Avrupa emperyalizmi hâlâ ABD’ye bağımlı

22.09.2021 - 00:53

Batılı egemen sınıfların Taliban’ın Afganistan’daki öngörülebilir zaferine verdiği-kibir, kendini kandırma ve panikle kendini gösteren-tepkisi şaşırtıcıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu, partizanlıkla susturulur.

Demokrat Parti’deki liberal müdahaleciler Cumhuriyetçilerin ikiyüzlü saldırıları altındayken, Joe Biden’ı zayıflatmak istemiyorlar. Ne de olsa 2020’de Afganistan’dan Amerikan askerlerinin çekilmesi konusunda anlaşan kişi Donald Trump’tı.

Batı Avrupa’da ABD’nin geri çekilme kararına gösterilen tepkilerin önündeki engeller kaldırıldı. Liberal emperyalizmin kibri, Brooking Enstitüsü düşünce kuruluşundan Constanze Stelzenmuller tarafından mükemmel bir şekilde özetlenir:

“Çabalar boşa gitmedi. El Kaide sürüldü. Pek çok hayat kıyaslanamaz şekilde iyileşti-her şeyden önce kadınlarınki. Artık daha önce hiç olmadığı kadar eğitimli ve dünyayla bağlantılı bir Afgan sivil toplumu var. Ve cep telefon numaralarımız onlarda.”

Sanki Afganlar, sosyal ve politik aktörler olmak için NATO’nun (şimdi muhtemelen WhatsApp aracılığıyla devam eden) iyi niyetli rehberliğine ihtiyaç duyuyorlardı.

Stelzenmuller, Muhafazakâr Milletvekili Tom Tugendhat’ın Avam Kamarası’nda yaptığı saçma konuşmasını övüyor. İngiltere’nin diğer Avrupalı NATO ülkeleriyle birlikte neden işgali sürdürmeye çalışmadığını defalarca sormuştur.

Boris Johnson ve Angela Merkel pek çok konuda hemfikir olamıyorlar, ancak ikisi de ABD’nin desteği olmadan Afganistan’da devam eden bir askeri varlığın imkânsız olduğunu açıkça belirttiler.

Silahlar

Fransa ve İngiltere, NATO’nun Libya’ya müdahalesini 2011’de başlattı, ancak kısa sürede silah stokları tükendi. Pentagon’un devreye girip operasyonun ağırlaşan yükünü devralmasına ihtiyaç duydular.

Uluslararası İlişkiler uzmanı Lawrence Freedman’ın tweetlediği gibi, “İngiltere ve Fransa, 1956’da [Süveyş Kanalı’nı geri almak için] Orta Doğu’da ortak bir operasyon düzenledi ve ABD desteğini alamadıkları için terk etmek zorunda kaldılar. Aniden ortaya çıkan yeni bir stratejik gerçeklik yok.”

Gerçekten de kıtanın başkentlerinde paniğe yol açan şey aslında Avrupa’nın ABD’ye duyduğu askeri bağımlılığıdır. Avrupalı elitler, kendi iç sorunlarıyla meşgul bir ABD’nin ve Çin’in yükselişinin artık onlara, özellikle Rusya’ya karşı askeri güvenlik sağlamayacağından endişe ediyor.

Aynı kaygının versiyonları 1940’ların sonlarından beri var. NATO’nun kurulmasıyla, ABD’nin Batı Avrupa’da askeri varlığını sürdürmesini sağlayarak ABD ve müttefiklerini Sovyetler Birliği ve onun Doğu Avrupalı müttefiklerine karşı bir araya getirmek amaçlanmıştı.

Çin ile stratejik rekabetin ABD’nin ilk dış politika önceliği olduğu doğrudur. Ancak liberal kahraman Barack Obama’nın on yıl önce Asya’ya “eğilmesinden” bu yana durum böyleydi.

Değişmeyen bir diğer “stratejik gerçeklik” ise, ABD emperyalizminin küresel egemenliğinin, Batı Avrupa ve Doğu Asya’daki diğer gelişmiş kapitalist devletleri kontrolü altında tutmasına bağlı olmasıdır. İngiltere, Almanya, Japonya ve Güney Kore’de hala askeri üsleri bulunuyor.

Rusya ile Ukrayna üzerinden yaşanan çatışmada Avrupalıları Moskova’ya daha sert yaptırımlar uygulamaya iten de ABD oldu. AB’nin Rusya ile olan sınırlarına yakın bölgelerde yapılan NATO tatbikatlarına öncülük ediyor.

Afgan fiyaskosu-ve özellikle Biden’in Avrupalıları haberdar etmemesi-AB’nin “stratejik özerklik” geliştirmesi konusunda boş boş konuşup durmalarına neden oldu.

Avrupa Komisyonu Üyesi Thierry Breton Financial Times’a verdiği demeçte, “AB, Afganistan krizinden kendi savunma yeteneklerini ve ‘sert gücün niteliklerini’ geliştirme gereğini zor yoldan öğrendi” diyordu.

Ancak tartışılan şey, 5.000 kişilik bir Avrupa “hızlı tepki gücü” geliştirilmesidir. Bu, dünyanın ikinci nükleer gücü olan, modernize edilmiş silah sistemleriyle donatılmış bir milyonluk silahlı kuvvetlere sahip olan Rusya’yı korkutamayacak.

Gerçek şu ki, aralarındaki sürtüşmelere rağmen ABD ve Avrupa’nın birbirine ihtiyacı var. Onların sorunu, küresel ekonomik pastadan aldıkları payın küçülüyor olmasıdır. ABD ezici bir şekilde en büyük askeri güç olmaya devam ediyor, ancak Kabil’in düşüşü herkese onun savunmasızlığını da gösterdi.

Socialist Worker’dan çeviren TN.

Alex Callinicos

Sosyalist İşçi



Bültene kayıt ol