1923 İzmir İktisat Kongresi ve antiemperyalizm yalanı

12.12.2016 - 12:23
Mehmet Can
Haberi paylaş

"Toplumun genelinin neler döndüğünden haberi yoktur, hatta haberi olmadığından dahi habersizdir." ~Noam Chomsky

İktidar olan, egemen ve muktedir olanlar, Marks’ın da birçok kez ifade ettiği gibi, sadece iktisadi üretim araçlarını ve üretim ilişkilerini kontrollerinde tutmazlar. Aynı zamanda toplumsal algı yönetiminde belirleyici olan zihinsel üretim araçlarını da tekellerinde, kendi elleri ve kontrollerinde tutarlar. Türkiye’deki egemen sistem de, tıpkı birçok zorba ülke ve geri kalmış devlet yöneticilerinin yaptığı gibi, toplumun yarattığı artı-değere, zenginliğe vs. el koyabilmek için halkı aldatmak, halkı kandırmak zorundadır kendi açısından. Bunun için, yani var olan sömürü sisteminin devamı için resmi bir ideoloji ve resmi bir tarih yaratırlar. Örneğin 1923’te kurulan rejime hak etmediği payeler ve misyonlar biçerek, olguyu gerçek adıyla çağırmak yerine, var olan olgu üzerinde müthiş bir dezenformasyon yaratarak yalanın egemenliğini hakim kılarlar. Kendi kurumları üzerinden de toplumsal hafızaya, toplumsal belleğe nüfus etmesini sağlarlar.

Bu yalanların en önde geleni, 1923’teki kuruluşun emperyalizm karşıtı kadrolar eliyle gerçekleşen anti-emperyalist bir kuruluş olduğudur. 1923 İzmir İktisat Kongresi, rejimin hangi temeller üzerinde bir kuruluş gerçekleştirdiği, anti-emperyalist mi yoksa emperyalizmin işbirlikçisi mi olduğu noktasında bize önemi ve değeri tartışılmayacak ipuçları vermektedir. 1923’te gerçekleşen İzmir İktisat Kongresi, Türkiye’nin temel ekonomik politikasının belli olduğu yerdir. İzmir İktisat Kongresi, Batı’ya açılan kapıdır. Bu kongreyle beraber anti-emperyalist olarak tanımlanan Türkiye ve onun egemen yöneticileri, Batı'nın bırakalım karşıtı, tam aksine onun her alanda, her dediğini uygulayan, her dediğini yapan çapsız bir politika izleyerek, Batı kapitalizminin çıkarlarının bölgedeki teminatı, garantisi olmuştur. İzmir İktisat Kongresi, Lozan Antlaşması'ndan birkaç ay önce gerçekleşen bir kongredir. Bunun anlamı, Lozan’a üstü kapalı bir mesaj ve tabiri caizse Lozan’a yalakalıktır. Bu kongre üzerinden, üstte de de yazdığım gibi, batıya mesaj verilmiştir. Biz, Sovyetler'in değil sizin tarafındayız diye…

M. Kemal, İzmir İktisat Kongresi’nin açılış konuşmasında, emperyalizm, mazlum halklar, sömürü vs. gibi bir dil kullanmaktan özellikle kaçınmıştır. Bu kelimeleri kullanmamasının anlamı şu demektir: Eğer siz bu toprak bütünlüğünü kabul ederseniz, ekonomik anlamda biz burada size istediğiniz ciriti attırırız. Toprak bizim ama siz istediğinizi yapın. Bu kongre ile yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği yanlısı değil, Batı taraftarı ve müttefiki olmuştur. Her cins batılı sermayedar, kendi sermayesini buraya getirip istediği şekilde değerlendirebilecek; buna izin verilmiştir. Kesinlikle ve kesinlikle ecnebi sermaye aleyhtarlığı yapılması bir nevi yasaklanmıştır. Çünkü ülkede tıpkı günümüzde olduğu gibi bir yabancı düşmanlığı aleyhtarlığı var. Ecnebi o dönem Rum yabancı, Ermeni yabancı, Yahudi yabancı vs. bunlar yabancıysa ve bunlar o dönem ortadan kaldırılmışsa doğru mu? Şimdi bir başka yabancının gelmesi doğru olur mu? Olmaz…! O zaman ne yapılacak? Halka "bunlar o yabancılar değil ha, bunlar batılı yabancılar, bunların sermayesine karşı olmamak lazım", yani Anadolu’nun Türk ve Müslüman olmayan yerli halkı iç düşman olarak tanımlandığı için rejim tarafından, "bunlar dışarıdan gelen yabancılar, sakın ola içeride olan yabancılara gösterdiğiniz tepkinin aynısını bunlara göstermeyin" demeye getirmektedir.

