Ayrımcılık vebası ve milli birlik tebaası

08.08.2016 - 12:11
Hakan Tahmaz
Haberi paylaş

15 Temmuz darbe girişiminin bastırılması, cezalandırılması Fethullah Gülen örgütünün kamusal, siyasal, toplumsal hayattan temizlenmesi/kazınması biçiminde yürütülüyor. İntikam ve öfke öne geçti. OHAL yetkileri hoyratça kullanılıyor. Bunun yaratacağı hukuki, siyasi, sosyal ve toplumsal sorunlar Türkiye’nin çok uzun yıllarını alacak.

Darbe girişiminin niteliği, kapsamı ve yarattığı sonuçlar devletin restorasyonu ile yetinmeye imkân vermiyor. Devletin reorganizasyonu kaçınılmaz, ivedi ve büyük bir problem kılıyor. Reorganizasyon sonunda nasıl bir devlet yapısı ve işleyişi ortaya çıkaracak hep birlikte göreceğiz.

Toplumsal kutuplaşmanın ciddi boyutlara ulaştığı bir evrede, reorganizasyonun olağan işleyişle ve salt Meclis çoğunluğu ile hızlı gerçekleşmesi imkânsız. Bunu gören iktidar ilk günden hızlı davranmak için ülke genelinde OHAL ilan etti ve hukuk alanında kendini avantajlı kıldı. Aynı anda reorganizasyonu CHP ve MHP ile ortak gerçekleştirmeye yöneldi. Bu konuda hayli yol alındı. Üç parti, süreci, yakın tarihte görülmedik bir ölçüde uyum için yürütüyor. Ancak milli irade adına yapılan bu “milli birliğin” iki önemli problemi var. Birincisi, seçmen iradesinin önemli bir kısmı dışta tutuluyor. İkincisi, birlik demokratik ve evrensel değerler ve gelecek perspektifiyle değil, milliyetçi, ulusalcı, statükocu ve dinsel değerler üzerine inşa edilmeye çalışılıyor.

6 milyondan fazla seçmeni temsil eden ve TBMM’nin üçüncü büyük partisi HDP, reorganizasyon sürecinden dışlanıyor. Bu durumun vahamet boyutunu derinleştiren ise HDP’nin seçmeninin ezici çoğunluğunu Kürdlerin oluşturmasıdır. HDP’nin dışlanmasının, Kürdlere karşı bir ayrımcılık biçiminde tecelli ediyor olmasıdır.

Milli birlik çatısını çatan üç partinin, devletin bekası adına, Kürd siyasal hareketinin, sürecin dışında tutulma konusunda mutabık görünüyorlar. CHP liderinin 7 Ağustos Yenikapı mitingine katılma kararı alması, CHP içindeki buna itirazların bastırıldığını gösteriyor. Hükümet yetkilileriyle Cumhurbaşkanı arasındaki ilk günlerdeki tutum farkı da bu süreçte giderildi.  

Anayasa değişikliği çalışmasını üç partinin başlatması ve Avrupa’ya üç parti temsilcisinin gitmesi TBMM’deki ayrımcılığın kurumsallaşmaya ve derinleşmeye başladığının belirtisidir.

15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında oluşan toplumsal atmosfer ve bunun ilk günlerdeki siyasal alana yansımaları, toplumda tersine beklenti yaratmıştı. Bu, reorganizasyonun başta Kürd sorunu olmak üzere bir dizi sorunun demokratik çözümüne kapı aralanacak tarzda yürütülmesiydi.

Milli mutabakatçılar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar taşınan ayrımcılık virüsünden, darbe girişimine karşı ortak mücadelenin sağladığı siyasal ve toplumsal atmosferden yararlanarak kurtulmayı tercih etmediler. Virüsün bütün toplumsal dokuya bulaşmasını sağlayan bir yola girdiler.

Ak Parti’nin bu bariz ayrımcı milli birlik projesine, seçimlerde HDP’yi, Ak Parti ile işbirliği yapacak diye itham eden “Türk solu” da, Taksim mitinginde CHP’nin paçasına tutunarak, eklemlendiler.  

Unutulan, Kürd siyasal hareketini dışlayarak devletin reorganizasyonun ve toplumu dizayn etmenin artık Cumhuriyet’in kuruluşunda olduğu gibi kolay olmayacağı, hatta imkansızlığıdır. Bölgesel gelişmeler ve Türkiye’nin siyasal ve toplumsal realitesi buna izin verecek hali çoktan aştı.

Bu eski yolda ısrar etmek, sorunların büyümesine ve darbecilerin maksatlarına hizmet etmektir. Bu fark edilmeden çözümün kapısı aralanamaz. Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarından kahramanlar yaratarak, binlerce KCK sanığını cezaevlerinde çürüterek, sürgünde ve mahkeme kapılarında süründürerek ayrımcılığa devam etmek, toplumun önündeki çukuru derinleştirmektir.

Hakan Tahmaz

(Bas Haber)

Bültene kayıt ol