Bu neyin üzüntüsü?

17.02.2015 - 11:19
Eren Keskin
Haberi paylaş

1997 yılından bu yana, devlet güçleri tarafından cinsel işkenceye maruz kalan kadınlara ve trans bireylere hukuki yardım amacıyla kurulmuş bir ofisimiz var.

Çalışmaya başladığımız günden bu yana, 432 mağdur kadın büromuza başvurdu. Bu olayların hepsinde fail asker, polis, korucu, öğretmen ve benzeri gibi devlet memurları… Çoğunluğu da asker…

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürdistan’da süren savaşta, kadına yönelik cinsel işkenceyi bir “savaş politikası” olarak uyguladı.

Bu devletin yasalarında, 2005 yılına kadar tecavüz suçunun yeterli bir tanımı dahi yoktu. Cinsel taciz suç olarak tanımlanmamıştı bile!

Bekaret kontrolü, sadece işkence olsun diye fütursuzca uygulanıyordu. Örneğin, Mardin’de 6 çocuklu bir müvekkilimize, sadece işkence olsun diye bekaret kontrolü uygulanmıştı.

Yine yıllar önce hemşire N.T. copla tecavüze maruz kaldığında, bir devlet yetkilisi “copa ne gerek var, taş gibi polislerimiz var” gibi bir açıklamada bulunabilmişti.

Bugün meclis başkanlığı yapan Cemil Çiçek’in yıllar önce söylediği ‘flört fahişeliktir’ sözü hala akıllarımızda…

Bu devletin ceza yasaları 2005 yılına kadar namus cinayeti işleyen katillere indirim şartı getiriyordu.

Hala da bu katillere mahkemeler ‘tahrik’ indirimi uygulamaya devam ediyorlar.

Bu devletin yargısı, hala kadınlara yaşadıkları cinsel işkenceyi belgelemek için, resmi bilirkişilik kurumu olan Adli Tıp kurumunun raporlarını dayatıyor.

Kadınların yaşadıkları cinsel işkenceyi belgeleyen hekim raporları, savcılık ve mahkemeler tarafından delil olarak kabul edilmiyor.

Kadınlar bazen yıllarca bir devlet kuruluşu olan Adli Tıp’ın vereceği raporu beklemek zorunda kalıyorlar.  

Kadınlar kendilerine işkence yapan, onları öldürmeye teşebbüs eden katillerin evlerine geri dönmek zorunda bırakılıyorlar.

Şimdi, Özgecan Aslan’ın ardından bu neyin üzüntüsü?  Bunlar nasıl sahte gözyaşları?

TC devletinin kuruluşundan bu yana, yerleşik erkek egemen ideolojiyi, militer anlayışı yaymaya devam eden ve bugün “kadın ve erkek eşit olamaz” ya da ”kızlı -erkekli” tartışmalarıyla en üst boyutlara ulaştıran zihniyetin üzülmeye hakkı yoktur.

Devlet güçleri tarafından işlenen kadına yönelik cinsel şiddet olaylarında, pervasızca ‘cezasızlık’ uygulayan bir devletin yetkilerinin ancak hesap vermesi gerekir.

Her zaman söylüyoruz; kadın cinayetleri politik cinayettir.

Özgecan Aslan’ın katili de fotoğraflarında yaptığı kurt işaretinin arkasında gizli erkek egemen ve faşist zihniyettir.

Bugün tartışılması gereken idam cezası değil, bu erkek egemen toplumsal cinsiyetçi bakış açısının nasıl öldürülmesi gerektiğidir.

Eren Keskin

(Özgür Gündem)

Bültene kayıt ol