Barış mı? Ne barışı? Kapitalizm içinde barış olmaz, sınıf çelişkileri ortadan kalkana kadar barış asla gerçekleşemez. Bugün barış isteyenler, bilerek veya bilmeyerek kapitalist görüşleri işçi sınıfına yaymakta, işçi sınıfının mücadelesini geriletmektedir. Ne barışı! Devrim savaştan geçmiyor mu?
Bu görüşler kendilerini marksist ve devrimci olarak adlandıran çeşitli çevreler tarafından sık sık dile getiriliyor. Kürt halkının yıllardır verdiği kararlı ve ısrarlı barış mücadelesi yine bu çevreler tarafından küçümseniyor, Kürt halkına savaşmaları yolunda akıl veriliyor. Oysa devrimci tutum bu noktada tam da Kürt halkının barış mücadelesini koşulsuz olarak sahiplenmek, desteklemek ve yükseltmek, bunun için en kararlı mücadeleyi vermektir.
Bölünmüş işçi sınıfı
Marx, 1870 yılında İngiltere'de işçi sınıfının durumunu analiz ettiğinde, işçi sınıfının İngiliz ve İrlandalı işçiler olmak üzere iki düşman kampa bölündüğünü tespit etmişti. İngiliz işçilerin İrlandalı işçilere duyduğu nefret o kadar büyüktü ki, İngiliz işçiler ulusal düşüncelerini sınıf çıkarlarının önüne koyuyor, İrlandalı işçilerle kapitalist sınıfa karşı mücadele etmek yerine, kendilerini sömürenlerin yanında yer alıyorlardı. Bu yüzden İngiliz işçi sınıfının örgütlülüğü ve mücadelesi çok zayıftı. Marx,"başka bir ulusu ezen ulus özgür olamaz" tezini bu tespitten yola çıkarak geliştirmişti.
Başka bir ulusu ezen ulusun işçilerinin özgür olması, kendilerini bağlayan zincirleri parçalaması ve kendisini sömürenlere karşı ayağa kalkması gerçekten de mümkün değildir. Ezen ulusun işçileri, ezen ulusun egemenlerinin milliyetçi propagandasından çok güçlü bir şekilde etkilenmektedir. Egemenler, günün 24 saati ve haftanın 7 günü boyunca, işçi sınıfına ezen ulusun ne kadar güzel ve köklü geleneklere sahip olduğunu, tarih boyunca ne kadar güçlü ve görkemli bir yerde durduğunu, damarlarında akan kanın ne kadar asil ve diğer uluslardan ne kadar üstün olduğunu anlatmaktadır.
Anlattığı sadece bu değildir ama. Ezilen ulusun, ya da diğer ulusların ne kadar kötü ve düşman olduklarını da anlatır aralıksız olarak. Ezen ulusun işçilerini bu şekilde ezilen ulusun işçilerine karşı kışkırtır, birlikte mücadele etmelerinin önüne set çeker.
İşçiler arasında kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilmiş "ulusal" düşünceleri yayarak işçi sınıfının mücadelesini bölmek, egemen sınıfın neredeyse en başından beri kullandığı güçlü bir silahtır. Egemen sınıf, ezilenlere aynı gemide birlikte yüzdüklerini, aralarında bir fark bulunmadığını, geminin zarar görmesi durumunda gemide bulunan herkesin aynı şekilde olumsuz etkileneceğini anlatır. Bu gemi vatan, içindeki yolcular da millettir. Diğer milletler ise gemiye ve içindekilere zarar vermeye çalışan düşmanlardır. İşçi sınıfının damarlarına günün 24 saati kesintisiz olarak zerk edilen bu düşünce, işçilerin ortak mücadelesinin önündeki en büyük engeldir. Çünkü "öteki" olan düşmandır.
