İngiltere'de yayınlanan Socialist Worker gazetesinin yazarlarından Esme Choonara, işçilerin öncülük etmediği ve diğer grupların da kendi gündemlerini takip ettiği bir döneme bakıyor.
Marksizm, gerçeklerin kendini ona uydurması gereken bir değişmez kurallar bütünü değildir. Dünyayı anlayabilmek ve değiştirmek için bir araçtır. Gerçekler, her zaman beklenmedik sürprizler ve yeni görevler doğurur. İkinci Dünya Savaşı yılları sonrasında, sürekli devrim teorisinin başına da bu gelmiştir.
Troçki, işçi sınıfının tek gerçek devrimci sınıf olduğunun göstergesi olarak, 1905 ve 1917 devrimlerinde edindiği deneyimleri yazmıştı. Yalnızca işçi sınıfının demokratik değişimler için mücadele edebilecek ve eski düzeni ortadan kaldırabilecek yeteneğe ve kolektif güce sahip olduğunu savundu. İşçiler, bunu yaparken de kapitalizmin sınırlarıyla karşı karşıya gelecek ve kendilerini enternasyonal sosyalizm için mücadele ettikleri bir "sürekli" -devam eden- devrimin içinde bulacaklardı.
Fakat her şey tam olarak bu şekilde gelişmedi. Bunun yerine, 1940'larda başlayıp devam eden, yine eski düzenin devrildiği, ama işçilerin daha az rol oynadığı bir dizi devrim ve ulusal özgürlük mücadelesi gerçekleşti.
1949'da Mao Zedong'un Çin'de öncülük ettiği başarılı devrim, aslında kırsal bölgelerdeki köylülere dayanıyordu. Komünist etiketi taşıyan Mao'nun tüm gücüne rağmen, bu, sınıf ve sömürünün ortadan kaldırıldığı sosyalist bir devrim değildi.
Yine 1959'da, Küba'da Fidel Castro ve Che Guevera öncülüğünde gerçekleşen devrim de büyük ölçüde işçi sınıfını bertaraf etti. İşçiler devrimi desteklemiş olabilirler, ancak kesinlikle belirleyici bir rol oynamadılar. Bunun yerine, devrim, çoğunluğu orta sınıf kökenli küçük bir gerilla grubu tarafından yürütüldü.
İkinci Dünya Savaşı yılları sonrasında da aydınlar, öğrenciler, avukatlar ve benzerleri önderliğinde gerçekleşen bir dizi ulusal kurtuluş mücadelesi verildi.
Peki ne oldu, Troçki'nin teorisi yanlış mıydı?
Sosyalist İşçi Partisi'nin kurucusu Tony Cliff, Troçki'nin teorisinin büyük bir kısmının hâlâ doğru olduğunu savunuyordu.
Kapitalist sınıfın bütünü, kuşkusuz, gerçek bir değişimden -mücadeleye öncülük edemeyecek kadar- çok korkuyordu. İşçiler, hâlâ sosyalizmi getirebilecek tek sınıftı. Fakat devrimcilerin tutumları değişti.
Kararlılık
Ulusal mücadelelerin liderleri kendilerini Marksist olarak görüyorlardı ve bir şekilde bağımsızlık için mücadele edecek -kapitalist sınıfın yoksun olduğu- kararlılığa sahiplerdi. Fakat, Lenin ve Troçki'nin işçi enternasyonalizmini çarpıtarak tepeden inmeci bir ulusal kalkınma yöntemi haline getirmiş olan Stalinist geleneğe bakıyorlardı.
Cliff, bu süreci "aksayan sürekli devrim" olarak tarif etti.
Yıllar sonra, Stalin'in etkisi henüz azaldığında, Marks ve Troçki'nin teorisinin temel unsurları aynı kalmıştı: Devrimci mücadeleye önderlik edebilecek bağımsız bir siyasi güç olarak işçi sınıfı mücadelesinin önemi.
Bu durum bugün için de önemini korumaktadır, çünkü hâlâ işçiler sosyalizmi kurabilecek ve sınıflı toplumu tümüyle kaldıracak güce sahip olan tek gruptur.
İşçiler için, herhangi bir değişim kolektif olmalıdır. Eğer bir grup köylü, toprağa el koyacaklarsa, bunu kendi aralarında bölüşerek yapabilirler. Ancak işçiler çalıştıkları fabrikayı ele geçirirlerse, yine burada çalışmak zorunda kalacaklardır. Çalıştığınız işi ve bir kısım makineyi öylece kendi üzerinize alamazsınız. Yani işçi iktidarı, sosyalizmin temel ilkesi, kolektif mülkiyete dayanır.
Sol için yolun sonu açıktır. Dünyanın her yerinde, değişimin gerçekleşmesi için işçiler mücadelenin merkezinde olmalıdır. Bu durum daha gelişmiş ülkelerde olduğu kadar, gelişmemiş ülkeler için de geçerlidir. Mücadele içindeki işçiler, harekete küçük esnafları, köylüleri ve ezilen gruıpları katabilir. Diğer mücadelelere ekonomik ve politik ağırlığını verebilir.
Bu, bugünkü "sürekli devrim" teorisinin bir yüzüdür. Diğer yüzü ise enternasyonalizmdir. Kapitalizm küresel bir sistemdir ve bir ülkede yaşanan gelişme veya mücadele dünya kapsamında görülmelidir.
Bir örnek olarak, Filistinlilerin kurtuluşu, Ortadoğu'daki tüm işçilerin mücadelesine bağlıdır. Herhangi bir devrimin hayatta kalması, tüm dünya geneline yayılmasına ve "sürekli" olmasına bağlıdır. Bugün dünyada, kendilerini sömüren ve yoksullaştıran bu sistemden kurtulma isteğini paylaşan milyonlarca işçi var.
Ama, işçilerin kapitalizmden kurtulma isteği tek başına, otomatik olarak radikal bir değişimi mümkün ve hatta çekici dahi kılmayacaktır. Ne yapılması gerektiği konusunda her zaman bir tartışma vardır ve bu tartışma siyaset, mücadele ve örgüt hakkındaki sorulara indirgenir.
Esme Choonara
(Özge Pehlivan, Socialist Worker'dan çevirdi)