Yenikapı'da kimler vardı?

08.08.2016 - 16:46
Volkan Akyıldırım
Haberi paylaş

Yenikapı mitingine dair ilk söylenmesi gereken: Orada, kanlı bir darbeyi direnerek durdurmanın haklı gururunu taşıyan işçiler, emekçiler, fakirler vardı. Emekçi kitlelere "faşizmin güttüğü sürü" muamelesi yapanların belli ki Türkiye işçi sınıfını kazanmak gibi bir amaç ve isteği yok. Sosyalistler bu yanlış-gerici fikirlerle asla yan yana düşmemeli. Biz emekçi sınıfları kazanmak isteriz, işçi sınıfını topyekûn gerici ilan edenlerle en ufak bir ortaklığımız yok.

Milliyetçi marşlar ve bayraklar: 15 Temmuz'dan sonra ortaya çıkmadılar. Ülkücülerin "ölürüm Türkiyem"ini Türk-İş ve Hak-İş mitinglerinden biliriz. Türkiye'de enternasyonal sosyalistler dışındaki tüm akımlar zaten milliyetçidir. Gezi Parkı da bayraklarla kaplıydı. HDP bile seçimlerde Türk bayrağını kullandı ve bunu savundu. Bu koşullarda nasıl bir kitle hareketi bekliyordunuz ki? Kızıl bayraklarla sokağa çıkmalarını, devrimci marşlar söylemelerini mi? Sosyalistler milliyetçiliğe karşıdır, emekçileri böldüğü ve patronlarla aynı gemideymiş gibi gösterdiği için. Fakat milliyetçi fikirleri taşıyan kitlelerden uzak durmayız. Çünkü biz kitaplarla değil, mücadeleyle gelen gerçek değişime inanırız. Bugün darbecileri çöpe atan kitleler, her türlü burjuva fikirden kendi mücadeleleriyle kurtulabilir. Ortak taleplerimiz için işyerlerinde, okullarda, mahallerde birleşik mücadeleden başka yol yok.

"Diktatörlüğün Yenikapısı" mı?: Bir saray darbesi yaşanmış, buna karşı ordu darbe yapmış fakat başaramamış, 16 Temmuz günü bir sivil darbe başlamış. Darbe, hiç bu kadar sulandırılmamıştı! Böylesi bulanık ve yanlış fikirlerle, gayet net olan halkın karşısına çıkarsanız, kimse tarafından dinlenmezsiniz. 15 Temmuz başarılı olsaydı partilerimiz kapatılacaktı, yayınlarımız durdurulacaktı, toplantı yapamayacaktık, birçok aktivist katledilecekti. Bunların hiçbiri olmadı. Hâlâ sınırlı olsa haklarımız, mücadele araçlarımız var, konuşabiliyoruz ve sokakta fikirlerimizi yayabiliyoruz. Bu diktatörlük değil, az ve eksik demokrasidir, darbe girişimden önce olduğu gibi. Burjuva demokrasisi, kuralları baştan belli centilmence bir müsabaka değildir, aksine sınırları sınıf mücadelesinin düzeyiyle belirlenir. Türkiye'de bir diktatörlük tehdidi varsa, bunun sigortası emekçilerin mücadelesidir. Darbecileri yenerek bunun lafta kalmadığını ispatladılar.  

"Bunlar IŞİD zihniyeti": Toplumsal muhalefetin saflarından kovulması gereken en tehlikeli görüş. Dün "AK Parti=Fethullahçılar" diyorlardı, bugün "AK Parti=IŞİD". Oysa bu üç hareket birbirinden farklıdır, karşı karşıyadır. AK Parti'ye oy veren herkes bunu bildiği hâlde onlara "siz IŞİD'cisiniz" demek iftiradır, 'siz katilsiniz' demektir, tek sonucu ise kitlelerin nefretini kazanmak ve onları Erdoğan'ın yanına daha fazla itmektir.

"Milli mutabakat" mı?: AK Parti, CHP ve MHP'nin yanyana gelmesi bir milli mutabakatsa, bu 15 Temmuz darbe girişiminin yenilmesinden çok önce kuruldu. Üç parti, Irak ve Suriye'de savaş tezkereleriyle milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına birlikte "evet" oyu vermişti. Bu oylar sayesinde bir anda savaşın vazgeçilmez enstrümanı olarak öne çıkan askerlerin önü açıldı ve darbe yapmaya kalktılar. Savaş politikalarını mahkûm etmek bir şeydir, yüzde 50 siyasetini ve toplumsal kutuplaşmaya geri dönülmesini istemek başka bir şey. Sosyalistler "laik-dinci" ayrımına kökten karşıdır. 15 Temmuz gecesi darbeye direnenlerin bu suni kutuplaşmayı buharlaştırmaları, mücadelenin geleceği açısından olumludur. Üç parti aynılaşmamıştır, her biri darbeye karşı tutum alırken kendi farklı görüşlerini de savunmaktadır, bunların hayattaki sonuçlarını yeni anayasa çalışmalarında göreceğiz.

HDP'nin dışlanmışlığı: Çözüm sürecini buzdolabına kaldırıp savaşa başlayan Erdoğan ve AK Parti hükümetinden HDP'yi Yenikapı'ya çağırması beklenemezdi. HDP liderliğiyse bu durumu boşa çıkartmak için hiçbir şey yapmadı. Güçlü bir itirazla karşılaşmadan böylece dışlandılar. Bu durumun güçlendirdiği çözümsüzlük, Türkiye halklarının aleyhine sonuçlar yaratacaktır. Kürtlerin hakları tanınmadan savaş bitmez, kalıcı huzur gelmez. İstediğiniz kadar HDP'yi dışlayın ama bu meseleyi askeri operasyonlarla çözemezsiniz. Fethullahçı cuntanın temizlenmesini, çözüm mükarelerinin yeniden başlaması izlemeli. Savaşı kışkırtan bir karanlık güç odağı yenilmiştir, bu yenilgi siyasi çözüm çabalarının önünü açabilir.

Yenikapı'daki iki büyük yanlış: 1) Darbe karşıtı mitingde, aslarına sahip olamayan ve hükümeti uyarmayan Genelkurmay başkanının sahneye çıkartılması ve darbeci orduya yapılan güzellemeler. 2) Ne darbeciler ne de tecavüzcüler için caydırıcı olan idam cezasını, canı yanmış öfkeli kitlelere bir çözümmüş gibi sunmak. İki yanlışın bedelini her zaman mazlumlar ödedi, aynı hataları tekrarlama lüksümüz yok.

Evet, Erdoğan ve AK Parti daha güçlendi bu süreçte. Bunun bir suçlusu varsa elbette darbecilerdir. Ordunun ve yargının 15 yılda yaptığı her müdahale, AK Parti'yi güçlendirmiştir. 'Mayıs'ta düşecekler', 'Bu ay olmadı ama Haziran'da', 'Düşmediler ve diktatörlük kuruldu' gibi yaklaşımlar, değişimin kitlelerin eylemi dışından gelebileceğini varsayar. Sosyalistler bugünlerde mutsuz mutsuz ortaklıkta dolaşıp, kuşku ve moralsizlik yaymazlar. Kanlı darbe bu halk tarafından yenilebiliyorsa, çok daha fazlasını başarabiliriz. Emekçi sınıflar içinde sosyalizmin taban bulması ve örgütlenmesi için fırsatlarla dolu bir dönemin başındayız, bur fırsatları hep birlikte değerlendirmeliyiz.

Volkan Akyıldırım

[email protected]

Bültene kayıt ol