Milliyetçi zehir
Marx, analizinde işçilerin milliyetçi duyguları nedeniyle birbirlerine düşmelerinin sadece kapitalistlerin farkına vardığını görmüştü. Marx'ın 1870 yılında yaptığı bu tespit, bugün de geçerliliğini aynen koruyor. Türkiye egemen sınıfının Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşın en önemli nedeni, Türkiye işçi sınıfının bilincini bulandırmak, baş düşmanının kapitalist sınıf değil de Kürt halkı olduğu fikrini işçiler arasında yaymaktır. Bu durum Kürt ve Türk işçilerin birlikte kapitalist sınıfa karşı mücadele etmesini zorlaştırmaktadır.
Çok eskiye gitmeye gerek yok, Erdoğan'ın Kürt halkına karşı savaşı tekrar canlandırdığı Temmuz ayından önceki çatışmasızlık döneminde, işçi sınıfının mücadelesinde hatırı sayılır boyutlarda bir yükselme yaşanmıştı. Demir-Çelik ve otomotiv sektörleri başta olmak üzere pek çok alanda grevler gerçekleşmiş, hükümet ulusal güvenliğe zarar verdiği gerekçesiyle bu grevlerin bir kısmını ertelemek zorunda kalmıştı. Kürt halkına savaş açılmasıyla, Kürt şehirlerinin kuşatılması, topa tutulmasıyla birlikte grevler bıçakla kesilmiş gibi son buldu. Sadece bu örnek bile ezilen ulusa karşı ezen ulusun yürüttüğü savaşın işçi sınıfının mücadelesine verdiği zararı ortaya koymaktadır.
Barış ve devrim
İşçi sınıfının damarlarındaki milliyetçi zehrin etkisi, barış ortamında hızla azalabilir. Barışın gerçekleşmesiyle birlikte egemen sınıf tarafından işçi sınıfının bilincini bulandırmakta kullanılan milliyetçi propagandalar etkisini yitirecektir. Asgari ücretin neden açlık sınırının bile altında olduğu sorusuna verilen "Kürtler yüzünden" cevabı, artık kimseyi tatmin etmeyecektir. Yoksulluğun, sefaletin, kötü düzenin sorumlusu olarak gösterilen savaş durumu ortadan kalktığı için, işçi sınıfı neden yoksulluğun hâlâ aynı şekilde sürüp gittiğini sorgulamaya başlayacaktır. Ya da neden bu kadar büyük bir orduya gerek olduğunu, neden bu kadar fazla silah alındığını, vergilerin neden işçi sınıfının hayat şartlarının düzeltilmesine harcanmadığını düşünmeye başlayacaktır.
Bu, Türkiye egemen sınıfının en büyük korkularından biridir. Barış kelimesinden bu kadar rahatsız olmasının sebebi budur. Barış ortamı işçiyi istediği gibi sömürmesine engel olacak, işçi sınıfının kendisini bağlayan zincirleri daha kolay parçalamasını sağlayacaktır.
Geride bıraktığımız cumartesi günü Ankara'da gerçekleştirilmek istenen büyük gösterinin de ana teması barıştı. Barış isteyen binlerce ve binlerce insan Ankara'da tren garının önünde bir araya gelmişti. Göstericilerin arasında hem Kürtler, hem de Türkiye işçi sınıfının üyeleri vardı. Kürt halkıyla Türkiye işçi sınıfının barış için bir araya gelmesi, egemen sınıf için kabul edilebilir bir durum değil. Bu yüzden Türkiye tarihinin en büyük katliamını gerçekleştirdiler.
Dolayısıyla barış mücadelesi, işçi sınıfının zincirlerini kırmak için gösterdiği çabanın ayrılmaz bir parçasıdır. Devrimcilerin şu anki en önemli görevlerinden biri, barış talebini ülkenin batısında da en güçlü bir şekilde yaymaya çalışmaktır. Bu ülkeye barış gelmedikçe işçi sınıfının zincirlerini kırması, ayağa kalkması, devrim ve sosyalizme doğru yol alması mümkün değildir.
Atilla Dirim
(Sosyalist İşçi)