Halk

11.08.2016 - 10:18
Sennur Baybuğa
Haberi paylaş

15 Temmuz’un öğle saatleri kızımla birlikte ayrıldık ülkeden. Zamanlama o anda manidar değildi ama birkaç saat sonra uçuş iptalleri ve altı üstüne gelen memleket günlerce kendime gelmemi engelledi.

Nedense ülkede çok kötü şeyler olacağı hissine kapılmış ve bunu da birkaç arkadaşımla paylaşmıştım, belki dönemeyiz çok kötü şeyler olursa diye densizlik bile ettiğim oldu. Bunun sanırım geçen yıl Haziran seçimlerinden sonra yurtdışına çıkışımın birinci haftasında Suruç olayının oluşu ve tüm ülke ekranının benim için kararması travması ile bir ilgisi vardı. Keşke olmasaydı.

Günlerce buradan ülkeyi izledim, hala da izliyorum biraz sakinleşmiş görünüyor, böyle izlemek mi iyi orada olmak mı emin değilim. Uzaktan gazel okumanın kolaylığı ile bende uyanan his şu oldu, o ülkede bizim sandığımızdan daha çok bize benzeyen insan var. Sosyal medyada ya da basında sokaklarda eylem yapan insanların fotoğrafları paylaşılarak yapılan yorumları mide bulandırıcı buluyorum, halkına güvenmeyen ve soyut da olsa onu sevmeyen insanların somut olarak kendini bile seveceğinden şüphem var artık, bunu deyip bağlayayım. Umarım herkes ‘kendine layık’ halkını bulur bir gün.

20 gün kadar Arnavutluk’ta kaldık, bunları okurken siz, ben bir başka ülkede olacağım. Ülkedeki karmaşayı burada karşılamanın benim kişisel tarihim açısından önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanların buralardaki binaları anlatırken, şu tarihlerde bu binaların her yanı kurşun delikleri ile doluydu, biz o sene geldik buraya diyen cümleleri, sanki kendi ülkemde olabilecek şeylerin kötü bir anımsatması gibi geldi bana, o kadar kötü geldi.

Dünyanın ilk ateist devletinde, yıllarca komünist düzende yaşamış ve Enver Hoca’nın ölümünden sonra gelen yıllarda kendince ‘demokrasiye’ geçmiş bir ülkede, yerle yeksan olan, tüm bilinen herşeyden sonra inşa edilmeye başlanan yenidünya düzeninin ne menem birşey olduğunu her gün her gün daha net görmeye başlayan insanlar tanıdım burada. Eksik demokrasiden uyuşturucu parası ile ilerleyen ekonomiye geçiş ve sonrasında bununla mücedele eden ya da ettiği düşünülen bir iktidar. Gelişmemiş bir sanayi, işsizlik, dünyanın ne kadar tapon ve GDO’lu tavuğu varsa beslenmesi için ülkesine servis edilen insanlar. İyi kalpli, ilgili ve nedense insanı hüzünlendiren bir halk. Evin 200 metre ilerisinde, Recep Tayyip Erdoğan isimli bir pizzacı var, nedense her daim boş, Türkiyeli olduğumuzu anlayıp hemen darbeyi soran, soruşlarından bu işlerde epey deneyimli olduğunu sandığım bir sürü insan var. Turgut Özal’ın isminin verildiği okullar, bizim ülkenin moderniz minin şimdiki siyasi liderle de ilgisi olduğunu düşünen, ama mesela Makedonya’daki Müslümanlara benzemeyen, kendine Müslüman, kimi Bektaşi diyen, esasen ve sanki yıllar sonra kendilerine bir tanrı ya da din bulmak isteyen insanların sarıldığı bir sakillikte ya da tutucu olmayan, alıştığımızın dışında bir din ilişkisi.

Konuştuğum çoğu insanın saygı ile andığı ama mezarını bulmakta zorlandığımız Enver Hoca, Tiran’ın kenar bir mezarlığında, neredeyse komşularının tümünden daha gösterişsiz bir mezarda yatıyor. Arayıp buluşumuz, karanfil koyuşumuzu orada belki biraz da şaşkın bir teşekkürle karşılayan insanlar gördük. Plajlarının çoğunda Arnavut milletinden olup Kosova’da yaşayan, her gün otobüslerce denize gelen insanların kalabalığı. Alabildiğince çocuk ve aymazca tüketilen doğa, su, çöp. Kumsalın sıcağında oynatılan ayılar, davulcular, eşekler üzerinde satılan mayo, can simitleri kavun karpuzlar ve illa da kitap stantları. Sabah kalkıp kahvenin yanında rakı içerek güne başlayan insanlar ve yaygın biçimde oynanan hapis, tavla. Ve sokaklar dolusu dilenci, ötekinin ötekisi Çingeneler. Ve konuştuğumuz insanların genel olarak söylediği eskiden paramız yoktu belki ama aç da değildik sözü. Yakalarından yapışmış görünen demokrasiden nasıl kurtulurlar bilemem. Umarım hayallerine ve hakikatlerine tekrar kavuşurlar, zira daha çok ellerinden alınmış gibi duruyor, kendileri bırakmış gibi değil. Bunlar halk işte.

Sennur Baybuğa

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol