yıl erteledi. Katar ve diğer Arap ülkeleri de swap adı altında bir miktar daha borç verecekler.

Asıl sorun, toplumun kaynaklarının patronlara verilmesi

İktidarın bütün bu “çözümleri” asıl sorunu çözmekten çok uzak. Sorun şu: Türkiye’de şirketler, ucuz işgücünün ve devlet sübvansiyonlarının (özellikle enerji maliyetlerini büyük ölçüde devlet karşılıyor) desteği ile dünyaya ucuza mal satıyor. Ama şirketlerin ödemediği maliyetler, devletin (ve dolayısıyla hepimizin) borcu olarak birikiyor. Yani toplumun kaynakları şirketlere peşkeş çekiliyor, yağmalattırılıyor.

Bu kriz ortamı muhtemelen seçimlere kadar sakin bir şekilde devam edecek. Kapitalist sistem seçimlerden sonra bu krizden hangi iktidarla ve nasıl çıkacağına karar verecek. 

Elbette krizin faturasını işçilere, emekçilere ödetmeye çalışacak. 

1999 ve 2001 krizlerinde de benzer bir durumu yaşadık

Bankalar kapandı, buralara para yatıranlar paralarını kaybetti. Borsa battı, para yatıranlar paralarını kaybetti. Enflasyon bir yılda yüzde 89’a yükseldi, bütün ücretler eridi. Sonuçta toplum olarak yoksullaştık. 2002 sonrası AKP’li yıllara, ekonomik olarak dibe vurmuş bir toplum olarak başladık. 

Sonraki hikâyeyi hepimiz biliyoruz. AB ve ABD ile çok yakın ilişkiler kurmayı vaat eden, bu doğrultuda bir programla halkın karşısına çıkan AKP, halkın mevcut iktidar partilerini baraj altında bırakması sonucu tek başına iktidar oldu. AKP iktidarına uluslararası sermaye sınırsız destek sağladı. 2003-2008 arasında toplam 100 milyar dolar doğrudan yatırım, 200 milyar dolar sıcak para girişi oldu. Türkiye ekonomisi bu döviz bolluğu sayesinde kısa sürede toparlandı.

Elbette Türkiye kapitalizmi, bu döviz girişleri için gerekli ortamı hazırladı, çok yoğun bir özelleştirme dönemi yaşadık, emeklilik sistemi değiştirildi, haklarımız gasp edildi, sağlık ve eğitim sisteminde özel sektörün önü sınırsız olarak açıldı. Taşeron işçilik yaygınlaştırıldı, sendikal haklar gasp edildi, yandaş sendikacılık başladı, grevler yasaklandı.

Şimdi Türkiye ekonomisi tekrar tıkandı

Bugün ekonomide yaşanan krizin ana kaynağı, sermaye eksikliği. Tabi TL olarak değil, döviz olarak eksikliği. AKP iktidarı elindeki 128 milyar doları iş bilmez şekilde har vurup harman savurunca, Ekim 2021’den itibaren yoğun bir döviz eksikliği krizi yaşamaya başladı, bunun ekonomide sonuçları oldu, enflasyon ve döviz patladı. TL değersizleşti, ücretler eridi, fiyatlar arttı. 

Bütün bunlara son yıllarda Türkiye’deki iktidarın sınırsız bir şekilde adaletsiz ve hukuksuz uygulamaları da eklenince, yeni dövizler gelmediği gibi var olanlar da kaçmaya başladı. Borç faiz oranları olağanüstü arttı, dolar faizi yüzde 10’a kadar yükseldi (dünya ortalaması yüzde 3-4).

2022 yılında Türkiye’ye doğrudan yatırım olarak sadece 4 milyar dolar geldi, bunun da hemen tamamı kâr payı olarak tekrar dışarıya transfer edildi. Sıcak para olarak tanımlanan, borsa ve tahvillerdeki yabancı sermaye ise 2022 yılında 11 milyar dolar azalarak 85 milyar dolara geriledi. Yani net olarak 2022’de yabancı sermaye Türkiye’ye para getirmediği gibi, var olan parasının da bir bölümünü çıkardı.

O yüzden 6’lı masanın en önemli kozu, “parayı biz bulacağız, Türkiye’ye para yağacak” iddiasıdır. Hükümet ise swap ve borç erteletmeleri ile “para bulma” konusuna kendince çözüm bulmaya çalışıyor. Sonuçta seçimlerden sonra, elbette kapitalizm kendine bir yol bulacak, Türkiye’ye para yağacak, ama karşılığında işçilerin emekçilerin biraz daha fazla ezilmesi sağlanacak. Şimdilik seçimlere kadar uluslararası sermaye kimin kazanacağını, kime yatırım yapması gerektiğini anlamaya çalışıyor. 

İşçi sınıfı bu dönemi, seçimlere kadar olan süreyi seyrederek ve bekleyerek geçirmemeli. Sendikalar ve diğer işçi örgütleri, eriyen ücretlere, yükselen fiyatlara karşı daha fazla eylemler yapmalı. Bekaert grevi, grev yasaklamalarını çöpe attı. Artık metal iş kolunda ve diğer tüm işyerlerinde grevlerin önü açıldı. Kazanana kadar grev sloganı ile işçi sınıfı önümüzdeki 5 ayı iyi değerlendirmeli.

Faruk Sevim

 


Bültene kayıt ol