Ötekileştirme ve CHP

15.08.2016 - 08:48
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, perşembe akşamı TRT’de HDP’nin Yenikapı mitingine çağrılmamasına ilişkin soruya “Siyasetin görevi, bütün partilerin görevi HDP'yi meşru alanın içine çekmektir ki gayri meşru alandan uzaklaştırma görevimiz de vardır” yanıtı vermesi karşı karşıya olduğumuz problemin büyüklüğünü gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir yıldır savunduğu görüşü başka bir biçimde paylaştığını ifade etti: HDP’yi gayri meşru alanda durmakla itham etti.

Bu yeni bir şey değil. CHP’nin HDP’ye ilişkin siyasetinde bunun belirtileri fazlasıyla mevcut. Bu nedenle şaşılacak bir durum yok. Ama hiç bu kadar açık ifade edilmemişti. CHP lideri, bu fikri nedeniyle HDP ile anılmakta ve birlikte görülmekten hep kaçındı. Cumhurbaşkanı seçimlerinde HDP ile değil MHP ile ortak aday çıkarmasında da, yakın zamanda dokunulmazlık oylamasında da esas bu düşüncenin etken olduğu bilinen bir gerçek.

Kürd siyasal partileri ile PKK arasındaki, ilişki/bağ, her zaman algı yönetiminin etkin bir aracı olarak kullanıldı.  Kürd karşıtlığı, Türk milliyetçiliği şahlandırmak istendiği her dönemeçte “bölücülük, şiddet” gibi argümanlar Türk siyasetinin ve medyasının imdadına yetişti. Bugün olduğu gibi, PKK’nin yanlış silahlı eylem stratejisi de buna hep çanak tuttu.

HDP’nin Meclis’teki üç parti tarafından nasıl ve neden ötekileştirildiğini anlamak için yakın tarihimize göz atmakta yarar var.

HDP’nin kurulmasından hemen sonra gerçekleşen 1. Kongresi’ne CHP, Genel Başkan Yardımcısı başkanlığında bir heyetle katılır. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, başarı telgrafı gönderir. Bu Türkiye tarihinde bir ilkti. Bu kongre Çözüm Süreci’nin ilk başında oldu.

Bu dönem CHP, her fırsatta HDP’yi, seçimlerde Ak Parti ile gizli işbirliği yapmakla suçluyordu. İstanbul’da S.S Önder HDP adayı olduğunda bu iddia çok yaygın bir biçimde dolaşıma sürülmüştü. İki parti arasında Başkanlık pazarlığı yapıldığı her daim gündem tutuldu. Bu iddia neredeyse darbe girişimine kadar çok sık dillendirildi. En utanmazı da şehirler bombalandığı ve insanlar toplu katledildiği kent savaşları döneminde de bu suçlama sürdürüldü. 

Çözüm Süreci bitirildi, HDP’ye siyasi savaş açıldı. Demokratik siyaset zemininde dışlamak için her şey yapılmaya başlandı. 8 Eylül 2015 tarihlerinde PKK’nin Iğdır ve Dağlıca saldırısı sonrasında Ankara’da HDP genel merkezi yakıldı, bir gecede 300 il ve ilçe binasına saldırı düzenlendi. CHP büyük bir sessizliğe büründü. Bunları “terör ile arasına mesafe koymamasının” doğal sonuçları olarak sunulması karşısında CHP lideri Kürd korkusu ve bölünme paranoyası nedeniyle demokratik siyasetin meşruiyetini aklına bile getirmedi. Şiddetin ve Çözüm Süreci’nin bozulmasının müsebbibi olarak göstermesine el verdi.

Son bir yıldır yürütülen Kürd siyasal kırım hareketine açık, gizli destek veren Kılıçdaroğlu’nun bugün HDP’yi meşru siyasete çağırması ne anlama geliyor. Devletin bekası için çok açık HDP’nin ötekileştirilmesine, dışlanmasına en hafif deyimle izin veriyor, göz yumuyor.

Sözünü ettiğim TRT programında CHP liderinin söylediği  “iktidar ne istediyse veriyoruz” devletin reorganizasyonu konusunda üç parti anlaşmış olduğunu gösteriyor. Bir dönem Recep Tayyip Erdoğan’ın Gülen Cemaati ile ilgili söylediği “ne istediler de vermedik” tutumunun nelere yol açtığı ortada. 

CHP, artık hükümetin “milli” ortaklarında biridir. Bu, milli birlik adına Yenikapı mitingi yapıldı, anayasa değişikliği hazırlanıyor ve ABD’ye dışişleri bakanlığı adına üç partiden oluşan heyet gönderildi. Devletin geleneksel Kürd korkusu Meclis çalışmalarında ayrımcı bir biçiminde tecelli ediyor. Yasaları zorlayarak ve fiili durumlar yaratarak parlamentoda egemen olan bu ayrımcı, ötekileştirme politikaları, akut haldeki Kürd sorununun çözümünü çok daha fazla zora sokacağa benziyor.

Meclis’in, üçüncü partisi HDP’nin, ötekileştirilmesi, dışlanması sorunların çözüm zemini olan parlamentoyu işlevsizleştiriyor. 5 milyondan fazla seçmenin iradesini yok saymak, seçimleri anlamsızlaştırmaktır. Siyasetin, yargı yerine hüküm vermesi, demokratik siyaset dışı arayışların artmasına vesile olmaktadır.

Bu “milli birliğe” Kürd yurttaşların belli bir kesiminin destek veriyor olması, bu gerçeği değiştirmez. Sorunlar, o sorunların ortaya çıkardığı siyasal, sosyal, toplumsal dinamiklerle müzakere ile çözüme kavuşturulduğunda kalıcı çözüm üretilmiş olunur, dışlandığında ise toplumsal bölünmenin zemini güçlendirilir. Bugün son tahlilde olan da budur.

Hakan Tahmaz

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol