Referandum gerçekçiliği

24.06.2017 - 00:32
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Geçen hafta “Krizi fırsata dönüştürmek” başlığıyla bir yazdım. Bölgede ve ülkede yaşanan krizleri değerlendirmekteki problemlerimize dikkat çektim. İnsan her türlü krizde  zamanla yarışır. Siyasal krizlerde de geç atılmış adımlar yeni krizlerin habercisi  gibidir.

Türk siyaseti, eskimiş kırmızı çizgilerini değiştirme konusunda sürekli gecikiyor. Gecikmenin içte ve dışta etkileri zaman zaman oldukça sarsıcı oluyor.  

Yakın tarihimizin en canlı örneklerinde biri, Körfez Savaşı sonrası oluşumu başlayan Kürd Bölgesel Yönetimi konusunda oldu. Irak işgali sonrasında hazırlanan yeni Irak Anayasası'nda KBY’nin yer alması ve anayasal kimlik kazanmasının bir tür zorunluğu olarak Türkiye KBY'yı tanımak durumunda kaldı. 

Ancak bu gecikmenin nedenleri ikili ilişkilerde, bölgesel ve yabancı ülkelerle diyaloglarda kendini bütün ağırlığı ile günümüze kadar hissettirdi ve ilişkilere bir güvensizlik unsuru olarak yansıdı. 

Şimdi benzer bir şey, 25 Eylül’de KBY tarafından gerçekleştirilecek referandum konusunda yaşanıyor. Son iki yıldır referandum ihtiyacı KBY Lideri Mesut Barzani tarafından çok açık dillendirdi ve bu doğrultuda yoğun girişimlerde bulundu. İç ve dış kamuoyunun hazırlığı çok aleni yapıldı. Referandum tarihi açıklanmasından sonra verilen tepkilere bakılırsa fena bir sonuç elde edilmediği anlaşılıyor. 

Başta Türkiye ve İran olmak üzere, bölge ülkeleri dışında hiçbir ülke referanduma esastan karşı çıkmıyor. Zamanlamasına dikkat çekiyorlar. Bir anlamda zamanlamasını gerekçe yapıyorlar. IŞİD ile mücadele ve Bağdat ile ilişkileri öne çıkarıyorlar. 

KDP Lideri ve KBY Başkanı Mesut Barzani’nin, son günlerde yaptığı açıklamalardan anlaşılan referandum konusunda geriye sayım başlamış durumda. Barzani’nin, twitter hesabından yapılan “artık bağımsız Kürd devletinin  bayrağı altında ölmek istiyorum” ve “Bağımsız Kürd devleti için gerekirse büyük savaşa gireriz” gibi açıklamalar, referandumdan   geriye dönüşün zorluğunu gösteriyor.  

Irak savaşı sonrasında, Bağdat-Erbil ilişkilerindeki sorunlar, gerilimler ve Kürd bölgesinde yaşananlar referandum kararının sahiciliğini yeteri kadar ortaya koyuyor. Bölgesel sorunların içinden çıkılmaz bir hal almış olması ise, Kürdlerin bağımsız duruşlarının kıymetini gösteriyor. Bunun farkında olan güç odaklarının referandumun önünü açan siyasetleri ve bölgesel dengeleri, bölge devletlerini   Kürd politikalarını değişime zorluyor. Bu noktada,  bugün birçok nedenle gerçekleşmesi zor görünen referandum,  önümüzdeki bir iki ayın içinde gerçekçi bir karara dönüşeceğe benziyor.  

Bağdat’ın itirazlarını minimalize edecek bir yaklaşım, İran’ın itirazlarının bölgesel gelişmeler nedeniyle zayıflaması ve referanduma rıza göstermesi olasılığı bütünüyle ihtimal dışı bir gelişme olmaz. Örneğinin Barzani kendi yerine Kerkük Valisi gibi, Kürdlerin her kesiminin üzerinde mutabık kaldığı bir ismi getirmesi,  bütün hesapların değişmesine yol açabilir. 

Türkiye’de bütün bunların farkında ama her zaman olduğu gibi gereğini yapmakta gecikiyor. Ya da bunu tercih ediyor.  Bölgesel etkisi oldukça zayıflamış Türkiye’nin gecikiyor olmasının faturası ise içerde ağırlaştırıyor. Kendi Kürdleriyle yaşadığı güven sorununu derinleştiriyor.

Türkiye, politikalarını  devlet aklının korkularıyla belirlemekten kurtulamıyor. Sürekli öz güven sorunu yaşıyor. Bu nedenle son yıllarda hep kaybedenler kümesinde yer alıyor ve küme düşüyor.

Açıkçası Suriye konusunda da durum tamda böyle. Aynı korkularla, PYD, YPG ve IŞİD ile mücadeleye yaklaşan Türkiye, Kürdlerin kazanımlarının karşısında durmaktan kendini alamıyor. 

Ankara, ABD Başkanı Donald Trump ile görüşme sonrasında, Suriye politikasında  değişim yapma mecburiyetinde kalmış olmasından ders çıkarmadı. Çıkarmış  olsaydı  bu gün referandum konusunda daha açık ve pozitif bir pozisyon alırdı. Kürdlerle ilişkileri güçlendirir, kendi Kürd sorununda da ilerlemenin kapısını aralardı.  

Türkiye’nin Suriye’de “Kürd oluşumlarına izin vermeyiz” politikası bugün nasıl  “bundan sonra topraklarımıza Suriye tarafından en ufak bir saldırı olursa sağa sola bakmadan gereğini yaparız” noktasına dönüştüyse,  referandum konusundaki bugün ayak direyen yaklaşımı da  kısa bir süre değişecektir.  

Türkiye’nin hayrına olan yol, Kürdlerin kazanımlarının kalıcılaşmasına ve gelişmesine ayak diremek olmadığı çok açık ortada. Geleceği olmayan politikalarla zaman ve enerji kaybettiren akıl, akılsızlığın daniskasıdır.

Hakan Tahmaz

(IMP News)

[email protected]

Bültene kayıt ol