İrticayı beklerken…

05.05.2016 - 09:19
Murat Erkman
Haberi paylaş

“Türkiye laiktir laik kalacak” sloganı size ne anlatıyor bilmem, ama bana sanal bir kutuplaşmadan başka bir şey anlatmıyor.

Bir süredir güncel hayatımızda geri saflara düşmüş bu itişme, Meclis Başkanı'nın "laiklik anayasada yer almamalı" beyanı ile yeniden gündeme oturdu. Geniş bir kitle bu sloganı tekrar bağırmaya başladı. Tabii hemen karşıtları da safları sıklaştırmaya başladılar. Oysa bu kavganın yerini bu ara topyekûn Kürt düşmanlığı mutabakatı doldurmuştu. Hükümet tarafları bu mutabakatı muhtemelen bozmak istemediğinden hafifçe geri adım attı. Malum, mecliste HDP milletvekillerine saldırmak daha çok prim yapıyor. Laiklik konusunda sesler şimdilik sürüyor ama yavaşça azalacak gibi…

Oysa ülkemizde laiklik, anayasaya girdiği 1927 yılından beri uygulandığına inandırılmış bir kitlenin yanılsamasından başka bir şey değil. Bu anayasal durumdan önce, 1924 yılında kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı yıllar içinde büyüyerek dev bir güç hâline geldi. Bütün camileri imamları ile devletin kendini din işlerinden çekmediğinin, laikliğin sadece kağıt üzerinde olduğunun dev bir kanıtıdır. Bugüne kadar nüfus cüzdanlarımızda yer alan din hanesine ne demeli, üstelik eskiden mezhep de belirtilirdi. Devletin uygun gördüğünün dışında diğer tüm inançlar yok sayıldı, tüm vatandaşlar Sünni Hanefi Türk kimliği altında toplanılmaya çalışıldı. Devletin, laikliğin tanımı gereği, tüm dinlere karşı tarafsız olması gerekir. Neredeyse 100 yıldır; Diyanet İşleri Başkanlığı gözümüze sokula sokula; ülkede laiklik olduğu iddia edilmektedir. Acı olan toplumun önemli bir kısmının da buna inanmasıdır. Hatta gayet aydın bir kesim bu kurumun aslında dini kontrol edip irticayı engellemek için oluşturulduğuna bile inanmaktadır. Önlerine konulan kolaycı laikimsi yapıya sarılan, gerçek özgürlükçü ve eşitlikçi yapıya karşı direnen asıl muhafazakar blok bu kafalardan oluşur. Devlet sakladı diye papatyanın arkasındaki fili bile görmezlikten gelirler.

Her inanca eşit mesafede olduğu sanılan laik devletimiz ve onun çok laik vatandaşları yıllardan beri yapılan tüm dini baskılara ve zulümleri genellikle görmezden geldiler. 1911-24 yılları arası soykırımlarından ve sürümlerinden arta kalan bütün Hristiyanlar inançlarının koruması yerine, sistematik bir şekilde dışlandılar. 1930’larda Museviler de bu kervana katıldı. Kalan tüm azınlıkların vakıflarının mallarına ve ibadethanelerine el konuldu. Hemen hemen hepsi dönem içerisinde ülkeden sürüldü veya kaçırıldı. Bu çok laik ülkenin çok laik insanları, inançları yüzünden bu ülkenin diğer halklarını düşman olarak gördü. Etnik tek tipleştirmenin yanında, devlet yüzlü Müslümanlık tüm toplum için uygun görüldü. Bu laik devletin laik diyanet işleri başkanlığında Alevilik de temsil edilmedi. İbadethaneleri bile hâlâ yasal statüye kavuşturulmadı. Laik devlet, bu inancı da sürekli olarak ötekileştirdi ve asimile etmeye çalıştı. Bu baskıdan İslam dini içerisinde bir sürü mezhep de kendilerince payını aldı. Devletin onaylamadığı ve beğenmediği her inanç gizlenmek zorunda kaldı. Oysa özgürlük ve çeşitlilik laikliğin asıl güvencesidir. Devlet eliyle güçlendirilen ve baskı aracı hâline getirilmiş tek tip inanç laiklik diye anlatıldı. Diğer yandan ise kurulmuş bu çarpık düzenin laiklik olduğuna inandırılmış kitlenin her gün irtica gelecek diye kabus görmesi sağlandı. Cumhuriyet tarihinde birçok ayaklanma ve olay irtica tehdidi olarak pazarlandı. Bunlarla birlikte devlet teşviki ile kışkırtılan ve hâlâ faili belirsiz bir sürü katliam denemesi ve katliam gerçekleşti. Sünni Hanefi laikçil kitle konsolide edildi. Birçok demokrasi ve özgürlük kalkışmasını ya bölücülük ya da irtica tehlikesi yaftası altına toplanması sağlandı. Bölücülük olarak anılanlar bir tarafa, diğer olaylar sayesinde ülkede her an irtica tehlikesini bekleyen ve asla uyumayan bir kitle oluştu. Bu uykusuzluk onları laiklik halüsinasyonuna sürüklüyor. Kimimiz ise irticayı beklerken uyuyakaldı, bu yüzden laiklik halüsinasyonunu görmüyor.

Bu ülke hiç laik olmadı, bu kafayla da hiç olmayacak. Laiklikte bu kadar ısrarcıysanız işe Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kapatılmasını talep edip, tüm inançların özgür bırakılmasına ne dersiniz? Bu arada siz irticayı beklerken onun yerine faşizm gelip yerleşmesin sakın…

Murat Erkman

[email protected]

Bültene kayıt ol