Fakirleşiyoruz, birleşip direnelim!

27.04.2017 - 11:05
Faruk Sevim
Haberi paylaş

Darbe girişimi sonrası siyasal sistemde yaşadığımız bozulma, hızla ekonomik sisteme de yayıldı.

Özellikle OHAL ilanı ve Eylül ayında Moddys’in not indirimi ile birlikte Türkiye kapitalizmi için alarm zilleri çalmaya başladı. Eylül sonunda 2,96 TL seviyesinde olan dolar, bugün 3,8 TL seviyesinde, yani 7 ayda TL’nin değer kaybı yüzde 30 oldu. Bunun ekonomiye etkisi, enflasyonun yani pahalılığın daha da artması demektir.

Sadece dövizdeki yükselme nedeniyle altı ay içinde yüzde 5 yoksullaştık. Durgunlaşan ekonomiyi canlandırmak için hükümetin piyasaya sürdüğü karşılıksız paraların yarattığı yoksulluk ise en az yüzde 10 olarak tahmin ediliyor. Yani son yedi ayda yüzde 15 fakirleştik.

İşsizlik son on yılın rekorunu kırıyor

Mart 2017’de yayınlanan istatistiklerde, işsizlik yüzde 13, işsiz sayısı 3,9 milyon olarak açıklandı. İş aramaktan umudunu kesenler ve kısa süreli işlerde çalışanlar dahil edildiğinde işsiz sayısı 7 milyonu buluyor, bu sayının 2,5 milyonunu genç işsizler oluşturuyor. Bu rakamlar 2008’den beri gördüğümüz en yüksek işsizlik sayıları. Türkiye ekonomisi her yıl ortalama 700 bin yeni iş üretirken, 2016 yılında üretilen yeni iş sadece 60 bin oldu.

Kadınlar arasında da işsizlik oranı çok yüksek, işsiz kadın sayısı 2,8 milyona yükseldi. Yüksek öğrenim görmüş işsiz sayısı 1 milyonu geçti.

Gıda ürünlerine zam yağıyor, asgari ücret eriyor  

Enflasyon uzun yıllardan sonra çift haneye yükseldi, Mart ayı enflasyonu yıllık yüzde 11,3 olarak açıklandı. Ocak-Şubat-Mart aylarında sadece gıda enflasyonu yüzde 5 oldu, ulaşım, sağlık, eğitim, giyim, kira vb. kalemlerdeki artışları da göz önüne aldığımızda yılbaşında asgari ücrete yapılan yüzde 7 zam şimdiden eridi, yılsonuna kadar gelecek zamlar cebimizdeki paranın daha da azalmasına yol açacak.

Haftalık iş süresi ve güvencesiz çalışma artıyor

Türkiye’de emekçiler, Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinin hepsinden daha uzun saatler çalışıyor. Haftalık çalışma süresi İş Yasası’na göre ise 45 saattir ve bir işçi yılda en fazla 270 saat fazla mesai yapabilir. Bu durumda bir işçinin haftalık çalışma süresinin 50 saati aşmaması gerekir. Oysa emekçilerin haftalık ortalama çalışma süresi 2016 yılında 52 saate ulaştı.

Yasalara göre haftalık 45 saati aşan çalışmalar fazla çalışma kapsamına girer ve bu çalışmanın zamlı ödenmesi gerekir. Ancak her iki kişiden birinin yasal sürelerin de üzerinde fazla mesai yaptığı Türkiye’de sendikalı işyerleri ve büyük ölçekli işletmeler dışında fazla çalışmalar için hiçbir ek ücret ödenmez.

Bütün bu haksızlıkların patronlar tarafından rahatça yapılmasını sağlayan güvencesiz çalışma sistemleridir. Özellikle taşeron ve kiralık işçilere yaptırılan ücretsiz, angarya çalışmalar, en önemli hak kayıplarından birisi olmakta.

