Koç Üniversitesi Hastanesi’nde çalışan taşeron işçiler baskılara, tacize, mobbinge, ayrımcılığa karşı güvenceli çalışma, insanca yaşam ve kadro talebiyle DİSK’e bağlı Dev-Sağlık İş Sendikası’nda örgütlendiler.
Sendikalı oldukları için işten atılan işçiler hastane önünde direnişe başladılar. Atılan işçiler direnişin 15. gününde taciz, mobing ve baskıların son bulmasını, sendikal hakkın kabul edilmesini ve atılan işçilerin geri alınmasını istiyorlar.
Türkiye’nin önde gelen sermayesi Koç Holding’in bünyesinde çalışan işçilere insanlık dışı çalışma koşulları dayatılmakta. İşçiler Koç Hastanesi’nde bir hiç olduklarını, ne kadar ucuz ve uzun çalışırlarsa, o kadar iyi bir maliyet unsuru olduklarını anlatıyorlar. Öyle ki, 2022 yılının ilk yarısında konsolide bazda toplam 385,9 milyar TL gelir elde eden Koç Holding birkaç kuruşluk poşet çay için işçi atıp, o işçiyi hırsızlıkla suçlayabiliyor.
"Hayaller Hedefimiz" diyerek Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Seferberliği Başlatan Koç Holding bünyesindeki bir hastanede kadınlar sistematik tacize uğruyor. Kadın işçiler tacizci müdürün Rahmi Koç tarafından korunduğunu anlatıyorlar. Demokrasi şampiyonluğuna soyunan Koç Holding’de sendikalaştıkları için işçiler işten atılıyor, taşeron işçilere ayrımcılık yapılıyor. Başörtülü kadınlar kamusal alanda hizmet verme haklarını kazanmalarına rağmen, hastane bünyesinde başı açık çalıştırılıyorlar.
Kenan Güngördü: “Koç Holding’in demokratlığını gördük”
Koç Üniversitesi Hastanesi’nde 11 aydır portör olarak, taşeron statüsünde çalışıyorum. Çalışma koşullarımız çok kötüydü. Arkadaşlarımızın iş koşullarıyla ilgili şikayetleri artıyor ama ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Sendikaya girmeyi önerdim. Bu işte öncülük edecek arkadaşlar ile iletişim kurduk. İşçilerde ciddi bir öfke birikimi olduğunu gördüm. Bize bir kıvılcım lazımdı. O ateşi biz yaktık. Çok kısa sürede 300 çalışanın 128’ini üye yaptık. Sendikalaşmayla birlikte baskılar ve mobing de artmaya başladı. Örneğin günde 18 hastaya bakarken, 26 hastaya bakmaya başladım. Diğer günler 40, 50 hastaya çıktı. Günde neredeyse 50-60 bin adım atmaya başladık. Bize bir temizlik bezinin hesabı bile sorulurken, hastalandığımızda, hastane çalışanı olmamıza rağmen, muayene olamıyorduk. Nöbet zamanları ateşler içinde kalmamıza rağmen, sabah işyeri hekimini beklemek zorunda kalıyorduk. Çünkü aldığımız ücret burada muayene olmaya yetmiyor. Burada çalışıyorsam, kadrolu çalışanlar gibi indirimli ya da ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanmam gerekiyor. Ama hastanede biz hiçtik. Burada ayrımcılık var. Hastanede taşeron işçilerin işe giriş çıkışlarda çantalarının aranması kanıksanmış bir prosedür halinde. Fakat doktor, hemşire gibi kadrolu personellere çanta araması yapılmıyor. Çanta aramaları sırasında bir arkadaşımın çantasından birkaç tane poşet çay bulunması üzerine, arkadaşım hırsızlıkla suçlanarak, 46 kodu ile işten çıkarıldı. Yıllardır çalışan bir işçisinin işine “hırsızlık” gerekçesiyle işine son verebildi Koç Holding! Koç Holding’in de demokratlığını gördük. Taşeron işçiler asgari ücret alıyorlar. Kadrolu işçiler aynı işi yapmamızı rağmen iki kat daha fazla ücret alıyorlar. Kadrolu işçilerle aynı işi yapıyorum; oda temizliyorum, hasta bakıyorum. Ortalama ayda 6.400 lira alıyorum. Kadrolu bir işçi 10.500 lira alıyor. Bizi burada insan yerine koymuyorlar, bir muhatabımız bile yok. Bu nedenle sendikalı olduk ve ilk talebimiz kadro oldu. İşveren bizim silahımızla bize saldırmaya başladı. Arkadaşlarımızı çağırıp, “yılbaşında size kadro vereceğiz, sendikaya gerek yok” vaatleriyle sendikanın önünü kesmeye çalıştılar. Bir yandan da işten çıkarmalar başladı. “İşyerinde hastalandı, işyerinde sakatlandı, performansı düştü” gibi gerekçeler yarattılar. Biz üç işyeri temsilcisi aynı anda çağrılıp, işten çıkarıldık.