Rejimin kurucu kadrosu açısından 1923’te gerçekleşen İzmir İktisat Kongresi'nde İstanbul’a ayrı bir yer açmak gerektiği kanısındayım. Kongre, neden üç büyük imparatorluğa gerek payitaht olarak gerek ise ekonomiksel anlamda öncülük ve önderlik yapmış olan İstanbul’da değil de İzmir de yapılıyor? Çünkü İstanbul’da gayri-müslimlere ait olan sermaye birçok yerde bertaraf edilmiş ama İstanbul’daki o kadar güçlü ki, İstanbul’un Müslüman olanı, Türk olanı buna karşı tek başına karşı koyamayacağını biliyor. Ankara da biliyor. Bu durumdan dolayı bütün Türkiye ile birlikte batılı sermayeleri tanıyanlar, oraya eski payitahta, İstanbul’a karşı gelebilmek için, yani imparatorluk yıkılmış ama ekonomik olarak Ankara İstanbul’a karşı hâlâ güçsüz durumda, İstanbul hâlâ güçlü durumda. Yani rejimin ekonomik olarak yaptığı hamle, bu ölmüş, bitmiş, kırıntısı kalmış sermayenin başında olan gayri-müslimler hâlâ diğerlerine göre ağır bastıkları için kalkıyorlar kongreyi İzmir’de yapma gereği duyuyorlar. İstanbul’un değil de İzmir’in tercih edilmesinin en önemli nedeni bu.

Bu kongrenin amacı, hem batıya yalakalık hem de sermaye olarak Ankara’nın elini güçlendirmek. Dikkat edilirse, 1923 İzmir İktisat Kongresi'ne katılanlar arasında, bu kongreye götürülenler arasında bir sürü işin erbabı olmayan insanlar var. Kazım Karabekir gibi, bütün İslam ve Türk olanlar 1923 teki bu kongreye katılmıştır. Yönetici, egemen kesimi tabii. Oysa ekonomik anlamda tarihsel olarak yükselen bir sınıf olan İstanbul başta olmak üzere, Anadolu’daki gayri-müslim burjuvazi bu sürecin dışında tutulmuştur. Ve bundan dolayı ne kadar bu işten anlamayan feodal sınıf ve üst düzey asker varsa bu kongrede yeni rejimin sözcülüğünü yapmıştır. Dolayısıyla gayri-müslimleri, gayri-müslim burjuvaziyi bu topraklardan göndermek demek, kendini bitirmek demektir. Çünkü bağımlısın! Hem ekonomik olarak hem nüfus olarak bağımlısın. Bunları gönderince kimi getireceksin? Hiçbir ticari ve şehirsel deneyimi, tecrübesi olmayan insanları getireceksin. Nitekim İzmir İktisat Kongresi'nde olan da bu olmuştur. Özetlemek gerekirse, İzmir İktisat Kongresi'nde dört tane cephe vardır.

Yabancılar geliyor mu? Geliyor… İşçiler geliyor mu? Geliyor… Bir de feodal sistemin başındaki adamlar üç, dört ise sanayiciler… Ama sanayicilerin bir kısmı, sanayici kalanlar, Müslüman Türk olanlar. Gerçek sanayiciler sürecin dışına itildiği için sanayici diye Kazım Karabekir gibi asker kökenliler geliyor. Şimdi sen eğer işçiyi çıkarırsan, geriye kim kalıyor? Feodal unsurlar kalıyor, sanayiciler kalıyor. Sanayici senin adamın zaten! Feodal unsurları da sen ikna ettin kongreye gelmesi için, işçiye de dediğini yapmıyorum diyorsun zaten… Bu kongrede, işçi temsilcilerinin taleplerinin neredeyse tamamı reddedilmiş, egemen kesimin, feodal unsurlar ve sanayici kesimlerin istemlerinin çoğu ise kabul görmüştür. Batı da zaten ortağın, şimdi bu durumda sen kiminle birlikte işbirliği yapıyorsun? Batıyla birlikte... Masanın hangi ayakları ortada kalıyor? İşte burada CHP ve ulusalcıların yalan söylediği ortaya çıkıyor. Yok! Batı’ya karşı mücadele edildi, Kemalistler anti-emperyalistti, carttı curttu tamamen bir safsatadan başka bir şey değil.

Dolayısıyla başından itibaren 1923 İzmir İktisat Kongresi ve bu kongrenin içinde yer alan Kemalist kadro, ağırlıklı olarak yoksul halkı ezen ve sömüren Türk egemenlerinden oluşmaktaydı. Ve rejimin bugün hâlâ neden demokratikleşemediğinin, neden halkın özgürleşemediğinin anlaşılması bakımından 1923 İzmir İktisat Kongresi günümüze ışık tutacak olan doneleri, materyalleri fazlasıyla bize vermektedir. 1923 İzmir İktisat Kongresi, rejimin hangi karakterde bir rejim olduğunun resmini bize vermektedir.

Mehmet Can

Bültene kayıt ol