Dünyanın hâlleri

02.10.2016 - 22:54
Memet Uludağ
Haberi paylaş

Önümüzdeki hafta Brüksel’de Afganistan zirvesi yapılacak. Zirvede, 2012 Tokyo Konferansı’nda alınan karar gereği Afganistan’a yapılacak 4 milyar dolarlık yardım paketi ile ilgili taraflar biraraya gelecek. Masanın bir tarafında uluslarası ‘sadaka dağıtıcıları’, diğer tarafında ise ‘dilenci’ Afganistan oturacak.  Sadaka dağıtıcıları arasında başta ABD ve AB olmak 2001 Afganistan işgalinde bulunmuş onlarca ülke var.

Financial Times raporuna göre, 2015 sonunda ABD Afganistan savaşı için  toplam 1 trilyon Dolar harcamış. Bu rakam Afganistan’ın nüfusuna vurulduğunda 14 yıllık işgal boyunca kişi başına 33 bin Dolar ediyor. Yıllara vurulduğunda ise bu kişi başına her yıl için 2300 Dolara denk geliyor. Afganistan’da kişi başına düşen yıllık gelir 700 Dolar civarında. Savaşa katılan ikinci büyük ortak Birleşik Krallık ve diğer ülkelerin harcamaları bu hesaba dahil değil.

Brüksel zirvesinde AB, Afganistan’a 4 milyar dolarlık yardım paketi için yeni bir koşul getirecek: Avrupa’dan sınırdışı edilecek 80 bin Afgan mültecinin kabul edilmesi. Bu, Türkiye ile yapılan Geri Kabul Anlaşması’nın yeni bir şekli.

Mültecilerin hepsi 2001’den beri gelen Afganistan savaşının kurbanları...

...

28 Eylül 2016: ABD Başkanı Barack Obama'nın veto ederek geri gönderdiği ve Suudi Arabistan'a 11 Eylül saldırılarından dolayı dava açılmasına imkan tanıyan yasa tasarısı, ABD Senatosunun ardından Temsilciler Meclisinde de 3'te 2 çoğunlukla kabul edilerek yasalaştı.

22 Eylül 2016: ABD Senatosu, Başkan Barack Obama yönetiminin, Suudi Arabistan'a bir milyar dolardan fazla tank ve silah satışı yapma planının önünü açtı.

ABD’nin altı gün arayla aldığı iki karar! 

Suudi Arabistan 2015 Mart ayından bu yana Yemen'e hava saldırıları düzenliyor. BM'ye göre saldırılarda binlerce sivil hayatını kaybetti.

ABD Senato’sun kararı çok ilginç. Senato bu kararıyla 11 Eylül’den resmen Suudi Arabistan’ı sorumlu tutuyor. Demek ki Afganistan ve Irak savaşları terörü falan bitirmek için değilmiş. 

Peki, bu savaşlarda yakınlarını kaybeden milyonlarca insan ABD’ye dava açabilecek mi?

...

İsrail’in 1948’teki kanlı kuruluşunu gören siyasetçi kuşağının son temsilcilerinden biri olan eski Cumhurbaşkanı Peres öldü. Peres İsrail’in gizli ve illegal nükleer programının mimarıydı. Başarısız olan ve İsrail’in apertheid ve yayılımcı politikalarının yürütülmesine zaman kazandıran sözde barış görüşmeleri yaptı. Barış gelmedi ama Nobel barış ödülü aldı. Artık yeni moda bu. Obama gibi, savaşarak barış ödülü almak. Peres İsrail’in tüm yayılımcı ve apertheid politikalarının her evresinde bulunmuş bir adam. Ana akım dünya medyası ve egemen siyasi çevreler ‘barış güvercini’dedikleri Peres’e övgüler düzüyor. Kel öldü sırma saçlı oldu.

Cenaze törenine Obama, Bill Clinton, Prens Charles, Francois Hollande gibi dünya liderleri katılacakmış. Hatta, Peres’in cenaze törenini Mandela’nınkine benzetecek kadar arsızlar dahi çıktı.

Bize dedikleri şu: aperheid eşittir anti-apertheid...

Ne yazık ki, apertheid ve işgalci politikalarında hiç bir değişiklik olmayan İsrail Batı’nın sevgili dostu olmaya devam ediyor. Ortadoğu’nun pek çok devleti ve despot liderleri de bu oyunun bir parçası olmaya. Ne acıdır ki, bugün ‘one minute’ ile yoldan çıkan Türkiye – İsrail ilişkileri Gazze ve tüm Filistin halkı ikili çıkarlara malzeme edilerek yeniden rayına girdi. Al gülüm ver gülüm ilişkisine devam. Yeter ki her iki devletin patronları kâr etmeye devam etsin...

One minute!?

...

Eylül 2016:  Dünya karbon düzeyi kabuledilebilir üst sınır olan 400 PPM’i daimi olarak aşmış durumda. Atmosferdeki karbon düzeyi geriye dönüşü olmayacak derecelere geldi. İklim değişikliğini yaratacağı kaçınılmaz facialar Allah vergisi değil basbayağı insan yüzünden olacak.

Ama hangi insanlar bunu yapanlar?

Yıllar önce iklim değişimi, küresel ısınma dendiğinde hükümetler ve dünya medyası bunu diyenlere deli muamelesi yapıyordu. Şimdi herkes bu gerçeği kabul ediyor. Devlet liderleri 20 yıldır zirve üstüne zirve yapıp, karar üstüne kararlar alıyorlar. Ama durum giderek kötüleşiyor.

Peki niye birşey yapmıyor devletler?

Dünyanın en zengin 20 şirketinden en az yarısı petrol, karbon vb sektöründe. Birbiriyle kıyasıya rekabette olan bu şirketlerin kâr için kocaman iştahları var. Devlet liderleri biraraya geldiğinde her biri kendi devletinin kendi milli ve yerli patronunun çıkarlarını korumak üzere masaya oturuyor. Hiçbiri kendi zengininin, kendi kapitalistinin kârından vazgeçmiyor. O yüzden zirve fotoğraflarında gülümseyip sözde kararlar alırken aslında sert pazarlıklara oturuyorlar.

İyi de, kapitalistler dahi kimse kendi torunlarının geleceğini cehenneme çevirmek istemez. Bu adamlar deli mi?

Değiller. Kendi kurdukları kâra dayalı sistemlerinin kısır döngüsündeler. Hiçbiri, sonucu ne olursa olsun kâr etmeden bu sistemde varolamaz. Hiçbiri kendi gönlüyle kârından kesip temiz enerji vs. ye yönelmez. Yarışta arkada kalan ya batıyor ya da başkaları tarafından yutuluyor. Olan iklime, suya, havaya bir de birbiriyle hiçbir alıp veremediği olmayan dünyanın sıradan insanlarına.

Kapitalizmin en ciddi medyası Financial Times’dan iki başlık: Biri iklim değişikliğinin yakın gelecekte yaratacağı mülteci ve göç krizlerinden bahsediyor. Durum kritik diye bas bas bağırıyor. Hemen yanı başında ise başka bir başlık var: Batı’nın krizlere bağlı büyük göç dalgalarına karşı hazırlıklı olması ve sınırlarını güçlendirmesi gerektiğini hatırlatıyor.

Hey, Allahım. 

Hadi, göçen insanın karşısına duvar ördün de, asit ve karbon yüklü bulutları nasıl durduracaksın?

Kapitalizm işte, aklından, mantığından sual olunmaz... Tek çare, yerine sosyalizm getirilir.

Memet Uludağ

@Memzers

Bültene kayıt ol