Sendikaların üzerindeki baskılar giderek artıyor

Sendikaların çalışma koşulları giderek kötüleşiyor. Kamu çalışanlarının üyesi olduğu sendikalardan Memur-Sen AKP desteği ile müdürler, yöneticiler tarafından hızla büyütülürken, muhalif kesimin sendikası KESK her türlü baskıya maruz kalıyor. Binlerce KESK üyesi KHK’lar ile işlerinden atıldı, emekçiler aileleri ile birlikte mağdur edildi.

İşçi sendikaları uzun süredir grev yapamıyor. Sendikalar muhalif olmakla suçlanırız korkusuyla toplu sözleşmelerde patronları sıkıştıramıyorlar, anlaşmazlık durumunda en tabii hakları olan grev haklarını kullanmakta tereddüt ediyorlar. AKP Hükümeti Petlas, Şişecam, Pirelli, Erdemir, Çayırhan, Asil Çelik, MESS işyerleri, EMİS işyerleri ile devam eden grev yasaklarına Akbank ile devam etti. Sendika üyelerine yönelik kimi savcılık soruşturmalarında “Neden sendika toplantısına gittin?” ya da “Neden greve katıldın?” gibi sorular soruluyor.

OHAL’de her şey daha kötü, iş cinayetleri artıyor

OHAL dönemi Türkiye tarihindeki en hukuksuz dönemlerden biri olarak kayıtlara geçti. OHAL’de hukuksuz uygulamalar arttı, cezaevlerinde, karakollarda işkence iddiaları yaygınlaştı. OHAL’de on binlerce kamu ve özel sektör çalışanı işten çıkarıldı, eğitim kurumları, hastaneler, sendikalar, dernekler, vakıflar kapatıldı. OHAL’de medya ve sosyal medya susturuldu, gazeteciler tutuklandı, toplantı ve gösteriler yasaklandı. OHAL’de yüzlerce şirkete, binlerce kişinin mal varlığına el konuldu, ekonomi kötüleşti, işsizlik arttı, TL değer kaybetti.

OHAL döneminde iş cinayetleri artmaya devam etti. 2016 yılında en az 1970 işçi, 2017 yılının ilk üç ayında ise 441 işçi, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu hayatını kaybetti.

Hükümet kıdem tazminatını kaldırmaya kararlı

Kıdem tazminatıyla ilgili her hangi bir hak kaybı, işçilerin gelecekle ilgili her türlü planının alt üst olmasına yol açar. 2 bin lira maaş alan bir işçi için Sosyal Güvenlik Kurumuna 164 lira kıdem tazminatıyla ilgili para yatırılır ve 30 yıl çalışan işçi emekli olurken 150 bin lira para alır. 2 bin lira alan bir işçinin ayda ortalama 200 lira para biriktirmesi mümkün olmadığından, kıdem tazminatı işçi için çok önemlidir.

OHAL adı altında uygulanan baskıcı, otoriter yönetim koşullarında istediği her şeyi KHK’larla yapmaya alışan hükümetin, bir gün ansızın kıdem tazminatı ile ilgili KHK yayınladığını görürsek şaşırmayalım, mücadele için hazırlıklı olalım.

Yaşasın işçilerin birleşik mücadelesi

Bugün yapmamız gereken bıkmadan usanmadan AKP’nin patronlardan yana bir parti olduğunu işçi sınıfına anlatmaktır. İşçi sınıfının mücadeleci unsurları asgari ölçüde bilinçlenmeden ve örgütlenmeden sınıfın birliği sağlanamaz. İşçi sınıfının birliğini sağlamak için, AKP’ye oy vermiş işçiler dâhil tüm öncü ve mücadeleci işçileri kazanmak üzere sabırlı bir faaliyet yürütmek gerekir. Sosyalistlerin ezilenlerin birliğini öne çıkaran dili, kendisini aynı zamanda dindar ve muhafazakâr gören işçilerde karşılık bulacaktır.

Krizin faturasını işçiler ve emekçiler ödememeli. Bunun için şimdiden işçi ve emekçileri birleşik mücadeleye çağırmalıyız.

Faruk Sevim

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol