Zamanlar

25.12.2016 - 16:07
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Olacakları iki yıl önceden bize ayan eden tanrımız olmasa, benim gibi kimi kötümser, kimi huysuz, kimi de siyasetin akıp giden ırmağına kapılamadığı için yeteneksizlikle suçlanan insanlar hayatlarına dahi düşman olurlar.

Savaşın, siyasetimizin ve hele de bizim eyleyiş biçimlerimizin bizi getireceğini düşündüğüm yerine dair çokça yazılar yazdım, hezeyanlarımın esiri oldum. Hep bir devasa kötümserlik ve gevezelik içinde olduğumu düşündüğüm zamanlar da oldu, günlük hayatı elbette yazdığım kadar net yaşayamadım ve pratik olarak kimi hatalı davrandığım zamanlar da oldu. Ama zamanında çekilmeye ve oturduğum yerden, kesilmiş gürültüler arasından bir ışık aramaya çalıştım. Ülke o kadar hızlı akan bir suyun arkasından koşuyordu ki, kimsenin yanındakine bakacak zamanı bile yoktu. Fotoğraflarla, zafer-eylem pozları ile kimi makyajlı, kimi fularlı hayatlarımız akıp gitti. Ve ama akıp gitti.

Şimdi bir yerdeyiz, iki yıldır gelmesinden, geleceğinden ve bizi götüreceği yerden korktuğum, ürküntü içinde izlediğim ne varsa tümü tel tel orta yerde duruyor. Ama değişmeyen şeyler var hala, fularlarımız gibi.

Savaşta önce hakikatler ölür sözünü defalarca okudum insanların yazdıklarında, anlamı üzerine elbette düşünmüşlüğüm de vardı ama artık anlamı üzerine düşünmeye gerek yok, biz bunu yaşıyoruz. Hakikatlerin ölmesinin farkındalığının bile aslında bir tür hakikatle bağ kurma çabasına dönüş olarak algılanması gerekirken, böyle olunmasının hala da ne kadar zor olduğunu da görüyorum. Önce gençler, siviller, kadınlar, çocuklar, teröristler, kötü adamlar öldü, sonra sıra sıra çocukluğumuzdan beri dinlediğimiz tüm kahramanlık hikayelerinde üzerlerinde üniformalarla boy gösteren askerlerin bir kısmını biz öldürdük, köprü üstlerinde ya da siperlerde. Şimdi kahramanlık hikayelerimizin kahramanı askerler üzerlerinde şanlı bayrağımızın olduğu üniformaları ile bize ait olmayan, olmayacak olan, olması için hiçbir sebep olmayan bir ülkede öldürülüyorlar. Hala savaşta değiliz hala yurtta sulh cihanda sulh yazılı duvarlarında bu ülkenin okullarının çocuklarımız çaresizce eğitim görüyor.

Bir zaman önce, IŞİD’in, kesip biçtiği insanların katliam görüntülerini sosyal medya yolu ile hepimizle ‘paylaştığı’ zamanlarda, iştahla uzak bir ülkede teni esmerce, giyimi bize benzemeyen bizimle aynı dili konuşmayan mağdurlar sadece görsel malzeme ve araç iken bizler için ve bunları paylaşmanın sonuçlarının ne olacağı üzerine çokça korkularımız varken ve yazarken, bugün artık aynı dili konuştuğumuz ve aynı kumaşla yapılmış giysileri giydiğimiz insanların görüntülerini paylaşabilir hale geldik mi aymazca, geldik. Artık yeteri kadar acımıyor mu içimiz, acımıyor. Kelimelerle, kimi küfre dökülenden başka manası nedir bizler için ölenlerin, yakılanların, kafası kesilenlerin. Hiç. Kocaman hem de hiç, inkar etmeyin. Sayılar ülkesiyiz artık, önceden öğrendiğiniz acı cümlelerinin kimseye faydası yok, üstelik bizi daha da fazla hastalandırıyor.

Ne mi oldu şimdi, evet geçmiş olsun, alıştınız, alıştık hep beraber. Mutsuz olmamız, derin bir yeis altında çaresizlik cümleleri kuruyor olmamız, sokaklardaki sonsuz metanete bürünmüş sessizlik ve gitme ama nereye olacağını bilmeme duygusu bizim olan biten her şeye alışmadığımız anlamına asla gelmez. Biz artık alıştık ve bu şizofreni olmadan nasıl yaşanıyor olduğunu bile hatırlamıyoruz, doğru mu, doğru. Az çok aydınlanmış olanlarımızın bu coğrafyadan gitme ama nereye olacağını kestirememe halinin sağlıklı tanımlanabilir bir açıklaması sandığınızın aksine yoktur artık. Buradan kaçmak istiyoruz, belki geride bıraktığımız, fotoğraflarımızda kimi gördüğümüz eski halimizi bulmak, içimizde öldürdüğümüz kendi hayat enerjimizi tekrar yakalamak için. Bunun nerede ve ne şekilde olduğunu da bilmiyoruz, geri gelip gelmeyeceğini de. Ve bilmeyeceğiz, bilemeyeceksiniz. Ve arada kimi arkadaşlar faşizmle ve neşesizlikle baş etme üzerine iki satır kaleme aldığında Amerika’yı yeniden keşfetmiş gibi atlayacağız üzerine, atlayacaksınız. Esasen oturduğum yerden izliyorum, çünkü o sınırların tümünü geçtim ben. Geçtim, ağır hastayım, üzerimde sarhoş bir iyilik var.

Sennur Baybuğa

(IMP News)

Bültene kayıt ol