Siyasi bir komedyanın ikinci perdesi…

16.05.2016 - 16:37
Atilla Dirim
Haberi paylaş

Şu anda siyasi bir komedyanın ikinci perdesinin tam içinde bulunuyoruz. Anayasaya göre güya tarafsız olması gereken bir cumhurbaşkanı, iktidar partisinin başkanı gibi davranıyor, hatta gerçek başkanının o olduğunu, başbakanlık, hatta bakanlık makamlarında oturan şahısların kendi iradeleri bulunmayan birer kukla olduğunu, herkes gayet iyi biliyor.

Malûm cumhurbaşkanı, kukla başbakanı göreve nasıl getirdiyse aynı o şekilde görevden alıyor, düşük profilli bir başka kukla arayışı içinde, komedya devam ediyor. Hatta kuklalardan biri "Herkes her durumda, birbirine saygılı davransın, rahat olsun, Reis’i gözlesin. Biz şefinin gözüne bakan dev bir orkestra değil miyiz? Bu işler başka türlü yürür mü? Yürüdüğü nerede görülmüş?" diyerek sahnedeki yerini, faşizan başkanlık/reislik/führerlik çağrısı yaparak alıyor.

Komedyanın ikinci perdesi derken, ilki ne zaman oynanmıştı, onu hatırlayalım: Yıllardan 1930. Büyük Buhran adıyla bilinen ve dünyayı kasıp kavuran ekonomik kriz, Türkiye'yi de vurmuş durumda. Geniş halk yığınları yoksul, bitkin, çaresiz. Devletin kurucu "reisi" Mustafa Kemal, durumun farkında. 6 Mart'ta ziyaret etmek üzere geldiği Antalya'da gergin, sinirli, morali bozuk. Yanındaki özel kalemi Hasa Rıza'ya (Soyak) dert yanıyor:

"Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum! Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikayet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az bir şeye rastlıyoruz; maatteessüf memleketin hakiki durumu bu işte! Bunda bizim günahımız yoktur; uzun yıllar hatta asırlarca dünyanın gidişinden gafil, bir takım şuursuz idarecilerin elinde kalan bu cennet memleket; düşe düşe şu acınacak hale düşmüş.(…)

Bu arada beni en çok üzen şey nedir bilir misin? Halkımızın zihninde kökleştirilmiş olan her şeyi başta bulunandan beklemek itiyadı. işte bu zihniyetle; herkes büyük bir tevekkül ve rehavet içinde, bütün iyilikleri bir şahıstan, yani şimdi benden istiyor, benden bekliyor; fakat nihayet ben de bir insanım be birader, kutsi bir kuvvetim yoktur ki. (…)" (Hasan Rıza Soyak; Atatürk'ten Hatıralar 5. Baskı S. 389)

Mustafa Kemal, memleketin içinde bulunduğu feci durumdan kendi suçu olmadığını söylüyor, ancak bu sözlerinin gerçeği yansıtmadığını biliyoruz. Kendisinin de mensubu bulunduğu, işlediği soykırımlarla ülkede üretimin durmasına, büyük bir toplumsal ve ekonomik krizin içine girilmesine ve ülkenin her açıdan çökmesine neden olan İttihat ve Terakki Fırkası'nın kadroları iş başındadır, kendisi bu kadroların başındadır ve düşük profilli olanlarıyla çalışmayı tercih etmektedir. Ne güçler ayrılığı söz konusudur, ne demokratik hak ve özgürlükler, ne de bunların sağlanması için bir hareket alanı. Her şey reisin çelik pençeleri arasındadır.

Mustafa Kemal, içinde bulunduğu kötü haleti ruhiyeden hızla sıyrılarak, halkın kendisine yönelen öfkesini yatıştırmak için siyasi komedyanın ilk perdesini sahneye koyar, Serbest Fırka ismiyle bir muhalefet partisi kurar. Tabii ki bu bir şovdan ibarettir: Partinin başına geçirdiği Fethi (Okyar) Bey, bir kukladır. Partinin vekillerini kendi seçer, kız kardeşi Makbule Hanım'ı partiye sokar, olaylar beklediği gibi gelişmeyince de, üç ay sonra partiyi kapatır. Tek adamlık/reislik müessesesi aynen devam eder, ülkenin içinde bulunduğu kriz, siyasi ve askeri şiddet yöntemleriyle baskı altında tutulur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda bu siyasi komedyanın ikinci perdesini sahneye koyuyor. Ancak artık dünya 1930'ların dünyası olmadığı gibi, Türkiye de 1930'ların Türkiyesi değil. Bugün tek adamlık/reislik müessesinde ısrar, uygulanan baskı ve şiddet politikaları, AKP'nin içinde ciddi bir krize neden olmuş durumda. Çözüm sürecinin bitirilerek Kürt illerinin yakılıp yıkılması, cenazelerin sokaklarda kalması, hatta derin dondurucularda saklanması, Ergenekoncuların eşi benzeri görülmedik bir hukuk skandalıyla aklanması, Rus uçağının düşürülmesi sonucu Rusya ile olan ekonomik ilişkilerin çökmesi, turizmin bitmesi, akademisyenlere terörist muamelesi yapılması, toplumun eşi görülmedik bir şekilde kutuplaştırılması ve başka bir dizi korkunç olay, AKP tabanında belirli bir rahatsızlık yaratmış durumda. Kukla başbakanın bu rahatsızlığa kulak vererek azıcık daha ılımlı davranma gayretleri, azledilmesine neden oldu.

7 Haziran seçimlerinde AKP'nin oylarında %10'a varan düşüş, sonradan müzakere masasının devrilmesi ve istikrarsızlık şantajıyla geri alınmıştı. Bu, insanların barış ve huzur beklentisi içinde olduğunu ortaya koyuyor. Siyasi komedyanın yeni perdelerinin sahnelenmesi veya sahnelenmemesi, elbette sadece buna bağlı olmayarak, ancak temelde barış isteyen güçlerin özellikle AKP seçmenlerini kazanma yönündeki çabalarıyla doğru orantılı olarak belirlenecek.

Atilla Dirim

[email protected]

Bültene kayıt ol