Semra Küçe: “Kadınlara yönelik sistematik taciz var”
Hastanede kadın işçiler sistematik bir şekilde müdür tarafından taciz edilmekte. Bu müdür yönetim tarafından korunuyor. Müdürün arkasında Rahmi Koç var. Öyle bir dokunulmazlık zırhı vermişler ki, müdür kendini herkesten üstün görüyor. Toplantılarda kadınlara şöyle hitap ediyor: “Ben sizin kocanızım, sizin sevgilinizim, yeri gelir çocuğunuz olurum, yeri gelir ağabeyiniz olurum, ben ne dersem o olur.” Kadınlar üzerinde sürekli bir taciz söz konusu. Bir kadın arkadaşım depoyu düzeltiyor, müdürün nefesini ensesinde hissediyor. Üyelerimizin çoğu kadın. Kadın çalışanların üzerinde inanılmaz bir baskı ve mobing var. O nedenle örgütlenmek için ilk adımı atanlar kadınlar oldu. Öfkemizi dışarıya aktarmak için bir kanal bulduk aslında. Örgütlendikten sonra toplantılar yapmaya başladık. Bizi başhekime şikâyet ettiler. Bu sefer bize yönelik baskıları arttırdılar. Dört kata bakıyorum. Yaşlı bakımına, sezeryan hastalarına bakıyorum. İnanılmaz bir şekilde iş yükümüzü arttırdılar. Yeni doğan ünitesinde çalışıyorum. Hijyen açısından yeni doğana temizlik çalışana almıyorum. Örgütlendikten sonra başka bölümlere yollanmaya başlandık. Yeni doğanda çalışıp, covid servisine gidiyorum. Hastane yönetimi hijyen kurallarını ihlal ediyor. Enfeksiyon riski oluştuğunda da suçlu durumuna düşüyorum. Bu koşullar hastane çalışanlarını da risk altında bırakıyor. Bunları dile getirdik. “Yapmak zorundasınız” denildi. İşler yetişmeyince bizi suçluyorlar. “neden yetersiz kaldın, organize olamadın” diyorlar. Dört kat bakarken nasıl organize olabilirim? Burada asıl sıkıntı personel eksikliği. Ben aynı anda 30, 40 hemşirenin isteklerini yerine getirmeye çalışıyorum. Karşımıza bir muhatap çıksın, baskılar, mobingler ne zaman bitecek? Birisi bize bir açıklama yapsın istedik.
Taleplerimiz:
- Tacizci müdürün hastaneyle ilişiğinin kesilmesi.
- Sendikalı çalışmanın önünün açılması ve kimseye sendika tercihinden dolayı baskı yapılmaması.
- Atılan işçilerin işe geri alınması.
- Angaryaya, mobinge ve tacize son verilmesi.
- Taşeron şirketler aracılığıyla değil, kadrolu çalışmak.