Özdeş Özbay

Özdeş Özbay son yazıları

Özdeş Özbay tüm yazıları

10.04.2015 - 10:14

Sosyalistler neden bireysel terörizme karşıdır?

Terörizm kelimesi günümüzde egemen sınıf ve medya tarafından araçşallaştırılarak kullanılıyor. Yumurta atan eylemci de, slogan atan gösterici de, taş atan çocuk da, greve giden işçi de, silah kullanan örgüt de terörist olarak tanımlanabiliyor. Hatta 2001’de başlayan Afganistan ve Irak işgallerinde terörist devlet bile icat edilmişti ABD tarafından.

Politik bir amaca yönelik olarak düşmanı korkutmak için kullanılan şiddet eylemi anlamına gelen “terörizm”in ne zaman ve ne şekilde kullanılacağı sosyalistler tarafından çok sık tartışma konusu olmuştur. Devletin şiddet aygıtlarını düşündüğümüzde kategorik olarak şiddeti reddeden bir devrimci hareket olamaz. Ancak işçi sınıfının kendi eylemliliği içerisinde, ihtiyaç duyduğu anlarda başvurduğu şiddet ile bir grup devrimcinin şiddet eylemi üzerinden propaganda yapması arasında büyük farklar var.

Bireysel terörizmden kasıt şudur; bir örgütün veya grubun politik bir hedef doğrultusunda şiddet eylemleri gerçekleştirmesi. 1911 yılında yazdığı bir makalede bireysel terörizme karşı Marksist geleneği savunan Troçki işçi sınıfının kitlesel ve kolektif olarak üretimden gelen gücünü kullanmadığı, bu nedenle kapitalist devlete aslında hiçbir zarar vermeyen bu tarz eylemlerin günün sonunda yine burjuvazinin ve devletin işine yaradığını belirtiyor.

Grev yapan işçilerin ise burjuvaziyi nasıl köşeye sıkıştırabildiğini ve daha önemlisi grev sürecinde kendini bir sınıf olarak nasıl örgütlediğini anlatan Troçki, kitle grevi ile bireysel terörizm arasındaki farkı en iyi şu paragrafta ortaya koyuyor:

“Orta büyüklükte bir grev bile bazı toplumsal sonuçlara yol açar: İşçilerin özgüveninin güçlenmesi, sendikanın büyümesi ve hatta üretim teknolojisinde ilerleme kaydedilmesi ender görülen sonuçlardan değildir. Bir fabrika sahibinin öldürülmesi ise, polisiye nitelikte bir etki doğurur veya mal sahibinin değişmesi gibi her türlü toplumsal anlamdan yoksun bir sonuca yol açar. Bir terörist eylemin, hatta “başarılı” olanının bile, egemen sınıfı bütünüyle karışıklığa sürüklemesi somut politik koşullara bağlıdır. Her halükârda, karışıklık sadece kısa ömürlü olabilir; kapitalist devlet kendisini hükümet bakanlarına dayandırmaz ve onların ortadan kaldırılmasıyla da yıkılmaz. Egemen sınıflar her zaman kendilerine hizmet edecek yeni insanlar bulacaktır; mekanizma hiçbir zarar görmeden kalır ve işlevini sürdürür.”

Son dönemde Türkiye’de yaşananları bu açıklama üzerinden okuduğumuzda savcının rehin alınmasının devlet üzerinde güç kaybettirici hiçbir etkisi olmadığını söylemek mümkündür. Oysa 2 ay önce çoğu AKP’ye oy veren işçiler tarafından başlatılan ve ertesi gün yasaklanan Metal-İş grevi, hükümet katında da Gezi eylemlerine destek veren hükümet karşıtı sermaye grupları katında da panik yaratabilmişti.

Marx, daha ilk metinlerinde işçi sınıfının kurtarıcılardan kurtarılması gerektiğini söylüyordu. Kapitalizmin mezar kazıcıları olan işçi sınıfı, özgür bir toplumu ancak ve ancak kendi kolektif eylemleri ile kurabilirler. Devrim sürecinde kendi güçlerinin farkına varır ve egemen sınıfın ideolojik hegemonyasından sıyrılırlar. Yaşamak için emeğini satmak zorunda olanların zincirlerinden başka kaybedecekleri tek şey hayatları olabilir ama o korkuyu da ancak kitle eylemleri ve grevlerinde aşarlar. O zincirler ancak dövüldükleri yerlerde kırılabilir. İşçi sınıfını ücretli köle durumuna düşüren yer işyerleridir. Kapitalizmi var eden şey meta üretimidir. Bu nedenle özgür bir toplum ancak yaşamı kolektif olarak üretenlerin sermaye çıkarına işleyen çarkları kırması ile mümkün olabilir.

Özdeş Özbay

[email protected]


Bültene kayıt ol