Savaşın cinayetleri

14.11.2016 - 09:12
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

Savaş dediğin şey şaka değil, temel güdüsü yaşamak olan canlıyı ölüme hazır halde tutmak için bütün kimyasını baştan bozman gerekiyor ki seni mahçup etmesin. Hem güzel güzel ölsün hem de mis mis öldürsün önüne gelen ne varsa.

Bir hayvanı öldürerek ve buna tanrısal vasıflar da yükleyerek ibadetini yapan insanoğlunun, kendini yaradanının önünde, tüm yok ettiği canlılardan ayrıksı üstün bir yere koyması ile başlayan ukalalığı git gide kendini, kendi cinsinden de yüksek yerlere koyan ve böylece cinayetlerini tanrısal gerekçelerle süsleyen bir tür haline getirmesi de kaçınılmaz olarak alışkanlıkla beslenir elbette.

Olmadı şehit der, olmadı kahraman olur, daha olmadı feda eder kendini, kendin sonra ne olacağını dahi bilmediği bir tarihe sözüm ona 'insanlığa'. Bundan kurtulmanın yolu belli ki yok, devlet aklı dediğin şey, tanrının kendisinin yeryüzünde insanca 'meşrebince' icadından başka bir şey olmadığı açık. Zira, tanrı kelamını artık eli kalem tutanlara devlet yazdırıp, kendi matbaalarında bastırıyor, itiraz edenin ne matbaası ve ne de sözü ortalıkta olamıyor zaten, derhal kapatılıyor. İşin doğrusu devleti ve devletten aldığı aklı terk etmeyen insanın, canlının kaderinin bin yıl geçse de değişmeyeceğinden eminim artık, ölecek öldürecek, pis karnını böyle doyuracak, yetmedi yedi bin sülalesi için de yemek depolayacak kadar açgözlü olacak.

Sadece yaşamın kesmediği, tatmin olmayan canlı türü olarak insanın, geçtim tüm diğer canlıları, kendi türüne verdiği zarar sadece öldürmek olsa biz de aslanlar gibi eşekler gibi olmadı keçiler koyunlar gibi haddimizi bilir sınırlarımız içinde yaşardık. Ama eziyetimiz bitiyor mu, hayır. Tepemizde yasalarını bize gerçek diye kaktıran devletlerin tüm ahlaksızlık siyasetini günlük yaşamımızın eziyetlerini meşrulaştırma ve insanı kendine benzetme bunun üzerinden de binlerce yıl var olma hırsı nedeni ile yaşarken hayatı kendine ve tüm insanlığa zindan eden bir insanlıkla karşı karşıya olduğumuz da gerçektir. Küçücük çocuklarla cinsel ilişki kurmanın tartışıldığı alçaklar cenneti şu memlekette, her istismar haberinin her küçük yaşta evlilik fotoğrafının meseleyi ne kadar alışıldık hale getirdiği görülmüyor sanırım. Konuşmayı ve davranmayı öğrenerek büyüyen insan henüz hayatın başındaki masuma alçaklık ediyor ve bunu da siyaset, bunu da kimi inanç bunu da kimi hastalık diye bize servis ediyor. Yasaları çıkarana ne kızıyorsun, sanki günlük hayatında sen, eşeğe tecavüz anılarını anlatırken pek mi masumsun? Devlet önce seni alıştırıyor misler gibi alışıp dalga bile geçiyorsun sonra da sana yasa diye dayıyor suratını, buyur hesabını gör.

Siyaset denen şey kirli hayatımızın, git gide kirlenen bizin, aslında ve sanki evinin kirini kilimin altına süpüren kadının durumundan bir farkı da yok. Bize yalan söylüyorsunuz, zira yalandan başka söyleyebilecek bir sözünüz yok ve gerçekten ödünüz kopuyor, hep kaybedip hep kazandığını söyleyen, hep ölen ama sonsuza kadar yaşayacak diye bağıran şehitler siyaseti, hep devletsizlik ama hep devlete benzeyen bir aforizmalar metnine inanmamızı bekleyen 'toplantılar cenneti'. Yaşanan, yaşatılan her şeyden sizden çok ama daha çok üzülen, sizden çok ama daha çok tümü ile yatıp kalkan tümüne kafa yoran ve ama sizinle birlikte sokaklarda olmayan binlerce insanın artık evlerinden sizleri izlemekten başka yol bulamadığını fark etmeyecek kadar körleşmiş algılarınızla yapacağınız tüm dünya işleri. Gericiliğin türlü türlü ideolojik kalıpları olduğunu anlamayacak kadar ideolojisiz ve insansız hava sahası gibi insansız bir siyaset hayali kuracak kadar tembelsiniz.

Bu ülke tüm insanları ile devletin kendisi artık, hakikatleri konuşmak mı istiyorsunuz, yalanlarınızı 'like' etmeden konuşalım o zaman. İstismar suçlarında rıza yaşı aşağı mı çekiliyormuş diyorsunuz mesela, buna mı itiraz ediyorsunuz, çoğumuzun tecavüzle hamile kalan annelerden doğduğu bu ülkede mi hem de? Hey, biz buradayız, bakın her yerde.

Sennur Baybuğa

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol