İç güvenlik paketi ve faşizm yanılsaması

27.02.2015 - 09:25
Özdeş Özbay
Haberi paylaş

Türkiye son bir haftadır iç güvenlik paketi tartışmalarına kilitlendi. Yasaya karşı CHP milletvekilleri “kahrolsun faşizm” sloganları atarken meclis kürsüsünde, faşist parti MHP de paketin çıkmasını engellemeye çalışırken AKP’ye faşist diye seslenebiliyor!

Polise ve valilere bir dizi yetki veren bu anti-demokratik yasa paketi bir kez daha solda faşizm tartışmalarını alevlendirmiş oldu. Solun bir kısmı zaten yıllardır “AKP faşizmi” diye Marksist teori ile hiçbir ilgisi olmayan bir terim kullanıyordu. Bu paket ile artık AKP’nin faşizmi ilan edeceğini anlatmaya başladılar.

Bu anlatı faşizmin fiilen yasalarla gelebileceği iddiası üzerinde yükseliyor. Bu anlatı beraberinde yenilgiciliği de getiriyor çünkü faşizm eğer iktidar oldu ise artık illegal silahlı mücadeleden başka yapılacak bir şey kalmamış demektir. Oysa durum böyle değil.

1990’larda faşizm dendiğinde biraz daha somut bir durumdan söz edilirdi. Ülkücü paramiliterler ve devletin özellikle kolluk kuvvetlerini tutmuş ülkücüler bariz bir şekilde cinayetlerin, saldırıların ve işkencelerin arkasındaki güçtü. Devletin diğer birimleri de faşist şiddete destek verdiği için en önemli tartışma konusu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin faşist bir rejim olup olmadığı idi. Oysa bugün faşist yapılar eskiye oranla ciddi gerilemiş iken AKP’nin bürokrasi içerisinde artan gücünü faşist yapılanma olarak anlatıyor “sol”un bir kısmı. Hatta “faşizm yapmak,” “faşist yasa” gibi tutarsız terimler dahi kullanılıyor.

Bir kere faşist örgütlenmelerin askeri hiyerarşi içerisinde örgütlenen paramiliter yapılar olduğunu ve umutsuz küçük burjuvaziyi ve işsizler arasındaki bir kısım serseri grubunu (lümpen proletarya diye geçer Marksist literatürde) nefret söylemi üzerinden örgütlediğinin altını çizmek lazım. Partiler ve paramiliterleri faşist olabilir ancak. “Faşist yasa” diye bir kavram ise olamaz. Faşistlerin çıkardıkları veya savundukları yasalar olabilir. “Faşizm yapmak” diye bir kavram da olamaz. Komünizm yapmak, anarşizm yapmak gibi kavramlar ne kadar anlamsız ise bir şiddet eylemini ya da bir kişiyi konuşurken susturmayı “faşizm yapmak” olarak tanımlamak da o kadar anlamsızdır. Kısaca faşizm bir siyasal rejimdir ve bu tarz bir sistemi savunan örgütlere faşist denir sadece. Diğer partiler ve uygulamalar için her biri sınıfsal ve işlevsel olarak bambaşka yerlere denk düşen bir dizi farklı kavramamız var; otoriter, antidemokratik, baskıcı vb.

Faşizm ile tek parti diktatörlüğünü (Kemalizm gibi), kişi veya aile diktatörlüğünü (Suriye’deki Baas rejimi gibi) veya cunta rejimini (12 Eylül yönetimi gibi) de birbirine sıklıkla karıştırıyor bu “sol”. Böylece faşizme has olan özellikleri silikleştiriyor ve sanki burjuvazi işçi sınıfını ezmek istediğinde faşizmden başka hiçbir aracı yokmuş gibi bir tablo çizmiş oluyorlar.

