Büyük felaket öncesi

22.08.2016 - 14:14
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

Son bir haftadır olanlar, toplumda barışın bu topraklarda zor ve adeta imkânsızlaştığına ilişkin düşüncesinin güçlenmesine yol açtı. Bunun bir boyutunu hafta içinde peş peşe gerçekleştirilen intihar saldırıları oluşturuyor. Bir başka boyutunu ise hiç kuşkusuz Özgür Gündem Gazetesi’nin kapatılması ve kapatılma işlemlerinin hayata geçirilmesi sırasında yaşananlar oluşturuyor.

Bir yıl önce terk edilen Çözüm Süreci sonrası geliştirilen yeni savaş konsepti, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında CHP, Ak Parti ve MHP ittifakıyla oluşturulan “milli birlik” döneminde yeni bir düzeye sıçratılıyor.  Uzun bir süredir bunun sinyalleri veriliyordu. Darbeci Fethullah Gülen Cemaati’ni temizleme hareketinin, ana akım Kürd siyasal hareketini kapsayacak bir biçimde süreceğini özelikle Cumhurbaşkanı her fırsatta özellikle vurguluyor.

Buna karşı Kandil’den yapılan “savaş batıya büyük kentlere sıçrayacak” veya Murat Karayılan’ın son açıklamalarında bir de “Önder Apo’nun yaşamı tehdit altındaysa herkesin yaşamı tehdit altındadır” açıklaması gibi beyanlar çok açık savaşın tırmandırılacağının işaretleridir.

Son tahlilde Türkiye, cehennemini yaşıyor.  Bu cehennemden Kürd siyasal hareketini dışlayarak çıkma projesi, bütün bir Türkiye’nin felaketine dönüşme potansiyeli ise oldukça yüksek. Kürd illerinde yaşanan yıkım ve acılar daha soğumaya yüz tutmadan seçilmiş yerel yöneticiler yerine kayyum atanması ve milletvekillerine dokunulma projesinin hayata geçirilmesi ise büyük felakete son sürat gidiş olacağı çok aşikâr.

Özgür Gündem Gazetesi’ne yönelik son operasyon, bu sürecin bir hazırlığı olarak tecelli etmişe benziyor. Baştan sona hukuksuzlukla, keyfiyetle ve zorbalıkla yürütülen operasyonun bir başka örneği, medya ve gazetecilik alanında görülmüş değil.

Keza yirmi dört saat içinde 4 ayrı büyük intihar saldırısı Kürd savaşı tarihinin bir ilkidir. Başlı başına bu bile büyük felakete koşar adım gidildiğinin göstergesidir.

Büyük felakete gidişi durdurmak için öncelikle yanıtlanması gerek sorulardan biri, neden şimdi sorusudur. Bu sorunun iki yanıtı var. Birincisi Suriye konusudur. Bilinen gerçek şu ki, Türkiye’de son bir yıldır sürdürülen savaş, bir tür vekâlet/Suriye savaşı. Suriye’de savaş yeni bir aşamaya geldi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Suriye politikası kayaya oturdu. Türkiye yalnızlaştı. Kürd siyasal hareketi ise Suriye savaşından büyük kazanç elde etti. Kürdlerin, statükosunu değiştirilecek bir başarıya imza atmanın eşiğinde. Bu başarı Kürdlerin yeni statükosunun nasıl olacağından bağımsız bir bakiye. Bu konudaki çatışmanın, kaygıların, korkuların bedelini ödüyoruz. İkincisi ise buna paralel olarak darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin reorganizasyonun “İslam Türk” sentezli politikalar ekseninde ve Kürd siyasal hareketi mümkün oldukça devre dışı bırakarak, etkisizleştirerek yürütmesidir.

Bu her iki tercih, esasında hala Kürd korkusunun aşılamamasının sonuçları. Bu politikalar aynı zamanda bölgesel ve küresel gelişmelerle çatışıyor. Kürd korkusu dışarıda maceracı emellerle hareket edilmesine yol açıyor ve bölgede sükûnetin hâkim olması sürecini uzatıyor. Türkiye’nin, kapısının Batı’ya hala açık bir NATO üyesi olması ise sorunları biçimlendiriyor.

Bütün bunların sonucu olarak, esasında fark edilmesi gereken, savaşın bugünkü biçimde yürütülmesi güvensizliğin ve moralsizliğin olabildiğince fazla derinleşmesine yol açmakta olduğudur. 

İslami hareket rejimin mağduru olmaktan çıkıp muktediri olmuştur. Kürdlerin ise rejimin tek mağduru olarak bırakılmasına ve kurulmuş milli birliğin gerçekleşmesine izin vermemek, siyasi, ahlaki ve tarihsel bir sorumluluk. Mağduriyeti ortadan kalkanların, geride kalan mağdurlara sırtlarını dönmeleri derin bir ahlaki sorun olarak telaki edilmesi gerekiyor. 

Siyasi bir sorundur çünkü tarih göstermiştir ki, Kürd Meselesi bir güvenlik sorunu değildir. Güvenlik ekseninde politikalarla çözülemedi/çözülemez. Kürdler düzenin sorgulanması ve rejimin değişimini zorluyor. 

Bu nedenlerle bu tablo karşısında kısa sürede çatışmasızlığı sağlanmak zor. Barış ise bu zoru başarmayı gerektiriyor. Zifiri karanlık, aydınlığın başlangıcıdır. Aydınlığa kapı aralanması, büyük felakete gidişi durdurmak Kürd korkusunu yenmekle mümkün olabilir.

Hakan Tahmaz

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol