Kutuplaş-ma!

10.12.2016 - 15:00
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

Elinin altında kamu gücü bulunanların toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmeleri kuşkusuz çok tehlikeli.

Siyasal hedefinin Türk tipi bir başkanlık rejimi olduğu giderek açık edilen yeni “yerli ve milli koalisyon”, yani AKP-MHP ittifakı, bu kutuplaşmayı derinleştirmek, yaygınlaştırmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor, hatta tersine fırsat üzerine fırsat yaratıyor. Bu siyasal kutuplaşmanın nasıl bir tehlike içerdiği ise idam tartışmasında açığa çıkıyor: Neredeyse, “idama hayır” diyenlerin vatan haini ilan edildiği dinamik bir siyasal süreç içinden geçtiğimiz.

Kutuplaştırma, hükümet açısından aynı anda birkaç işleve birden sahip: Öncelikle, kendi tabanını bir düşmana karşı sürekli harekete geçirerek safların sıklaşmasını sağlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok uzun bir süredir sadece ama sadece kendi tabanına sesleniyor. Kendi tabanı dışındaki milyonlarca insanın bir önemi yokmuş gibi davranıyor.

Kutuplaştırmanın hükümet ve devlet kadroları açısından ise, çatlak seslerin engellenmesi gibi bir işlevi var. TL’nin Dolar karşısında değer kaybetmesi ya da Erdoğan’ın Avrupa Birliği konusundaki açıklamalarına hükümet kadroları arasından katılmayanlar, bunu ya çok sessiz bir şekilde dile getiriyorlar ya da bütünüyle suskun kalıyorlar.

Kutuplaşma bir başka işe daha yarıyor: Hükümet yetkilileri dün söylediklerini bugün inkar ettiklerinde ya da dün uyguladıklarını bugün reddettiklerinde tartışma yerine kutuplaşmanın şiddeti yaşandığı için sistemli bir eleştiri getirmek mümkün olmuyor. “Dün çözüm süreci vardı” demek, dün AB reformları için adım atılıyordu demek, kutuplaşmanın şiddeti tarafından anlamsızlaştırılıyor. Üstelik, çok sayıda tv ekranı ve gazete köşesinde, bu kutuplaştırma siyasetini en büyük gürültüyle derinleştiren, günlük politikanın temel malzemesi haline gelmesine yardımcı olan insanlar kolektif bir mesai harcıyor.

Kutuplaştırma siyasetinin bir başka faydası da hükümetin muhalefeti paralize etmesini sağlamasında. Örneğin CHP, karşı kutupta görünmemek için, başkanlığa karşı düzenlediği kampanyayı, AKP ya da MHP’nin de kullanabileceği bir başlıkla, “Ülkeyi böldürtmeyeceğiz” sloganıyla düzenliyor.

Muhalefet, ayrıca, tıpkı hükümet gibi sadece kendi tabanına seslenen bir siyaset izleyerek, hükümetin, yerli ve milli koalisyonun ekmeğine yağ sürüyor. Kuşkusuz CHP, tam olarak muhalefet sayılmaz. CHP, ruhu yerli ve milli koalisyonda olsa da bedeni bir süreliğine bu koalisyonun dışında yer alan bir parti.

Daha önemlisi, radikal muhalefetin de aynı kutuplaştırıcı dili kullanmaya başlaması. Radikal muhalefet bu dili kullandığı ölçüde, AKP tabanını blok bir şeriatçı-gerici-faşizan kitle olarak kodluyor. AKP’ye oy veren milyonlarca yoksul, emekçiyi özellikle OHAL döneminde Fethullahçı darbeciler ve darbeye bulaşan tüm gruplar dışında kalan on binlerce insana yönelen baskı politikalarının sorumlusu, ortağı ilan ediyorlar. Bu, kutuplaştırma siyasetinin hükümetin işine en çok yarayan işlevi. Muhalefet, bu kutuplaştırma siyasetini aynen kullandıkça, Erdoğan’a kilitleniyor, Erdoğan dışında her olguya gözlerini kapatıyor. Dev bir Erdoğan silueti, Türkiye egemen sınıfının arkasına sığındığı, Türkiye kapitalizminin görünmez olduğu bir maskeye dönüşüyor. Bu ise Türkiye’de inşa edilmesi zorunlu olan egemen sınıfla işçi sınıfı arasındaki sahici kutuplaşmayı sürekli olarak erteliyor.

Şenol Karakaş

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol