Enternasyonal Sosyalizm 11. sayı çıktı!

20.10.2022 - 12:14

Enternasyonal Sosyalizm teorik-politik derginin “Felaketler ve Devrimler Çağı”  başlıklı 11. sayısı çıktı.  

Yeni sayıda neler var?

Başta yer alan iki metinden birincisi, Enternasyonal Sosyalizm dergisi Yayın Kurulu’nun bir parçası olduğu Uluslararası Sosyalist Akım’ın İtalya seçimlerinden sonra ve faşist yükseliş karşısında yayınladığı, faşizme karşı mücadeleye dikkat çeken uluslararası bir çağrıdır.

İkinci metin ise Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’nin (DSİP) önümüzdeki yıl gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine ilişkin çağrısıdır. Bu çağrıyı, seçimlere ilişkin genel yaklaşımların dışında görüp önemsediğimiz için yayımlamayı doğru bulduk.

Derginin ilk makalesi, Şenol Karakaş’ın kaleme aldığı “Felaketler ve devrimler çağında reformizm ya da devrimci alternatif” başlıklı yazı. Karakaş, çağdaş kapitalizmin kendi ürünü olan krizlere yanıt üretemediğini, felaketlerin toptan bir yok oluşla sonuçlanmaması için reformist ve milliyetçi alternatiflerin yetersizliğini görmek gerektiğini vurguluyor ve sosyalist bir alternatifin inşasına dair bir tartışma başlatıyor.

Joseph Choonora ise “Ukrayna'daki yıkım: NATO, Rusya ve emperyalizm” başlıklı makalesinde Putin’in işgal emrini, küresel kapitalizmin emperyalist çelişkileri açısından ele alıyor ve Batı’nın Rus işgalini hangi açılardan bir fırsat olarak gördüğünü de değerlendiriyor.

“Marksizm ve savaş” makalesinde Çağla Oflas, savaş kavramına Marksistlerin yaklaşımını, çeşitli savaşlara karşı farklı siyasi tutumları tartışarak özetliyor. Yazının önemli bir vurgusunu da I. Dünya Savaşı’nda dönemin sosyalistlerinin savaşa karşı tutum konusunda yaptıkları tartışmaların sol milliyetçilik bağlamında ele alınması oluşturuyor.

“Emperyalizm, savaş ve Avrasya fay hattı” başlıklı geniş kapsamlı makalesinde Rob Ferguson amacını şöyle özetliyor: “Bu makale Soğuk Savaş’ın bitmesinin ardından Rusya ve Batı arasındaki emperyalist rekabetin yeniden ortaya çıkışını ele almayı amaçlıyor. Demir Perde olarak adlandırılan hattın ortadan kalkması yeni bir fay hattının ortaya çıkmasına neden oldu; bu hat batıda Balkanlarda devasa bir kavis çizerken, doğuda Orta Asya’ya ve Çin’e uzanıyordu. Bu Avrasya fay hattında dünyanın üç nükleer silah sahibi kampı buluşuyor: Atlantik ittifakı, Rusya ve Çin. Ayrıca hem yükselen iki alt-emperyalizm olan Türkiye ve İran hem de diğer bölgesel güçler, muazzam ekonomik, jeostratejik ve jeopolitik öneme sahip bir bölgede kendi ekonomik ve jeopolitik çıkarları için mücadele ediyorlar.” Makale son Ukrayna işgalini geniş bir tarihsel perspektifle ele alıyor.  

Deniz Güngören’in kaleme aldığı “Ege’de Barış, Hemen Şimdi!” başlıklı makalede ise Ege’de tırmandırılmakta olan gerilim, bir jeo-stratejik rekabet alanı olarak geçmişinden günümüze detayları ve arka planında yaşanan gelişmelerle ele alınırken tarihsel kırılma anları gösteriliyor, Mavi Vatan tezinin bu gerilimi tırmandırmada oynadığı rol inceleniyor. 

Judith Orr’un Nisan 2022’de gerçekleşen seçim sonuçlarından yola çıkarak Fransa’da sınıf mücadelesine ve faşist tehdidin hangi arka plan nedeniyle etki alanını genişlettiğine değinen "Fransa: Bölünmüş bir ülke" makalesi, Eylül ayında İtalya’da faşist partinin yükselişiyle birlikte ele alındığında daha da önem kazanıyor.

Nevzat Onaran “Çeyrek Asırda 5 Kırım Yapan Rejime Ne Diyeceğiz?” başlıklı makalesinde “Türkiye Türklerindir!” ırkçı politikasının yol açtığı tasfiyeleri şöyle özetliyor: “1910’larda zuhur eden bu ırkçı politikanın 2022’deki Türkçesi “yerli ve millî”dir. İcrasını demografik yapının 1915’teki ve 2022’deki fotoğrafına dikkatli bakmakla görebiliriz. Hıristiyan ve Museviler canıyla malıyla tasfiye edildi, imha ve asimilasyonla gayri Türk İslam milletlerin Kürtlerin, Arapların ve Türk-Kürt Alevi Kızılbaşların demografik toprak bütünlüğü parçalandı. 1915’ten 1940’a çeyrek asırda devletin dâhili harbiyle Anadolu halkları beş kez kırıldı; yüz binlerce insan öldürüldü ve toprağından kopartıldı ve can pazarında kalanlar da Sünni İslamlaştı/Türkleşti.” Yazar, adı geçen dönemi mercek altına aldığı titiz çalışmasında ‘yapısal ırkçılığın” kökenlerini de netleştiriyor.

“Cumhuriyetin kuruluş döneminde ekonomi politikaları” başlıklı makalesinde Faruk Sevim ise, Kemalizm’in ilk dönemlerinin, sermayenin geliştirilip güçlendirilmesi açısından, özellikle işçi sınıfı aleyhine işleyen politikalarını tartışıyor. Tartışmanın bir yanını da kuşkusuz yüz binlerce Ermeni’nin, Rum’un, Süryani’nin, Yahudi’nin malına el koyan rejimin inşa ettiği kaynak transferinin büyük sermayenin şekillenmesinde oynadığı rol oluşturuyor.

“Nörobilim Perspektifinden Psikanaliz (Ve her İkisininkinden Politik Ekonominin Eleştirisi)” başlıklı yazısında Hakan Gürvit, felsefe tarihinde, psikanaliz tarihinde, güncel nörobilimsel gelişmeleri de ele aldığı makalesinde Marksizm’in bütün bu alanlarla kurduğu bağa dair bir tartışma yapıyor.

Tibet Şahin, “Georges Sorel Üzerine” başlıklı makalesinde Sorel’in hem işçi sınıfı hareketinin geleneğinde hem de felsefe tarihinde oturduğu çelişkili bağlamı tartışmaya açarak “Sonuç” bölümünde şu yorumu yapıyor: “Lukacs, Bergson-Nietzsche-Sorel-Mussolini zinciri içerisinde manevi bir bağ olduğunun doğru bir şekilde farkındadır. Kendi dönemindeki pek çok kişiyi yeterince sosyalist olmamakla ve burjuva kültürünü sürdürmeleriyle yermiş olan Sorel’in ta kendisi, Lukacs tarafından küçük burjuvanın irrasyonel isyancılığının örneği haline getirilir. Hataların tarihselliğinde felsefi değerler bulmaktan yanayım. Bu hataların kavramsal motiflerinde tüm insanlığı saran çelişkileri ve metafiziğin aşılamaz mesafesinde ortaya çıkan yeni açılımları görüyorum.”

Enternasyonal Sosyalizm'in 11. sayısını okumak ve indirmek için görseli tıklayın:



Bültene kayıt ol