Rusya 1917: Devrim pandemiyi nasıl püskürttü?

22.05.2020 - 17:30

​Devrim yapmış bir toplum salgın hastalıkların üstesinden nasıl gelir?

1917’deki Rusya bir ipucu verebilir. Ekim ayında Bolşevik parti önderliğindeki işçi sınıfı, iktidarı bir devrimle aldı. Hemen ardından Avrupa’nın büyük bir kısmını süpüren hastalık dalgasıyla baş etmek zorunda kaldılar. 

Sonraki dört yıl boyunca kolera, çiçek hastalığı ve “İspanyol Gribi”nin yıkıcı etkileri oldu. Ancak en büyük tehdit tifüstü. Antibiyotikten önceki zamanlarda tifüs, enfekte olanların üçte biri için ölümcüldü.

Hastalık vücut bitinin bağırsağında yaşayan bir bakteriden yayılıyordu. Böcek, konakçısının giysilerinde yaşar ve kirli, aşırı kalabalık, zayıf hıfzıssıhha ve hastalık koşullarında çoğalır. 

Birinci Dünya Savaşı mükemmel bir üreme alanı sağladı. Bitler, üniformalarını kapladıkları askerler cephede ilerleyip geri çekilirken onlarla seyahat ediyordu.  

Daha sonra yıkık şehirlerin sakinlerine, harap kırsal bölgelere ve savaş esirleri kamplarına yayıldılar. Doğu Avrupa boyunca milyonlarca insan enfekte oldu.

Rusya’da devrimden sonra “Beyaz” ordular yeni işçi toplumunu ezmekte kararlıydı. İç savaş başlatmak için 14 ülkenin işgalci güçleriyle ittifak kurdular. 

Açlık çeken çok sayıda insan yağmacı ordulardan kurtulmak için kaçarak, zaten tıka basa dolu ve insani barınmanın yok edilmiş olduğu şehirlere akın etti. Bitler refaha kavuştu.

1919’da devrimci lider Lenin’in sağlık işçilerinin bir toplantısında şöyle dediği söylenir: “Tüm dikkatler bu sorunun üzerine, yoldaşlar. Ya bitler sosyalizmi fethedecek ya sosyalizm bitleri.” 

Ancak bu kolay değildi. Rusya 1914’te ekonomik olarak geri kalmış bir ülkeydi ve savaş, iç savaş modern sanayiyi büyük ölçüde yok etmişti.

Sovyet olarak adlandırılan demokratik işçi konseyleri tarafından yönetilen Rusya toplumu, bu meydan okumayla başa çıktı. İşçi kontrolü altında artık ücretsiz olan sağlık hizmetleri kamulaştırıldı ve merkezileştirildi. Bu, tifüsten bir kurtulma planı geliştirilmesinde çok önemliydi. İlk görev, sağlık tedbirlerini kitlesel olarak artırmaktı.

Gazeteci Jakob Friis pandeminin ortasında Rusya’ya seyahat etti ve eczadan sorumlu örgütlenmeden Dr. Pervukhin ile bir röportaj yaptı.

Koşullar

Dr. Pervukhin “Eczanelerin kamulaştırılmasının sonucunda, ilaç malzemelerimiz yetersiz olsa da adil bir şekilde dağıtıldı. Tüm dış zorluklara rağmen, sağlık koşulları geçen yıl daha iyi hale geldi” diyordu.  

“İlaçlar için yeni fabrikalar kuruldu ve büyük depolara spekülatörlerden el konuldu. Herhangi bir kapitalist hükümet için, halk sağlığını bu kadar iyi korumak imkânsız olurdu. İspanyol gribinin üstesinden gelmek konusunda, Batı dünyasına göre daha iyiydik. Eski günlerde olduğundan çok daha büyük bir güçle salgınlarla savaşır durumdayız.”

Friis 1917’den sonra, devrimci partilerin enternasyonal örgütlenmesi Komintern’e katılan Norveç İşçi Partisi’nin bir üyesiydi. O ve Bolşevik görüşmecisinin iyimser beyanlarda bulunması beklenebilir. Ancak açıklamalarının birçoğu 1993’te ABD’li bir profesör tarafından yazılan makalede doğrulanıyor. 

