İngiltere’de işçi sınıfının büyük çoğunluğu maaşlarda yapılan kesintilere karşıdır. Fakat halkı temsil ettiğini iddia eden üç büyük partinin üçü de bu kesintilerin zorunlu olduğunu anlatır.
Bu, çok şaşırtıcı bir durum değil. Genellikle politikacılar böyle yapar zaten; yani onlara oy verenlerin taleplerini, isteklerini görmezden gelir.
Fakat politikacıların böyle davranma nedeni kötü, rezil insanlar olmaları değildir. Bunun nedeni kapitalizmde var olan demokrasinin biçimidir.
Yaygın demokrasi anlayışı, halkın özgür seçimlerde oy kullanarak temsilcilerini seçiyor olmasını ifade eder. Bunun adı parlamenter demokrasidir.
İşçiler, haklı olarak, kendi demokrasi anlayışlarını genişletmek için mücadele ederler. Haklarımızı genişletme mücadelesi, işçi sınıfı mücadelelerinin çok önemli bir parçasıdır.
Fakat bu, parlamenter demokraside insanların, genellikle söylemleri birbirine çok benzeyen adaylara oy vermesi ile sınırlıdır. Üstelik bu adaylar seçilir seçilmez, seçim kampanyası boyunca bulundukları vaatleri bir kenara atarlar.
Bir politikacı, kendisine oy verenlerin haklarını savunsa bile, kısa süre sonra gerçek iktidarın seçilmiş temsilcilerde değil zenginlerde olduğunu anlar.
Örneğin demokratik bir şekilde seçilmiş parlamento, ekonomiyi kontrol etmez. Ekonomi seçilmemiş patronların elindedir.
Sanayi, finans, sosyal hizmetler, hukuk, polis gücü, medya gibi gerçekten önemli olan alanlarda zenginler hiçbir zaman sorumlu tutulmaz.
Yolsuzluk ve örtbas etme, kapitalizmin doğasında vardır. Bu sistemin demokrasisi çok dar bir demokrasidir. Bu yüzden, oy verme hakkı mücadelesi egemen sınıflara yönelik bir mücadeleyi gerektirmiş olsa da, evrensel oy hakkının kendisi aslında kapitalizme meydan okumaz.
Ancak tarih bize, bu çok sınırlı demokrasiden çok daha fazlasını kazanabileceğimizi gösterir. İşçi sınıfı mücadelesinin yükseldiği zamanlar, bize daha geniş bir demokrasinin olanaklarını da sunar.
İlham kaynağı
Paris Komünü, işçi sınıfı mücadelesi tarihindeki en ilham verici ve büyük mücadelelerden biridir. Komün deneyimi bize, işçilerin hakları için verilen mücadelenin gerçek demokrasi ile yakından bağlı olduğunu gösterir.
1871’de kurulan komünde temsilciler herhangi bir zamanda değiştiriliebiliyor ya da geri çağrılabiliyordu. Komün kuruluncaya kadar polis devletin bir aracıydı. Ancak Komün kurulduktan sonra polise atfedilen bütün politik anlamlar ortadan kaldırıldı ve polis gücü de istendiği zaman geri çağırılabilen bir organa dönüştü.
Yargı organlarının bağımsızlığı saçmalığına son verildi ve onlar da seçilen ve istenildiği zaman geri çağrılan kurumlara dönüştürüldü.
Bütün Komün üyeleri işçilerle aynı maaşı alıyordu ve devlet görevlilerinin sahip olduğu bütün ayrıcalıklara son verildi.
Rusya’da 1905’te ve 1917’de gerçekleşen devrimler sırasında işçi konseyleri ve Sovyetler ortaya çıktı. Bunlar da işçi sınıfının kendi örgütlenme biçiminin bir başka örneğini teşkil ediyordu. Bu devrimler, demokrasiyi hayatın her alanına taşıdı. Yargıçlardan askerlere kadar herkesin ayrıcalıkları ve aldıkları maaşlardaki eşitsizlik ortadan kaldırıldı.
Bütün resmi görevliler, kendilerini seçenlerin isteklerini yerine getirmedikleri taktirde görevden alınabiliyordu.
Sovyetler, sıradan insanların bundan sonra neler yapılacağı konusunda tartıştıkları ve kararlar aldıkları organlardı.
Ekim Devrimi’nden hemen sonra, Sovyet hükümeti bütün ezilen ulusların özgürlüklerini tanıdı ve Rusya halklarının eşit ve bağımsız olduğunu ilan etti.
Özgürlükler
Sovyet hükümeti, Rusya’yı Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkardı ve dini özgürlükleri korudu. Kadınların özgürlüğü öncelikli konuydu. Hükümet, devlet destekli çocuk bakımı hizmeti verdi ve kürtaj hakkını tanıdı. Kadın ve erkek işçiler arasındaki ücret eşitsizliğini ortadan kaldırdı.
Rus Devrimi bir başka şeyi daha kanıtladı –işçi sınıfı ancak kendi mücadelesi yoluyla bir şeyleri değiştirmeyi başardığında toplumu yönetebileceğine ikna olur.
İşçi sınıfı tarafından örgütlenen bu yeni toplumun temelinde doğrudan katılım, kendi eylemini gerçekleştirmek ve demokratik karar alma süreci bulunuyordu.
Fakat günlük iş döngüsü, böylesi bir mücadelenin önünde engeldir. İşçi sınıfının kolektif mücadele gücünü görmesini önler.
Direnişin olmadığı dönemlerde, işçi sınıfının öncüleri bile değişimi sağlamanın tek yolunun dört beş yılda bir gidip oy vermek olduğunu düşünür.
Devrimciler ise işçi sınıfının gerçek özgürlüğe ancak öncelikle kendilerini özgürleştirerek ulaşabileceklerine inanır. İşçiler karar verme, tartışma, müzakere süreçlerine doğrudan katılmalıdır.
Kapitalizmde bütün demokrasi biçimleri, gerçek demokrasinin değerini azaltır çünkü seçmenler atomize olmuş bireyler olarak oy verir.
Onların seçtikleri kişiler ise seçildikten sonra kendilerine oy verenlerden çok daha yüksek bir mevkiye ve maaşa sahip olur.
Parlamenter demokrasi, işçi sınıfına demokrasi getirmez ve bu yüzden seçim dönemlerinde bazı insanlar oy vermez.
Fakat bu durum, işçi sınıfının tarih sahnesine çıkmasıyla hızla değişebilir.
Gerçek demokrasi, sıradan işçilerin iradesini yansıtarak, sadece temsilcilerin politikalara karar veren kişiler olmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda onları bu politikaları hayata geçiren kişiler hâline getirir.
Ve ona oy verenleri temsil etmeyen seçilmişler kolaylıkla görevden alınır.
Gerçek demokrasi işte budur.
Dave Hayes