Şafak Ayhan

Şafak Ayhan son yazıları

20.07.2021 - 10:59

Yine mi yüzde 3,5 hüsranı?

Memur ve memur emeklilerinin ekonomik ve sosyal haklarının belirleneceği 6. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri 2 Ağustos'ta başlıyor.

Kamudaki 700 binden fazla işçiyi kapsayan 2021 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü görüşmeleri devam ederken, memur ve memur emeklilerini ilgilendiren toplu sözleşme görüşmelerinde gözler buradan çıkan sonuçta olacak. Ancak çalışanlar bu TİS ’ten de pek umutlu değil çünkü yıllardır durum ortada ve sürekli tekrarlanıyor. Gerçi her dönem konfederasyonuna bağlı sendikalarda iktidar partisine sürekli milletvekili çıkartma çabasının bir kısmını çalışanları enflasyonu ezdirmemek için sokaklarda mücadeleye ayırsaydı Memur-Sen şuan yoksulluk sınırı olan 9.000 liranın yarısı kadar öğretmen maaşı olmazdı.

Her çalışan özgür iradesiyle, mobbinge maruz kalmadan, eşit koşullarda örgütlenme haklarına sahip olan sendikalara üye olma hakkına sahiptir. Türkiye’de özellikle eğitim iş kolunda sendikalı olmak istemeyen çalışan sayısı hiç de az değil. Çalışanları sendikadan uzaklaştıran düşüncelerin başında  ‘’sendikaların siyasetin arka bahçesi olduğu ‘’ fikri geliyor. Sendikaları çalışanlardan uzaklaştırmak için egemenler işçi sınıfını bölen bir dizi politikayı kullanıyorlar. Milliyetçilik, ırkçılık, homofobi, İslamofobi gibi siyasal eğilimler sendika bürokrasisi açısından da zaman zaman kullanılışlı oluyor.

Sendikal yapı ve ilginç mekanizmalar

Türkiye’de eğitim iş kolunda MEB’e bağlı olarak kadrolu ve sözleşmeli olarak ayrıştırılan 1 milyon civarı öğretmen var. Bu öğretmeni sömürmek için haftada 100 liraya çalıştırtabilen özel okulların öğretmenleri dâhil değil. Asgari ücretten daha da düşük ücretlere çalışan 85.000 ücretli (öğretmen) köleler de dâhil değil.

Bu sayılarla birlikte 2 ağustosta çalışanlar özelinde ise öğretmenler adına toplu sözleşme masasına oturacak olan Memur-Sen’e bağlı Eğitim Bir-Sen’in yaklaşık 450.000 üyesi var, yani MEB kadrolarının yarısı bu sendikada örgütlü. Bu sayının hangi nedenlerden dolayı bu kadar yüksek olduğunu irdelemeyi bu yazının temel konusu olarak görmüyorum. Benim amacım bu kadar güçlü bir örgütün nasıl oluyor da bu kadar pasif bir pozisyona sürüklendiğini tartışmaya açmak.

Sırtını her fırsatta iktidara yaslayan Eğitim Bir-Sen’de tepe kadrolar hallerinden memnun çünkü huzur hakkı adı altında binlerce lira maaş alıyorlar sendikadan. Bu paraların üyelerinin aidatlarından geldiğini her seferinde hatırlatmamız lazım. Tepe kadrolar ne kadar mutluysa taban ise bir o kadar mutsuz ve öfkeli. Bir önceki toplu sözleşmede yüzde 3,5 zam oranına imza atarak –ki sendika yetkilileri biz imza atmadık hakem heyeti belirledi deseler de – bu zam oranına hiç seslerini çıkarmadılar.  Çıkaramazlar da çünkü içinde oldukları bir bağımlılık mekanizmasının şefleri öyle istedi, öyle oldu ve konu da kapandı. Hakem heyeti ise tam bir oyun içinde oyun. Bu heyetin 11 üyesi var ve 7 ‘sini Cumhurbaşkanı atıyor. Bu heyetten de devlet yani işveren lehine bir kararın çıkmayacağını düşünmek komik duruma düşmek demektir.

Gerçek enflasyonun yüzde 50‘leri geçtiği, benzinin litre fiyatının 8 liraya dayandığı, temel gıda masraflarının, mutfak giderlerinin geçen yıllara göre yüzde 100 arttığı bir ortamda, eriyen maaşlar ve intihar eden emekçiler sendika bürokratlarının umurunda değil ancak sağcı, solcu, muhafazakâr, demokrat, kadın erkek hiç fark etmez, çalışanların, yani tabanın temel sorunu bu. Çünkü çalışanların çıkarlarıyla sarı sendika patronlarının, holding işletir gibi sendika yönetenlerin çıkarları aynı değil. Hatta çıkarlarımız çatışıyor bile.

Şafak Ayhan

 


Bültene kayıt ol