Aşırı sıcaklıklar ‘katlanılabilir sınırları’ aştı

21.07.2022 - 08:40

Avrupa yanıyor. İngiltere ve İskoçya 40C’ye ulaşan yakıcı sıcakları gördü, Londra resmen alevlere teslim oldu. Fransa, Portekiz (sıcaklık 47C’ye ulaştı), İspanya ve Yunanistan’da orman yangınları kontrolden çıktı ve yine on binlerce dönüm ormanlık arazi kaybedildi. 30 binden fazla insan söndürülemeyen yangınlar yüzünden tahliye edildi, 1000’den fazla kişi ısı stresine girerek yaşamını kaybetti.

Sıcak hava dalgaları şimdi de kuzeye ilerliyor. Sırada Belçika, Hollanda ve Almanya var. Almanya şimdiden 41C’yi gördü bile. Çin’de ise bazı bölgelerdeki sıcaklık değerleri 42C’ye ulaştı.

Sıcak hava dalgaları, siyasi yönetimlerin dünya halklarını değil, fosil yakıt endüstrisini seçmiş olmasının bir sonucudur.

Bundan sadece üç ay kadar önce, Ukrayna’daki savaşı bahane eden Joe Biden, Avrupa ile 2030'a kadar Amerikan fosil yakıtlarına uzun vadeli talebi garanti edecek bir anlaşma yaptığını duyurmuştu. Aynı günlerde, 28 fosil yakıt devinin 2022'nin ilk üç ayında 100 milyar dolara yakın birleşik kâr elde ettiğini öğrendik. Shell ve Exxon 2021'in aynı dönemini neredeyse üçe katladılar. BP ise 6,2 milyar dolar ile son on yılın en yüksek ilk çeyrek kârını açıkladı.

Halihazırda 400’den fazla fosil yakıt çıkarma projesi var. Guardian gazetesi tarafından yapılan bir araştırma, yeni petrol ve gaz projelerine yönelik planlar da yaptıklarını, önümüzdeki yedi yıl içinde Çin'in son on yıldaki CO2 emisyonuna eşdeğer yoğunlukta sera gazı üretileceğini gösterdi.

Kapitalizmin uygarlığa yönelik açık bir tehdit olduğu ortada…

Sıcak hava dalgaları bir yandan yakıp yıkarken diğer taraftan hava kirliliğini körüklüyor, gıda ve su krizlerini büyütüyor. Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi (UNCCD), ölümcül sıcak hava dalgalarının 2,3 milyardan fazla insanı su stresiyle de karşı karşıya bırakacağını tahmin etti.

Fakat aynı zamanda insan vücudunun dayanabileceği sıcaklık ve nem sınırları da giderek aşılmaya başlandığı için, doğrudan öldürücü bir faktör olarak da işliyor. Çünkü ısınma arttıkça atmosferin nem tutma kapasitesi de artıyor.

Aşırı sıcaklar troposferik havanın ve Yerküre yüzeyinin çok daha fazla ısınmasına yol açar. Buna termodinamik etki deniyor. Sıcaklıktaki ilk artış, atmosferi ve yüzeyi etkileyen diğer termodinamik tepkiler ve geri bildirimleri de doğurur. Bunlar da atmosferin su buharı içeriğini artırıyor. Su buharı geri beslemesi her zaman ilk sıcaklık artışlarını yükseltir, orta ve yüksek enlemlerde yüzeye yakın sıcaklık değerlerini artırır. Sonuç olarak, sıradan termometrelerin ölçemediği bir riskle, yani ısı stresiyle karşı karşıya kalırız.

Nemi ölçemeyen termometreler, insan vücudunun dayanabileceği limitler aşıldığında bile bizlere kuru hava sıcaklığını göstermeye devam eder. Alışılagelmiş ölçümlerde 35C’lik bir bildirim görüyorsak, vücudumuzun kendini soğutma mekanizmasının (terleme) sağlıklı çalışacağı sonucuna varabiliriz. Fakat nemi de hesaba dahil ederek ölçüm yapan bir termometrenin göstereceği 35C'nin alarm zillerini çaldırması gerekir. Aradaki fark şu anlama geliyor; bol su tüketseniz ve gölgede kalsanız bile terleyerek serinleyemezsiniz. Bir araştırmaya göre, altı saat boyunca bu durumda kalacak olursanız – genç ve sağlıklı olsanız dahi- ısı stresine girmeniz kaçınılmazdır. Ve ısı stresi çok çeşitli şekillerde öldürebilir.

Yakıcı sıcakların nem oranı yüksek şehirlerde tecrübe edilmesi işte bu nedenle muazzam bir tehdide dönüşüyor. Asfalt, beton gibi yapı malzemelerinin ısıyı hapsediyor oluşu da şehirlerin daha fazla ısınmasına sebep oluyor.

Vücudumuzun bu ısı ve nem limitlerinin aşılmasına uyum sağlaması söz konusu bile olamaz; sınırın aşıldığı her bölgede ölüm oranları artmaya başlar.

Doğrusu, sınır aşımı daha şimdiden sık sık yaşanır oldu. Örneğin, Güney Asya ve Orta Doğu’daki kıyı bölgeleri ve kentlerde neredeyse her gün, hatta bazı yerlerde her birkaç saatte bir tecrübe ediliyor. Nitekim Avrupa’daki yakıcı sıcaklarda da aşıldı.

Bunun bir anlamı da, giderek etkisini ve sıklığını artıracak olan sıcak hava dalgalarının, dünyanın kimi bölgelerini yaşanmaz hale getireceğidir.

Küresel nüfusunun yüzde 55'i şehirlerde yaşıyor ve bu sayının 2050’ye kadar yüzde 68'e yükselmesi bekleniyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) Altıncı Değerlendirme Raporunun “Değişen İklimde Aşırı Hava Olayları” başlıklı 11’inci bölümünde şöyle söyleniyordu; “Kentleşme, şehirlerdeki aşırı sıcaklık değişikliklerini, özellikle de gece sıcaklıklarını daha da kötüleştirir.” Gece sıcaklıklarının artması, gündüz saatlerinde kendisini serinletemeyen vücudun yeniden toparlanabileceği gece saatlerinde de riskin devam edeceği anlamına gelir.

“Küresel ve kıtasal ölçeklerde, artan küresel ısınma seviyeleriyle birlikte, neredeyse tüm yerleşim bölgelerinde aşırı sıcakların sıklığı ve yoğunluğu artmaya” devam edecek, diyor aynı rapor; “Küresel ısınma 1,5C'de sabitlense bile bu durum değişmeyecek.”

İnsanlığın önünde iki yol uzanıyor; ya ‘aynı tas aynı hamam’ senaryosunu kabullenip bir iklim çöküşünde yok olmaya yüz tutacak ya da gerçek bir değişim başlatacağız.

İklim çöküşünden kapitalizmle çıkış diye bir şey yok ama kapitalizmden çıkış var.

 



Bültene kayıt ol