Yıldız Önen

Yıldız Önen son yazıları

08.05.2015 - 11:49

Devlet neden soykırım için özür dilemeli?

Hrant Dink’e, onun barış ve adalet için verdiği mücadele mirasına sahip çıkmak için devleti özür dilemeye mecbur bırakmalıyız. Ermenilerden özür dilemeli bu devlet.

1915 yılında nüfusun yüzde 20’sini oluşturan ama 1920’lere gelindiğinde yok olan Ermeni ve Süryani halklarına borcumuz var, devlete özür diletemediğimiz sürece bu tarihi borcun altında ezilmeye devam edeceğiz.

Sadece tarihi bir mesele, tarihi bir yüzleşme sorunu değil karşımızdaki. Bugün Türkiye ve Ermenistan’da yaşayan, dünyanın çeşitli ülkelerinde sürgünde olan Ermenilerin kendilerini rahat, güvende hissetmeleri ve tüm hakları her düzeyde iade edilmiş bir şekilde yaşamaları için devlet özür dilemeli.

Türkiye’de militarizmin kötülük ekmeye devam eden savaşçı dilinden, nefret söyleminin kanıksanmış günlük muhabbet dil olarak kullanılmasından kurtulmanın ilk adımı olduğu için devlet özür dilemelidir.

Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu’nun soykırımla ilgili yayınladığı broşürde değinildiği gibi, “Türkiye’de devlet, Türkiye’de silahlanma, Türkiye’de siyaset, Türkiye’de sermaye, Türkiye’de yasalar, Türkiye’de ordu, Türkiye’de sağ, sol, ekonomi, ideoloji, şiddet, kullanılan nefret dilinin kanıksanmasında en belirleyici etmen Ermeni soykırımıdır.”

Devletin Alevilere yönelik ayrımcılığından, şiddetinden yok saymasından mı şikâyetçiyiz? Ayrımcılığın, yok saymanın ve şiddetinin kökenine bakalım. Bakınca göreceğimiz ilk olgu Ermeni soykırımıdır.

Kürtlere yönelik şiddet, Kürtlere karşı yıllarca sürdürülen inkarcılık ve düşük yoğunluklu savaş politikaları, faili meçhuller, komplolar, suikastlar, cinayetler nereden mi kaynaklanıyor? Devletin “kurucu prensibinden” yani, devletin Ermeni soykırımı üzerinde şekillenmesinden, örgütlenmesinden ve soykırım inkârcılığının bir politik varoluş zemini haline gelmesinden kaynaklanıyor.

Türkiye siyasal tarihinin kanla yazılan her bir sayfasında Ermeni soykırımının etkilerini görebiliriz. Soykırım, bir halkın imha edilmesi değil, aynı zamanda o halkın hiç var olmadığının da kanıtlanması çabasıdır. Bu çabanın, günlük burjuva siyasetinin özü haline gelmesi, soykırımla yüzleşemeyen toplumsal yapıların kaçınılmaz kaderidir. Bu açıdan, soykırım hiçbir zaman geçmişte yaşanıp bitmez, bugünü etkiler, “Ölü kuşakların geleneği, yaşayanların beyinlerinde bir kabus gibi asılı durur.”

Bu kâbustan uyanmak, tek tek tüm özgürlük mücadelelerinin önünü açmak, bu devletin demokratikleşmesi, yani yok olması için geçmek zorunda olduğu ilk badirenin atlatılması için, atılması gereken ilk ve en önemli adım devletin soykırımla yüzleşmesi için kitlesel bir politik basınç yaratmaktır. Kolay olmayan ama zorunlu olan adım budur.

Yıldız Önen

[email protected]

(Sosyalist İşçi)


Bültene kayıt ol