İç güvenlik paketi ile başlayan “faşizmin ilanı” tartışmalarında unutulan şey, bir zamanlar polisin ve valinin elinden alınmış olan yetkilerin bir kısmının geri veriliyor olması. Burjuvazinin Gezi direnişi, Kürt hareketinin yükselişi ve sonrasında giderek artan işçi sınıfı mücadelelerini dizginlemek için çıkarmak istediği bu anti-demokratik paket Türkiye sosyalist hareketinin 2000’ler öncesinde çok da uzak olmadığı pratiklerden oluşuyor. Daha önce mücadele ederek elde ettiğimiz haklarımızı savunmak için bu paketi faşist ilan etmemiz gerekmiyor. Çünkü faşist bir rejim kurulmakta olduğu işçi sınıfı için gerçeklere tekabül etmiyor ve “sol”un bir kısmı alenen yalan söylemiş durumuna düşürüyor kendisini.

Ayrıca bu “sol” hareketler “AKP faşizmi”ni yeni bir şey olarak anlatmıyorlar. Tutarsızlıkta sınır tanımayarak faşizm zaten vardı şimdi yasalaştı şeklinde anlatıyorlar. Faşizm nasıl zaten var iken bir de yasalaşır bilemiyoruz ama kökenlerini tarihsel materyalizm ve sınıf analizinden almayan her teori gibi somut koşulların somut analizine dayanmayan faşizm teorileri de beraberinde büyük yenilgileri getirebiliyor. Yenilginin nedeni gerçek faşist tehlikeyi gözden kaçırmaktan kaynaklanıyor.

AKP ile faşizm arasındaki en büyük farklılıkları kısaca sıralamakta fayda var; faşizm devleti dışarıdan paramiliter güçleri ile kuşatır ve başta işçi sınıfı örgütleri olmak üzere bütün toplumsal örgütleri dağıtır, faşizm işçi sınıfı hareketinin başarısız olduğu büyük kriz dönemlerinde karşı devrimci umutsuzluğu örgütleyerek yükselir, faşizm küçük burjuvaziyi ve lümpen proleteryayı örgütlerken ekonomik-politik istikrarı zor yoluyla sağlamayı başarabileceğine inandırdığında burjuvaziden destek bulur.

Türkiye’de bu koşullar mevcut değildir. AKP’nin kendine özel bir paramiliter örgütlenmesi mevcut değildir. Her burjuva iktidar gibi devletin kolluk güçlerini kullanıyor. AKP döneminde işçi sınıfı örgütleri ve sosyalist örgütler dağıtılmış değildir. Böyle bir yenilgi koşullarında değiliz. AKP döneminde neoliberal uygulamalar nedeniyle ekonomik gücünü kaybeden küçük burjuvazinin karşı devrimci umutsuzluğunu ya milliyetçi CHP ya da faşist MHP örgütlemektedir AKP değil. Burjuvazi için AKP zaten kriz sonrası ekonomik istikrarı sağlayabilmiş olan partidir bütün çekişmelerine rağmen onun grev yasaklarına, düşük ücret, güvencesiz çalışma ve sendikasızlaştırma politikalarına destek vermektedir. Şuankinden daha şiddetli ve baskıcı bir rejime ihtiyacı yoktur burjuvazinin. Ayrıca faşizm yükselirken şiddetini arttırır. AKP ise 2010 referandumundan beri hem kendi içinde çatışmaya girmiş olan, hem ona oy verenlerin gözünde eski değerini yitirmekte olan hem de ekonomik sıkıntılar yaşamaya başlayan yani düşüş dönemine girmiş bir partidir.

İç güvenlik paketi ile AKP, iktidarını zor yoluyla elde tutmayı deneyebilir ama biz sosyalistler son bir yıldır AKP’ye oy veren işçilerin yaptıkları grevlere, özgürlük isteyenlerin Gezi’den beri örgütledikleri kitlesel eylemlere ve Kürt hareketinin özellikle Kürdistan’da elde ettiği başarılara bakmalıyız. Unutulmasın sosyalistler her koşul altında başka bir dünyanın mümkün olduğunu ve bunun için nasıl mücadele etmek gerektiğini anlatırlar. Yani devrimci umudu örgütlerler. Mızmızlanmak, ah vah etmek ve umutsuzluk anlatmak faşist örgütlerin yükselebileceği karşıdevrimci koşulları yaratır sadece.

Özdeş Özbay

[email protected]  

Bültene kayıt ol