2017'de Kürd meselesi

31.12.2016 - 10:34
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Bugünün Türkiye’sinin Kürd Meselesi’nin yeni halini iki başlık altında toparlamak mümkün.

Türkiye iç sorunu olmaktan çıktı ve şiddet/çatışma kendi hukukunu yaratıyor. Bu başlıkların altını doldurduğumuzda çözümün imkân ve dinamiklerine ulaşacağız. Bir anlamda çözümün adresi ve muhatabı belirecektir. Gerisi, zifiri karanlık dönemin sona ermesini sağlayacak ve çözümü imkanlı kılacak çözüm/barış isteyenlerin öngörüsüne, kapasitesine, arzu ve enerjisine kalmıştır. 

Kürd Meselesi, artık inkâr, asimilasyon, tanıma, egemenlik paylaşımı, bireysel-kolektif haklar ve kimlik gibi başlıklarla tanımlayabilmenin çok ötesine geçti. 2015 yılının ortalarına kadar devam eden Çözüm Süreci’nde, kendi iç dinamiklerimizle sorunu çözme olanaklarımızı elimizden kaçırdık. Çözüm Süreci’nde ve Suriye’de/Kobanê’de yaşananlar Kürdlerin güvensizliğini, Türklerin Kürd endişesini/korkusunu depreştirdi. Taraflar savaşın yeni halinde bunları Kürd politikasının temel belirleyeni yaptılar.

Kürd Meselesi çözümü Suriye’ye endekslendi

Bununla kalmadı. Türkiye’nin Kürd Sorunu’nun Ortadoğu, Suriye, Kobanê ile olan bağı, ilişkisi yeni bir boyut kazandı. Ayrı düşünülemez bir noktaya ulaştı. Çözümü tam anlamıyla Kobanê ile iç içe geçti. Irak savaşı döneminde Güney Kürdleri’nin yakaladığı fırsata benzer bir fırsatı/olanağı Türkiye Kürdleri kaçırdı. Türkiye Kürdleri’nin kaderi, 2017 yılında Ortadoğu’da yaşanacaklara, Suriye savaşının bitirilmesi amacıyla yapılan görüşmelere ve daha fazlada bu süreçte Kobanê’de ki gelişmelerle paralel şekillenecek. Türkiye Kürdleri’nin geleceği, Kobanê konusuyla ne derece bağlı ve iç içe ise, Güney’de süren bağımsızlık tartışmalarıyla ve hazırlıklarıyla o derece ilintili bir hal aldı.

Yeni yılın ilk aylarında iki gelişme Kürd Meselesi’nin kaderini büyük ölçüde belirleyecek. Bunlardan ilki Türkiye, İran ve Rusya öncülüğünde Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılacak Suriye toplantısına kimlerin katılacağı ve sonuçlarına paralel yaşanacak gelişmeler. PYD’nin doğrudan veya dolaylı temsilinin sağlanıp sağlanmayacağı ve ABD yönetiminin bu sürece nasıl dahil olacağı veya olamayacağı hayati öneme sahip gelişmeler. Bu konudan daha hayati bir diğer konu ise 20 Ocak’ta göreve başlayacak yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın, seçim kampanyası sırasında ifade ettiği görüşlerine ne derece sadık kalacağı veya ne oranda revize edeceği konusudur. Türkiye’nin beklentilerine paralel revize etmez ise, Türkiye’nin korkuları, endişeleri derinleşir ve Suriye görüşmelerinde eli zayıflar. Yani yeni ABD yönetiminin bölgenin Kürd gerçekliğine sırtını dönüp, dönmeyeceğinin veya dönerse ne derece döneceğinin netleşmesi gerekiyor. Trump yönetiminin, Türk ve bölge devletlerinin Kürd endişesini gidermek üzere geliştireceği politikanın saha gerçekliği ile örtüşüyor olması, Suriye masasındaki yerini güçlendirecek, Kürd Meselesi’nde tünelin ucundaki ışığın belirmesine yol açacaktır. Aksi doğrultuda bir gelişme, yani Suriye’de Kürdleri içermeyen bir çözüm ise bölgenin felaketine kapı aralama kapasitesine sahip. Bu, Kürd-Arap, Türk-Kürd çatışmasının doğmasına yol açabilir.

Hukuksuzluk hukuku savaşın hukuku

Türkiye’nin Kürd Meselesi’nin yeni halinin ikinci yönü olan şiddet ve çatışmanın hukukunun yaratılması ise, felakete gidişi hızlandıran bir işlev görüyor. Çözüm Süreci’nin başarısızlıkla sonuçlanması sonrasında yükselen şiddet, çatışma, demokratik siyaset alanının zorla, hukuksal zeminden yoksun boşaltılmasını getirdi. Seçilmişlerin tutuklanması, görevden alınması ve sivil toplum örgütlerinin yaygın bir biçimde kapatılması veya kayyım atanması şiddet dışı mücadele yöntemlerinin ve fikrinin zayıflamasına veya etkisiz kalması sonucunu doğuruyor. Bu hukuk dışı uygulamalar, İç Güvenlik Yasası, KHK’lerle, genelgelerle ve Temmuz 2016 TCK yapılan değişiklikle TSK mensuplarının ve operasyonlara katılan tüm güvenlik görevlilerinin soruşturulmasını ve yargılanmasını İçişleri Bakanlığı ile Savunma Bakanlığı’nın iznine tabi kılmasıyla, cezasızlık yasal zırhının pekiştirildiği ve kurumsal mekanizmalarla, hukuksuzluk hukukuna dönüştürüldü.

Yeni dönemde kentlere taşınan savaşa, terörle/bölücülükle mücadele bahanesiyle korku hukuku veya zalimin yarattığı vahşi mağduriyet durumundan güç alarak mağduriyet hukuku yaratılması, evrensel insancılık hukukun ve yaşam hakkının ihlal edilmesini sıradanlaştırılıyor. Elbirliği ile yaratılan bu hukuksuzluğun hukuku, yeni savaşın hukuku olarak sürdürüldükçe bu girdaptan çıkmak mümkün olmayacak. Aksine, bu hukuksuzluğunun hukuka dönüşmesi korku her geçen gün toplumu ahtapot gibi sararak içten içe kemirecek ve çözümsüzlüğü normalleştirecektir. Barış ve çözüm fikrini toplum nezdinde silikleştiriyor.

Bu felakete gidişin durdurulmasında en önemli etken ve dinamik ana akım Kürd siyasal aktörlerin arasındaki ilişkilerin tamir edilmesi ve Kürd iş birliğinin bölgenin statükocu devlet güçlerinin karşısında ulusal bilinçler ve ortak tutum almaları geliyor. Bu gerçekleşebildiği ölçüde bölgesel Kürd gerçekliğine hiçbir güç odağı sırt dönemez, Kürd kazanımları kalıcılaşır ve Ortadoğu’nun Kürd endişesi yerle bir olur. Daha da ötesinde Kürdler geleceğe güvenle bakmaya başladığından son dönemde gelişen “öç alma duygusu” ortadan kalkar. 

2016 yılı bütün bölge için fevkalade kötü bir yıl oldu. 365 gün içinde hayırla anılacak bir gün hatırlanamayacak. 2017 yılı, umarım 2016 ya benzemez, barışa açılan bir kapı olur.

Tüm okuyucuların yeni yılını kutlar, 2017 yılında bütün Necmiye Alpaylar, Aslı Erdoğanlar ve Zana Bilir’ler serbest kalır.

Hakan Tahmaz

(IMP News)

Bültene kayıt ol