İki darbe mi var?

26.07.2016 - 11:06
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

Türkiye ilginç bir ülke. 15 Temmuz darbe girişimiyle beraber 5’inci ciddi darbeyi yaşamış bir yerde, darbe kavramı herkesin canının istediği gibi kullanılıyor. Darbe kavramının kullanımındaki çeşitlilikle, sadece, faşizm kavramının kullanımındaki çeşitlilik yarışabilir. Bugünlerde, yine sık sık kullanılmaya başladı, “sivil faşizm”, “askeri faşizm”, “sömürge tipi faşizm”, “İslamofaşizm”, “açık faşizm!”

Darbe de böyle. “Sivil darbe”, “İslami darbe”, “Saray darbesi”.

Gerçek böyle değil.

Darbe, askeri bir süreçtir. Sulandırmaya gelmez. Darbecilerle darbeye muhatap olan siyasiler, bu siyasiler en sağ, en acımasız politikaları da uygulasalar, kıyaslanamazlar bile. Askeri darbeyle otoriter bir parlamenter rejim de kıyaslanamaz. Askeri darbeyle, mevcut hükümetin nefes aldırmayan, bezdiren politikaları da kıyaslanamaz. Eşit güçlerin mücadelesi söz konusu değil darbe ve parlamento arasındaki mücadelede. Parlamento, içindeki hükümet partileri ne kadar sağcı, ne kadar yoz da olsa, askeri darbeyle kıyaslanamayacak ölçüde siyasal demokrasiyi simgeler.

Siyasal demokrasi ve bu demokrasinin bir platformu olarak meclis, toplumun ezilenlerinin verdiği mücadelenin, aşağıdan süregiden haklar mücadelesinin bir ürünü, ifadesi ve kazanımıdır. Aşağıdan mücadele, siyasal demokrasinin sınırlarının genişlemesi için baskı yaparken, yukardan, burjuva egemen sınıf ve sağ, ırkçı ya da merkez sağ partiler ve hatta sosyal demokrat partiler, siyasal demokrasinin alanını daraltan bir basınç uygularlar. Aşağıdan mücadelenin yaygınlığı, kazanımlarını kalıcı hâle getirme yeteneği gibi etkenler ne kadar güçlüyse, egemen sınıfın basıncını geriletmek o kadar mümkün olur. Askeri darbe ise bambaşka bir şeydir. Tamamlanmış, başarı kazanmış bir darbeyle mücadele etmek, elleri ayakları zincirlenmiş, ağzı ve gözleri bantlanmış bir şekilde mücadele etmeye benzer. Silahlı güçlerin siyasal alana el koyduğu rejimle, bu silahlı güçleri, seçimlerde elde ettiği güçle denetleyerek siyasal alanı darlaştıran seçilmişer arasında radikal bir farklılık vardır. Birisini etkilemek, tabanını geri kazanmak, siyasi olarak yenmek, toplumsal bir hareketlilikle köşeye sıkıştırmak, talepleri çekip almak, kazanmak mümkünken; iktidardaki askerler, düşünce, gösteri, örgütlenme ve ifade özgürlüğü alanlarının tümünde, geçici bir süre uygulayacakları topyekûn yasaklamayla haklar mücadelesini sürdürecek tüm örgütlenmeleri lağvederek kitlesel direnişi mümkün olmaktan çıkartır.

Bu ne demektir? Bu, 15 Temmuz’da, iki darbeci odak arasında bir mücadele olmadığı anlamına gelir. 15 Temmuz’da darbeciler, otoriter eğilimlere de sahip olsa, rejim değişikliğini fiilen zorlamaya da çalışsa, demokrasinin teamüllerini yıpratsa da halkın oyuyla seçilenlere, iğdiş edilmeye çalışılsa da parlamenter demokratik mekanizmalara, meclise saldırdılar. Seçme hakkına ve seçtiklerine sahip çıkan insanlar darbeye direndiğinde de bu insanları öldürdüler.

İki darbeyle karşı karşıya değiliz.

15 Temmuz’da tek bir darbe gerçekleşti. Bu darbeyi püskürtmek çok önemli. Bu darbeyi püskürten hareketi etkilemeye çalışmak çok önemli. Darbeye karşı çıkmak, darbeye karşı çıkan kitlelerle kontak kurmak, onları etkileyecek hareketler örgütlemek için hamleler yapmak, hem darbelerin tam olarak püskürtülmesi içi elzemdir hem de otoriter eğilimlere set çekmek, siyasal demokrasinin sınırlarının genişlemesi için basınç yapmak, barış sürecine yeniden dönülmesini sağlamak, otoriter eğilimlerin tabanını daraltmak açısından çok önemli.

Darbeyi engellerken, darbeci yetiştiren eğitim, siyaset, devlet yapılanmasını bütünüyle değiştirecek radikal adımların atılması için, tek bir darbeye karşı omuz omuza mücadele etmek gerekir. Otoriter eğilimleri de OHAL'i de bu mücadele geriletebilir.

Şenol Karakaş

[email protected]

Bültene kayıt ol