“Toplumu eğitmek için yaygın bir çaba gösterildi. Özel sergilerin olduğu tren vagonları Sovyet kontrolü altındaki bölgeleri turladı. Kasım 1919’a gelindiğinde, dezenfeksiyon ekipleri günde 40-50 bin yolcuyu Moskova tren istasyonlarında tedavi ediyordu. Nihayetinde Sovyet hükümeti tifüs hastaları için 250 bin yatak sağladı ve demiryolu ile su yolları boyunca 300 izolasyon ve dezenfeksiyon istasyonu inşa etti.  Askerî birlikleri bitlerden arındırmak için orduda yüzlerce banyo ve dezenfeksiyon müfrezesi oluşturuldu. Etkili önlemleri araştırmak ve genişletmek için laboratuvarlar kuruldu” diye yazan K. David Paterson şöyle devam ediyor; “Bit temizliği bit kitlelerinin kökünü kazıdı. 5 santimetrelik ölü bit tabakası Kızıl Ordu dezenfeksiyon odalarından birinin zeminini kaplıyordu. Bit temizliği, izolasyon ve eğitim, şüphesiz salgının nihai olarak bertaraf edilmesine katkıda bulundu”.

Sağlık tesislerinin genişletilmesine ek olarak Bolşevikler, işçi sınıfı hayatının konut ve okul gibi diğer alanlarının iyileştirilmesine de çabaladılar. Bu, zaman aldı.

1919’da Sovyetlerin gazetesi şöyle yazıyordu; “Binlerce işçi hâlâ bodrum ve tavan aralarında yaşıyor. Ölüm Meleği hâlâ şehirlerin banliyölerinde yürüyor ve korkunç eliyle işçi konutlarını gösteriyor.” En önemlisi; anti-tifüs önlemleri sadece yukarıdan dayatılmadı. Bu önlemler işçi örgütlenmelerinin bir ağına bağlıydı ve onlar tarafından yerine getirildiler. 

İşçi denetimi

Şehirler ve büyük köylerdeki “Salgınlarla Savaş için İşçi Komiteleri” 1918 gibi erken bir tarihte kurulmuştu. Görevleri; lojmanları ve kamu enstitülerini teftiş etmek, halka temizlik eğitimi vermek, sabun dağıtımı ve bitlerle mücadeleydi. Parti, sendikalar, kadın örgütlenmeleri ve gençlik gruplarının tamamı hastalığa karşı mücadeleye katıldı. İşçi ve köylülerin kendisi olan bu komitelerin temsilcileri, nüfusun daha geniş kesimlerine bilimsel bilgileri aktardı. 

İşçi sınıfının bu müdahalesi hastalığın yenilgisinin merkezinde yer aldı. Sağlıktan resmî olarak en üst düzeyde sorumlu olan yetkili Nikolay Semaşko, 1920’de şöyle yazıyordu; “Tifüs ve kolera salgınlarının en çok işçi ve köylü komitelerinin yardımıyla durdurulduğunu söylemek abartı olmaz. Halk Sağlığı Komiserliği bu fakirleşmiş ve harap edilmiş ülkede var olan sayısız zorluğun üstesinden ancak toplumun desteğini ve yardımını temin ederek gelebilir.”

Rusya’da tifüs kaynaklı ölüm sayısı, 1918 ve 1922 yılları arasında, muhtemelen 2 milyondan fazlaydı. Kızıl Ordu’nun devrimci lideri Leon Troçki’nin babası da ölenler arasındaydı. Ancak işçi devleti ölüm oranlarını geriye itti. Paterson’ın yazdığına göre; “Sağlık otoritelerinin düzenli saldırıları altında tifüs 1922 sonrasında önemli ölçüde geriledi.” Ancak bit istilaları ve tifüs, Josef Stalin liderliğindeki bürokratik karşı devrim işçi iktidarını boğazlayınca geri döndü. 

Kamp

İşçi ve köylülerin yoğun sömürüsü, işçi demokrasisinin her bir unsurunun imhasıyla birlikte, özellikle de hapishane kamplarında tifüsün artmasına neden oldu.

Söylendiğine göre, tifüs 1938’de Kolima bölgesindeki tek bir kampta on binlerce mahkûmu öldürmüştü. Hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, devrimin özü Stalinizm tarafından alaşağı edildi.

Bunların hiçbiri 1917’den sonra ilk yıllardaki başarıları ortadan kaldırmamalı. 1920’de tifüsten ölmeden birkaç gün önce, devrimci gazeteci John Reed, durumu özetleyen bir makale yazdı. Reed’in de vurguladığı gibi savaşın ve kıtlığın ortasında Bolşevikler salgınlarla mücadelede, bir yüz yıl sonrasının en zengin ülkelerinden daha bilimsel, etkili ve demokratik politikalar geliştirmiştir.

Bu yüzden, yoksulluğun ve salgınların kapitalist toplumu yerine sosyalizm için mücadele ediyoruz. 

Charlie Kimber

Socialist Worker’dan çeviren Meltem Oral



Bültene kayıt ol